Prof. Dr. Fatih SATIL

Ne Yersen Osun!

Ne Yersen Osun!

 

Yediğimiz gıdaların ve beslenme şeklimizin ruh sağlığımız üzerinde etkisi olduğu çok eskiden beri konuşulan bir meseledir.

 

Beslenme alışkanlıkları gereği tarih boyunca ağırlıklı olarak pirinç tüketen Çinlilerin durgun, at eti yiyen Moğol ve Tatarların hareketli ve saldırgan, domuz tüketen batılı toplumların ise eşlerini kıskanma duygusundan yoksun karakterde oldukları iddia edilir.

 

Basitçe açıklamak gerekirse, vücudumuz yediğimiz besinlerin yapıtaşlarını kendini oluşturmak için kullanır. Yani, yemek yediğimiz zaman, sindirim sistemimiz yemeği yapıtaşlarına ayırır, bu yapıtaşları vücut tarafından emilir ve hücrelerde maddelere dönüştürülür. Yani gerçekten ne yiyorsak oyuz.

 

Bu yüzden, ağzınıza koyduğunuz besinler/besin takviyeleri hakkında çok seçici olmak lazım, çünkü ağzımıza koyduğumuz şey bizim bir parçamız olacak, bize ya şifa verecek ya da zehir olacak.

 

Beslenme ve yemek kültürü bedensel gelişimimizi etkiler. Peki ya karakterimizi?

 

Hiç kuşkusuz, insanda ahlak ve karakterin oluşmasında yediklerinin de büyük etkisi vardır. Sonuçta yediklerimiz sadece bedenimizi beslemiyor, ruhumuzu ve karakterimizi de meydana getiriyor. Bu manada Allah Teâlâ Kur’an’da birçok ayette helal yiyeceklerden beslenmemiz konusunda bizi uyarıyor. Örneğin bir ayette; “Ey Peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim.” (Mü’minûn, 51) buyuruluyor. Bu ayet dikkatimizi yediklerimize çeviriyor ve bu ayetten yediğimiz gıdalarla davranışlarımız arasında direk bir bağ olduğu da anlaşılabilir.

 

Bu noktada farklı kültürlerdeki benzer ifadeler de dikkatimizi çekmekte: Fransız düşünür Savarin “Bana ne yediğini söyle, Sana kim olduğunu söyleyeyim!” derken aynı sözü İngilizler “You are what you eat-Siz ne yerseniz osunuz”, Çinliler “Ne yersen, osun”, Almanlar da “Man ist, was er isst-İnsan ne yiyorsa odur” şeklinde söylerler.

 

Yapılan bazı araştırmalarda, aldığımız besinlerin, beyin biyokimyasını etkileyerek kişiliğimizi de, içinde bulunduğumuz ruh hâlini de değiştirebildiği sonucuna varıldı.

 

Alınan her bir besin maddesi, beyine farklı bir amino asit verir. Bu amino asitler, daha sonra farklı iletişim sinirlerine dönüşürler. Bunların kimi uyarıcı, kimi ise yatıştırıcıdır. Uyarıcı olanlar hayvansal proteinlerde bulunurlar. Hayvansal protein içeren besinler, yenildiğinde “fenil alanin” maddesi beyne geçer ve “nor adrenalin” ile adrenaline dönüşür. İşte bu yüzden çok sık et ve et ürünleri ile beslenenlerin aktif, hareketli ve daha sert mizaçlı oldukları iddia edilir. Bu durum hayvanlar aleminde daha açık ve net olarak rastlanır. Nitekim aslan, köpek ve etçil hayvanlar yırtıcı; koyun, keçi ve deve gibi hayvanlar ise daha uysal ve yumuşak olurlar.

 

Yatıştırıcı ve sakinleştirici olarak bilinen besin maddeleri de karbonhidratlardır. Makarna, ekmek, bisküvi gibi karbonhidratlı besin tüketen insanlarda “triptofan” adlı kimyasal ileticilerin beyne tesiriyle “serotonin” maddesinin artması sayesinde vücut genel bir huzur ve sakinliğe kavuşur.

 

Bir sonraki yazımızda; vücudumuza giren et, soğan, sarımsak, yumurta, çay ve kahve gibi besinlerin zihnimizi, dolayısıyla da yapımızı nasıl etkilediğini, ayrıca sinirli, öfkeli, stresli, saldırgan, heyecanlı ya da duygusal, sakin ve huzurlu vb. bir yapıya sahip olmamıza neden olan besinlerin hangileri olduğuna değineceğiz.

 

Kaynak: Santarcangelo D. Psikodiyet – Yediklerimiz Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor? Dharma Yayınları, 2009.

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu