GündemKöşe Yazıları

Yaşama Tutunma Gücü

Yaşama Tutunma Gücü

Bu sabah muhteşem doğa manzarası eşliğinde kahvemi yudumlarken, bir yavru kedinin iki köpek arasından kaçmak için çaba sarf ettiğine tanık oldum. Önce oyun gibi geldi bana sonra fark ettim ki kedi zor durumda. Hemen yardıma koştum. Yanlarına gittiğimde, köpeklerin hırlamalarından korkarak geri çekildim. Çocukluğumda yaşadığım olay sebep olmuştu bu korkuya elbette. Konuşarak ikna etmeye çalışsam da nafile, işe yaramadı çünkü.

Uzaktan izlerken bir taraftan da ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Sabahın erken vaktinde birilerini aramak da olmazdı. Aklıma yiyecek vermek geldi. Neyse ki köpeklerden birini uzaklaştırmayı başardım bu vesile ile ve sanırım karnı doyunca yavru kediyle uğraşmaktan vaz geçti.

Diğeri hala devam ediyordu avcılığına ve yavruyu dişlerinin arasına aldığı gibi fırlattı. Sanki dişlerini bana geçirmiş gibi hissettim o an. Şimdi diyeceksiniz ki zaten doğada her an yaşanabilen bir olay bu. Haklısınız da ne bileyim işte kedinin yavru olması, savunmasız olması kısaca şartların eşit olmaması etkiliyordu beni sanırım.

Bir ara kedinin hareketsiz olduğunu görünce “eyvah öldü” diye mırıldandım gayri ihtiyari kendi kendime. Zira onun, hayatta kalmak için savunma geliştirebileceği hiç aklıma gelmedi yavru olması nedeniyle. Evet, o an kedi hayatta kalma sınavı veriyordu ve benim buna müdahale etmemem gerekiyordu. Çünkü onun için her zaman bir kurtarıcı olamayabilirdi ve ayakta kalmayı kendi kendine öğrenmeliydi.

Neyse köpek onun etrafında döndükçe, o da eş zamanlı olarak kendi etrafında dönmeye başladı. Hatta arada bir üzerine doğru hamleler yapan düşmanına, karşılık bile veriyordu. Can ne kadar kıymetli değil mi? Cüssesine bakmadan meydan okuyordu adeta kocaman köpeğe.  Belki de “korku” yerine “mücadele etmeyi” seçmiş olmasıydı onu bu kadar cesaretli yapan. Tıpkı korku duygusu gelişmemiş bebeklerin, korkusuzca köpeklerin üzerine doğru koşması gibi.

Uzunca bir süre sürdü bu düello, kâh yorulup karşılıklı beklemeye kâh fırsat kollayıp atağa geçtiler. Anlayamadığım, etrafta bir sürü ağaç varken kedinin bunlardan birine neden tırmanmıyor olmasıydı. Kaçabilirdi oysaki. Kim bilir korkusuzluğunu ilan ediyordu belki de bir daha ona rahatsızlık vermesinler diye. Sonunda bahçe elemanının gelip olaya müdahale etmesiyle üzücü bir durum yaşanmadan mücadele bitti. Yavru kedi sanki birden büyümüştü. O kendinden emin yürüyüşünü görebilseydiniz ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirdiniz sanırım.

Olayı izlerken, ani reflekslerle nasıl savunma yapılacağına, korku ile cesaretin aynı anda birlikte nasıl var olduğuna ve sonucu, seçimlerin belirlediğine yakinen şahit olmuş oldum hayvanlar âleminde de. Bu olay, hayata hazırladığımız ya da hazırladığımızı sandığımız çocukları düşünmeme sebep oldu birden. “Acaba onlara, olası olaylarla nasıl baş edebileceklerini yeterince öğretebiliyor muyuz?  Yoksa aşırı korumacı mı davranıyoruz?  Yaşama tutunma güçlerini keşfetmeleri için nasıl bir yol izliyoruz?” diye.

Bir yandan bu sorulara cevap ararken, bir yandan da geçmişe doğru yolculuk yaptım. O zamanlar acemilik ve annelik içgüdüsü ile aşırı korumacıydım. Bu tutumumun değişmesine sebep olan biricik evladıma, eğer durumun farkına varamasaydım nasıl zarar verebileceğimi düşündüm bir an. Onun yaşama tutunma gücünü yok edebilirdim, iyiliğini düşünüyorum yanılgısı ile.

Aslında doğa saf bilinçle izlendiğinde, var olan her şeyin bir idame gücünün olduğu kolayca fark edilebiliyor. Tekâmül için gerekli olan bilgilerin ve yaşamın sırrının onda olduğu gibi, sadece görülmeyi bekleyen. Geçmişten getirilen ya da şimdide kazanılan olumsuz düşüncelerin gücü, yaşam gücü denilen enerji ile sanki bir yarış halindeler. Hangisinin galip gelmesine izin verirsek, o oluyoruz neticede. Zira sabah şahit olduğum olayın seyri ve beni bu düşüncelere sevk etmesi de bu nedenlerle değil mi?

Demet TOK

Şair/Yazar

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu