İlk durağımız İncil yazarı St. John’un mezarının bulunduğu klise. Hıristiyanlığın kutsal mekânı sayılan bu yer Bizans İmparatoru Büyük Iustinianus tarafından inşa ettirilmiş en büyük yapılarından birisi. Altı kubbeli kilisenin merkezi kısmında, altta, Hz. İsa’nın en sevdiği ve çarmıha gerilişinden kısa bir süre önce annesini teslim ettiği, havarisi St. Jean’ın mezarı bulunuyor. St. Jean’ın, İsa’nın çarmıha gerilişinden sonra Meryem Ana’nın Kudüs’te kalmasını sakıncalı bularak, oradan kaçırıp buraya getirdiği rivayet ediliyormuş.Hz. Meryem’in 101 yaşına kadar Bülbül Dağındaki bu yerde yaşadığı ve burada öldüğü; St. Jean’ın Meryem Ana’yı yine bu dağda kendisinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yere gömdüğü de söylemtiler arasında…. Hıristiyanlığın yayılmasından sonra Meryem Ana’nın bulunduğu yere Hıristiyanlarca haç şeklinde bir kilise inşa edilmiş ve bu ev papalık tarafından 1967’de Hıristiyanlığın kutsal bir yeri ilan edilmiş. Burada 15 Ağustos’u izleyen ilk pazar günü ayin yapılıyor ve gelenler hacı oluyormuş. Yapının kuzeyinde bir hazine odası ve vaftizhane de vardır.Defalarca Selçuk’a gelmiş biri olarak bu mekanı ilk defa gezdim. Daha içeriye girer girmez bizi karşılayan mezarlar ile yolumuza devam ediyoruz. Mekan Selçuk’a hakim bir tepede olduğu için içeriye girdikçe manzarada güzelleşiyor. Bir de yağan yağmur bu tarihi gezimizi çok daha keyifli hale getiriyor.Klisenin yıkık haline gezerken farkedemiyorsunuz ama maket halini görünce şuan içinde bulunduğunuz yerin önemi bir kat daha artıyor. Genelde Selçuk tarafına tur düzenleyen firmalar bu kliseye uğramıyorlar. Benim tavsiyem Selçukta gidilecek yerler kısmına St. John Klisesini mutlaka eklemeniz.
Bugünkü ikinci adresimiz Tarihi İsabey Camii; 1375 yılında Aydınoğlu İsabey tarafından Mimar Ali’ye inşa ettirilmiş. 51×57 m. ölçülerindeki bu camide Efes’le Artemis Tapınağı’ndan getirilen mimari parçalar kullanılmış. Kubbenin pandantifleri çini levhalarla, pencere pervazları stelaktit, örgü motifleri ve renkli taşlarla süslenmiş. Caminin daha giriş kapısında heybetinden dolayı bir dur diyorsunuz kendinize. İçeriye girip bahçeye çıktığınızda hayretiniz hayranlığa dönüşüyor. Çünkü bahçede ki sütünlar sanki cami bahçesinde değil de bir müzenin ya da antik bir kentin sokaklarında yürüyormuşsunuz izlenimi bırakıyor. Gittiğim yerlerde tarihi camileri ziyaret etmeye ve incelemeye özen gösteririm. Özellikle söylemeliyim ki Tarihi İsabey Camiisi gerçekten ilgi çekici ve görülmeye değer bir yer.
Ve tabiki son durağımız her gittiğimde ayrı bir keyif aldığım Çetin Maket Köy.Kuşadasına yaklaşık 15 km kala yol kenarında Nazmiye ve Ayhan Çetin çiftinin çocukluk öykülerinin silinip gitmemesi için kurdukları müze aslında burası.Dışardan baktığınız zaman derme çatma biryer gibi gözüküyor.Ama içeriye 6 TL ödeyip giriş yaparsanız Anadolu köy yaşamını ve geleneklerini bütün ayrıntılarıyla görme şansına sahip olacaksınız. Müzede bebek örnekleri, maketler ve heykeller bulunuyor. Bunlar Batı Anadolu köylerinin günlük yaşantısını, örf ve adetlerini, unutulan çocuk oyunlarını yansıtıyor. Ayrıca Kurtuluş Savaşı’nda cephedeki durum, cephe gerisindeki viran olmuş, yokluk içindeki köyler, cepheye yiyecek ve cephane taşıyan konvoylar, Elif’in Kağnısı gibi kompozisyonlara da yer veriliyor. Bunun yanı sıra Anadolu’nun değişik yörelerinden Silifke, Ağrı kadın, Ege kadın, Ege zeybek gibi folklor ekipleri, “Ye kürküm ye”, “Parayı veren düdüğü çalar” gibi Nasrettin Hoca fıkraları ve taş devrini anlatan kompozisyonlar da mini maketlerde hayat buluyor. Çetin Kültür Köyü Müzesi iki bölümden oluşuyor. Bahçeden adımınızı attığınız anda kendinizi gerçek bir köy ortamında buluyorsunuz. Öyle ki, cansız olduklarını bilmeseniz, uzaktan baktığınızda gerçekten bir köye geldiğinizi sanabilirsiniz. Bir odada yün eğiren, kilim dokuyan köylü kadınlar, bir odada demir döven ustalar, bir odada kalaycılar, nalbantlar… Gerçek boyutlardaki bu maketler, hareketli-sesli bir sistemle uygulanarak ziyaretçilerine geçmişi birebir yaşatıyor. Müzenin ikinci bölümünü oluşturan iç kısmı ise başka bir şaşkınlık yaratıyor insanda. Kız isteme, düğün, nişan, asker uğurlama, kurban alımı, şişe vurma, ayı oynatma, sünnet gibi örf ve adetler, telden araba ve oyuncak yapma, koyun gütme, tarla sürme, ekin işleme, avcılık, değirmencilik, demircilik, tenekecilik, testicilik, nalbantlık, kadınların kış hazırlıkları, koyun kırkma, koyun sağma, halı ve kilim dokuma, çerçiden alışveriş, kervandan alışveriş, cami, eve su taşıma gibi Anadolu’ya ait ritüeller en ince detayına kadar işleniyor.Müzedeki tüm eserler 300 metrekarelik bir alana yayılıyor. Müzeyi kuran Ayhan Çetin ve eşi Nazmiye Çetin, 1980’li yıllardan beri sürdürdükleri çalışmalarının ürünlerini burada gururla sergiliyorlar. Kompozisyonlardaki figürler ve resimler Ayhan Çetin, kıyafetler ve aksesuarlar ise Nazmiye Çetin’in emekleriyle ortaya çıkmış.