Köşe Yazıları

GENÇLİK VE DEĞERLERİMİZ

Geleceğimiz olan gençlerimizi dini inanç ve değerlerimizden uzaklaştıran birçok sebep bulunmaktadır. Bu yazımda bunlardan “dünyevileşme ile bilim ve dinin karşıt olduğu algısı” üzerinde duracağım.

1-Dünyevileşme:

Dünya ve Ahiret dengesinin dünya lehine bozulması, Müslüman bireyi derin dindarlıktan uzaklaştırarak yüzeysel ve şekli bir dindarlığa götürmektedir. Dünyevileşme, insanlık tarihi kadar eski ahlaki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Mûsâ’nın ve diğer peygamberlerin bütün çabalarına rağmen, Yahudiler İlahlarını ve dinlerini kendi dünyevi haz ve hedefleri için kurgulayarak Yahudiliği yönünü sadece dünyaya döndüren bir dine dönüştürmüşlerdir. Yahudiliğin dünyeviliğine bir tepki olarak ortaya çıkan Hıristiyanlık, din adamlarının bu konuda işi çokça abartmaları neticesinde sekülerizmin doğmasına, istemeyerek de olsa, zemin hazırlanmıştır. Bizim dinimiz dünya-ahiret dengesini esas alır. İslam’ın ilk dönemlerinde bu dengeyi kurarak dünyaya örnek olan Müslümanlar zaman geçtikçe maalesef bu dengeyi dünya lehine bozarak örnekliklerini kaybetmişlerdir.

İlgili Makaleler

Dünyevileşme, en genel anlamıyla Dini, ilahi ve uhrevi sorumluluğu unutarak hayatı sadece bu dünya hayatından ibaret görme ve ona göre yaşama biçimidir. Dünyevileşme, dinsizleşmeyi içermemesine rağmen, dine karşı bir kayıtsızlık halidir.

Ergenlik döneminde gençlerde haz alma duyguları ağır basmaktadır. Bu duyguların yanında gençler için ölüm şimdilik uzak bir ihtimaldir ve bu dünyanın ötesi şimdilik ilgi alanlarının  dışındadır. Birey olma dönemine atım atan gençler, bireyselleşmeyi kendi yaşamları hakkında sınırsız ve sorumsuz özgürlüğe sahip olma şeklinde yorumlayabilmektedirler. Bu da dinin emir ve yasaklarını özgürlüğü ve bireyselliği sınırlandıran kurallar manzumesi olarak görmelerine sebep olabilmektedir. Bunun bir adım ötesi gençlerin dini, her alanda sorumluluk yükleyen bir yapı olarak görmelerine ve dini değerlerden uzaklaşmalarına yol açmaktadır.

2-Bilim ve Dinin Karşıtlığı Algısı:

Bilim ve dinin karşıtlığı algısının temelinde dinin dogmatik, bilimin ise gelişime ve yeniliğe açık bir yapıya sahip olduğu düşüncesi yatmaktadır. Din-bilim çatışması öncelikle Batı’da gündeme gelmiş, sorumlu olarak da Hristiyan din adamlarının tavrı gösterilmiştir. Bu tavır ( bilim karşıtlığı ) ciddi bir tepkiye yol açmıştır. Gelen yoğun tepkilerin ardından Hristiyan teologlar bu tavırlarından vazgeçmişler ama, yerleşip kökleşen bu algıyı tamamen değiştirememişlerdir. İnsanlığın din duygusu bu algı yüzünden zayıflamış, din karşıtı akımlar insanlığa büyük acılar yaşatmışlardır.

Batı’nın yaşadığı bu sürecin bir benzeri bizde de yaşanmaya başlamış ve batılı bazı bilim adamlarının Hristiyanlığa karşı yaptıkları manifesto ve reddiyeleri okuyan bazı gençler, söz konusu dine yapılan eleştirilerin, aynı zamanda İslâm’a da yönelik olduğu algısına kapılarak, kendi dinlerini eleştirmeye başlamışlardır. Burada en büyük sorun, İslâmiyet’in, Hristiyanlık ile eş tutulması olmuştur. Bilim ve dinin karşıtlığı algısı aslında Hristiyan dünyasının bir armağanıdır dünyaya.

Oysaki Kur’ân, bilgiye erişmeyi, aklı kullanmayı ve düşünmeyi pek çok ayette emreder. Aklı kullanmamanın cehenneme gitmeye bir sebep olduğunu haber verir (el-Mülk 67/10). Yeryüzünde dolaşmayı ve yaratılışın nasıl olduğuna bakılmasını emreden ayet (el-Ankebût 29/20), bilgiyi oluşturmayı ve onun verilerini kullanmayı öğütler. Yine Kur’an’daki birçok ayet, dikkatlerimizi Evren’e ve onun yaratılışına çekmektedir. Bilim, dış dünyanın yani evrenin incelenmesi ise, en başta inanan insanların Allah’ın indirdiği ayetlerden hareketle bilim ile ilgilenmesi gerekir.

İslam tarihinde birçok bilim insanının varlığı, İslâm’ın bilim ile çatışmadığının bir göstergesidir. Söz konusu bilginler, bilimle uğraştıkça dinden uzaklaşan Batıdaki birçok bilginin tersine, Kur’an’a yüz çevirmemişler, aksine onu kendilerine referans almışlardır. Sözgelimi, astronomi, matematik, fizik, tıp, eczacılık, tarih, coğrafya, filoloji, botanik, mineraloji ve dinler tarihi gibi 30’a yakın ilim dalında çalışmalar yapan çağının en iyi bilim insanlarından biri olarak kabul edilen Bîrûni, benim bilimle uğraşma sebebim Âl-i İmrân Sûresinin 191. ayetidir, demiştir. Ayetin meali şöyledir:  “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.

Bu veriler doğrultusunda bilimin üstünlüğünü, güzelliğini göstermek için İslamı kötülemenin, onu “gerici”, “dogmacı”, “ilerlemenin ve aydınlığın önündeki engel”, “beyinleri uyuşturan afyon” vb. türden nitelemelerle etiketlemenin, tarihimiz ve toplumsal gerçekliklerimiz açısından hiç de sağduyulu ve bilimsel bir yaklaşım olmadığını anlaşılmaktadır. Bunu gençlerimize çok iyi anlatmalıyız. Anlatalım ki gençlerimiz bu konuda dinlerine atılan yaftaların gerçek olmadığını anlasınlar.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu