VEL’ASRİ
Kur’an-ı Kerim’in 103.Suresi olan Asr suresinde yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih...
Kur’an-ı Kerim’in 103.Suresi olan Asr suresinde yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir.
Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”
Asr (asır) kelimesi suredeki bağlamında isim olarak “mutlak
zaman, içinde bulunulan zaman anlamında kullanılmıştır. Yüce Allah
zaman üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş, onu iyi
değerlendirmeyen fert ve toplumların sonunun “hüsran” olacağını
hatırlatmıştır. Burada hüsranla hem bu dünyada çekilecek zillet ve
perişanlık hem de ahiret hayatında karşılaşılabilecek sıkıntılar
kastedilmiştir.
Ömürlerini boş ve beyhude şeylerle geçiren fert ve toplumların
güçlü, hür, bağımsız, sözü dinlenen, alnı açık ve başı dik olmaları mümkün
değildir. Sûrede şu dört özelliğe sahip olanların ziyandan
kurtulacağı ifade edilmiştir: a) Samimi bir şekilde iman edenler,
b) İmanlarının gereği iyi işler yapanlar, yani din, akıl ve
vicdanlarının emrettiklerini yerine getirenler, yasakladıklarından
kaçınanlar, c) Kendilerine ve çevresindekilere hakkı tavsiye
edenler, d) Sabırlı olanlar ve sabrı tavsiye edenler.
İnancımıza göre önce îman:
İmân, inanılması gereken bütün imani değerlere hiç şüphe etmeden
inanarak bunların gereğini yapmaktır.
Îmândır o cevher ki İlâhî ne büyüktür!
Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür!
İman, ruhun gıdası, kalbin nuru ve ebedî saadet yurdu cennetin
anahtarıdır. İman, dinin temeli, ibadetlerin makbul olmasının ilk
şartıdır. İman, yolumuzu aydınlatan bir ışık, doğru ile yanlışı
ayırt eden şaşmaz bir ölçü, sevgi ve muhabbetin, şefkat ve
merhametin, her türlü iyiliğin kaynağıdır.
İnancımıza göre dünyada en büyük nimet, iman sahibi olmaktır. İmana
sahip olmak ne kadar önemli ise onu son nefese kadar korumak ve
imanla ruhu teslim etmek te o kadar önemlidir. İnsanın dünyada
kazandığı en kıymetli şey imandır. İnsan bu sayede Allah katında
değer kazanır ve O’nun sevgisine mazhar olur.
Salih ameller işleyenler:
“Amel”, iradeye dayalı iş, davranış ve eylem, “salih amel” ise;
niyete ve iradeye bağlı olarak yapılan bilinçli fiil ve hayırlı iş
demektir. Yapıldığı zaman sevap kazanılan, Allah ve Peygamberin
emir ve yasaklarına uygun her iş salih ameldir.
İmanları sadece gönüllerinde ve dillerinde kalmamış, yaptıkları
işleri iman ve inançlarına uygun yapanlar, emredilen görevleri
yapıp, yasaklanan tutum ve davranışlardan uzak duranlar kurtuluşa
ereceklerdir.
Hakkı ve Sabrı tavsiye edenler:
Bâtıl karşısında Hakk’ın savunulması insanlığın temel
görevlerindendir. Birbirlerine sabrı tavsiye edenler hakk’ı himaye
etme uğrunda karşılaşacakları zorluk, zarar ve mahrumiyetlere
katlanmasını bilmelidirler.
Hakkı ve sabrı tavsiye buyruğunda kişinin öncelikle bu tavsiyelere
kendisinin uyması gerektiği unutulmamalıdır. Hak, adaletle de
yakından ilişkilidir. Bu açıdan âyette insanların âdil olmaları
yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu
bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de
anlatılmaktadır. Sonuçta kul bu sûrede sıralanan dört ilkeden iman
ve sâlih ameller sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye
ile de kulların hakkını ödemiş olur. Görüldüğü gibi Asr sûresi kısa
sûrelerden biri olmasına rağmen Kur’ân-ı Kerîm’deki bütün dinî ve
ahlâkî yükümlülüklerin, öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam
zenginliğine sahiptir. Bu yüzden İmam Şâfiî’nin sûre hakkında,
“Şayet Kur’an’dan başka bir şey nâzil olmasaydı, şu pek kısa sûre
bile insanlara yeterdi. Bu sûre Kur’an’ın bütün ilimlerini
kucaklıyor” dediği nakledilmiştir.
Mehmet Âkif Ersoy surenin derin anlamını bakınız nasıl veciz bir
şekilde dile getiriyor;
“ Halik’ın namütenahi adı var en başı Hak !
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.
Hani Ashab-ı Kiram ayrılalım derlerken,
Mutlaka sure-i ve’l Asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrar-ı felah
Başta iman-ı hakikî geliyor sonra sâlâh
Sonra Hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”
(Safahât, İstanbul 1944, s. 419).
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü