KÖY ENSTİTÜLERİ KÜLTÜREL YOZLAŞMAYI MI SAĞLADI

“Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğer, bugün her şey çok farklı olurdu…” Okuduğunuz bu cümle, bu ara benim sıkça duyduğum cümlelerden biri. Peki, nedir bu Köy...

“Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğer, bugün her şey çok farklı olurdu…”

Okuduğunuz bu cümle, bu ara benim sıkça duyduğum cümlelerden biri. Peki, nedir bu Köy Enstitüleri?

Günümüz Türkiye şartlarını ele aldığımızda, eğitim ve öğrenimdeki seviyenin her bölgede aynı olmadığını net olarak görüyoruz. Öyle ki Doğu bölgelerimizde ki çocuklarımızın büyük bir oranı okuma-yazma çağı gelene kadar, okula gidene kadar evlerinde Türkçe değil diğer dilleri konuşuyorlar. İşte bu yüzden çocuklarımız okula başladığında ilk olarak Türkçe ile tanışıyorlar, acı ama gerçek olan da ne yazık ki bu durumken ülkemizdeki eğitimin her bölgemizde aynı olduğu düşünülemez bile.

Köy Enstitüleri, 1935 yılında hazırlıklarına başlanılıp 1937’de ilk kez denenmiş ama yasal olarak 1940 yılında hayata geçirilmiş bir sistemdir. Savaştan çıkan bir halk olmamız sebebiyle köylerde okul sayısının azlığı olduğu kadar aydın kesimin azlığı, köye hizmet götürmenin zorluğundan doğan faktörler, köylünün dilinden anlayacak bir aydın kesime olan ihtiyacı doğurmuş, bu da ancak köylünün kendi içinden aydın bir kesim oluşturmakla mümkün olacaktır düşüncesiyle bu ihtiyaçlar,gereksinimler Köy Enstitüleri girişimine ön ayak olmuştur.

Kendisi de köylü bir aileden gelen ve bu fikirleri savunan o zamanın İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, bu sistemin hem kuramcısı hem de kurucusu olacaktır. İlk kez 1935 yılında CHP Büyük Kurultayı’nda devlet eliyle başlatılan endüstrileştirme hareketine paralel olarak köyleri kalkındırma hareketinin de başlatılmasına karar verilmiştir. İsmail Hakkı Tonguç, önce bir köy araştırması yaparak eski yapılan çalışmaları incelemiş, buna bağlı olarak 2O yıllık bir plan taslağı oluşturmuştur. Bu plana göre 1954 yılına kadar, öğretmen, korucu, tarım teknisyeni ve sağlık hizmeti ulaşmayan köy kalmayacaktır. Köy Enstitülerinde verilen eğitimlere baktığımızda, müfredatın kültür, tarım, teknik ders olmak üzere üçe ayrıldığını görürüz.

Haftalık planda kültüre 22 saat diğer iki bölüme ise 11 saatlik süre ayrılmıştır. Ders konularını daha detaylı olarak ele aldığımızda; tarih, coğrafya, Türkçe, yurttaşlık bilgisi, fizik, kimya, matematik, tabiat ve okul sağlığı, el yazısı, resim-iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, askerlik, kızlar için ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, zirai işletmeler ekonomisi konularını belirtebiliriz.

Bu derslere ilave olarak; bahçe ve tarla ziraatı, sanayi bitkileri ziraatı, zootekni, kümes hayvanları bilgisi, arıcılık ve ipek böcekçiliği, balıkçılık ve su ürünleri, ziraat sanatlarından oluşan ziraat derslerine de yer verilmiştir. Köyde ihtiyaç duyulabilecek meslekler için de köy demirciliği, köy dülgerliği, köy yapıcılığı, köy el sanatlarından oluşan teknik derslerinin programda yer aldığı görülmüştür.

Din hakkında bilgi verildiği halde, din eğitiminden ve inanç aşılamaktan sakınılmıştır. Bilimsel bilgiler, deneme ve gözlem olanaklarından yararlanılarak kazandırılmıştır. Merak eden, araştıran, neden sonuç ilişkisi üzerinde ısrarla duran bir anlayış temel alınmıştır. Bir fizik kuralı sadece anlatılarak geçiştirilmemiştir. Örneğin, bileşik kaplar kuralı öğrencilerin kendi açtıkları su kanalları üzerinde, çimlenme, büyüme tarlada gösterilerek, sağlam ve bilimsel bilgi öğretimine önem verilmiş.

Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek, ülkemizin okur – yazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı.

Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı.

Günümüze döndüğümüzde ise yap boz tahtasına dönüştürülen, bir gecede sınav sistemi değiştirilen,ezbere dayalı bir eğitim sistemi ile karşı karşıya çocuklarımız. Peki 4+4+4 eğitimini tamamlayan bir bireyin elinde ne yok, çoğu kez bomboş nesiller geliyor,elinden,dilinden bir yeteneğin gelmediğini söylediğimiz çocuklarımız dolu. Öyle ki bir zaman sonra zannatkarlık diye bi alanımızda kalmayacak, el emeğinden elde ettiklerimizde tarih olacak.

Köy Enstitülerinin kapatılması gerekçesi de; Eğitim görüntüsü altında çocuklara komünist fikirlerin empoze edildiği, din karşıtı eğitimlerin verildiği suçlamaları bu yapının sonunu getiren esas faktörlerden neden olması ayrıca iç acıtıcıdır.Halbuki Köy Enstitüleri; Cumhuriyet’in aydınlık yuvaları olarak konumlandırılmıştır. Bu fikrin karşıtları ise; enstitüleri, kültürel yozlaşmanın başlıca merkezi olarak kabul etmişlerdir. Bu karşıt görüşler maalesef enstitü içerisinde de yerini almış, öğrenciler arasında sağ- sol çatışmaları gündeme gelmiştir.

Buna benzer şekilde kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim alması da yine enstitüleri karalama amacıyla kullanılmış ve bu yolla da Köy Enstitülerinin ahlaksızlığa teşvik ettiği suçlamaları yapılmıştır. Ne yazık ki 1945 yılında geçilen çok partili dönemle birlikte Köy Enstitüleri siyasi çekişmelerin başlıca konularından biri haline gelmiştir. Bu dönemi takip eden dönemde karma eğitim kaldırılmış, sadece köy çocuklarının alınması hususunda da değişiklik yapılarak komşu kasabalardan da çocukların kabul edilmesi durumu ortaya çıkmıştır. İlköğretim dersleri arasına din dersinin eklenmesi de diğer önemli bir gelişmedir.

27 Ocak 1954 tarihinde kabul edilen 6234 sayılı yasa ile Demokrat Parti tarafından kapatılarak öğretmen okullarına dönüştürülen köy enstitüleri aslında bu kapatma ile eğitime vurulmuş büyük bir hançer olarak tarihe geçmişti. Tabi şuan ülkemizde Öğretmen Okullları da tarih oldu, yerine İmam Hatipler geldi. Eğitime vurulan hançer her dönem derin yaralar açarak devam ediyor. Hep söylemişimdir bir toplumu yok etmek istersen eğitimini bitir yeter. Geriye zaten bişey kalmaz ve o toplum kendi kendi yok eder.

Şuan ülkemizin üzerinde oynanan oyunların en temel sahası eğitim bunu görmemek için gerçekten cahil bir toplum olmak lazım. Peki biz bunu görebiliyor muyuz, yoksa……!!!!!

Başkomutanımız, liderimiz cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Astatürk’ün bu sözünü hafızalarınızdan hiç çıkartmayın. “Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferle elde ederse etsin,o zaferin sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.” Umudu kaybetmeden,değerleri kaybetmeden yetişecek nesillerimizin yeniden yeşermesi dileğimle.

*******************

Bana her konuda fikir ve önerilerinizi yazabileceğinizi sakın unutmayın dostlar sevgi ile kalın.

İletişim için; onurayan@hotmail.com

eğitim köy enstitü kapanma çağdaş
SON DAKİKA HABERLERİ

Onur Ayan Diğer Yazıları