Köşe Yazıları

YENİ YILIN İLK GÜNÜNDEN

YENİ YILIN İLK GÜNÜNDEN

 

Ilık bir bahar sabahına uyanmışım gibi “merhaba” dedim yeni yılın ilk gününe. Işıl ışıl parlayan güneş, mevsimi bahar sanıp coşan yeşillikler ve otlakta gezinen koyunlar muhteşem görünüyorlar doğanın sessizliğinde.

Penceremi açtım ve köy kokusu ile harmanlanmış taze havayı çektim içime, etrafı seyrederken. Radyoda çalan rahatlatıcı müziğin eşliğinde bir de muhasebesini yaptım giden yılın. İradem dışında gelişen olayları saymazsak, her şeyin dengede olduğu sakin bir yıl olmuş benim için. Zira Noel Babayı zora sokacak istek ve beklentilerim olmadığı için üzüntü veya hayal kırıklığım da olmamış, en azından iz bırakacak kadar.

İlgili Makaleler

Bir ara gözüm yine otlaktaki yemyeşil çimenlerle karınlarını doyurma telaşında olan koyunlara takıldı. Tam da “ne şanslılar, tek dertleri karınlarını doyurmak” diyecektim ki aklıma Atlantik Okyanusu’nun ortasındaki Terceira Adası’nda, okyanusu seyrederek otlayan koyunlar geldi ve hemen vaz geçtim. “Demek ki yaşadıkları ülkenin şartlarından onlar da nasibini alıyorlarmış” diye düşündüm bu kez.

“İyi ki” dediklerimden birisiydi Azor Adaları’na gitmek. Üzerinden bir hayli zaman geçmesine rağmen hiçbir detayını unutmadığımı fark ettim. Maviliğin ortasında neredeyse tamamı yeşil olan dokuz adadan birisiydi Terceira. Tertemiz sokakları, çıt bile çıkarmayan sakin insanları, her gün mesai bitiminde buluşup ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtan yardımseverleri, yaşam alanlarını adada bulunan tamamen doğal malzemelerden üreten doğaya saygılı ada halkı, ortancanın bol olduğu rengârenk çiçekler ve kırkyama örtülerle süslü cumbalı evler. En çok da asli görevinin ada halkını memnun etmek olduğunu söyleyen belediye başkanı takdir etmiş ve “işte gerçek medeniyet bu” demiştim.

Hatırlamanın bile içimi ferahlattığı güzel adanın gülümseten hayalinden, çobanın kuvvetli ıslığı ile ayrılıp kendi gerçek yaşamıma döndüm. Bu kez de ülkemde bir türlü çare bulunamayan şiddet, taciz, istismar, yoksulluk, yolsuzluk, eğitim, sağlık, adalet başta olmak üzere eşit olmayan uygulamalar, geçim sıkıntısı, işsizlik ve daha nicelerini “Neden?” diye sorgulamaya başladım.

O arada koyunlar hep bir ağızdan melemeye ve sağa sola koşmaya başladılar. Ne olduğunu anlamak için yerimden kalktım ve çobanın dış tarafta bulunan birkaç koyunu sopa ile ittiğini gördüm. Sanırım eve gitme vakti gelmişti ancak koyunlar güzel havayı ve taze çimleri bırakıp gitmek istemiyorlardı. Neticede koyunların kısa süreli isyanı, çobanın galibiyeti ile sona erdi.

Yaklaşık üç saatlik seyir ve düşüncelerle geçen veranda keyfimi, güneşin dönmesi ile sonlandırıp içeriye bilgisayarımın başına geçtim. Henüz belirlediğim bir konu yoktu yılın ilk yazısı için bu nedenle bir taraftan onu düşünürken her nedense acelesi varmış gibi bir taraftan da motorlu taşıt vergimi ödedim. An itibari ile devlete karşı olan herhangi bir borcum kalmamıştı ancak buna karşın devletimin bana karşı yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardı.

Özellikle bir kadın olarak ülkemin her yerinde kendimi güvende hissetmek, adil paylaşımla eşit haklara sahip olmak, ülke sorunlarımızın çözüme ulaşmış olması ile gurur duymak ve yaklaşık otuz yıllık iş yaşantımdan sonra önce ülkemin tamamını ardından en çok merak ettiğim diğer ülkeleri gezmek, görmek istiyordum. Yine de umudumu kaybetmiş değilim.

Her yılın ilk gününde olduğu gibi bu yıl da kendimle yaptığım içsel sohbeti, bu kez yeni yılın ilk çalışması olarak paylaşmak istedim sizlerle.

Yüreğinizden sevgi, yüzünüzden gülümseme eksik olmasın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu