GündemKöşe Yazıları

Kulluk Şuurunu Geliştirme Aracı Olarak İtikâf

Kulluk Şuurunu Geliştirme Aracı Olarak İtikâf

 

Dini edebiyatımızda itikâf; beş vakit namaz kılınan cami içinde, kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde ibadet niyetiyle durmak, ikamet etmek anlamına gelir. İtikâf, hayatın yorgunluğundan ve günahların ruhumuza çektirdiği eziyetlerden kurtulmak için Rabbimizin kapısına iltica edip “Ben geldim Ya Rab! yine mahzun, yine kirlenmiş ve yorulmuş bir kalple…” demektir.

Hükmü;

Kur’an-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in (sav) tatbikatıyla sabit olan bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “… Siz mescitlerde itikâf halinde iken…” (Bakara: 187) buyurulur.

Başta Hz. Aişe (ra) olmak üzere birçok sahabe, Resulullah Efendimizin (sav), Ramazanın son on gününü mescitte itikâfla geçirdiğini rivayet ederler. Bu süre içerisinde Resulullah (sav) ibadet için daha fazla vakit ayırır, her zamankinden daha fazla Kur’ân okur ve dua ederdi. Ayrıca aile fertlerini de ibadet etmeleri için uyandırırdı. Hz. Peygamber’in (sav) bu ibadete, Medine-i Münevvereye teşriflerinden itibaren ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Müminlerin anneleri olan Hz. Peygamber’in hanımları, Peygamberimizin vefatından sonra da, Ramazan’ın son on gününde evlerinde itikâfa devam etmişlerdir. Şüphesiz herkesin Ramazan’ın son on gününde itikâfa girmesi istenmemiştir. İtikafın fıkhî hükmü sünnet-i kifayedir. Yani bir beldede bir kişi de olsa itikâfa girerse, diğerleri onun bereketiyle bu sünnetin icra edilmemesinden sorumlu olmazlar.

Hikmetleri;

İtikâf, amellerin en faziletlilerndendir. Çünkü bu sayede kalpler bir süre olsun dünya meşakkatlerinden kurtularak Hakk’a yönelir. Allah’ın evleri olan camilerden birine sığınan Müslüman, manen çok kuvvetli bir kaleye sığınmış, yüce Allah’ın rahmet, mağfiret, feyiz ve inayet kapısını çalmış olur.

İtikâfa giren kişi, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup, ‘İhtiyacımı yerine getirmedikçe buradan ayrılıp gitmem diye yalvaran bir kimseye benzer. Allah Teâlâ bir camiye girip “Beni affetmedikçe buradan ayrılıp gitmem” diyen kulunun niyazını karşılıksız bırakmaz.

Bir müminin her gün azalan ömrünün kısa bir bölümünde bir camide Rahman ve Rahim olan Yaratıcısına bütün varlığıyla yönelip saf bir gönül ve nezih bir dil ile ibadet ve itaatte bulunması çok anlamlıdır.

İtikâfa giren kimse, burada geçirdiği bütün vakitlerinde namaz kalıyormuş gibi sevap kazanır.. Çünkü fiilen namaz kılmadığı vakitlerde de, cami içinde namazı bekler bir haldedir. Bu şekildeki bir bekleyiş de namaz hükmündedir.

Bir saati, bir sene nafile ibadete denk olan tefekkür ve tedebbür için de itikâf büyük bir fırsattır. Bu sayede mümin, Allah’ın büyüklüğünü, nimetlerinin sonsuzluğunu, buna karşı kendi şükrünün eksikliği bir yana günahlarının çokluğunu düşünür ve derin bir mahcubiyet duyarak yüce Rabbine iyi bir kul olma gayreti içine girer. İtikâfın kendisi ibadet olduğu gibi, namaz kılma, Kur’an okuma, tefekkür, tezekkür ve nefis muhasebesinde bulunma gibi diğer birçok ibadetin de daha fazla yapılmasına vesile olur. İtikâf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişaneleri belirir ve ilahi feyizlere mazhar olur.

Çeşitleri;

Vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç tür itikâf vardır. Vacip olanı, adak yoluyla olur. Sünnet olanı Ramazanın son on gününde camilerde ( bayanlar evlerinde )yapılandır. Müstehap olanı ise arzu edilen zamanlarda camide/evde itikâf niyetiyle en az suphanallah diyecek zamandan biraz daha fazla bir müddet bulunmaktır.

 

Sahih olmasının şartları;

İtikâfa giren kimsenin aklı başında ve temiz olması gerekir. Hayız ve nifas halindeki kadınlar ve cünüp olanlar temizlenmedikçe itikâfa giremezler. İtikâf için beş vakit namaz kılınan bir camide veya evde ibadet maksadıyla kalmaya niyet etmek şarttır. Niyet etmeden camide beklemekle itikâf sünneti yerine getirilmiş olmaz. Büyük camilerde itikâfa girmek daha faziletlidir. Kadınlar da evlerinin bir odasını veya odanın bir köşesini mescit haline getirerek orada itikâfa girebilirler. Vacip olan itikâfta oruç şarttır. Bu nedenle nezredilen itikâf bir günden az olamaz. Sünnet olan itikâf Ramazan’da olduğu için kişi zaten oruçludur. Müstehap olan itikâfa gelince, onun muayyen bir zamanı süresi yoktur, kısa bir an için de olabilir. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı müddetçe itikâfta sayılır, itikâf sevabı alır.

Âdâbı;

Sevgili Peygamberimizin şu tavsiyesi itikâfta mutlaka yerine getirilmelidir. “Ramazanda şu dört şeyi çokça yapın: Kelime-i Tevhidi çokça söylemek ve istiğfar etmek. Cehennemden kurtulmayı dilemek ve cenneti arzulamak”. Tevhit, tefekküre değer katar. İtikâf boyunca Rabbimize sığınıp bağışlanma dilerken ettiğimiz secdelerde ve okuduğumuz Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde hikmetler, ibretler ararken hep tevhit pusulasını kullanmalıyız. İtikâfa giren kimse bir bakıma dış dünya ile irtibatını kesmiş, kendini ibadete, Kur’an tilavetine, zikir ve fikre vermiştir. Boş söz söylemekten sakınır. İtikâfta bulunan kimse temiz elbiseler içinde güzel kokular sürünerek oturur, abdest tazeleme gibi meşru bir sebep olmadıkça camiden dışarı çıkmaz. İtikâfa giren kimse, kullanacağı eşyalarını fazla yer işgal etmeyecek tarzda yanında getirir ve camide yer, içer ve yatar. İtikâf, dünya meşgalesini bir tarafa bırakmadan hakkıyla eda edilemez. Dış dünyaya bir süre veda edeceksin ki, iç dünyaya merhaba diyebilesin. İtikâf boyunca yüce Allah’ı en yakın dostundan daha yakın bilmeli, dertleşmedik dert bırakılmamalıdır. Her ne derdimiz varsa gönül rahatlığıyla açıp çözümü yüce Allah ve Hz. Muhammet (s.a.v )’de bulmalıyız. En iyi dosta daha yakın olmak istiyorsan, dünyadaki en sevdiklerinden bir süreliğine uzak kalmalısın. İtikâf hayatımızda özenilen ve özlenilen vakitlerimiz olmalıdır. Sevgiliyle geçirilen en güzel günler, saatler ve dakikalarımız olmalıdır. Böylesine bir özlem ve istek yoksa önümüzdeki itikâf, bizim için bir an önce bitmesini istediğimiz bir zaman dilimi olur. Vacip olan bir itikâfta bulunan kimse bulunduğu camiden veya evde itikâf için ayrılan yerden ancak şer’î, tabiî ve zarurî bir ihtiyacı için dışarı çıkabilir. Böyle bir ihtiyacı olmadan dışarı çıkarsa itikâfı bozulur. İhtilam olmak itikâfı bozmaz. Hasta ziyareti için, cenaze namazı ve defni için, şahitlikte bulunmak için dışarı çıkılması da vacip olan itikâfa manidir. Sünnet veya müstehap olan itikâflarda ise, ister zaruri olsun, isterse olmasın mescidin dışına çıkmakla itikâf bozulmaz.

Peygamber Efendimizin (sav) ömrünün sonuna kadar hiç terk etmediği bir ibadet olan itikâf, kuvvetli bir sünnettir. Maalesef diğer birçok sünnet gibi o da günümüzde ihmal edilmektedir. Bugün 22 Nisan Cuma Ramazanın son on gününün birinci günüdür. Ben on gün güç getiremem derseniz varsın beş gün, üç gün olsun. İmkân ve fırsatı olanlar bu Ramazan’ı son Ramazanımız kabul edip itikâf kapısını kurtuluş kapımız bilelim.

Rabbim niyetlerinizi halis, amellerinizi makbul eylesin.

 

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu