Miras Taksimini Hz. Allah cc Takdir Etmiştir…..
“Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kadın payı kadar (vermenizi) emreder. (Mirasçılar) ikiden fazla kadın iseler bıraktığının üçte ikisi...
“Allah size, çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kadın payı kadar (vermenizi) emreder. (Mirasçılar) ikiden fazla kadın iseler bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anne babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da anne babası ona vâris olmuşlarsa annesinin hakkı üçte birdir. Ölenin kardeşleri varsa annesinin payı, vasiyetten ve borçtan sonra altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş paylardır; şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” Nisa ,11
“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, çocukları
yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa
bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de,
yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri
onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır.
Eğer bir erkek veya kadının, annesi, babası ve çocukları
bulunmadığı halde malı (diğer) mirasçılara kalırsa ve bir erkek
yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her
birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire
ortaktırlar. Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her
şeyi bilendir, hilim sahibidir”Nisa,12
Günümüzde miras hukuku konusunda üzülerek belirtelim ki çoğu kişi
İslam’ın emrettiğini
yapamıyor veya yapamıyor.
Son devrin Allah dostların dan Ramazanoğlu Mahmut Sami hazretlerinin miras konusuna bakış acısını Mühendis Sâdi Özayan Bey’den dinleyelim.
“Yeni intisab ettiğim günlerde idi. Kayın pederim rahmetli olmuştu. Refîkam hanımefendi, babasının vefatı üzerine ondan kalan mirası erkek kardeşiyle eşit paylaşmakta diretiyordu. “Bu bana kanunun verdiği bir haktır. Kesinlikle başka laf kulağıma girmez” diyordu.
Ben duruma baktım, kendime göre bir çözüm bulamadığım için
“problemini kardeşinle hallet” dedim ve aradan çekildim. Fakat bir
türlü kalbim rahat değildi. Onların sıkıntıları zihnimi, gönlümü
meşgul ediyordu.
O günlerde Muhterem Üstaz Mahmud Sâmi Ramazanoğlu ks hazretlerinin
sohbetlerine büyük bir heyecanla devam ediyordum.
Eşimin kardeşiyle tartışıp inatlaştığı ve evde huzurumuzun kalmadığı bir gündü. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilemiyordum.
Bu gönül darlığı ve zihnî meşguliyet içerisinde Muhterem
Üstaz’ımızın huzuruna gidip sohbetine katılmıştım. Tatlı tatlı
sohbetini dinlerken, nazarlarını arada bir fakire yönlendirerek şu
kıssayı anlatmışlardı:
Hazret-i Ali ra zamanında zengin bir hanımefendi ile hizmetlisi
kadın aynı anda doğum yapıyorlar.
Zengin hanım, ebeye kız mı oğlan mı diye soruyor. Ebe de çocuğunun kız olduğunu söylüyor.
Hizmetlinin nesi oldu, diyor. Ebe, Onun da oğlu olduğunu söylüyor.
Hanımefendi ebeye: “Hemen çocukları değiştir” emrini veriyor.
Ebe de oğlan annesi hizmetlinin henüz kendine gelmemiş olmasını
fırsat bilerek çocukları değiştiriyor.
Kızı hizmetlinin yanına, erkeği de hanımefendinin yanına
yatırıyor.
Bu çocuklar kısa zamanda büyüyüp şekil ve şemailleri belli
olmaya başlıyor. Annelerine-babalarına benzerlikleri ortaya
çıkıyor. Hizmetli kadın, kız çocuğunu bir türlü benimseyemiyor ve
kabullenemiyor.
Gönlü ona hiç ilgi duymuyor. Sanki içinden bir ses ona şöyle
sesleniyor:
“Bu işte bir hile var. Benim çocuğum erkek olmalı” diyor. Çünkü
kız ona benzemiyor, erkek de saraylılara hiç benzemiyor.
-Bu durumun tahkiki için kocasını zorlayarak Hazret-i Ali ra’ye
müracaat ediyor.
-Davaya bakan Hazret-i Ali raağırlıkları birbirine tam tamına eşit iki fincan istiyor.
-Bunlardan her birine bir annenin sütünün konulmasını ve
üzerlerine süt kime aitse onun adının yazılmasını emrediyor.
Fincanların da darasını alıp bir kenara yazıyor.
Davaya katılanların huzurunda sütleri tarttırıyor ve oğlan annesinin sütü daha yoğunluklu geliyor.
Gramı fazla gelen sütün fincanında hizmetli kadının ismi yazılı olmakla erkek çocuğun bu anneye, kızın da zengin hanımefendiye aid olduğunu hükme bağlıyor.
-Sâmi Efendimiz olayı buraya kadar anlattıktan sonra Sâdi Bey’e
dönerek: “Sâdi Bey, bakınız, Cenâb-ı Hak erkeği anne karnında
yaratırken rızkını kızın iki katı değerinde yaratıyor. Bu fıtrat
kanunu olarak böyledir.
-Miras taksimini de Kur’an-ı Kerim’de bizzat Cenâb-ı Hak kendisi
yapmıştır. Bu konuda yöneticilere ve kullara bir yetki alanı
bırakmamıştır.
-Eşinize söyleyin, Allah’ın bu taksimini kabul eden bir Müslüman
olsun ve kardeşiyle tartışmayı bırakıp babasından kalan mirası
Allah’ın emrettiği şekilde paylaşsın” diyor. M. Eriş, Altınoluk
Dergisi,2011, sayı,şubat-300,s.13
Sâdi Bey, bu konuda kendisine hiçbir şey arzetmediği Üstazımızdan
bu mesajı alır almaz, evine gelip, “Hanım Allah’ın taksimini kabul
eden bir Müslüman ol” diyor.
Eşinin “Ben Müslüman değil miyim, sen nasıl konuşuyorsun?” demesi üzerine Sâdi Bey kendinden emin ve kararlı şekilde: “-Bak hanım, sen kardeşinle haksız yere tartıştın ve onu kırdın. Kendi aranızda halledersiniz diye düşündüm ve karışmadım. Bu konuda da kimseye bir şey söylemedim. Üstâzıma da hiç bir şey bahsetmedim.
Ama bugün Üstazımız’ın huzuruna gidince, sohbetten sonra bana dönerek sana söylemem gereken sözleri bana emanet etti ve seni Müslüman olmaya davet etti. Karar sana aid. Bu mesajı nasıl algılıyorsan ona göre davran. Babanın malında benim hissem yok. Mal size aid” dedim.
Eşim bu sözlerden fevkalade etkilenerek tevbe istiğfar etti ve babasından kalan mirasın Allah’ın emrine göre taksimini kabul etti.
Rabbimiz bizleri ve tüm inananları taksimine razı olanlardan eylesin….