Tenekeden Türküye: Bardak Gelin Döndü, Köy Güldü!
Geçmişi tam olarak ne zamana uzanır bilinmez ama bir köyde gelenek, sesini teneke kutularla duyurmaya başladıysa; orada sadece kulaklar değil, kalpler de harekete geçmiş demektir.
Tenekeden Türküye: Bardak Gelin Döndü, Köy Güldü!
Geçmişi tam olarak ne zamana uzanır bilinmez ama bir köyde
gelenek, sesini teneke
kutularla duyurmaya başladıysa; orada sadece kulaklar değil,
kalpler de harekete geçmiş demektir.
Balıkesir’in Gökçeyazı Mahallesi’nde düzenlenen kültürel
etkinlikte ben de izleyiciler arasındaydım. Bardak Gelin Oyunu adını verdikleri bu eğlence, sadece bir
gösteri değil, aynı zamanda köy yaşamının içtenliğini, mizahını ve
üretkenliğini yansıtan çok yönlü bir gelenekti. Organizasyon gayet
başarılıydı, katılım yüksekti ve ortamda tam anlamıyla doğal bir
coşku hâkimdi.
Yoksulluktan Doğan Yaratıcılık
Oyun başlamadan önce Gökçeyazı etkinlik meydanında gülüşmeler duyuldu. Ardından, uzaktan gelen bir ses dikkatleri topladı. Davul sesi zannedilse de bu kez ritim, köyün büyük kadınlarının ellerindeki teneke kutulardan geldi. Eski zamanlarda olduğu gibi… Yoksulluğun içinden doğan mizah, kadınların şekil verdiği o tenekelerle adeta hayata dönüştü.
Davul olmadığında, mutfaktan alınan bakır kapların altına elleriyle vuran kadınlar ritim oluştururdu. Kimi zaman tabak, kimi zaman tas, hatta paslı bir çaydanlık bile kullanılabilirdi. Amaç neşeyle eğlenmekse, ses bulmak hiç zor olmazdı. Bardak gelin oyunu da işte bu doğallıkla yaşatılıyordu.
Kadınlar ellerine aldıkları 1 teneke kutu ile ritim tuttu,
ağızdan ağıza yayılan türküyle oyun başladı:
“Kızım seni şu oğlana vereyim mi?” Bu sözün ardından her şey bir
anda neşeye, mizaha, birlikteliğe dönüştü.
Para Tak, Gelin Dönsün!
Gelenek gereği, parıltılı bir elbiseyle giydirilen ve başında
bardak şeklinde büyükçe bir başlık bulunan gelin figürü oyunun
merkezindeydi. Gelin, sürekli aşağı yukarı sallanarak ya da yana
doğru eğilerek hareket etti. Bu hareketler, izleyenleri hem
güldürdü hem de oyunun ritmini belirledi.
Oyunun önemli bir başka yönü ise dayanışma unsuruydu. Köyün ileri
gelenleri ve davetliler geline para taktı. Her para uzatıldığında
bardak gelinin hareketi hızlandı. Oynadıkça neşe arttı, neşe
arttıkça meydanı saran kahkahalar çoğaldı. Ritim yükseldi, ses
çoğaldı, coşku yayıldı.
Teneke kutuların çıkardığı cızırtılı ses ile kadınların
söylediği türküler birleşince ortaya gerçek bir renk ahengi çıktı.
Her şey içtenlikle, köyün kendi ruhundan doğarak yaşandı.
Gökçeyazı’da izlediğim bardak gelin geleneği, sadece bir eğlence
değil; köyün belleğinde yer eden, geçmişten bugüne taşınan bir
kültür aktarımıydı. Bu oyun, yoksulluk içinde doğan yaratıcılığın,
birlikte gülmenin ve dayanışmanın ete kemiğe bürünmüş hâliydi.
Bir parça teneke, birkaç kelime türkü, biraz da içten gelen kahkahayla yaşatılan bu gelenek bizlere gösteriyor ki:
Oyun geçiyor, ses kalıyor. Gelin dönüyor, gelenek yaşıyor.