GündemKöşe Yazıları

Uşak’lı Ahmet Efendi

Uşak’lı Ahmet Efendi

 

Bir zamanlar Uşak’ta zengin, güçlü, astığı astık, kestiği kestik, herkese korku salan Ahmet Efendi adında bir ağa varmış. Ahmet Efendi bir gece şiddetli baş ağrısı ile uyanmış ve sabaha kadar ağrıdan gözüne uyku girmemiş. Ne doktorun verdiği ilaçlar ne de kocakarı tarifleri ağrısını dindirmemiş. Gün geçtikçe artan ağrısının yanında bir de gözleri yaşarmaya başlamış.

Dediğim dedik çaldığım düdük olan ağa, iyice huysuzlaşmış ve emrinde çalışanları kırıp geçirmiş. Öyle ki ev halkının da tadı tuzu kalmamış ve ağayı İstanbul’a götürmeye karar vermişler. Bütün hastaneler dolaşılmış, doktorlar seferber olmuş ancak derdine çare bulunamamış. Bu arada doktorlar da nasibini almış huysuz ağanın öfkesinden.

Ağa bakmış olacak gibi değil bir ferman buyurmuş; “Kim beni bu baş ağrısından kurtarırsa ona servet vereceğim” demiş.

Ağrısından kıvranan ve avaz avaz bağıran ağayı apar topar İsviçre’ye götürmüşler. Bir sürü profesör kontrolü, testler, tahliller derken Ahmet Efendiye bir türlü teşhis konulamamış. Uşak’a geri dönen ağa artık yerinden kalkamaz hale gelmiş ve çaresizce ölümü bekleniyormuş. Bir gün berberini çağırmışlar, tıraş olunca belki morali düzelir diye. Berber ağayı tıraş ederken bir yandan da derdini dinlemiş. İçinden “Allah Allah onca doktora gitmişler ve koskoca ağa dermanını bulamamış” diye geçiriyormuş.

Bir ara Ahmet Efendinin sızlanması hafifleyince berber, utana sıkıla biraz da korkarak; “Beyim kızma ama sakın burnunuzda kıl dönmüş olmasın” demiş. Ağa sinirlenmiş, “Ne kıl dönmesi yahu bilgiç bilgiç konuşma” diye cevap vermiş. Bu arada berber adamın burun deliklerine dikkatlice bakıyormuş.  “Hah bak kıl dönmesi işte ben şimdi oradan alırım onu” demesiyle Ahmet Efendi avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış. “Cahil adam sen ne anlarsın, zaten canım burnumda bir de sen başıma iş açma” diye haykırmış.

Berber başını sallamış ve “Evet beyim canınız burnunuzda” demiş ve ağanın öfkesine aldırış etmeden cımbızı kaptığı gibi dönen kılı çekip çıkarmış. Ağa can havliyle berberin boğazına sarılmış ve gürültüye koşan ev halkı ağanın elinden onu zor almış.

O gece Ahmet Efendi, on sekiz aydan sonra ilk defa rahat bir uykuya dalmış. Sabah kalktığında ne başı ağrıyor ne de gözleri yaşarıyormuş. Aylarca servet harcadığı ağrının çözümünün bu kadar basit olabileceğini hiç kimse düşünememiş. Meğerse burnunda dönen kıl uzayıp sinire baskı yaptığı için bu kadar ıstırap veriyormuş. Sonunda burnundan kıl aldıran Ahmet Efendi berberini çağırtmış ve “Sen bana çok önemli bir hayat dersi verdin, al bu servet senin” demiş.

Ve böylece o günden sonra burnundan kıl aldırmamak; “Kendisine söz söyletmeyenler ve yergiye asla tahammül edemeyenler, en küçük bir eleştiriye bile dayanamayacak denli kendini büyük görenler, her yaptığını beğenenler, huysuz ve kibirli olanlar” için deyim olarak kullanılmaya başlamış.

Nihayetinde kıl bu, hangi burunda döneceği belli olmaz. Gider, onca insana hükmeden, illallah dedirten ve onlara değer vermeyen; zengin, güçlü, zorba, diktatör bir ağanın bile başını ağrıtır ve canından bezdirir…

Demet TOK

Köşe Yazarı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu