GündemKöşe Yazıları

Kültürel Aidiyet ve Sorumluluk Bilinci

Kültürel Aidiyet ve Sorumluluk Bilinci

Tanımlanması en zor kavramlardan birisi kültürdür. Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken Medeniyet Tarihi hocamız rahmetli Dr. Hasan Özönder ( Kabri nur, mekânı cennet olsun ) esprili bir şekilde kültürü “ bilginin kafada kalan tortusudur” diye tanımlardı. Bu elbette eksik bir tanımdı. Çünkü kültürün temelleri sadece bilgiye değil, fert ve toplumun her türlü duygu, düşünüş ve yaşayış biçimine de dayanmaktaydı. Bu durumda kültürü “ bir toplumun duyuş, düşünüş ve yaşayış birliğini oluşturan her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının hepsi” veya “ tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde üretilen her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü” diye tanımlamamız mümkündür.

Emperyalizm, bir ülkenin başka bir ülkenin kaynaklarını sömürmesi demektir. Kültür emperyalizmi, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş diğer kültürleri özellikle kitle iletişim araçlarıyla etkilemesi ve kendine benzetmesidir. Kültür emperyalizmi, sömürgeciliği kolaylaştırır. Kültürel yabancılaşma ve kültürel yozlaşma tehdidiyle mücadele etmek, millet olarak yerine getirilmesi gereken en temel millî, manevî ve insanî bir görevdir. Bu görevin yerine getirilmesinde devlet-millet el ele verip bütün imkânlarını seferber etmelidir. Çocuk ve gençlerimiz öz kültürünü tanıma, benimseme, koruma ve geliştirme konusunda gerekli bilgi ve becerilere sahip bireyler olarak yetiştirilmelidir.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda “Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren yurttaşlar yetiştirmek.” Milli Eğitim’in genel amacı olarak ifade edilmektedir. Zikredilen kanunda yer alan eğitimin genel amaçları ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretim programı birlikte değerlendirildiğinde konu kültürün tanıtılması, benimsetilmesi, korunması ve geliştirilmesi olmak üzere dört ana başlık altında ele alınabilir. Bu başlıklardan ilk ikisi kültürel aidiyet, diğerleri kültürel sorumluluk başlıkları altında sınıflandırılabilir. Zira kültürel aidiyet, bireyin öz kültürünü tanıyarak içselleştirmesini, kültürel sorumluluksa bu kültürü koruması ve ileri seviyeye taşıması için çalışmasını ifade etmektedir.

Geniş anlamıyla kültür, toplumun yaşam biçimi olarak görülebilir. Din de kutsalın yaşanmasıdır. Dolayısıyla din ve kültür arasında karşılıklı ve sıkı bir etkileşimden söz etmek mümkündür. Bu etkileşim bazen karşılıklı uyum, barış ve uzlaşı şeklinde; bazen de uyumsuzluk ve çatışma şeklinde tezahür edebilmektedir. Bunda toplum tarafından kabul gören kültürün ve din(ler)in telkin ettiği yaşam tarzının birbiriyle uyumlu olup olmamasının etkisi büyüktür. Nitekim dinler anlam arayışında mensuplarına yol gösterir, onlarının hayatını düzenleyici birtakım kurallar, değerler belirler ve bunlara uyulmaması durumunda mensuplarına manevî yaptırımlar sunar.

Mensuplarının duygu, düşünce ve davranışlarını yönlendiren dinlerin kültür üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak tesiri bulunur. Türkiye’deki duruma bakıldığında İslâm dininin hayatın önemli ve ayrılmaz bir parçası olduğu görülmektedir. Türk toplumunun kültürel mirası, bünyesinde köklü değerleri ihtiva etmektedir.

Din, teolojik açıdan değil de kültürel açıdan bakıldığında, tarihsel süreç içinde bireylerin aidiyet duygusunun temel taşıyıcı unsuru olmuştur. İslâmiyet daima iyiyi, ahlâklı olmayı, dürüstlüğü, çalışmayı, yani kısaca bireyi ve toplumsal yapıyı ayakta tutacak değerleri öğütler. Dikkat edilirse bu değerler, bir toplumun kültürünün olumlu yönde gelişebilmesinin de temel direkleridir. Aidiyet duygusu, her bireyin çocukluktan itibaren, kişilik kazanma sürecinin bir parçasıdır.

Kültürel bozulmanın en tipik göstergesi, gösterişe ve taklit etmeye yönelmektir. Gençlerimizin aşırı gösteriş ve taklit merakı hayra alamet değildir.

Din ve kültür arasındaki güçlü bağlar dolayısıyla okullarımızda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde kültürümüzü çocuk ve gençlerimize tanıtma, benimsetme, koruma ve geliştirme bilinci verilmesi daha kolaydır. Burada önemine binaen bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum Okullarımızın Haftalık Ders Çizelgelerine baktığımız zaman konumuzla yakından ilgili üç seçmeli ders görüyoruz Bunlar Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dinî Bilgiler dersleridir. Bu dersler çocuk ve gençlerimize kültürel aidiyet ve sorumluluk bilinci kazandırılmasında müfredat içerikleri açısından öğretmenlerimize avantaj sağlayacak olmaları hasebiyle ihmal edilmemesi gerekirken üzülerek ifade etmeliyim ki seçim işi gerçekleştirilmeyerek ihmal edilmektedir. Şüphesiz ki burada en büyük sorumluluk anne- babalarındır. Çocuklarının bütün ihtiyaçları için canla başla koşuşturanlar bu çok önemli konuyu ihmal etmektedirler. Yapılacak iş çok basit aslında. Okul idarelerine verecekleri bir dilekçe ile evlatlarının bu dersleri okumalarını sağlamak. Haydi, anneler-babalar küçük bir dilekçe ile büyük bir görevi yerine getirelim. Öz kültürüne bağlı ve sorumluluk duygusuna sahip gençler yetiştirmek istiyorsak bu işi yapalım. Son pişmanlığın fayda etmediğini hepimiz çok iyi biliriz.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu