GündemKöşe Yazıları

Ah İstanbul

Ah İstanbul

 

Üç yıldan beri hiç gitmediğim, düşüncesinin bile beni yorduğu İstanbul’a, sağlık nedeniyle zorunlu olarak gittim. Yanlış anlaşılmasın sevmediğimden değil, kalabalığından, gürültüsünden, trafiğinden, duyarsızlığın artmasından, ilişkilerin “mış” gibi yaşanmasından ve fark edilmese de günden güne insanı yalnızlaştırmasından kaçmıştım on iki yıl önce Şile’ye. Oysa tarihi yarımadası ile tarihi yapıları ile Avrupa ve Anadolu kıtasını birbirine bağlayan boğazı ile eşsiz güzellikteki yetmiş beş sahil noktası ile en çok sevdiğim gece manzarası ile ve daha birçok güzelliği ile rüya şehridir İstanbul. Öğrencilik ve iş hayatımla birlikte yaklaşık kırk yılımın acı, tatlı anılarını bıraktığım İstanbul. Bir zamanlar taşı toprağı altın diye göç edilen, yaşanan zorluklar karşısında “bir gün seni yeneceğim” denilen ve bağrında milyonlarca yenilgiye uğramış insanı barındıran İstanbul.

Yaklaşık bir buçuk milyon yabancının yasal olarak ikamet ettiğini açıklayan İstanbul Valiliği, Suriye, Afganistan ve Pakistan başta olmak üzere ülkemize gelen düzensiz göçmenlerin, “kamu güvenliğini ya da kamu sağlığını tehdit etme” nedeninin de içinde bulunduğu kriterlere göre, sınır dışı etme çalışmalarının devam ettiğini bildirmiş. Yine de her gün milyonlarca insanın iş ya da diğer nedenlerle dışarıda olduğu İstanbul’da yaşanan olumsuz olayların, mağduru veya şahidi olan kişiler üzerinde yarattığı psikolojik baskı gerçekten tüyler ürpertici. Ülke olarak zaten kendi içimizde bir türlü çözemediğimiz taciz, tecavüz, şiddet olaylarının, bir de bu göç edenlerle daha da artması üzücü ve bir o kadar da düşündürücü. Üstüne üstlük ülkemin her yerinde zor olan ekonomik şartların, İstanbul’da kat be kat fazla olması, insanların duygularından da birçok şeyi alıp götürmüş gibiydi sanki. Eğlendiğini sanan mutsuz, özgürce yaşadığını sanan kısıtlı ve güvende olduğunu sanan korku, kaygı, endişe içinde yaşayan insan olmak mıydı acaba artık, büyük şehirde yaşamanın bedeli bilemedim. Öğrenim için oralarda bulunan gençler hariç, insanlar büyük şehirlerde daha çok kazanacakları yanılgısına düşüyorlar oysaki yaşam standardı, kazanca göre değiştiği için ne kadar kazanırsan kazan o kadar harcıyorsun. Bir de iş bulan kazanıyor ve iyi kötü ayakta kalmayı başarıyor, ya bulamayan? Ahkâm kesmek istemem ancak “az kazan, az harca, göç etmek yerine ait olduğun yerde faydalı olmaya çalış ya da uyum sağlamak için zorlanmadığın yerde mutlu ol” diye düşünmeye başladım artık, İstanbul maceramdan sonra.

 

Demet TOK

Şair/Yazar

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu