Helaller ve Haramlar
İslam dini, bireyin ve toplumun huzur içinde yaşayabilmesi için sadece ibadet alanında değil, ekonomik ve sosyal ilişkilerde de birtakım ilkeler koymuştur. Bu ilkeler, adalet, dürüstlük ve güven esasına dayanır. Bu çerçevede hırsızlık, rüşvet ve faiz gibi davranışlar Kur’an ve sünnetle kesin olarak yasaklanmıştır.
Hırsızlık ve Rüşvetin Yasaklanma Nedeni
Kur’an-ı Kerim’de hırsızlık ve rüşvet açıkça kınanmış; bu tür fiillerin toplumun temeline zarar verdiği vurgulanmıştır.
Nisa Suresi’nde şöyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı haksız yollarla aranızda yemeyin. Ve birbirinizi öldürmeyin.” (Nisa, 4/29)
Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu konuda net bir tavır ortaya koymuştur:
“Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir.” (İbn Mâce, Ahkâm, 2)
Bu iki fiil, doğrudan insanın emeğine ve alın terine tecavüz anlamına gelir. Mal güvenliği ortadan kalktığında, zamanla can güvenliği de tehlikeye girer. Hırsızlık ve rüşvet, güveni zedeler; güvenin kaybolduğu bir toplumda ise barış, sevgi, saygı ve adalet kalmaz. Neticede kargaşa, anarşi ve çözülme baş gösterir.
Faizin Toplumsal Sonuçları
İslam, ekonomik ilişkilerde adaletin korunmasını esas alır. Bu nedenle faiz, insan emeğini sömüren bir sistem olarak haram kılınmıştır.
Kur’an’da bu husus açıkça ifade edilir:
“Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı.” (Bakara, 2/275)
Faiz, zengin ile fakir arasındaki uçurumu derinleştirir; güçlülerin zayıfları ekonomik baskı altına almasına yol açar. Faizle borç veren kişi her zaman güvence altındadır; oysa borç alan taraf, belirsizlik ve baskı içindedir. Bu durum, piyasada istikrarsızlığa, huzursuzluğa ve ahlaki çöküntüye neden olur. Dolayısıyla faiz sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda insanî bir sorundur.
Toplumda Güvenin Kaybı
Ne yazık ki bugün hem İslam dünyasında hem ülkemizde hırsızlık, rüşvet ve faiz oldukça yaygındır. Herkes sahip olduğu mala dilediği gibi fiyat biçmekte; ticaret ahlakı büyük ölçüde zayıflamaktadır. Tarlada bir liraya alınan ürünün pazarda yirmi liraya satılması, serbest piyasa adı altında normalleştirilmektedir.
Buna benzer şekilde, işe girebilmek için hediye, referans veya bağış adı altında rüşvet verilmesi, toplumda güveni yok eden bir başka örnektir.
Bu tablo, bizim hem insanî hem de İslami değerlerden ne kadar uzaklaştığımızı göstermektedir. Değerlerden uzaklaştıkça hırsızlık, rüşvet ve faiz daha da artmakta; ahlaki bozulma derinleşmektedir.
Asıl Çözüm: Değer Eğitimi
Kur’an’da hırsızlığın yasaklandığı ayetin hemen ardından “Ve birbirinizi öldürmeyin.” (Nisa, 4/29) buyrulması dikkat çekicidir. Çünkü bu iki eylem, insanî ve İslami değerlere zarar verme yönüyle birbirinin devamıdır. Hırsızlık mala, cinayet cana yöneliktir; ancak her ikisi de güveni yıkar. Güvenin olmadığı yerde barış, sevgi ve itaat kalmaz.
Bu nedenle insanları hırsızlık, rüşvet ve faiz gibi kötülüklerden uzaklaştırmanın yolu, onlara önce değerleri öğretmekten geçer. Mekke döneminde Allah Resulü (s.a.s.), önce iman ve ahlak esaslarını öğretmiş; Medine döneminde ise ibadet ve toplumsal düzeni tesis etmiştir. Böylece toplum, kötülüklerden cezayla değil, vicdanla uzak durmayı öğrenmiştir.
Bugün de benzer bir bilinçlenmeye ihtiyacımız var. Zira hırsızlık, rüşvet ve faizle mücadele sadece kanunla değil; inanç, ahlak ve eğitimle mümkündür.
Bir toplumda adalet, güven ve merhamet yoksa; orada huzurdan bahsetmek mümkün değildir.