Bilimin Vicdanı – Prof. Dr. İrfan Ay’ın Sessiz Kahramanlığı
Hayat bazen, bilimin soğuk laboratuvar ışıklarıyla inancın sıcak duasını aynı yürekte birleştiren nadir insanlarla anlam bulur. Prof. Dr. İrfan Ay, işte...
Hayat bazen, bilimin soğuk laboratuvar ışıklarıyla inancın sıcak duasını aynı yürekte birleştiren nadir insanlarla anlam bulur. Prof. Dr. İrfan Ay, işte o insanlardan biridir. Bilimiyle aklı, inancıyla vicdanı bir arada yoğurmuş, “Hiçbir para benim vicdanımı almaya yetmez.” diyebilen ender bilim insanlarından biri…
Balıkesir Üniversitesi’nin duvarlarında onun emeğinin, sabrının, dürüstlüğünün izleri vardır. Uzun yıllar süren akademik mücadelesi boyunca öğrencilerine yalnızca formüller, deney sonuçları öğretmedi; dürüst olmayı, inançla bilimi çatıştırmadan yaşamayı öğretti. Onun öğrencileri, yıllar sonra bile “Hocamız Einstein gibiydi” derken, sadece zekâsını değil, insanlığını da anlatır aslında.
Ne yazık ki yıllar, vücuduna yorgunluk yüklemişti. Şeker hastalığıyla başlayan süreç, bel fıtığıyla dayanılmaz bir acıya dönüştü. Üniversite hastanesinde “Şekerin 9’dan 8’e düşmeden ameliyat olamazsın.” dendiğinde, bilimle inancın arasında bir sabır sınavı başladı. Fakat acının da bir sınırı vardır.
Bir dostunun tavsiyesiyle gittiği Balıkesir Atatürk Devlet
Hastanesi’nde, Beyin ve Sinir Cerrahı Dr. Sümeyye Çoruh Kaptan,
tetkiklere baktı ve kararlı bir cümle kurdu:
“Hocam, artık beklemeyelim. Sizi ameliyat etmemiz gerekiyor.”
Ve o gün, bilim insanı bu kez bizzat tıbbın ellerine emanet oldu. Başarılı bir operasyonun ardından, bir hafta sonra yeniden yürümeye başladı. Belki biraz yavaş, ama dimdik… Çünkü onun karakterinde eğilmek yoktu; sadece ilerlemek vardı.
1979’dan bu yana hayat yolunda birlikte yürüdüğü Süeda Ay, tıpkı eşi gibi eğitime, çocuklara adanmış bir ömür sürdü. Emekli olduktan sonra bile okul öncesi eğitimden kopmadı; şimdi kızı Serra ile birlikte, yeni nesillere sevgiyi ve bilgiyi öğretiyor. Oğulları Serhan ise, farklı ülkelerde alın teriyle yaşam kuran bir emek insanı…
İrfan Hoca, üç yıl önce 67 yaşında zorunlu olarak emekli edildi. Fakat o, ne bilimi bıraktı ne de topluma faydalı olmayı. Hâlâ bilirkişilik yapıyor, hâlâ araştırıyor, hâlâ öğreniyor. Çünkü bilim onun mesleği değil, yaşam biçimi.
Ama onu özel kılan sadece bu değil. İrfan ve Süeda Ay çifti, gerçek İslam’ın sessiz temsilcileridir. Gösterişsiz, sade, ama içten bir imanla yaşarlar. Beş vakit namazlarını kılar, oruçlarını tutar, zekâtlarını verir, hacca gitmiş olmanın huzurunu taşırlar. Devlete vergilerini verir, çocuklarına helal kazancın değerini öğretirler.
Bugün bu satırları yazarken, aklımdan şu cümle geçiyor:
“Bir ülkenin gerçek zenginliği, böyle insanların sessiz adımlarında
gizlidir.”
İrfan Ay, bilimin aydınlığını inancın huzuruyla birleştiren
vicdanlı bir akıl, akıllı bir yürek.
Onun yaşamı, genç kuşaklara yalnızca bilimsel başarıyı değil,
erdemli olmanın onurunu da anlatıyor.
Ve biz biliyoruz ki, vicdanını satmayan bilim insanları oldukça, bu ülkenin geleceği karanlıkta kalmayacaktır.