Konuşmak Mı, Anlamak Mı?

Konuşmak Mı, Anlamak Mı? Günümüz dünyasında en çok eksikliğini hissettiğimiz şeylerden biri ne para ne zaman ne de bilgi... En...

Konuşmak Mı, Anlamak Mı?

Günümüz dünyasında en çok eksikliğini hissettiğimiz şeylerden biri ne para ne zaman ne de bilgi... En çok eksik olan şey, anlaşmak. Yani birbirimizi gerçekten anlamaya çalışmak, ortak bir yol bulmak. Ama ne yazık ki çoğumuz bu eksikliği fark etmeden yaşamaya devam ediyoruz. Oysa hayat dediğimiz şey, baştan sona uzlaşmalarla dolu. Sabah evden çıkmadan önce başlayan bir süreç bu. Eşinle, çocuğunla, annenle...

Biri “bugün ben arabayı alacağım” der, diğeri “çocuğu sen bırakacaktın” der. Daha kahvaltı bile bitmeden ilk uzlaşma çabası başlar. Gün içinde iş yerinde patronla, iş arkadaşıyla, belki müşterilerle başka türlüsü gelir önümüze. Akşam markette kasiyerle, otobüste yan koltuktakiyle, mahallede komşuyla… Hayat, hep küçük büyük uzlaşma anlarının toplamı aslında. Ama biz çoğu zaman bunu fark etmiyoruz. Daha doğrusu, uzlaşmayı çoğunlukla tartışmak, inatlaşmak, haklı çıkmak sanıyoruz. Oysa anlaşmak; konuşmayı değil, dinlemeyi bilenlerin işidir.

Zor bir konuyu konuşmadan önce durup düşünmek gerekir: Ben ne istiyorum? Karşımdaki neden böyle hissediyor olabilir? Bu tartışmanın sonunda sadece haklı mı çıkmak istiyorum, yoksa gerçekten bir çözüm mü bulmak? Bakın çevrenize. En çok dinlenen, sözüne en çok güvenilen insanlar; sürekli konuşanlar değil. Sessizce bakan, düşünerek yanıt veren, önce karşısındakini dinleyen insanlar. Mesela bir öğretmeni düşünün. Sınıfta yüksek sesle bağıran, sürekli kurallar sıralayan bir öğretmen mi daha etkili olur, yoksa her öğrenciyi tanıyıp ihtiyaçlarını anlayan bir öğretmen mi? Ya da bir doktor... Sadece reçete yazan değil, hastasının gözünün içine bakarak “Neyin var?” diye soran doktor, daha fazla güven vermez mi? Aynı şey anne-baba olmak için de geçerli, yönetici olmak için de. Çocuğunuz sizden sadece kural değil, anlayış da bekler. İş yerindeki çalışanlarınız maaş zammı kadar, fikirlerinin dinlenmesini de önemser. Çünkü insanlar konuşulmaktan çok, duyulmak ister. Bir tartışmada kazananı belirleyen sesin yüksekliği değildir. Asıl kazanan, sabırlı olan, empati kurabilen ve zamanlamayı doğru yapan kişidir. Bazen doğru şeyi söylemek bile, yanlış zamanda söylendiğinde ters tepebilir.

Uzlaşma sadece kelimelerle olmaz. Bazen bir omuz silkme, bir suskunluk, bir bakış... Bunlar bile karşınızdaki kişinin ne hissettiğini anlatır. Bu yüzden sadece konuşmayı değil, suskunluğu da okumayı öğrenmeliyiz. Bugünlerde teknolojiyle iletişim kurmak çok kolaylaştı. Ama belki de bu yüzden asıl bağlar zayıfladı. Hızla yazılan mesajlar, sesli notlar, emojiler… Ama gerçek uzlaşma hâlâ yüz yüze, kalpten kalbe kurulan köprülerle olur. Birbirimizi daha çok dinlemeye, anlamaya, empati kurmaya ihtiyacımız var. Anlaşmanın yolu; laf sokmaktan, ses yükseltmekten ya da rest çekmekten geçmiyor. Gerçek anlaşma; sakin kalabilmekten, karşı tarafın neden öyle davrandığını anlamaya çalışmaktan geçiyor. Ve bazen kazanmak, karşıdakini alt etmek değil; birlikte bir çözüm bulmaktır. Bugünlerde toplumca en çok ihtiyaç duyduğumuz beceri bu belki de: Uzlaşmak. Farklılıklarla yaşamanın yolunu aramak. Tartışmadan değil, dinleyerek büyümek. Çünkü herkesin bir derdi var, herkes duyulmak istiyor. Herkes konuşuyor. Ama sadece anlayanlar yol alıyor…

SON DAKİKA HABERLERİ

Onur Ayan Diğer Yazıları