Hayatın içinde öylesine yanından geçtiğimiz şeyler var ki, bazen onların sessizce bize bir şeyler fısıldadığını çok sonra anlıyoruz. Bazen de hiç anlamıyoruz.
Ama o fısıltılar orada bir yerlerde, sabırla dinlenmeyi bekliyor. Ben bu yazıyı, sıkça karşılaştığım bir sayı yüzünden yazıyorum aslında. Önce küçük bir detaydı. Alışveriş fişindeki toplam, sokakta rastladığım plaka, saatime göz ucuyla bakarken yakaladığım o tekrar eden rakam dizisi… Başta gülümsedim. “Tesadüf,” dedim. Ama sonra tekrar etti. Sonra bir daha. Ve bir daha. Bir noktada, artık bunu görmezden gelmek mümkün değildi. Çünkü o sayı yalnızca dışarıda değil, içimde de yankı yapıyordu. Bilirsiniz ya, bazı şeylerin izahı yoktur ama hissi çok güçlüdür. İşte öyle.
Siz hiç bir sayıya “denk gelmekten” fazlasını hissettiniz mi? Sanki o sayı sizi seçmiş gibi… Sanki size görünmek için fırsat kolluyor gibi… Bir tür sinyal, bir tür sessiz çağrı. Rasyonel zihnim uzun süre itiraz etti. Ama kalbim bir başka hikâyeyi anlatıyordu. Ve sonra fark ettim: Hayatın içinde sayılar sadece matematiğin soğuk dili değil. Onlar, bazen bir hatırlatma, bazen bir dürtü, bazen de bir uyanış işareti. Hatta kimileri için birer şifa. Evet, kulağa mistik geliyor. Hatta biraz da uçuk. Ama kendinize şu soruyu sormaktan zarar gelmez: Acaba sayılar da konuşur mu? Ve biz onları yıllardır yanlış mı dinliyoruz?