Helaller ve haramlar
İslam’ın merkezinde tevhit inancı, hedefinde ise insan vardır. Her şeyi yoktan var eden, bunların kurallarını koyan ve hükümlerini bildiren Yüce Allah’tır. Allah’ın evrende koyduğu kuralların ve Kur’an’da bildirdiği hükümlerin hedef ve gayesi, insanoğlunun dünya ve ahiret yurdundaki başarısı ve mutluluğudur.
Fıkıh ilminde, İslami hükümlerin kaynakları; Kitap, sünnet, icma, kıyas, istihsan ve örf olarak kabul edilmiş ve bunlardan nasıl hüküm çıkarılacağı ayrıntılı bir şekilde anlatılmış ve açıklanmıştır.
Yüce Allah’ın koyduğu hükümler genel olarak helal/serbest ve haram/yasak olarak ikiye ayrılır. Bizler, helal ve haramları öncelikle Kitap’tan yani Kur’an-ı Kerim’den, sonra Sahih Sünnetten, daha sonra da fakihlerin dini deliller ile elde ettikleri hükümlerden öğreniriz.
Şayet bir eylem veya olgu, insanî ve İslami değerlerle uyuşuyorsa ona helal, doğrudan çelişiyorsa haram, dolaylı olarak çelişiyorsa mekruhtur diyebiliriz. Bu noktada önemli olan husus, Kur’an veya sünnette tek tek hangi şeylerin helal veya haram kılındığının ötesinde, bunların hangi gerekçeyle haram kılındıklarını bilip anlamaya çalışmaktır. Bu sayede kendimiz için her zaman ve zeminde istifade edebileceğimiz İslami bir bakış açısı, yolu ve yöntemi elde etmiş ve İslam’ı gerçek anlamda evrensel kılmış oluruz. Aksi takdirde İslam’ı belli bir dönem ve coğrafyaya hapsetmiş, onun hükümlerini de Kur’an ve sünnette açık bir şekilde yer alanlarla sınırlamış oluruz.
Müslümanlar ilk bakışta karşılaştıkları yeni bir şey veya durumun hükmünü bilmeyebilirler. Zira her gün ortaya onlarca yeni mesele çıkıyor. Bu noktada onların yapması gereken şey, o hususun can, mal, iffet, din ve akıl güvenliği gibi temel insanî değerler ile barış, güven, saygı, tevazu, itaat, vb. İslami değerlerle uyum içerisinde olup olmadığına bakmaktır. Fakat bu noktada meseleye bütüncül olarak bakmak gerekir. Yani bir şeyin helal olabilmesi için onun bu değerlerin bir veya ikisiyle değil, hepsiyle uyum arz etmesi gerekir. Haram olması içinse, tek bir insanî ve İslami değerle doğrudan çelişmesi yeterlidir.
Bu bağlamda örneğin İslam’da şarap içmek haramdır. Zira Kur’an’da bunu belirten açık ayet vardır: “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide 5/90) Şarabın haram kılınma gerekçesi, öncelikle onun insanın beş temel değeri olan aklı, canı, malı, dini ve iffeti için açık bir tehdit oluşturmasıdır. Şöyle ki şarap içerek sarhoş olan bir kimsenin önce aklı devreden çıkar. Ardından o, sırasıyla malını, iffetini, inancını, hatta canını kaybeder. Şarabın ikinci olarak haram kılınma gerekçesi, onun aynı zamanda İslami değerlere ters düşmesidir. Şöyle ki sarhoş olan kimse, ne dediğini bilmez. Bu nedenle önce çevresine karşı vermesi gereken güven duygusu ortadan kalkar. Güven ortadan kaybolduğunda doğal olarak barış ortadan kalkar, onun yerine kavga ve çatışma gelir. İslam ve imanın temsil ettiği iki temel değer; güven ve barış olmadığında, doğal olarak İslam’ın içerdiği diğer değerler; saygı, tevazu, itaat, temizlik, doğruluk, emanet, ismet, sorumluluk, vb. de bulunmaz. Nitekim Kur’an’da şarap ve kumarın haram olduğu ifade edildikten sonra bunun gerekçesi şu şekilde ortaya konmaktadır: “ Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.ᅠ ﴾90﴿ ᅠŞeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?ᅠ ﴾91﴿ (Maide 5/90-91)
Bu noktada önemli olan husus, bir tüketim nesnesi olarak şarabın haram olmasından ziyade onun niye haram kılındığıdır. Onun haram kılınma gerekçesi, temel insanî ve İslami değerlere zarar vermesidir. Dolayısıyla bizlerin, sadece Kur’an’da adı zikredildiği için şaraptan değil, bilakis ona benzeyen her şeyden sakınmamız gerekir. Zira Hz. Peygamber, şöyle buyurmuştur: “Sarhoşluk veren her içki haramdır.” (Müslim, Eşribe, 7) Buradan hareketle İslam âlimleri, şarap benzeri alkol içeren ve sarhoşluk veren bütün içkileri ve maddeleri haram saymışlardır. Bugün için bunlar bira, rakı, afyon, esrar, vb. olur, yarın ise çok daha başka şeyler olabilir.
İslam’da helal ve haramları belirlemede esas olan ölçünün insanî ve İslami değerler olduğunun bir diğer göstergesi, ilgili ayet-i kerimede şarap ile birlikte kumarın zikredilmesidir. İlk bakışta bu ikisi arasında doğrudan bir bağ kurmak zordur. Nitekim biri içecek bir şey, diğeri bir oyun. Bu ikisi üzerinde biraz derinlemesine düşündüğümüzde, her ikisinin de temel insanî ve İslami değerler için benzer tehdidi içerdiğini anlarız. Şöyle ki kumarın da bir müddet sonra sahibinde bağımlılık yaratıp onun aklını başından aldığını, ardından kumar bağımlısı kimsenin malını, iffetini, inancını hatta canını bile kaybedebildiğini görüyoruz. Benzer şekilde kumar oynayanların önce birbirlerine karşı güvenlerini yitirdiklerini, sonrasında da bir şekilde kazanma hırsı ve kaybetme korkusuyla kavga etmeye başladıklarını müşahede ediyoruz. Güven (iman) ve barışın (İslam’ın) kaybolduğu bir ortamda ise, saygı, tevazu ve itaat (ibadet) gibi diğer İslami değerlerin ayakta kalması söz konusu değildir. Tıpkı Kur’an’da olduğu gibi, dünya hayatında da içki ve kumar adeta ikiz kardeş gibi birbirlerinden hiç ayrılmamaktadır.
Bu noktada alkol kullanan veya kumar oynayanlar tarafından laf cambazlığıyla şöyle bir kurnazlık yapılmaya çalışılmaktadır: “Ben, içiyorum, ama az içip sarhoş olmuyorum,” “Ben, parasına değil, eğlence olsun diye oynuyorum.” Bunlar, ilk bakışta haklı gibi gözükse de, hiç de masum olmayan yaklaşımlardır. Zira hiç kimse hayatına çok içip sarhoş olmuş bir ayyaş veya varını yoğunu yitirmiş bir kumarbaz olarak başlamıyor. Fakat kimi bugün, kimi yarın bu hale gelebiliyor. Kimi bir gün alkole, kimi kumara yenik düşebiliyor. Kendisi yenik düşmese, eşini, çocuğunu, yakınlarını ona kurban verebiliyor. Bu durumda meseleye sadece bugün için kendimiz açısından değil, bilakis yaşam boyu bütün bir aile, toplum, millet, ümmet ve insanlık adına bakmalıyız. Neticede Hz. Peygamber, şöyle buyurmaktadır: “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (Ebû Dâvud, Eşribe, 5)
Günümüzde Batı dünyasının bir numaralı sorunu alkol, uyuşturucu ve kumar gibi bağımlılıklar. Maalesef bugün alkol ve kumar, Müslümanlara da büyük zarar vermektedir. Batı’da bunlarla mücadele etmede dayanılacak dini, ahlaki ve insanî bir zemin kalmamış durumda. Fakat bizler, Müslümanız; Kitabımız açıkça bunlara haram diyor, Peygamberimiz ve âlimlerimiz sakındırıp yasaklıyor, ecdadımız onlardan uzak durup mücadele etmiş. Şimdi bizler rahat rahat içki içememekten, kumar oynayamamaktan yakınıyoruz. Bu durum, bizim insanî ve İslami değer bilincinden ne denli uzaklaştığımızı göstermektedir. Korkarım bu hal devam ettikçe, zararlı alışkanlıklarımız daha da artacak, onlar arttıkça da İslami değerlerden daha çok uzaklaşacağız. Bu gidişata dünyamız ve ahiretimiz, kendimiz ve yakınlarımız, milletimiz ve insanlık adına bir an önce son vermek durumundayız.
Fahri SAĞLIK
Emekli Müftü