Hayatın Koçu Aslında Hep Yanımızda

Hayatın Koçu Aslında Hep Yanımızda

Hayat dediğimiz şey, bazen ne tarafa gittiğimizi bilemediğimiz bir yürüyüşe dönüşebiliyor. Her sabah aynı çalar saat, aynı yollar, aynı yüzler... Ama içimizde hep bir eksiklik. O eksiklik, sadece yorgunluktan değil; yönsüzlükten.

Peki ya yönümüz? Gerçekten doğru yolda mıyız, yoksa sadece yol taklidi yapan bir döngünün içinde mi dönüp duruyoruz?

Sessizlikte Yankılanan Soru
Bazen gecenin bir yarısında sebepsiz uyanırız. Ne bir ses duyarız ne de bir sebep hatırlarız ama içimizde açıklayamadığımız bir huzursuzluk olur. İşte tam o anda zihnimizde yankılanan soru:
“Gerçekten nereye gidiyorsun?”

Bu soru, bir cevap istemez aslında. Daha çok bizi silkeler, kendimize getirmeye çalışır.

Bir Köylünün Hatırlattıkları
Geçmişte, uzak bir köyde yaşayan bir adamın hikâyesini duymuştum. Her sabah evinin kapısına bir avuç toprak koyar, üzerine bir taş bırakırmış. Komşuları bu alışkanlığı yıllarca anlamlandıramamış. Adam öldüğünde günlüğü ortaya çıkmış:

“Her sabah toprağı görerek kendime ölümümü, taşı görerek de üzerime binen sorumluluğu hatırlatıyorum. Bu iki şeyi unuttuğum an, ben de unuturum kim olduğumu.”

Biz de unuttuk. Modern hayat bize hız sundu ama yön göstermedi. Bağlantılar kurdu ama bağları kopardı. Bilgi verdi ama bilinci zayıflattı. Ruhumuzu doyurmadan bedenimizi şımarttı.

Manevi Çağrı
İçimizde yıllardır bekleyen bir çağrı var:
“Dur, düşün ve asıl yoluna dön.”

Bu çağrı telefonla gelmez, bildirimle hatırlatılmaz. Sessizdir ama güçlüdür. Bazen yolda gördüğümüz düşmüş bir yaprakta, bazen bir mezar taşında, bazen bir çocuğun gözlerinde… Bazen de yıllardır açmadığımız bir kitabın ortasında altı çizili bir cümlede çıkar karşımıza:
“İçinizdeki fısıltıya kulak verin, çünkü o fısıltı sizi Yaradan’a çağırır.”

Gerçek Farkındalık
İtiraf etmeliyim, yıllarca yönümü başarıda, statüde, çevrede aradım. Ama hepsi birer oyundu. Gerçek huzur, bir gece vakti içime doğan suskun kabullenişte saklıydı. Yol hep vardı, eksik olan yolcu cesaretiydi.

Maneviyat dediğimiz şey büyük sözlerde değil, küçük anlarda saklıymış:

Bir vicdan sızısı,
Bir selamın ardına gizlenmiş mahcubiyet,
Bir dua sırasında gözden süzülen tek damla gözyaşı…
Hayatı akışına bıraktığında hayat seni sürükler. Ama sen hayatı tutarsan, kendine gelirsin. İşte bu tutunuşun adı: Farkındalık.