Onur Ayan

Onur Ayan

5 MAYIS’TAN NOTLAR

Kültürleri oluşturan önemli unsurların başında gelenek görenek, töre ve inançlar gelmektedir. Türk milleti, tarih boyunca kültürel zenginliğini özüne uygun olarak korumuş ve nesilden nesile aktararak günümüze kadar getirmiştir. Geçmişle gelecek arasında köprü kuran, insanları birbirine yakınlaştıran, birlikteliğimizi güçlendiren bu kültürel değerlerimizi gelecek nesillere ulaştırmak bizlerin başta gelen görevleri arasındadır.

Hıdırellez Bayramı, esas itibariyle bizlere doğayı sevmeyi, ona saygı duymamız ve onu korumamız gerektiğini hatırlatmakta, ayrıca insanlar arasında birlik beraberlik ve kardeşlik duygularımızı pekiştirerek toplumsal huzurun sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Bizler de bu günleri vesile bilerek, mahalle mahalle dolaşarak, vatandaşlarımızla bir araya geliyoruz. Bu da bizler arasında büyük bir birlik ve beraberliğe katkı sağlıyor.Güzel günlerin müjdecisi kabul edilen bu günün, komşuluk ve toplumsal huzurumuzu artırması dileklerimle, tüm hemşehrilerimin “Hıdırellez Bayramı’nı” kutlu olsun.

Değerli Hemşehrilerim; Hepimiz bir şekilde sabah evimizden çıkarak okul, ev veya işe giderken hatta kaldırımda bile yürüyerek trafiğe çıkmış bulunuyoruz.Ülkemizde kaza sonu meydana gelen ölümlerin en fazla gerçekleştiği alan ne yazık ki trafiktir. Hatalı sollama, alkollü araç kullanımı, trafik işaretlerine uymama gibi nedenlerle gerçekleşen kazalar ülkemizde sıkça görülmektedir. Trafik kurallarına uyarak her şeyden önce bir canı önemsemiş oluyoruz. Karşımızda ki diğer sürücü ve yayaların haklarına saygı gösteren her birey, ülkemizin ve memleketimizin gelişme düzeyinin artmasının bir göstergesi olacaktır.

Yazının Devamı

RİSK ALMA ÖNLEM AL; ÖNCE İŞ GÜVENLİĞİ

Geçmişten günümüze dünyada iş kazaları sebebiyle birçok insan hayatını kaybetti ve halen daha kaybetmekte. Günümüzde gelinen noktada iş güvenliği önlemleri arttırıldı ve bu durum bizlere biraz umut oldu. Ancak yine de kimi zaman ihmal ve dikkatsizlik sebebiyle haberlerde işbaşında hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın haberleriyle karşılaşıyoruz.

Bu konuya dikkat çekmek ve insanları bu konuda daha duyarlı bir hale getirmek amacıyla 4-10 tarihleri arasında her yıl İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası olarak çeşitli etkinlikler yapılıyor.

Bilindiği gibi, ülkemiz kaza konusunda “Dünya Birinciliği”ni hiçbir ülkeye kaptırmamaktadır. İşyeri ziyaretlerinde gerek işveren temsilcilerine gerekse çalışan işçilere; “İşyerinde işçinin sağlığına olumsuz etki edebilecek olumsuzluklar var mıdır ?” sorusuna; genellikle “hayır hiçbir sorun yoktur, bütün sağlık ve güvenlik önlemleri alınmıştır” şeklinde yanıtlar verilmiştir. Böyle iddialı bir yaklaşım hiçbir işyerinde olamaz, bütün önlemlerin alınmış olması yetmez sürekli iyileştirmeler ve yenilikler olmalıdır. Ama vatandaşlarımız işini kaybetme korkusundan gerçekleri ne yazık ki dile getiremiyor çoğu zamanda bu durum yaralanmalarına ya da hayatlarını kaybetmelerine sebep oluyor.

Yazının Devamı

ÖZGÜR BASINSIZ BİR DÜNYA KÖR BİR KUYUYA BENZER

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü bu yıl da buruk bir biçimde yaşıyoruz.Çünkü ülkemizde düşünceyi ifade etme özgürlüğünün önündeki engellerin halen kalkmadığını yazılı ve görsel basında çalışan gazetecilere baskı ve tehditlerin sürdüğünü üzülerek yaşamaktayız.

Türkiye 2017 Basın Özgürlüğü Endeksin de yine geriledi, 180 ülke arasında 155’inci oldu. BU rakam ülkemizde özgür basın olarak adlandırılan durumun vehametini aslında gösteriyor.12 yıl önce 99.sırada olan ülkemiz son 12 yılda 56 basamak gerileyerek kara liste olarak adlandırılan sınıra çok yaklaştı.Ülkemizde “Basın Özgürlüğü” hiç bu kadar tehdit altına girmemişti. Son gelişmelerle birlikte neredeyse özgürlükten bahsedilemez noktaya gelinen bugün doğal olarak basında etik kurallarında yok olmasına ve tamamen yandaş bir medya oluşmasına sebeb oldu.

Ülkemizde gazetecilik ve basın adına yaşanan tüm olumsuzluklara, çalışma koşullarının ağırlığına rağmen basın ahlak ilkelerinden taviz vermeden, yayın hayatını sürdüren, kalemini satmadan, korkusuzca yazan gazeteciler sayesinde gerçekler ortaya çıkmaya devam edecektir.

Yazının Devamı

YUNUS EMREDEN BİLİŞİME

Der Anadolu’da hoşgörü denince akla gelen bir halk kahramanı olan Yunus Emre… Tasavvuf şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olan Yunus Emre’nin 13. yy sonları ve 14. yy başlarında Anadolu’da yaşadığı bilinmektedir. Yunus Emre’nin Ölümünün 1320 olarak kabul edilmesiyle seksen iki yaşında öldüğü söylenir.Bu durumda 1238’de doğduğu tahmin edilse de UNESCO 1991’i Yunus Emre’nin 100. doğum yılı ilan etti. Yunus Emre sanat yaşamında halka, halkın dili ile hitap etmiş, Öz Türkçe ile eserler vermiştir. Bu da Yunus Emre’nin her zaman okunup anlaşılmasında önemli bir rol oynamıştır.

Şiirleri tasavvuf ağırlıklıdır. Tasavvuf; ruhunu temiz tutmak, Allah sevgisini kalbinde yaşamak, Allahı öylesine sevmektir ki cennet için değil, onun sevgisine erişebilmek için uğraş vermek, ömrünü bu yola adamak demektir. Tasavvuf felsefesinin en güçlü örneklerinden birisi olan “Risaletü’n Nushiyye” ve şiirlerini topladığı “Divan” Yunus Emre’nin bilinen iki yapıtıdır.

Yunus Emrenin yaşamı halk arasında şöyle anlatılmaktadır: “Yunus Emre küçükken okula gitmiş ama alfabeyi bir türlü öğrenememiş. Bunun üzerine okulu bırakıp köyünde çiftçilik yapmaya başlamış. İlerleyen yıllarda kıtlık olmuş. Yunus Emre’de kıtlıktan etkilenmiş. Kırşehire yakın Sulucakarahöyükte Hacı Bektaş Veli adlı biri olduğunu ve kapısına gelen ihtiyaç sahiplerini eli boş göndermediğini duyup,yanına gitmeye karar vermiş. Yolda giderken eli boş gitmemek için alıç toplamış.

Yazının Devamı

“EMEĞİN VE DAYANIŞMANIN TEMELİ 1 MAYIS” VE “KARDEŞLİK HAFTASI”

Her zaman söylediğimiz gibi bizler için alın teri ve emek çok değerlidir. Bizler; insana değer veren, emeğe saygı duyan ve alın terini kutsal gören bir anlayışa sahibiz. Her türlü şartta emek veren işçi kardeşlerimizin sadece yılın belli bir gününde değil, her zaman yanlarında olmalıyız. İşçiler, emekçiler alın terlerini sarf edip kimi zaman canlarını ortaya atıp evlerine ekmek götürüyorlar. Eşit gelir dağılımı, eşit haklar için mücadele veriyorlar. Fakat küreselleşen dünyada her geçen gün emeğinin karşılığını alamayan, adil gelir dağılımından, insanca yaşam hakkı ve çalışma koşulları sağlanamayan emekçi kitlelerin sayısı artmaktadır. Eşitlik ilkesine aykırı olarak emeğin karşılığını alamayan kitlelerin bu artışı; toplumda her zaman kanamaya hazır bir yara haline gelerek mutsuzluğu baki kılacaktır. Tek bir insanın umutsuzluğu, mutsuzluğu her yere yayılır ve mutsuz bir toplum oluşturur.

Kardeşlik; aynı anne ve babadan veya anne babadan en az birinin aynı olduğu çocuklar arasındaki manevi bağdır. Ancak; Kardeşlik yalnızca aynı anne babadan dünyaya gelme olayı değildir. Aynı Bayrak altında, aynı ülkede yaşayan dini,dili, ırkı her ne olursa olsun birlikte yaşayan insanlar topluluğu da kardeştir. Ne yazık ki son yıllarda ülkemizde büyük bir kutuplaşma var. Bırakın kardeş olmayı herkes birbirine düşman gözüyle bakar oldu ve tehlikeli boyutlarda bir kutuplaşma yaşamaktayız. Biraz geriye gitsek 15- 20 yıl kadar, bizim ülkemizin insanlarının, birbirlerine karşı böylesine kin ve nefretle dolu olmadığını, Doğu insanıyla, Batı insanı hep kardeş gibi olduğunu göreceğiz. Bizler ne zaman insani özelliklerimizi kaybettik, kendimizden başkasını düşünmez hale geldik, karşımızdaki insanları hep basamak olarak görmeye başladık, ne zaman kardeş kardeşi öldürür oldu.. İnsan olmanın en büyük özelliği, karşısındaki insana iyi davranmak, hatalarından dolayı affedici olmak, hoşgörülü davranmak ve bütün insanlığın huzuru ve mutluluğu için çalışmaktır değil midir?

Bugün 1 Mayıs İki önemli kavramın birarada kutlandığı gün. Biri tüm dünyada aynı anda kutlanan “1 Mayıs İşçi Bayramı” … Bir diğeri içinde bulunduğumuz hafta olan “28 Nisan – 4 Mayıs Kardeşlik Haftası”… Bu anlamlı hafta, umarım tüm insanlık için farkındalık haftası olarak geçer ve bizde kardeş kardeşe yaşamaya başlarız. Öyle ki bizler Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK gibi büyük bir liderin bizlere emanet ettiği bu topraklarda kardeşçe yaşamayı herşeyden önde tutmalıyız. Bugün çalışmak zorunda kalan emekçi kardeşlerimizin ve büyüklerimizin de haklarına kavuşması için var gücümüzle mücadele etmeye devam etmeliyiz. Emeğin,Dayanışmanın ve Kardeşliğin artarak devam ettiği ve değer gördüğü güzel bir gelecekte yaşamak ümidiyle 1 Mayıs İşçi Bayramı ve Kardeşlik Haftamız kutlu olsun.

Yazının Devamı

SALİH BOZOK VE KARA ŞEHİTLERİMİZ

Atatürk’ün Türk ve dünya askeri tarihine adım attığı, askeri dehalığını ispatladığı kara savaşıdır. Bu nedenle her yıl 25 Nisan günlerinde ülkemizde sadece Gelibolu Yarımadasında Uluslar arası Tören yapılır. Biz töreni resmi olarak Çanakkale Kara Savaşları’nın Yıldönümü diye adlandırırken, Savaşın mağlupları bu günü Anzak Günü ( Anzac Day) olarak anıyorlar. Özellikle Avustralya ve Yeni Zelandalılar hem ülkelerinde bu günü coşku ile kutlarken bütün dünyadaki elçiliklerinde ise sabahın 05,30’unda bu savaşta şehitlerini,atalarını anıyorlar.

Peki Anzak Nedir Bilirmiyiz?

Anzak sözcüğü, Avustralya ve Yeni Zelanda kolordusu (Australian and New Zealand Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiş bir kısaltmadır. Mısırda kurdukları ordugahlarında Avrupa’da savaşacaklarını beklerken, Türkiye’nin bile nerede olduğunu dahi bilmeden Gelibolu’da, savaşta yerlerini almışlardı. Çanakkale savaşları sırasında İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadığı topraklarda ve hiç bilmediği insanlarla, ayrıca neden ve hangi amaçla savaştıklarını dahi bilmeden, mücadele vermiş, bu mücadele sonucunda ellerinde kocaman bir hiçle dönmüşlerdir. Anzakların Gelibolu Yarımadası’ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094’ü Avustralyalı, 7.571 i Yeni Zelanda’lı olmak üzere toplam 33.665’tir. Her yıl Çanakkale’ye bu törenlere katılmak için ortalama 15-25 bin civarında Anzak torunu ülkemize gelmekteler.

Yazının Devamı

KOMEDİNİN USTA İSMİ JİM VARNEY EFSANESİ

Harika taklit yeteneği ile reklam ajanslarının dikkatini çekiyor ve reklam filmlerinin aranılan yüzü oluyor. Her oynadığı reklam filminde “Ernest” isimli kendi yarattığı karakter ile kılıktan kılığa giriyor. Yapımcıların dikkatini çekmesi fazla zamanını almıyor ve adeta rekor denecek bir seri ile Hoolywood kapısı ona açılıyor. Sırası ile 1987 yılında “Ernest Kampta”, 1988 yılında “Ernest Kutsal Görev”, 1990 yılında “Ernest Hapise”, 1991 yılında “Ernest Cadılar Bayramı”, 1993 yılında “Ernest İş Başında”, 1994 yılında “Ernest Okula Gidiyor”,1995 yılında “Ernest Potaların Kralı”, 1997 Yılında “Ernest Afrika’da”, 1998 Yılında “Ernest Asker’de ve son olarak “Ernest Splash Dağına Gidiyor” isimli yarı çizgi animasyon serisi ile gönüllerde taht kuruyor.

Dile kolay Ernest karakteri ile tamı tamına 10 seri film yapmış. Tabi bunların dışında da 11 farklı filmde başrolde görev alan Jim Varney ayrıca 3 animasyon filminde de seslendirme sanatçısı olarak çocukların karşısına çıkıyor. Bu animasyon filmleri çocukların yakından tanıdığı “Bir Oyuncak Hikayesi” serisi ve “Kayıp Krallık Atlantis”. Size ilginç bir bilgi daha vermek istiyorum.Ernest serilerinin dışında oynadığı 7 filmde de sanatçı yine “Ernest” ismini kullanarak oynadığı karakterlere can veriyor. Bu başarılı filmleri ile hem çocuk filmlerinin hemde çocukların adeta sevgilisi olmayı başarıyor.

Tam adı James Albert Varney Jr. olan komedyen, oyuncu, müzisyen, yazar ve seslendirme sanatçısı; genç yaşta başladığı oyunculuk kariyerini sonuna dek sürdürmeye çalışıyor. Her ne kadar dahi denecek kadar yüksek bir IQ’ya sahip olsa da hafif gerzek “Ernest” karakterini canlandırmaktan asla vazgeçmemiş. Bu yüzden pek çok insan onun da “Ernest” gibi olduğunu düşünmüş.

Yazının Devamı

BUGÜN 23 NİSAN NEŞE DOLUYOR İNSAN

Çağdaş ve mutlu Türkiye’yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu.İşte bu yüzden 23 Nisan Gününü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak tüm dünya çocuklarına armağan etti. Çocuklara adanmış olan bu bayram, dünya çocukları arasında barış ve kardeşliğin paylaşılması ve dolayısıyla dünya barışına hizmet etmesi özelliği olan tek bayramdır.

23 Nisan 1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile birlikte ulusal egemenlik hayata geçirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, yönetim, eğitim ve hukuk sistemini, lâik ve çağdaş bir yapıya Atatürk’ün ilke ve inkilapları doğrultusunda kavuşturacaktır.

Cumhuriyet çocukları, bütün engellemelere rağmen Atatürk’ün kendilerine armağan ettiği bu bayramı coşku ve mutluluk içerisinde kutlamaya devam edeceklerdir.Günümüzde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, ülkemizin ve sevgili çocuklarımızın geleceği için, adalet ve demokrasi mücadelemizin 23 Nisan 1920 ruhu ve kararlılığıyla Kuvay-i Milliye şehrimiz Balıkesir’de tüm manevi gücüyle devam edecektir. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere milli mücadelede emeği geçen bütün kahramanlarımızı rahmet ve minnet duygularımla anıyor , Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 98. yılını ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.

Yazının Devamı

TELEVİZYONUN DÜĞMESİNİ KAPAT, HAYATIN DÜĞMESİNİ AÇ!

Hiç düşündünüz mü bir günde kaç saat,bir haftada,bir yılda ve ömrünüzde kaç saat televizyon izlemişsinizdir. Uzmanlar Ülkemizde kişi başına günlük televizyon seyretme süresi 4 saate yakın olduğunu söylüyorlar. Peki bu geçen zaman da nelerden mahrum olduk bunu da bir düşünsek. Mesela çocuğumuza günde 4 saatimizi ayırdık mı? Ya eşimize..En önemlisi hayata birkez geliyorsak kendimize ne kadar zaman ayırıyoruz.. Ama işin ilginç yanı, hepimizde biraz eksik, biraz fazla var bu hastalık, az veya çok hepimiz bağımlıyız. Her ne kadar tersini iddia etmeye çabalasak da gerçek bu.

Her yıl 22- 28 Nisan’da, “Televizyonu Karartma Haftası” etkinliği yapılıyor. İnsanlar bu hafta içinde televizyondan uzak bir hayatın kendilerine neler kazandırabileceğini keşfetmeye çalışıyor. Bir haftalığına televizyonu kapatmak, son yıllarda gittikçe yaygınlaşan bir eylem. Gelin hep birlikte bir hafta televizyonu kapatalım bakalım hayatımızda neler değişecek,birlikte yaşayarak öğrenelim.

Bana her konuda fikir ve önerilerinizi yazabileceğinizi sakın unutmayın dostlar sevgi ile kalın.

Yazının Devamı

EN GÜZEL TOKAT EBE ŞAPLAĞIDIR, HAYAT KAZANDIRIR

19.yy’da İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde isim yapmış ebelerin yanında usta-çırak yöntemi ile yetişen ”küçük ebe ”adı verilen genç hanımlar ebelik görevlerini yürütürlermiş. 1909 yılında sivil ve askeri tıbbiye birleştirilmiş ve Sağlık Bakanlığına bağlı ortaokula dayalı ilke ebe okulu 1952 yılında Ankara Doğum Evinde açılmış. 1961-1962 öğretim döneminde bu okullar Doğum Evleri’nden ayrılarak yeni bir düzenleme ile bağımsız bir kimlik kazanmış ve Sağlık Okulu adı altında öğrenimlerini sürdürmüşler.

Ebelik insanlığın var oluşu ile başlar. Eski çağlarda Asurlularda, Çinlilerde, Mısırda, Eski Yunanda, Hititlerde Ebelik mesleği varmış.

Ağır fedakârlıklar içerisinde görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan ebeler, sağlık sistemimizin vazgeçilmez unsurlarından biridir.

Yazının Devamı

MALAZGİRT ZAFERİ İLE TÜRKLERİN ANADOLUYA YERLEŞİMİ

Orta Asya’dan batı yönüne göçlerini sürdüren Türk kabileleri, ilerleyişlerinin sonunda Anadolu kapılarına kadar dayanmışlar.

O dönemlerde Anadolu’nun hakimi, Büyük Roma İmparatorluğu’nun veliahtı olarak görülen Bizans İmparatorluğuymuş. 1071 yılında Malazgirt’te yapılan savaşta Bizans’ın yenik düşmesi ile birlikte, Anadolu toprakları Türklerin akınlarına karşı savunmasız bir hale gelmiş ve Anadolu’ya Türk yerleşimi bu olay ile başlamış. Böylece Malazgirt Ovası’ nda 1071 yılında en büyük Türk zaferlerinden birisi kazanılarak tarihte ki yerini almış.

Her yıl 15-21 Nisan tarihleri arasında kutlanan Malazgirt Haftası, Malazgirt Savaşı sonucunda Anadolu’da Türklerin yerleşmesini ve burada kalmasını anma ve kutlama amacıyla yapılıyor.

Yazının Devamı

TURİZM HİZMETLE GELİŞİR,SEVGİYLE BÜYÜR

Bacasız sanayi olarak adlandırılan ve her ülke ekonomisi için büyük önem taşıyan turizm bir ülkenin milli değerlerinden biridir. Bizim ülkemizin de taşı toprağı altın; Doğusunda ayrı renk, Batısında ayrı renk vardır. Ülke dışından veya ülke içinden farklı kültürlere ev sahipliği yapan çok farklı insan toplulukların bir arada bulunduğu; kültürel ve doğal açıdan önem taşıyan topraklarda hep birlikte yaşıyoruz.

Üç yanı denizlerle çevrili olan ülkemiz, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan bir köprü konumunda olup ılıman bir iklime sahiptir. Yemyeşil bitki örtüsü ve masmavi denizleri ile adeta bir cennet ve yabancı turistler içinde bir çekim merkezidir. Pek çok medeniyetin bu topraklardan geçmiş olması sebebiyle tarihi güzellik açısından da oldukça zengin olan ülkemiz adeta bir açık hava müzesidir. Ekonominin güçlenebilmesi için ülke turizminin güçlü olması şarttır. Tabi ki ülkemizin tabii güzellikleri olması turistin ülkemize gelmesi için yeterli değil. Öncelikle bizlerde ülkemize daha çok turist gelmesi için Türk misafirperverliğini misafirlerimize yaşatmalıyız ki onlarda memnuniyetlerini ülkelerine gittiklerinde ifade etsinler.

Daha çok turistin ülkemize gelmesinde bizim misafirperverliğimiz çok önemlidir. Toplumumuzda turizm konusunda farkındalığı artırmak, iç turizmi canlandırmak ve halkın turizm hareketlerine katılımını sağlamak amacıyla, her yıl olduğu gibi bu yıl da Turizm Haftası 15-22 Nisan tarihleri arasında kutlanıyor. Elbette ki farkındalık yaratmak önemlidir. Lakin bu kutlamaların dışında asıl unutmamamız gereken şey ülkemizi ziyaret eden turistlerin buradan memnun ayrılıp gitmeleridir. Çünkü memnun ayrılan turist bir dahaki sefere daha çok turist demektir.

Yazının Devamı

BÜYÜMENİN İZLENMESİ

Ülkemizde geç kalınsa da bugünler de çocuklarının doğumdan ve hatta anne karnından itibaren büyüme ve gelişmelerinin izlenmesinin, sağlıkları açısından ne kadar önemli olduğu vurgulanmaya başlandı.

Sağlık Bakanlığı tarafından ülke genelinde çocukların ,büyüme ve gelişimlerinin izlenmesi için bir program yürütülüyormuş. Hatta 15 Nisan yani dün “Büyümenin İzlenmesi Günü” olarak belirlenmiş.O güne özel programlar yapılıyormuş. Ne yalan söyleyeyim ben Balıkesir’de şimdiye kadar böyle bir program yapıldığına şahit olmadım ama 4 hafta sonra doğacak çocuğum için bu konuya bir el atmak ve düşüncelerimi yazmak istedim. Öncelikle çocuğumuzun sağlıklı olduğunu anlayabilmenin en iyi yolunun, onun büyümesini ölçmek olduğunu düşünüyorum. Bir ay sonra doğacak olan oğlumun büyümesini bir baba adayı olarak sabırsızlıkla bekliyorum.

Çocuklarımız, ülkemizin geleceği ve umudu olmalarının yanı sıra, toplumun en kırılgan grubunu da oluşturmaktadırlar. Bu nedenle en iyi koşullarda dünyaya gelmelerinin sağlanması, büyümeleri ve gelişmeleri için en uygun ortamın hazırlanması, geleceğe dönük fiziksel, ruhsal ve zihinsel donanımlarının en üst düzeyde oluşturulması ülkenin geleceği açısından yaşamsal önem taşıdığına inanıyorum.

Yazının Devamı

KUTLU DOĞUM

Hz Muhammed Hicri takvimde ki Rebiülevvel ayının 12. si günü dünyaya gelmiştir. Peygamberimizin dünyaya geldiği gün Mevlid Kandili olarak kutlanmaktadır. Yani her yıl Nisan 14-20 günleri arası kutlanan kutlu doğum haftası, peygamber efendimizin doğduğu gerçek ay değildir. Ancak maksat bu günü sabitleyip Müslümanlara Peygamber Efendimizi hatırlatmaktır.

Peki kutlu doğum haftası ne zamandan beri kutlanıyor derseniz aslında kutlu doğum haftası 1989 yılında Mevlid Kandilinin (Rebiülevvel’in 12’si) Peygamberimizin miladi doğum günü olan 20 Nisan’a denk gelince o hafta kutlu doğum haftası ilan edilmiş. Bir kaç yıl sonra Mevlid Kandili ile Kutlu Doğum Haftası denk gelmemeye başlamış. Malum Hicri Takvim ile Miladi Takvim arasında gün farkı var. 1994 yılında Kutlu Doğum Haftası uygulaması Miladi Takvime sabitlenmiş. Yani Kutlu Doğum Haftasını bir tek biz kutluyoruz? Muhtemelen diğer Müslüman Ülkeler; Mevlid Kandili varken bir de Kutlu Doğum Haftası diye bir şeye ihtiyaç duymamışlar, sadece bizim ülkemiz ihtiyaç olarak görmüş. Önceki yıllarda da yüz yıllarda da benzer uygulamalar olmuş ama bunu miladi takvime göre kutlayan sadece bizim ülkemiz.

Kuran’da Kadir Gecesi dışında işaret edilen önemli bir gece bulunmamaktadır. Kadir Gecesi dışında mübarek geceler olarak bilinen kutlamalar, Osmanlı Devleti padişahı II. Selim’in Muhammed’in doğum günü kutlaması için başlattığı Mevlit Kandili örneğinde olduğu gibi Muhammed bin Abdullah’ın ölümünden yıllar sonra ortaya çıkmış ve Osmanlı Devleti padişahları tarafından başlatılan gelenekselleşmiş uygulamalar olarak kalmış. İslam dininde herhangi bir kaynağa dayanmadan kutlanılan bu hafta bir bid’at’tır.

Yazının Devamı

MİRAÇ KANDİLİ

Miraç merdiven demektir. Allah’ın emriyle Peygamber Efendimizin ruhen ve bedenen, Burak isimli semavî bir binite binerek Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescid–i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid–i Aksa’ya kadar yapmış olduğu gece yolculuğuna; oradan da bir mi’râcla yani buna manevi asansör de diyebiliriz, yedi kat göklere yükselip Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaşıp, burada Cebrail’i arkada bırakıp Refref denilen ledünni binitle Allah’ın huzuruna varıp, O’nun Zat–ı Akdes’ini yakınen müşahede etmesi ve zaman mekan üstü konuşması olaylarının geneline ve bu geceye Miraç Kandili deniyor.

Hadislerde verilen bilgiye göre, Hz. Peygamber Kâbe’de Hatim’de ya da amcasının kızı Ümmühani binti Ebi Talib’in evinde yatarken, Cebrail gelip göğsünü yarmış, kalbini Zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurmuş. Burak adlı bineğe bindirerek Beytü’l-Makdis’e getirmiş. Burada Hz. İbrahim,Hz. Musa,Hz. İsa ve diğer bazı peygamberler tarafından karşılanan Hz. Peygamber, imam olarak diğer peygamberlere namaz kıldırmış.

Miraç olayının gerçekleştiği bu gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılıyor ve bu gecenin ibadetle ihyası bu yüzden gelenekleşiyor. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Miraç Kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, camilerde Miraç Olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenek haline gelmiş.

Yazının Devamı

MİMAR SİNAN VE SIRLARI

Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak devrinin büyük mimarı, dünya çapında dahi bir sanatkar olan Mimar Sinan, 1490’da Kayseri’ye bağlı Gesi mahiyesinin Ağırnas köyünde doğmuş.1538 Moldavia (Karabuğdan) seferinde, Prut nehri üzerinde kazık çakılması mümkün olmayan killi arazide, bataklıkta 13 gün içinde büyük ve yüksek bir köprü kurarak sultanın takdirini kazanmış. Mimar Sinan, mühendis ve mimar olarak yetişmesini tamamlayıp, 1539 yılında mimarbaşı seçildiği zaman 50 yaşına gelmiş.

Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, O’nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibi olmuş. Bunların ilki ve çıraklık eserim dediği, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesi; Külliyede ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunuyormuş.Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir ve kalfalık eserim dermiş. Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuş. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil ediyormuş.

Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuş.Mimar Sinan’ın en güzel eseri ise ustalık eserim dediği, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii’siymiş. Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derinmiş. 31,50 metre çapındaki kubbe, sekizgen şeklindeki gövde üzerine oturmuş. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabiliyormuş.

Yazının Devamı

SAĞLIĞI OLANIN UMUDU,UMUDU OLANIN HER ŞEYİ VARDIR

O dönemde büyücüler hastalığı iyileştirmek için aynı zamanda doğadaki farklı ot ve hayvan parçalarından yararlanıyorlarmış. İnsanlar en eski çağlarda bile sağlığın önemini anlamışlar. Tabi ki uygarlığın gelişmesi ile bilim ilerlemiş ve ortaya Tıp diye bir şey çıkmış.Tıp Bilimi sayesinde hastalıkların nedenleri bulunmuş, iyileşme yöntemleri geliştirilmiş. Ama maalesef ki insanların sağlığını korumak ve düzeltmek için ortaya çıkan büyücülük farklı anlamlarda halen bugün ilkel toplumlarda, hata ve hatta memleketimizin bazı bölgelerinde hala çağ dışı kalmış bir düşünce ile başvurulan ve kötü niyetli olarak kullanılan bir şey olarak kalmıştır.

Büyücülük ilkelce yaşamaya çalışmaya devam ededursun;Tıp bilimi her gün yeni buluşlarla insanlığa büyük yararlar sağlamaya devam ediyor. Tıp bilimi yalnız hastalıklarla, hasta olan insanlarlada ilgilenmiyor. İnsan sağlığının sürekliliği, insanların hasta olmadan yaşamlarını sürdürmeleri için Tıp insanlarımız araştırmalarına devam ediyor ve biz bu yazıyı okurken bile bir hastalığa çare olacak bir tedavi her an bulunuyor, yeni yöntemler gelişiyor.

Değerli Okuyucularım; Birleşmiş Milletler Örgütü, 7-13 Nisan tarihleri arasını Sağlık Haftası olarak kabul etmiş. Ülkemizde de, bu hafta boyunca sağlık ve ilk yardım bilgisi veriliyor; insanların sağlıklı yaşama bilincine ulaşması için çeşitli etkinlikler yapılıyor. Beden sağlığı, beslenme, sağlığın önemi ve sağlıklı yaşama kuralları konularında geniş halk kitleleri bilgilendiriliyor. Biliyorsunuz hemen her meslek dalının bir günü ya da bir haftası var. Özellikle belirtmek isterim ki bu özel günlerin tek amacı kutlama yapmak değil o günlerde yaşanılan sıkıntıları ve sorunları, o meslek sahiplerinin dile getirmesidir.

Yazının Devamı

GÜVENLİĞİMİZİN TEMİNATI, SAVUNMA HAKKININ TEMSİLCİLERİ AVUKATLAR

Avukatlarımız bağımsız savunmayı temsil ettikleri için Yargının kurucularından biridir aslında. Bir kamu hizmeti olan Avukatlığın serbest meslek olmasının temel sebebi de “bağımsız” olmasıdır. Avukatlar görevlerine Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacaklarına namus ve şerefleri üzerine and içerek başlarlar. Hukuk sistemimizin vazgeçilmez unsurlarından savunma sorumluluğuyla yükümlü avukatlarımız, vatandaş-devlet ilişkilerinin çağdaş çerçevede yürümesi açısından önemli bir görev yapmaktadırlar. Molierac “Görevimizi yaparken hiç kimseye; ne müvekkile, ne hakime hele de iktidara asla bağlı değiliz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiç bir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı.” sözleri ile avukatlık mesleğini en iyi şekilde tanımlamıştır sanırım.

Ulu Önderimiz, Başkomutanımız, Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk 5 Nisan 1923 günü Anakara Barosunu açarken yaptığı konuşmasında, Adaleti Türk Avukatlarına emanet ettiğini söylemiştir. Bugünü Avukatlar için özel kılan onların günü olmasını sağlayan sebep de sanırım budur.

Cumhuriyetimizin İlanından sonra ilk kez en geniş katılımıyla 3 Ocak 1934 de İzmir’de yapılan Türkiye Avukatlar Birliği toplantısında, bugün Avukatlar Günü olarak belirlenmiştir. Bu toplantıda alınan ilke kararı uyarınca tüm Baro Başkanları ve Baroların Temsilcileri bu karardan yaklaşık 24 yıl sonra, 5 Nisan 1958 tarihinde İzmir’de toplanarak, Türkiye Barolar Birliği’nin kuruluş yıldönümü olması sebebi ile bugünü “Avukatlar Günü” olarak kutlamaya başladılar. Yapılan birçok araştırmada karşılaştım ki; Baro Başkanlarının İzmir de 5 Nisan 1958 de toplandıkları ve neden bu tarihini seçtiklerinin özel bir nedeninin olup olmadığını bulamadım. Tahmin ediyorum ki yazımın başında da ifade ettiğim gibi Atatürk’ün Ankara Barosu açılışında ki konuşması bu kararın alınmasında etken olmuştur.

Yazının Devamı

ASAYİŞ-İ ZABITA VE NATO

10 Nisan 1845 tarihinde ıslahat çalışmaları kapsamında Polis teşkilatı kurulmuş. İlk kurulan polis teşkilatı o zamanın başkenti İstanbul’un güvenliğini sağlamak üzere kurulmuş ve daha sonra teşkilat diğer bölgelerde de örgütlenmiş. 10 Nisan 1845 tarihi ise Türk Emniyet Teşkilatı için önemli bir doğuş noktası olmuştur. Bunun nedeni bu tarih ile birlikte “Polis” kavramı ilk defa kayıtlara geçmiş ve faaliyetlere başlanmış.

Polis; kelimesinin kökeni Latinceden geliyor. Latince politika kelimesinden türetilmiş. Eski Yunanlılar şehir devletlerine polis adını vermişler. Anaokuluna gittiğim dönemde okuduğum okula polisler gelip bize trafik lambalarını ve tarfik kuralalrını anlatırlardı.

O dönemde sanırım bundan çok etkilenmiş olacağım ki ilkokulun sonuna kadar ,bana soranlara hep polis olacağımı söylemişimdir. Polislerimiz, toplumda yardıma ihtiyacı olan herkese yardım eder, muhtaçlara, düşkünlere elini uzatır ve sorunlarını çözmeye çalışırlar. Sanırım daha o yaşlarda bunun bilincinde olarak herkese yardımcı olmak ve insanları kurtarmak istediğim için polis olmak istedim.

Yazının Devamı

KANSERDE; ERKEN TANI, HAYAT KURTARIR!..

Özellikle son yıllarda sık görülen, erken teşhis edilemediğinde tedavisinin zor olması ve ölümlere neden olmasının yanında bıraktığı sakatlıklar ve ortaya çıkardığı ekonomik kayıplar nedeniyle kanser önemli bir toplumsal hastalıktır.

Peki Kanser hastalığı neden bu kadar artış gösterdi? Olumsuz çevresel faktörlerin çoğalması, kanser yapıcı maddelerin artması, sağlıklı olmaya yönelik alışkanlık ve davranışların yetersizliği, sağlıksız beslenme, sigara ve alkol kullanımının artması, kanser hastalığına davetiye çıkaran %90 oranında nedenler olarak sıralanabilir. Kanser bulaşıcı olmayan, önlenebilir bir hastalıktır. Kanser, normal kurallar dışında diğer doku ve organların aleyhine büyüyen, çoğalan hasta hücrelerin oluşturduğu bir hastalıktır. Dünya genelinde giderek artan ve büyük bir sağlık problemi olan kanser, toplumlarda önemli bir sosyo ekonomik yüke, bireylerde de maddi ve manevi kayıp ve zorluklara yol açıyor.

Kanserin önemli bir kısmının önlenebilir olması, tedavi ve teşhis olanaklarının giderek artması, kanser taramaları ile erken teşhis imkanlarının bulunması, sağlık politikalarının dünya genelinde her geçen gün güncellenmesine ve geliştirilmesini gerektiriyor. Bu noktada malesef ki son düzenlenen sağlık politikalarımız ile çağdaş ve gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kaldığımızı söylemek zorundayım. Avrupa ülkeleri sağlıkta çağ atlarken bizlerin acil servislerde kadınlı erkekli karışık bakılmasının tartışıldığı, ülkemiz için özellikle de sağlığımız için malesef ki sıkıntılı günlerden geçtiğimiz gerçeğini görmezden gelemiyorum.

Yazının Devamı

APTALLARIN VE KAÇIKLARIN GÜNÜ

Bu konu biraz karışık aslında. 1 Nisan şakası ile ilgili farklı kültürlere ve farklı inanışlara göre çeşitli efsaneler ve rivayetler var. Fransızlara göre 1 Nisan şaka gününün ortaya çıkışı; M.Ö. Roma İmparatoru Sezar’ın yaşadığı yıllara dayanıyor.Sezar’dan 1610 yıl sonra, 1564’de Fransa Kralı IX. Charles’ın, takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe alması ve o zamanın iletişim koşullarından dolayı bazı insanların bu gelişmeden haberi olmaması nedeni ve bu kararı protesto etmek amacı ile eski adetlerini sürdürmelerine neden olmuş. Kralın kararını protesto eden halk, 1 Nisan’da partiler düzenlemeye, birbirlerine hediyeler vermeye devam etmişler.

Yeni takvimden haberdar olup onu kabul edip uygulayan diğerleri ise bunları “1 Nisan aptalları” olarak nitelendirip bu güne “Bütün Aptalların Günü” adını vermişler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler vermişler, yapılmayacak partilere davet etmişler, gerçek olması mümkün olmayan haberler üreterek yaymışlar. Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup Ocak ayının, yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başlamışlar. Fransız kökenli bu geleneğin İngiltere’ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürmüş. Oradan da Amerika’ya ve bütün dünyaya yayılmış.

Bir başka rivayete göre ise; 1 Nisan şakalarınının çıkış tarihi şöyle; 15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu İspanya’daki Endülüs Müslümanlarının son kalesini (Gırnata) kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunun bilincinde olan Haçlı ordusunun komutanı kaleyi düşürmek için değişik taktikler düşünmektedir. En sonunda aklına bir fikir gelir. 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kuran bir elinde İncil, kaledekilere seslenir;

Yazının Devamı

DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

Bir daha dünyaya gelsem ve büyünce ne olacaksın deseler yine tiyatrocu olurum derdim. Şimdi de bu soruyu bana biraz değiştirip “bu mesleğin olmasaydı, ne olmak isterdin” diye soruyorlar. Ben başka meslekte yapamam ki şimdi ne istersem onu oluyorum,sahneye çıktığımda bir gün doktor,bir gün asker,bir gün öğretmen,bir gün iş adamı; bu böyle uzayıp gidiyor… Yani Tiyatro bana istediğim herşeyi olduruyor bu özgürlük başka hangi meslekte var diye cevaplıyorum;bana sorulan soruyu.Bügün benim için çok özel bir gün.

1948 yılında kurulan Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün 1961 yılında aldığı kararla, o günden beri 27 Martta tüm tiyatrocular bugünü kutluyor.Bugün dünyanın bir çok yerinde kendini tiyatroya adamış sanat adamları bildiriler yayınlayarak,ücretsiz oyunlar oynayarak tiyatroyu daha geniş çevrelere yaymaya ve sevdirmeye çalışırlar.Türkiye’de bu bildiriyi ilk yayınlayan tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul oldu.Dünyada ise ilk bildiriyi yayınlayan tiyatro adamı Fransız Jean Cocteau olmuş.

Dünyada tiyatronun ilk çıkışının ilkel insanların döneminde ki avcılığa dayandığı söylenir. O dönemde avcılar hayvanlara daha çok yaklaşabilmek için öldürdükleri hayvanların kürklerini giyip onların çıkardıkları sesleri çıkartırmışlar. Avlayacakları hayvana yaklaşabildikleri kadar çok yaklaşıp sonrada onu avlarlarmış.Gecede ateş başı sohbetlerinde birbirlerine taklitler yaparak avlarını anlatırlarmış. Bu ritüel zamanla gece eğlencelerine şenliklere ve tiyatroya dönüşmüş.

Yazının Devamı

ÇOCUK ANNELER

Türkiye’de çocuklar, tecavüzden dayağa, kötü muameleden işkenceye kadar her türlü insanlık dışı davranış ile karşılaşıyor ve bu haberlerle içimiz acıyor. Fotoğrafçı ve film yapımcısı Pieter ten Hoopen Kopenhag’da ki “Kadın Doğumu konferansı” öncesinde genç annelerden bazılarıyla sohbet etme fırsatı bulmuş. Bu sohbetlerden bazılarını paylaşmak istiyorum.

************************* Ana 15 yaşında Kolombiya’da ailesiyle yaşıyor. Erkek arkadaşı kendisini hamile bırakıp kaçtığında sekizinci sınıfa gidiyormuş. Ana, gebeliğinin son üç aylık döneminde, preklamsi geçirmiş ve acil tıbbi bakıma alınmak zorunda kalmış.“Sekiz aylık hamileyken, hipertansiyonum vardı. Kliniğe gittiğimde beni hemen doğum servisine gönderdiler. Anne olmak istemiyordum, ama Karen bana güldüğünde, bu çok güzel bir şey diye düşünüyorum” diyor.

*************************

Yazının Devamı

NEVRUZ-I HİCAZ

Nevruz kutlamaları kültürlere göre farklılıklar göstermektedir.Nevruz İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil ederken günümüz İran’ın da İslami bir kökenden ayrılmış bir şenlik olarak kutlanmaktadır. Zerdüştlük ve Bahai’ler de kutsal bir gün olarak sayılıp o gün tatil yapılmaktadır. Kürtlerde Nevruz bayramı İran mitolojisinde ki Demirci Kava Efsanesi’ne dayanıyormuş. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında ise yazımın başında da belirttiğim gibi “Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı” ve “Baharın Gelişi” olarak kutlanıyor.

Nevruz kutlamalarını ilk başlatan kişinin Kral Cemşid olduğu söyleniyor. Buzul Çağının son dönemlerine uzanan bir tarihi geçmişi olduğunu belirtmekte fayda görüyorum.Neredeyse yeryüzünde ki kutlanan en eski bayram tabiri Nevruz için kullanılabilir. O çağlarda insan hayatı günümüzdekinden çok daha önemliydi ve yaşamla ilgili her şey dört mevsim ile ilişkilendirilmişti. Çok sert geçen kışın ardından gelen bahar ile beraber çiçeklerin uykusundan uyanması insanlık için büyük bir fırsat ve bolluk demekmiş. Kral Cemşid zor geçen kışın ardından insanların bu mutluluğunu Nevruz Bayram olarak ilk kutlayan kişiymiş. Zerdüştün ise bu bayramı kurumsallaştırdığı dilden dile bugünlere kadar gelmiş.

Türkler bu bayramı nasıl kutlamış diye bir tarihe göz atacak olursak eğer; Nevruz zamanı Türklerde Örste demir dövmek, Türklerin Ergenekon’dan çıkışını simgeler.Destana göre tam dört yüzyıl etrafı yüksek dağlarla çevrili gizli bir yurt olan Ergenekon’da yaşayan Türk ulusunun nüfusunun gittikçe artması üzerine en eski yurtları olan Turan’a tekrar kavuşmayı çok isterler.Bir kurdun yol göstermesi ve bir demirci ustasının dağda demir madeni bulunan tarafta ocak yakıp örs kurması ve çekici örse vurup taşları parçalamasını simgelerler. Türkler, demiri eritip Bozkurt önderliğinde Ergenekon’dan çıkarak tüm dünyaya tekrar yayılmaya başlarlar. Türkler , o gün çok sevinmişlerdir.

Yazının Devamı