GündemKöşe Yazıları

Çoklukla Övünmek

Çoklukla Övünmek

 

Çoklukla övünme veya çoğaltma yarışı diye tercüme edilen tekâsür kelimesi Kur’an-ı Kerimin 102. Suresinin adıdır. Sure adını birinci ayette geçen ve “çokluk yarışı, çoklukla övünme” anlamlarına gelen tekâsür kelimesinden almıştır. Tekâsür suresini oluşturan ayetlerde, çokluk kuruntusu ve aç gözlülük saplantısı içinde olan insanlara adeta “uyanın, kendinize gelin” çağrısı yapılır. Bu uyarış çağrısına kulak tıkayan ve durumlarını düzeltmek istemeyen kişi ve toplumların kötü akıbetine dikkat çekilir. İnsanın gide gide, sonunda varıp Allah’ın huzurunda karar kılacağı, hayatın nimetlerine karşı yaptıklarından hesaba çekileceği haber verilir.

“ Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.(1-2) Hayır; ileride bileceksiniz. (3) Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! (4) Hayır, kesin olarak bir bilseniz. (5) Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. (6) Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. (7) Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz.” (8)   ᅠ

Bu sure bağlamında tekâsür kelimesi özellikle “yüksek bir amaç gütmeden, neden niçin demeden mal, mülk, evlât, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin anlayışına göre çokluğuyla övünülen şeyleri büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, manevi ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak” anlamına gelmektedir. Bu tutku bireysel olabileceği gibi toplumsal da olabilir. Ayette tekâsür kavramı Cahiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla birlikte evrensel bir mesaj da içermekte, genel bir tespit ve dolayısıyla uyarı anlamı da taşımaktadır. Birkaç asırdır özellikle “gelişmiş” denilen ülke ve toplumlarda hâkim zihniyet olan kapitalizmin esası da durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmaktır. İşte bu dünya görüşü ve onun doğurduğu uygulamalar da bu “çoğaltma yarışının çağdaş örneğidir. Ancak insanlığın manevi ve ahlâkî değerlerini, birikimlerini tahrip eden bu yarış, sonuçta ekonomik ve siyasî gücü, iletişim imkânlarını da kullanarak bireysel ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar uzanan bir zulüm, haksızlık ve adaletsizlik düzeni doğurmakta ve nihayet dünyayı “küresel” bir mutsuzluk alanı haline getirmektedir.

İkinci ayetteki “mekâbir” kelimesi kabir anlamındaki makbere’nin çoğuludur. “Sonunda kabirleri ziyaret ettiniz” mealindeki cümleye müfessirler üç türlü mana vermişlerdir: a) Mecazi anlamda, “Sonunda ölüp kabirlere girdiniz. Bu tutku ve yarış ölünceye kadar sürüp gitti”. b) Yine mecazi anlamda, “Kabirlerdeki ölülerle övündünüz”. c) Lafzî anlamda, “Bizzat kabirlere gidip ölülerle övündünüz.” Tefsirlerde anlatıldığına göre Cahiliye Arapları mal, evlât, akraba ve hizmetçilerinin çokluğunu bir gurur ve şeref sebebi sayarlar, hatta bu hususta övünürken yaşayanlarla yetinmeyip kabilelerinin üstünlüğünü geçmişleriyle de ispat etmek için kabirlere gider, ölmüş akrabalarının kabirlerini göstererek onların çokluğuyla övünürlerdi. Sûrenin iniş sebebi olarak bu tür rivayetler bulunmakla birlikte genel anlamda insan fıtratındaki mal, evlât ve taraftarların çokluğu ile övünme vb. davranışlar eleştirilmekte, gerçek üstünlüğün ahirette ortaya çıkacağı belirtilmektedir.

Üç, dört ve beşinci ayetlerin başındaki “hayır” anlamına gelen “kellâ” edatı,  ebedî olan ahiret hayatını, orada verilecek hesabı ve bu hesap için hazırlık yapmayı unutup,fani olan ve ancak daha yüksek amaçlar için kullanıldığında bir değer ifade eden mal mülk vb. imkânları bilinçsizce çoğaltma yarışına girişip bunlarla övünmenin korkunç bir gaflet ve yanılgı olduğu gerçeğini vurgulamak maksadıyla üç defa tekrar edilmiştir.

Beşinci âyette “kesin bir bilgi” diye çevrilen “ilme’l-yakîn” tamlaması sözlükte “bir şeyi gerçek haliyle idrak etmek” anlamına gelen “ilim” ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki yakîn kelimelerinden oluşan bir terim olup “kesin olan aklî ve naklî delillerin ifade ettiği bilgi” diye tarif edilmiştir.

“… Gözünüzle ayan beyan göreceksiniz” diye çevrilen kısımdaki “ayne’l-yakîn” tamlaması sözlükte “göz” anlamına gelen “ayn” ile “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamındaki  “yakîn” kelimelerinden oluşan bir terim olup gözlem yoluyla elde edilen ve doğruluğu apaçık olan bilgiyi ifade eder. Ayne’l-yakîn ile elde edilen bilginin ilme’l-yakîn ile elde edilenden daha üstün ve kesinlik derecesi daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Yüce Allah dünya hayatında mutlak gerçeği kabul edip de ahiret için hazırlık yapmayan, aksine fâni şeylere aldanıp onlarla başkalarına karşı övünenlerin ahirette cehennem azabıyla cezalandırılacağını yemin ederek haber vermiştir. Altıncı ayette “Cehennemi mutlaka göreceksiniz”  ifadesinin mecâzi bir görme şeklinde anlaşılmaması için Yedinci ayette, “Onu ayne’l-yakîn olarak, gözünüzle ayan beyan göreceksiniz” buyurulmuş, böylece hem tehdit pekiştirilmiş hem de cehennem olayının büyüklüğü ifade edilmiştir. Sekizinci ayet ise, Allah’ın verdiği nimetlerin şükrünü yerine getirmek üzere O’nun yolunda ve emrettiği şekilde değerlendirmeyip de onları başkalarına karşı övünme ve kendini üstün görme aracı yapanların bu nimetlerden hesaba çekileceklerini, sonuçta cehennem azabıyla şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklarını bildirmektedir.

Bu noktada, bir yanlış anlaşılma ihtimalini ortadan kaldırmak için hemen belirtmek gerekir ki, burada çok mal sahibi olmak, çok kazanmak, yüksek makam mevki sahibi olmak, meşru rekabet veya hizmet yarışı kınanmamaktadır. Kulluk görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmek için çok çalışmak, çok kazanmak, nitelikli insan olup yüksek makam ve mevkilere ulaşmak, o makamlardan insanlara hizmet etmek, bol nimet kazanıp şükretmek, o nimetlerden Allah yolunda harcamak gibi etkinlikler Allah’ın emrettiği ve insanların benimsemesi gereken görevlerdir. Burada kınanan davranış, bu amaçlara ulaşmak için her yolun mubah sayılarak ahiret hayatının unutulmasıdır.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu