Din Görevlilerinin Fonksiyonları
Din Görevlilerinin Fonksiyonları
Din, hayatın içinde vazgeçilmez en temel ögedir. Din hizmetleri ise, bir dinin mensuplarına hayatı anlamlandırmada ve dinî vecibelerini yerine getirmede ihtiyaç duydukları bilgi ve değerleri aktarma faaliyetidir. Bu faaliyet, farklı din algıları ve tanımlarıyla zamanla çerçevesi genişleyen veya daralan bir alana sahiptir.
Din hizmetleri konusunda değerlendirme yapmak ve din hizmetlerine yeni bir ufuk çizmek, dine yüklenen anlamla ( din algımızla ) doğrudan alakalıdır. Eğer din sadece bir ibadetler manzumesinden ibaret kabul edilir ve yalnızca mabedin (İslam’da cami) içindeki hayat “dinî hayat” olarak adlandırılırsa, din hizmetlerinin sınırı da bu adlandırmaya uygun biçimde şekillenir.
Fakat İslam’a göre din, hayatın tamamını kucaklayan, insanların umut ve kurtuluş rehberi, sabır ve enerji kaynağıdır. Dinin insan için “hayat” anlamına geldiği dikkate alındığında, din hizmetlerinin tanımı bambaşka bir nitelik kazanır. İbadethanenin ya da din eğitimi veren kurumların yanı sıra hayatın farklı alanlarında din hizmetine yer açmak, insanın varoluşsal bütünlüğünü tanımak ve ona göre strateji geliştirmek ve din tanımını bu stratejiye göre yapmak gerekir. Hayatın tamamını kapsayan bir tanım, manevi danışmanlık ve rehberlik çalışmalarını da içermektedir.
Din görevlileri manevi danışman ve rehberlerdir.
Rabbimizin çok değerli bir varlık olarak nitelendirdiği insanın, yaratılış hikmetinin anlamlandırılmasında, varlık tasavvurunda, varlığı okuyuşunda, hayatının şekillenmesinde dinin etkin bir paya sahip olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca, başta peygamberler olmak üzere bu ses ve idrake kulak veren nice gönül ve hizmet erleri gelip geçmiştir. İnsanlık, onların irşat ve rehberliğiyle, yaratılış ekseninde her daim müstakim bir yürüyüşe nasıl sahip olunabileceğini öğrenmiştir.
Evrensel bir din olan yüce dinimiz İslam’ın ilk öğretileri okumak, öğrenmek ve öğretmekle/uyarmakla ilgilidir. Merhamet Peygamberi olan Efendimiz (s.a.v.) de son nefesine kadar bu öğretilere bağlı kalarak, insanları bilgilendirmiş, sahip olduğu yüce ahlaki değerlerle hem muasırlarına hem de kıyamete kadar gelecek olanlara örnek teşkil etmiş, karanlık dehlizlere sapmamaları ve mutlu sona ulaşmaları için onlara ışık tutmuştur.
Bu geleneğin bir devamı olarak devletimizin yapılanması içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığına toplumu din konusunda aydınlatma görevi verilmiştir. Yüz bini aşkın personeliyle Diyanet İşleri Başkanlığı, bireysel ve toplumsal bağlamda kendinden beklentilerin oldukça arttığı bir müessese olmuştur. Hizmetlerinin zemini “din”, muhatapları ise “tüm insanlar” dır.
Başkanlığımız, insanımıza doğru ve kaliteli din hizmeti sunmak amacıyla, sahip olduğu personel vasıtasıyla ve her türlü teknolojik imkândan yararlanmak suretiyle yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedir. Şu bir gerçektir ki; Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizin en ücra köşelerinde dahi temsil edilen ve hizmet veren ender kurumlarımızdan biridir. Hizmet alanları cami içi, cami dışı, medya, Rehabilitasyon merkezleri, hastaneler başta olmak üzere gündelik hayatın yaşandığı her alanı ve her kurumu kapsamaktadır.
Hizmet alanları içinde ceza ve tutukevlerinde yürütülen din hizmetleri ayrı bir öneme sahiptir. Herhangi bir sebepten dolayı hayatının bir bölümünü cezaevi koşullarında geçirmek zorunda kalan vatandaşlarımızın Rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılması, kendi hatalarını kendilerinin tamir edebilmeleri, mahkûmluk ve tutukluluk halinin kendileri ve çevrelerinde meydana getirdiği olumsuzlukların asgariye indirilmesinde buralarda yapılacak din hizmetinin önemi çok büyüktür.
Din görevlilerine görevlerini ifa konusunda destek olunmalıdır.
Ağızlarından çıkan her söz mutlak doğru anlamına gelmez ama söyledikleri her söze karşı çıkmak ta sağlıklı bir yaklaşım tarzı değildir. İcra edilen her vaaz veya hutbe dini değerlerimiz mihenk kabul edilerek değerlendirilmeli, kafamıza uymayan her söz tenkit edilip veryansın edilmemelidir. Herkesin kafasına göre sahih bir din olmaz. Dini kendimize uydurmaya değil, kendimizi dinimize uydurmalıyız.
Diyanet görevlilerinin vazife ve sorumluluklarını hakkıyla yerine getirebilmeleri ve başarılı olabilmeleri için öncelikle “gönül insanı” olmaları, gönüllere girebilmeleri gerekir. Elbette gönüllere girebilmek için de gönüllü olmak, işleri severek yapmak ve rıza-i İlahi’yi temel amaç edinmek şarttır. Yaptıkları işi sıradan bir meslekten ziyade, haz aldıkları bir uğraş, kazançlarına kazanç katan Peygamberi bir miras olarak görmek gerekir. Aksi takdirde başarılı olmak şöyle dursun, omuzlarındaki ağır yükün altında ezilmeye mahkûm olmaktan kurtulamazlar.
Her grubun içerisinde bulunabilecek çok az sayıdaki kişiler istisna kabul edilirse, din görevlileri vizyon ve misyonlarının idrakinde özveri ve samimiyetle çalışan memurlardır. Aksi halde “ uydum imama” deyip kıldığımız namazlarımızın sıhhatinden emin olamayız.