GündemKöşe Yazıları

Kentsel Tasarımlar ve Biyoçeşitlilik

Kentsel Tasarımlar ve Biyoçeşitlilik

Biyolojik çeşitlilik ya da biyoçeşitlilik kısaca; bir bölgede bulunan canlı türleri ile bunlara ait genetik bilgilerin ve yaşam ortamlarının oluşturduğu bir bütündür. Biyoçeşitlilik, doğal yaşamı ve insan refahını etkileyen önemli bir unsur olarak var edilmiştir. Örneğin; gıda, ilaç tozlaşma, toprak verimliliği, rekreasyon, iklimsel düzenlenme ve selden koruma gibi ekosistem hizmetleri için oldukça önemli rollere sahiptir. Ancak, doğal dengede kilit rol oynayan biyoçeşitliliğin her gün biraz daha yok olduğuna şahit oluyoruz. Bu kaybın esas nedenleri arasında; şehirleşme, sanayileşme, kirlilik ve artan küresel iklim değişikliği sonucu doğal ekosistemlerde meydana gelen değişimler gelmektedir.

Biyoçeşitlilik, kentlerin yaşanabilir olmasında göz ardı edilemeyecek unsurlardan birisidir. Kent içerisinde yer alan bitki ve hayvan türlerinin sayıca zenginliği ve bolluğu, bu canlılara ait yaşam ortamlarının çeşitliliği o kentin biyoçeşitliliği olarak değerlendirilirler. Kent içi biyoçeşitliliğin yoğun olduğu kentsel yeşil alanlar; kente estetik ve değer katan, doğru kullanıldığı zaman kente kimlik kazandırıp karakterini ve yaşanabilirliğini etkileyen önemli alanlardır.

***

Sonuç olarak, biyoçeşitliliğin ve kentsel ekosistemlerin sağlığı; doğal, kültürel ve sosyal çevrenin uyum içinde gelişmesiyle sağlanabilirler. Ancak, mevcut kentsel planlama yaklaşımları biyolojik çeşitliliği, ele alınması gereken bir “sorun” olarak bir kısıtlama olarak görmektedir. Bu yüzden kentsel yaşam kalitesini artırmaya yönelik kentsel alanlarda yapılan fiziksel planlama çalışmaları doğal kaynakları olumsuz etkileyebilmektedir. Yerel yönetimler şehir planlaması geliştirirken, biyoçeşitlilik merkezleri olan park ve bahçeleri daha fazla öne çıkarmalıdırlar. Özellikle doğal yeşil alanları kent içi alanlarda mümkün mertebe muhafaza etmelidirler. Artık kentsel tasarıma yeni bir yaklaşım gerekiyor. Kentsel biyoçeşitliliği korumaya yönelik geleneksel yaklaşımların aksine, biyoçeşitliliğe duyarlı kentsel tasarımlara yönelmeliyiz. Doğayı kentsel dokuya oturtmamız gerekiyor, bunu yaparken de doğal alanları koruyarak, yeni yapılacak düzenlemelerde de mümkün mertebe yerli türleri kullanmaya dikkat etmeliyiz. Unutmamalı ki yeşil alanlar estetik açıdan hem kente katkıda bulunurlar hem de birçok canlı için yaşam alanı olarak hizmet ederler.

Yazımı yerli bir deyiş ile sonlandırmak istiyorum: “İnsan doğadan uzaklaştıkça kalbi sertleşir”. Doğayla içi içe sağlıklı günler dilerim.

NOT: Bu yazı, III. Kent Konseyleri Sempozyumu’nda sunulan “Kentleşme Sonucu Kaybolan Balıkesir’in “Mavi Yıldız”ının Yeniden Keşfi” başlıklı bildirimden alınmıştır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu