BİR MERHABA DİYENİNİZ OLSUN
Merhaba sevgili okurlarımız, merhaba dostlar, arkadaşlar, anneler babalar, kardeşler…Bugün okuduğum güzel bir hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Genç adam...
Merhaba sevgili okurlarımız, merhaba dostlar, arkadaşlar, anneler babalar, kardeşler…Bugün okuduğum güzel bir hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Genç adam iyi bir terziymiş.
Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış.
Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış.
Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık
unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş.
Artık ne bir işi varmış ne de parası.
Günler boyu iş aramış ama bulamamış…
Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek
kadar para kazanamamış.
Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan
eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini…
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka
gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış
bacaklarında.
Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman
bir araba yanaşmış kaldırıma.
Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan
inen yaşlı adam,
“Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer” diye
söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç
adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş.
Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle.
Birden siniri geçiveren ihtiyar,
“Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım
etsem acaba?” diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş.
O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine
hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini
düşünüyormuş.
Yaşlı işadam, terzinin yanına yaklaşıp,
“Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana
verebilirim” deyince,
“Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre
olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan
şişman göstermiş” diye yanıt vermiş terzi.
Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış.
Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir
türlü yakıştıramıyormuş.
“Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?”
diye soran yaşlı adam,
“Ben terziyim” yanıtını alınca
“Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın” diyerek arabaya
bindirmiş bizim terziyi.
Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş.
Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen
iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar
para vermiş.
Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın
dikmesiymiş.
Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla
deliler gibi çalışmaya başlamış.
Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi
çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını
sağlıyormuş..
Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok
ünlü marka için üretim yapmaya başlamış.
Terzi artık “ünlü işadamı” diye anılır olmuş.
Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş.
Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına
gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış.
Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp
krizi geçiriyormuş.
Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını
sağlamış.
Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa
yetişmiş.
Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan
da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi
bekliyormuş.
Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken
bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.
Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı
adamın kapısını çalamaz olmuş.
Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış.
Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine
küçücük bir dükkan kalmış.
Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak
için.
Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama
anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini
istemiş.
Ve başlamış anlatmaya:
“Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış.
Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını
kazanırmış.
Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül
etmiş.
O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu,
eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini
duymuş.
Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş.
Bülbül ona
“Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin
çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler
yapıp çok para kazanacaksın” demiş.
Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye
başlamış.
Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı
söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle
yarışıyormuş.
Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler.
Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün
yardım isteyen sesini duymuş oduncu.
Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş.
Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı
gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan.
Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar
söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri
çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden
canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün
bozulduğunu anlamış.
Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden
bozuldu.
Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın…”
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir
sözü yokmuş…
Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle…….
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla…
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
”Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ”Çaya kaç şeker alırsın?”
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra…
Gözler arasındaki ilişkiyi biliyor musun?
Onlar birlikte göz kırparlar, birlikte ağlarlar, her şeyi birlikte
görürler ve birlikte uyurlar. Buna rağmen asla birbirlerini
görmezler.
Arkadaşlık bunun gibi olmalı.
Arkadaşsız hayat cehennem gibidir.