Bugün İş Dünyasında Da Avcılar Var Ancak Avladıkları Şey Et Değil

Bir zamanlar avcı-toplayıcı olan atalarımız, doğayla uyum içinde bir yaşam sürüyor, yiyecek bulmak için sabah erkenden yola çıkıyorlardı.

Bugün İş Dünyasında Da Avcılar Var Ancak Avladıkları Şey Et Değil

Bir zamanlar avcı-toplayıcı olan atalarımız, doğayla uyum içinde bir yaşam sürüyor, yiyecek bulmak için sabah erkenden yola çıkıyorlardı.

Bugünse çoğu erkek, sabahları ofislere gidiyor, bilgisayar başında çalışıyor. Peki, bu iki yaşam tarzı arasındaki farklar neler? Hangi işler geçmişte var olup günümüzde de devam ediyor? Gelecekte bizi nasıl bir yaşam bekliyor?

Bugün İş Dünyasında Da Avcılar Var Ancak Avladıkları Şey Et Değil

Avcılıkla Ofis Çalışanlığının Kıyaslanması

Geçmişte, erkeklerin en önemli görevlerinden biri avcılıktı. Kendi yiyeceğini elde etme, hayatta kalma mücadelesi bu işin temelini oluşturuyordu. Avlanmaya giden erkek, ormanın derinliklerine dalarak etraftaki tehlikelere karşı da savunma yapıyordu. Bugünse çoğu erkek, ekranlar karşısında, sandalyelerine bağlı şekilde çalışıyor. Ancak, bu “yeni avcılık” aslında eskisinden çok da farklı değil. Bugün iş dünyasında da “avcılar” var, ancak avladıkları şey et değil, fırsatlar ve başarı. Yani, geçmişin avcılarıyla modern ofis çalışanları arasında bir benzerlik görmek mümkün: Her ikisi de kendilerine ve sevdiklerine iyi bir yaşam sağlamak için mücadele ediyor.

Avcılıkla Ofis Çalışanlığının Kıyaslanması

Tarım ve Avcılığın İzleri

Tarım ve avcılık, insanların tarih boyunca hayatını sürdürebilmek için yaptığı en temel işlerdi. Ancak zamanla tarımda kullanılan makineler, teknoloji ve kentsel hayatın etkisiyle avcılık ve tarım, modern dünyada eskisi kadar yaygın olmamaya başladı. Fakat hala bazı yerlerde, özellikle kırsal bölgelerde, erkeklerin tarımla uğraştığı, hayvan yetiştirdiği ve avcılıkla geçimini sağladığı görülebiliyor. Yine de, tarım ve avcılığın yerini daha çok teknolojik ve sanayi temelli işler almış durumda. Örneğin, tarımda kullanılan makineler, erkeklerin fiziksel gücünden çok daha fazla teknoloji ve mühendislik bilgisi gerektiriyor.

Obezlik: Geçmişte Var Mıydı?

Eski çağlarda obezite pek de yaygın bir sorun değildi. Çünkü insanların yaşam biçimi, yediklerinden daha fazla enerji harcamalarına yol açıyordu. Avlanmak, tarla sürmek, göç etmek gibi fiziksel işler, insanların zinde kalmasını sağlıyordu. Bugün ise, obezite, modern yaşamın getirdiği en büyük sorunlardan biri haline geldi. Otomobiller, asansörler, bilgisayarlar… Her şey, insanın fiziksel aktivitesini minimuma indiriyor. Erkekler, işteki stresin ve gün boyu hareketsizliğin etkisiyle fazla kilolarla mücadele ediyor. Yani, geçmişte fiziksel olarak zorlayıcı bir yaşam süren insanlar, bugünün “konforlu” toplumunda daha fazla kilo problemiyle karşılaşıyor.

Obezlik: Geçmişte Var Mıydı?

Hastalıklar: Geçmişten Günümüze Değişim

Geçmişte, çoğu hastalık, enfeksiyonlar ya da doğrudan yaşam şartlarının zorlayıcı etkilerinden kaynaklanıyordu. Vebalar, grip salgınları ve diğer bulaşıcı hastalıklar, insanların kısa ömürler sürmesine neden oluyordu. Ancak bugün, tıp alanındaki gelişmeler, bu hastalıklarla mücadelede önemli ilerlemeler kaydedilmesini sağladı. Fakat modern yaşamın getirdiği, hareketsizlik, kötü beslenme ve stres gibi faktörler, günümüzde kalp hastalıkları, diyabet ve kanser gibi daha karmaşık sağlık sorunlarına yol açıyor.

Günün Kelimesi: Yaşam

“Yaşam” kelimesi, temel fiil olan “yaşamak”‘tan türemiştir. Buradaki “yaşa-” kökü, “canlı olmak, hayat bulmak” anlamına gelir. Türkçede fiillerden isim türetme amacıyla kullanılan “-m” eki, bu fiili soyut bir kavram haline getirir; yani “yaşamak” eyleminin sonucu, “yaşam” yani hayat halini ifade eder.

“Yaşa-” kökü aynı zamanda “yaş” sıfatıyla da bağlantılıdır. Türkçede “yaş” kelimesi, “taze, canlı, kurumamış” anlamlarında da kullanılır. Bu anlamda, kelimenin kökeninde canlılık, tazelik ve hayatın

Arapça kökenli “hayat” kelimesinden ayrılır. Arapça “ḥayāat” (حيَاة) ve fiil “ḥayya” (حيَّ) “canlı olmak” anlamında kullanılırken, “yaşam” kelimesi Türkçenin kendi dil yapısından beslenir.

Eski Türkçe Belgelerde İzleri:

“uluğ Köli Çor sekiz on yaşap yok boltı” (Küli Çors yazıtı, 800 yılından önce)

Türkçeye çevirisi: “Ulugh Köli Çor sekiz on yaşadı, öldü.”

Bu cümlede “uluğ” kelimesi büyük ya da önemli anlamına gelir, “Köli Çor” ise bir kişinin adıdır. Burada, bu kişinin sekiz ya da on yaşında bir süre yaşadığı belirtiliyor ve “yaşap yok boltı” kısmı, “öldü” olarak çevrilebilecek bir ifade içeriyor. Yani, bu cümle, Köli Çor’un genç yaşta vefat ettiğini anlatmaktadır.

“kişi köŋli bağ ol, yaşarġu suvı bu begler sözi” (Kutadgu Bilig, 1069)

Türkçeye çevirisi: “Kişi gönlü bir bahçedir, onu yaşatan/yeşerten su bu beyler sözü.”

Bu cümlede “kişi köŋli” (kişi gönlü) ifadesi, insanın iç dünyasını veya ruhunu anlatmak için kullanılıyor. “Bağ ol” kısmı, gönlün bir bağ gibi olduğunu ima eder, yani bir bahçe, bir alan gibi bir şey. “Yaşarġu suvı” ise gönlü yeşerten, onu canlı tutan suyu anlatıyor. Buradaki “su”, metaforik olarak doğru söz ya da öğüt anlamına gelir. “Bu begler sözi” ise “bu beylerin sözü” anlamına gelir. Yani, burada ifade edilen, beylerin doğru ve anlamlı sözlerinin, kişinin iç dünyasını canlandırıp yeşerttiği ve yaşattığıdır.

Bugün sizlerle paylaşmak istediklerim bu kadar, hepinize sağlıklı günler diliyorum.

Yusuf Emir Akpınar

Mangalda Erkeklerin Felsefesi: Yoğurtlu Tavuk Şiş ve Közlenmiş Sebzeler

iş dünyası av avcılık Yusuf Emir Akpınar İş Dünyasında Avcılık
SON DAKİKA HABERLERİ

Yusuf Akpınar Diğer Yazıları