Gökyüzündeki Şehir: "Aetheria’nın Kapısı"

Rüzgâr, bulutların arasında yankılanırken, gökyüzünde parlayan kristal kulelerin ışığı, karanlık mavilikleri yırtarcasına parlıyordu.

Gökyüzündeki Şehir: “Aetheria’nın Kapısı”

Rüzgâr, bulutların arasında yankılanırken, gökyüzünde parlayan kristal kulelerin ışığı, karanlık mavilikleri yırtarcasına parlıyordu.

Adı sadece eski masallarda geçen unutulmuş şehir Aetheria bulutların üstünde, yıldızların hemen altında süzülen kayıp bir şehir olarak süzülüyordu. Gözlerini gökyüzüne kaldıran herkese bir sır vaat ediyordu. O sırrı keşfedecek olan Lena ise her şeyden habersizdi.

Lena, bir yaz gecesi evinin çatısında uzanıyordu, biriken işler yüzünden canı sıkkındı ama neyse ki teyzesi Margarın yarın akşam onları ziyarete gelecekti ve Lena çok heyecanlıydı çünkü en sevdiği teyzesi şüphesiz ki Margarın’di. Lena sonunda yaz geldiği için mutluydu çünkü kış aylarını pek sevmiyordu. Kışın ne kadar kendine has büyüleyici bir havası olsa da Lena sadece yaz insanıydı işte. Kahverengi düz saçlarını kulağının arkasına götürüp yamuk çizdiği karalama çizimlerine bir göz attı. Dünyanın en kötü çizeri olmalıydı ama neyse ki onu bu durumdan kurtaracak biri vardı Slvious, o neredeyse her konuda berbattı. Çalıştığı kafede hiçbir kahvenin tadı güzel olmuyor bulaşıklara baktığı için kahvelerden deterjan kokusu geliyordu. Bunu düşününce Lena gülmesine engel olamadı.

Lena okuduğu kitaba bakarak esnedi. Ardından ise ayağa kalkıp karnı guruldamaya başladığında karnını ovdu. Gözlerini hafif kapattıktan sonra iyice bir uyku almayı diledi.

Gökyüzündeki Şehir: “Aetheria’nın Kapısı”

Lena yatağının kenarındaki pencerenin kenarına yansıyan ışığa baktığında ise bir şeylerin tuhaf gittiğini anladı. Rüyada mıydı? Yoksa uyanmış mıydı? Kendini çimdiklediğinde bunun bir rüya olamayacağını anlamıştı. Peki onu uyandıran neydi? Aniden gökyüzünde beliren altın bir ışık huzmesi en son 7 yaşında bir tren seyahatinde gördüğü huzmelere benziyordu. ‘Bu, bir yıldız düşüşüne benziyor’’ diye düşündü Lena içi heyecan ve korku doldu. Korkuyordu çünkü uykusundan Güzel uykusundan asla uyanmazdı. Lena yıldız olamayacağını bilse bile gözlerini kısıp penceren dışarıya baktı. Evet bu bir yıldızdı. Lena en sevdiği günden mahrum kalacağından korkarak yıldıza yakınlaştı. Yıldız, yere ulaşmak yerine havada asılı kalmıştı. Ardından, gökyüzünde bir kapı açıldı sislerden örülmüş, ışıkla mühürlenmiş bir kapı. İçinden gelen sıcak bir rüzgâr, Lena’nın saçlarını hafifçe okşadı ve bir fısıltı duydu.

“Aetheria seni bekliyor…”

Lena’nın kalbi hızla çarptı. Hiçbir şey düşünmeden, o ışığa doğru adım attı ve yerçekimi yokmuş gibi, hiç ama hiç sevmediği Slvious’u geride bırakarak göğe doğru yükselmeye başladı. Bulutların arasından geçerken, önünde uzanan şehir göz kamaştırıcıydı. Altın kuleler, gökkuşağı renginde akan ırmaklar ve kanatlı varlıkların süzüldüğü geniş meydanlar… Ama havada bir şey daha vardı: Bir huzursuzluk.

Uzakta, şehrin merkezindeki kristal kule çatlamıştı. Çatlağın içinden yayılan karanlık, yavaşça şehri sarıyordu. Tam o anda, Lena’nın yanında parlayan bir figür belirdi gümüş renkli kanatlı bir yaratık: Aurion, Aetheria’nın muhafızı.

“Geç kaldık,” dedi Aurion, sesi endişeliydi. “Aetheria’nın kaderi artık sana bağlı…”

Ve böylece, Lena’nın hem kendi geçmişini hem de gökyüzündeki şehrin sırrını keşfedeceği yolculuk başladı. Lena, gözlerini kısarak Aetheria’ya doğru ilerlerken, içinde bir huzursuzluk dalgası yükseliyordu. Kanatlı muhafız Aurion’un arkasındaki ışık, şehrin gri ve altın karışımı gökyüzüne doğru dans ederken, her şeyin ne kadar uzak ve yabancı olduğunu fark etti.

“Aetheria’yı tanıyorsun, değil mi?” Aurion’un sesi, rüzgarla karışarak Lena’nın kulaklarına ulaştı.

Lena başını salladı, ama aslında ne olduğunu, neden burada olduğunu tam olarak anlamıyordu. “Bilmiyorum,” dedi, sesi tedirgindi. “Ama bir şey beni buraya çağırıyor… bir ses, bir fısıltı. Ve şimdi… buradayım.”

Aurion, ona bakarak gözlerini daralttı. “Aetheria’nın sesini duydun. Her ruh, bu şehri bulmak için bir yolculuk yapar. Ama herkes o yolu tamamlayamaz.”

Lena’nın içinde bir merak ve korku karışımı büyüdü. Uykusundan tamamen arınmıştı ve daha da kötüsü eve dönmek istiyordu. Hiç tanımadığı bir şehri nasıl kurtarabilirdi? Neden o kurtaracaktı ki?

Aurion bu soruları sanki duyuyormuş gibi Lena’ya bakarak ’’Evinden çok uzaklara geldin ve korkuyorsun. Bunu anlıyorum ama burası ile hiçbir bağlantının olmadığını düşünmen gülünç. Bu şehir bir zamanlar Thenos’un kalbiydi’’.

Gökyüzündeki Şehir: “Aetheria’nın Kapısı”

Auriron bunları söyledikten sonra onu şehrin merkezine doğru yönlendirdi. Gittikçe daha fazla kanatlı yaratık ve mistik figürler beliriyordu, bazıları onlara dikkatle bakarken, bazıları ise kendi işlerine dalmıştı.

“Şu kuleyi görüyorsun?” Aurion’un parmak ucu, en yüksek kristal yapıyı işaret etti. “O kule, Aetheria’nın kalbi. Ama artık kırılmak üzere.”

Lena, kuleyi izlerken bir soğukluk hissetti. Kule, bir zamanlar altınla parlıyor olmalıydı, ama şimdi kararmış ve çatlamıştı. Bir yanardağ gibi içindeki enerji yavaşça sızıyor gibiydi.

“Ne oldu?” diye sordu Lena. “Aetheria’ya ne oldu?’’

Aurion’un gözleri, bir zamanlar bu şehrin ne kadar güçlü olduğunu hatırlayan birine ait bir hüzünle doldu. “Bundan çok zaman önce, bir tehlike geldi. Karanlık bir varlık, şehri sarmaya başladı. Aetheria’nın koruyucusu, son bir çaba ile her şeyi bu şekilde mühürledi. Ancak o günden sonra, şehir zayıfladı. Kırılmaya başladı. Şimdi ise, kaderini değiştirecek birini bekliyor.”

Lena, kalbinde bir ağırlık hissederek, “Ve ben… ne yapabilirim?” dedi.

Aurion, derin bir nefes aldı. “Sadece bir kişi bu şehri yeniden canlandırabilir. Ama o kişi, Aetheria’nın kalbindeki gerçeği keşfetmeli. Geçmişin izlerini bulmalı. Ve korku ile yüzleşmeli.”

Şehirdeki her şey o kadar sessizdi ki, birden Lena kendi adımlarını duyduğunda bile ürktü. Ama bir şey vardı… Aurion ona doğru bakarken, şehri yeniden inşa etmek için gereken gücün ve cesaretin, aslında hep içinde olduğunu düşündü.

Ve o an, kulenin en yüksek noktasındaki büyük çatlak, bir çığlık gibi yankılandı. Lena başını çevirdiğinde, karanlık bir siluet, kuleye doğru yükseldiğini fark etti. “Aetheria’nın sırrı burada başlıyor,” dedi Aurion, “Ama bir zamanlar olduğu gibi, şimdi de sadece senin cesaretinle devam edebilir.”. Lena, derin bir nefes aldı. Gökyüzündeki ışık, her geçen saniye biraz daha parlarken, adımlarını daha hızlı attı. Bu yolculuğun sonu, hem Aetheria’yı hem de kendi hayatını değiştirecekti.

Nursima Akyürek

Uzaya dair ilginç bilgiler: Nasa Uzay Giysisi kaç lira?

nursima akyürek Aetheria’nın Kapısı
SON DAKİKA HABERLERİ

Nursima Akyürek Diğer Yazıları