Yolların Diliyle Konuşmak
Yolların Diliyle Konuşmak Ankara’dan Balıkesir’e doğru yola çıktığınızda, sadece şehirler değil, hikâyeler de birbirine bağlanır. Her kilometre taşı bir...
Yolların Diliyle Konuşmak
Ankara’dan Balıkesir’e doğru yola çıktığınızda, sadece şehirler değil, hikâyeler de birbirine bağlanır. Her kilometre taşı bir sahne, her mola bir nefes gibidir. Bu kez direksiyonun ucunda sadece bir şehirden diğerine gitme fikri değil, yolun kendisini yaşama arzusu vardı.
Ankara’nın sabah serinliğiyle vedalaşıp Eskişehir’e yaklaşırken, yol kenarında tarlalarda beliren sarı başaklar dikkat çekiyor. Baharın coşkusuyla yeşeren toprak, üretmenin sessiz zaferini taşıyor. Küçük köy kahveleri, sabah çayını yeni demlemiş, bahçelerinde oturan amcalar sanki bizi selamlar gibi.
Afyon yol ayrımı yaklaştıkça, Anadolu’nun kadim taş evleri görünür oluyor. Her biri zamanla yarışmış gibi; yorgun ama dimdik ayakta. Yolda gözümüz, hâlâ köyden kente göç etmeyen, traktörleriyle tarlasında çalışan çiftçilerin emeğine takılıyor.
Bozüyük’te kısa bir mola. Bir çay içimi kadar Türkiye’nin değişen yüzüyle tanışıyoruz. Bir yanda AVM’ler, öte yanda hâlâ ayakta kalmayı başaran esnaf lokantaları. Menüsünde tarhana çorbası olan bir yer bulmak artık ayrı bir sevinç.
Balıkesir’e yaklaştıkça Ege kokusu hissediliyor. Zeytin ağaçları karşılıyor bizi, yol kenarlarında satılık teneke zeytin tabelaları, memleketin bereketli yanını fısıldıyor kulağımıza. Son 50 kilometrede sanki yol hızlanıyor, evimize dönüyor olmanın iç rahatlığı sarıyor içimizi.
Yol, sadece asfalt değil. Her kavşak bir karar, her tabela bir yön değil midir zaten? Ankara’dan Balıkesir’e uzanan bu güzergâh, sadece bir rota değil; Anadolu’nun kalbinin attığı damarlardan biri. Gördüklerimiz, geçmişin ve bugünün aynı karede buluştuğu manzaralar gibiydi.
Ve anladım ki… Yol boyunca gözümüzle değil, kalbimizle bakınca gerçek hikâyeleri görmeye başlıyoruz.
Semra Aman Akyürek
Diğer köşe yazıları için tıkla oku.