Çocuğunuzla Geçirdiğiniz Zamanın Kalitesi, Oyuncağından Değil Sizden Gelir
Çocuğunuzla Geçirdiğiniz Zamanın Kalitesi, Oyuncağından Değil Sizden Gelir. Bunu yazmak kolay değil ama bir süredir içimi kemiren bir gerçek var...
Çocuğunuzla Geçirdiğiniz Zamanın Kalitesi, Oyuncağından Değil Sizden Gelir
Bunu yazmak kolay değil ama bir süredir içimi kemiren bir gerçek var: Çocuklarıma yeterince vakit ayıramıyorum. Günlük hayatın koşturmacasında sabah işe yetiş, akşam trafiği aş, eve gel, bir şeyler ye derken, çoğu zaman çocuklarımın sadece fiziksel olarak yanında olduğumu fark ettim. Yanı başımda oyun oynamak isteyen iki çocuğum vardı ama ben ya haberlere göz atıyordum ya da kafam gün içinde yaşadıklarımla meşguldü. Birkaç defa “birazdan” dedim, “şunu bitireyim hemen geliyorum” dedim… Ve o birkaç defa, günün sonuna geldiğimizde birikti. Oyun halısı seriliydi, oyuncaklar dizilmişti, ama ben yoktum. Kendime bahaneler üretmeyi de denedim. “Zaten çalışıyorum, eve ekmek getiriyorum, sorumluluklarım var.” dedim. Ama bu bahaneyi tekrar ettiğim her gün, içimdeki huzursuzluk biraz daha büyüdü.
Sonra bir gün, eşimin önerisiyle elime bir kitap geçti. Başta pek ilgilenmemiştim. Hatta bir kenara attım. Üzerinden epey bir zaman geçtikten sonra o kitabı elime aldım ve okumaya başladım. Daha henüz birkaç sayfa okumuştum ki içime işleyen bir gerçekle yüzleştim: Çocuğumun benden istediği şey oyuncak değil, ekran değil, gösterişli bir etkinlik hiç değil… Benden istediği sadece bendim. Oyun oynamak için değil, birlikte gülmek, saçmalamak, göz göze gelmek, onun kurduğu dünyaya girebilmek için çağırıyordu beni. Ve ben çoğu zaman o dünyaya uzaktan bakıp başımı çeviriyordum.
O an anladım ki mesele zamanın uzunluğu değil, içinde ne yaptığımmış. On dakikalık içten bir oyun, saatlerce birlikte ama ilgisiz kalmaktan çok daha kıymetliymiş. Kaliteli zaman; çocuğunla aynı koltukta oturup eline telefon almamakmış, yere uzanıp onunla saçma bir hikâye kurabilmekmiş, birlikte gülebilmekmiş. Bu sadece annelerin değil, bizim de yani babaların da sorumluluğu. Eşit değil belki ama birlikte olunca daha anlamlı, daha güçlü bir bağ kuruluyor. Evde çocukla geçirilen vakti paylaşmak, onu sadece “oyun oynatılacak biri” olarak görmekten çıkıp, gerçekten onun dünyasında var olmayı gerektiriyor. İyi bir baba olmak mükemmel olmak değil; bazen yorgunken bile el arabası olup koridorda yarışa girmeyi bilmek demekmiş. Bazen oyuncak tamircisi, bazen hayali bir canavar, bazen de sessiz bir dinleyici olmak demekmiş. Çünkü çocuklarımız bu küçük anılardan kim olduğumuzu öğreniyorlar. Benim de baba olmayı ancak öğrenmeye başladığım gibi…
Ben geç fark ettim ama geç kalmadım. Şimdi bazen hâlâ yorgun oluyorum, bazen aklım başka yerlerde ama yere oturup onunla bir legoyu birlikte inşa ettiğimde, sadece onun değil, kendi içimde de bir şeylerin iyileştiğini hissediyorum. Çocuklarımız bizden büyük şeyler beklemiyor. Onlar için en değerli oyun, bizimle geçirilen basit ama gerçek anlar. Çünkü en güzel oyuncak bazen sadece bir baba sesi, bir baba eli, bir baba kahkahası olabiliyor. Şimdi izninizle siz biraz yazdıklarımı düşünün bende çocuklarımla oynamaya gideyim…