GündemKöşe Yazıları

Kur’an Ve Sünnet Bütünlüğü Üzerine

Kur’an Ve Sünnet Bütünlüğü Üzerine

 

Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberler, Allah’tan aldıkları vahiyle insanlara varoluşun anlamını, hayatın gayesini ve huzurun yolunu göstermişlerdir. Tarihi süreç içinde hakikatin izleri kaybolduğunda yüce Allah, yeni peygamberler ve kitaplar göndererek insanlara nimetini devam ettirmiştir. Bildiğimiz gibi Hz. Davut (a.s)’a Zebur, Hz. Musa (a.s)’a Tevrat, Hz. İsa (a.s)’a İncil, son Peygamber Hz. Muhammed (a.s)’a Kur’an-ı Kerim indirilmiş ve insanlığa tebliğ ile görevlendirilmiştir.

Yüce Rabbimiz Peygamber Efendimizi bize; “Hakkımızda şahitlik edecek” (Müzzemmil, 73/15), “doğruluk rehberi”, (Tevbe, 9/33), “müjdeleyici, uyarıcı, Allah’a çağıran ve aydınlatan bir ışık”,  (Ahzâb, 33/45-46), “doğru yol üzere gönderilmiş bir elçi” (Yâsîn, 36/2-4) gibi vasıflarla tanıtmaktadır.

Peygamber Efendimizin insanlığa en büyük ve eşsiz mirası hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim ve onu yaşanan bir hayata dönüştüren söz ve davranışları, yani sünnetidir. Bu yönüyle sünnet, İslam’ın pratiği ve temel hüküm kaynaklarından biridir. Müslümanlar için bilgi, hikmet ve hakikatin yoludur. Sünnet, Kur’an’ın evrensel ilkelerinin çağlar boyunca hayatiyet bulmasına, değişik zaman ve mekânlarda yaşayan Müslümanların ortak inanç, düşünce ve ahlak ekseninde buluşup büyük İslam medeniyetini kurmalarına vesile olmuştur.

Bugün, insanlığın bireysel ve küresel boyutta özlediği huzur ve güven; ancak Peygamber Efendimizin insanlığa tebliğ ettiği hakikatlerin yani Kur’an ve sünnetin bir bütün halinde doğru anlaşılıp hayata geçirilmesiyle sağlanacaktır. Kur’an ve Sünneti birbirlerinden koparmadan bugüne taşıyıp insanlıkla buluşturmak müminlerin Allah’a, Resul’e ve insanlığa karşı en büyük görevidir. Allah’a itaatin ve Peygambere muhabbetin neticesi ve en büyük tezahürü budur. Bu manada Peygamber Efendimizin hayatının ve mücadelesinin bütün yönleriyle en doğru şekilde bilinmesi, sözlerimizin, davranışlarımızın ve ideallerimizin, Kur’an ve Sünnete göre her daim gözden geçirilmesi elzemdir. Bu sebeple, onun tebliğ ettiği vahyi, miras bıraktığı ilim, hikmet ve ahlakı doğru anlayarak yaşamak bir zorunluluktur.

Kur’an’ın ilk muhatabı olan sahabe nesli, Kur’an’a doğrudan muhatap olduğu ve vahyin inişine şahitlik ettiği halde, inen ayetlerde ne kastedildiğini Peygamberimize sormuşlar ve O’nun nasıl uyguladığını takip etmişlerdir. Sahabenin bu uygulaması bizim için örneklik teşkil etmekle birlikte, Kur’an ve sünnetin bir bütün olarak ortaya konması açısından da önem arz etmektedir. Zira Allah Resulünün tebliğ görevi bağlamında ashabını, hayatın her alanında titizlikle eğitmesi, sahabenin de en yüksek bilinç ve duyarlılıkla onu takip etmesi, onu örnek almak için hassasiyet göstermesi ilk dönemlerden itibaren Peygamberimizin hayatının her anının gerek sözlü olarak nakledilmesini, gerekse yazılı olarak kayıt altına alınmasını sağlamıştır. Nitekim sahabe neslinin gündeminde Kur’an ve sünnet ayrımı diye bir durum hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Asr-ı saadeti takip eden dönemlerde de durum böyledir. Dolayısıyla sünnet, Kur’an-ı Kerim’den sonra İslam düşüncesinde ikinci temel kaynak olma vasfını kazanmış ve bu vasfı kıyamete kadar da koruyacaktır.

İslam tarihinde, dinin anlaşılması hususunda Allah Resulü’nün ve sünnetinin konumu ile ilgili farklı düşüncelere sahip bazı aşırı uçlar olsa da bunlar, İslam ümmeti ve muteber ilim geleneği nezdinde bir karşılık bulamamıştır. Dolayısıyla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kur’an ve Sünnet bütünlüğünü göz ardı eden anlayışların, akl-ı selimin egemen olduğu çevrelerde ve mutedil İslam toplumlarında taraftar bulması mümkün değildir.

Elbette Kur’an ve sünnetin en doğru şekilde anlaşılması noktasında bilgi ve yöntemin gerekliliği tartışılmazdır. Bunun için başta Kur’an ve Hadis ilimleri geliştirilmiş, köklü eserler yazılarak büyük bir literatür ortaya çıkmıştır. Özellikle hadislerin tespiti ve doğru anlaşılması noktasında İslam âlimlerinin ortaya koyduğu yaklaşım, yöntem ve eserler hayranlık uyandıracak bir çalışmanın ve müthiş bir ilmi disiplinin ifadesidir.

İslami âlimleri Kur’an’ın evrensel hakikatlerini Peygamber efendimizin sahih sünnetini O’nun örnekliğini esas alarak bütün insanlara ulaştırma idealiyle İslam’a ve insanlığa hizmet etmeyi bir iftihar vesilesi olarak kabul etmişlerdir. Bu âlimler bütün çalışmalarında Allah Resulünün; “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapmayacaksınız: Allah’ın Kitab’ı ve Resûlü’nün sünneti”  diyerek ümmetine emanet ettiği eşsiz mirası bir bütün olarak muhafaza etmeyi en önemli düstur kabul etmişlerdir. Günümüzde kültür emperyalizmi veya ideolojik saplantılar sonucu bazı insanların bu iki kaynağı birbirinden ayırmaya kalkıştıklarına, bazılarının da bu çalışmalara art niyetle yaklaşarak adeta öküzün altında buzağı arama misali bu iki kaynağın birbirleri ile çelişkili olduğu veya bu iki kaynakta ifade edilen hakikatlerin günümüz şartlarında uymadığı iddialarına üzülerek şahit oluyoruz. Her devirde bu tip küçük aşırı gruplar olacaktır elbette. Endişelenmeye gerek yok. Bunlar zamanla silinip gideceklerdir.

Başta milletimiz olmak üzere tüm İslam âleminin, Kur’an’ın yolumuzu aydınlatan ilkelerini ve onu yaşanan bir hayata dönüştüren Peygamberimizin sünnetini doğru anlayarak istikamet üzere bir hayat nizamı oluşturması temenni ediyorum. Önümüzdeki hafta inşallah “ Hz. Muhammed (s.a.v.)’in örnekliğini anlamak” konusunu yazacağım. Kalın sağlıcakla.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu