Mustafa Birol

Mustafa Birol

DOMATESTE ERKEN DÖNEM HASTALIK VE ZARARLILARI

Merhaba değerli okurlar. Mâlum üretim sezonu yaklaşıyor, bu hafta sizlere Domates bitkisinde erken dönem de görülen hastalık ve zararlılar hakkında bilgi vereceğim. “Domateste erken dönem ne demek?” bunu tanımlayarak başlamak istiyorum. Erken dönem olarak; tohum aşaması da dahil olmak üzere domatesin ilk çiçek salkımı oluşturmasına kadar geçen süreyi kastediyorum.

Bazen domatesi tohumdan ekip kendiniz fide yetiştiriyor ve bu fideleri dikiyorsunuz, bazen de hazır fide olarak satın alıyor ve dikiyorsunuz. Tohumdan yetiştirdiğiniz zaman; tohumun çimlenememe sorunları ve tohumun karıncalar tarafından çekilmesi ile başka toprak altı zararlılar tarafından tamamen veya kısmen yenmesi gibi sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Çimlenmeyi başaran tohumlardan çıkan kökler ve gövde hem ince hem de çok nazik olduğundan; toprak ve su kaynaklı olan birtakım hastalıklara maruz kalıp daha baştan ölebiliyor, bunun yanında yine toprak altı ve toprak üstü zararlıların verdiği zararlar da oluyor. Toprak yüzeyine önce iki adet yalancı yaprak çıkıyor, sonra ortasından gerçek yapraklar çıkmaya başlıyor ve yapraklanma giderek artıyor ve bu yapraklar büyüyor, dallanma artıyor, yavaş yavaş gövde çapı genişliyor ve ilk çiçek salkımı oluşmaya başlıyor. İşte bu dönemin içinde kalan gelişme sürecine “erken dönem” diyoruz.

Domates tohumları çimlendikten sonra iki adet yalancı yaprak çıkar ve bunlar hemen hemen yere paralel olur. Bu yaprakların ortasından gerçek yapraklar çıkmaya başlar ve bu devrede gövde de uzamaya başlar. Uzayan bu gövde ince ve nazik yapısı sebebiyle toprak kaynaklı mantarların oluşturduğu “çökerten” hastalığına yakalanabilir ve gövdenin toprağa yakın olan kısmı önce kahverengileşir sonra kısa sürede kararır. İlaçlı tohum kullanarak fide yetiştirdiğinizde veya hazır fidelerinize; can suyundan çökerten mantarlarına etkili olan kimyasalları vererek, daha iyisi fide dikiminden önce fideleri “Hümik asit”, “tel kurdu ilacı” ve “çökerten ilacı” ile hazırlanmış solüsyona “bandırma” yapmak suretiyle yerine dikerek bu sorunun önüne geçebilirsiniz. Ayrıca bu dönemden sonra hızlı bir şekilde boylanma olacağından; gövdenin kalınlaşmasını teşvik etmemiz gerekiyor. Bitki boyu fazla uzamadan önce damlama sulama sisteminden “fosfor” ve “aminoasit” içerikli gübre vermek ileriki zamanlarda de iyi sonuçlar elde etmenizi sağlar. Dikimden hemen sonra can suyu verilmelidir. Benim tavsiyem can suyu sulamasının yarısından sonra bir “nematod ilacı” veya “yeni nesil toprak dezenfektanı” ile damlama sulama sisteminden uygun dozda uygulama yapılmalıdır.

Yazının Devamı

BİTKİSEL ÜRETİMDE SU KULLANIMI

Tarımın bitkisel üretim ayağında sulu ve susuz üretim olmak üzere iki çeşit yöntem bulunur. Sulu tarım adı üzerinde yetiştirilen mahsulün sulandığı, susuz tarım ise sulanmadığı yöntemdir. Bazı bitkiler sulu olarak, bazı bitkiler de susuz olarak yetiştirilmek zorundadırlar, ama yetişme dönemi içinde sulanırlarsa bitki başına verim miktarları ve meyve kaliteleri artar. Yapılan tarımsal üretimin sulu veya susuz olması, bölgedeki su varlığına göre şekillenir. Bölgeye yerleşen bu tarımsal üretim biçimlerinin de kendilerine göre olumlu ve olumsuz fayda sağlayan özellikleri mevcuttur. Bahsettiğim bitki başına verim, bunlardan bir tanesidir.

22 Ekim 2022 tarihinde çölleşme ile alakalı olarak yazdığım yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır. Bu yazımda bahsettiğim çölleşme, kuraklıkla yani su kıtlığı ile de yüksek oranda alakalı olan ve ülkemizin çoğu bölgesinde ciddi sorunlara yol açan bir olaydır. İlimizi henüz ciddi manâda tehdit etmeyen fakat yakın gelecekte -hatta böyle giderse daha kısa zamanda- tarımsal üretim sorunlarına sebep olacak bu olayın ileriki aşaması çölleşmedir. Evet kuraklık, susuzluk ile alakalı bir durumdur. Peki susuzluk nedir? “Su olmama durumu” olarak basitçe ifade edebileceğimiz susuzluk, sadece yağışların az olması veya olmaması ile alakalı değildir. Kuraklığı etkileyen etkenlerden olan yağışların normalden daha az olmasının sebepleri çok farklı olabilir. Bunun yanında mevcutta olan suyun bizler tarafından ne şekilde kullanıldığı da önemlidir.

Tarımsal sulamada su kullanalar ise suyu ister yer altı kaynağından ister bir akarsudan isterse baraj veya gölden alsın bu suyu israf etmeden ve gerektiği kadar kullanmalıdır. Tarımsal üretimde kullanılan salma sulama yöntemleri gereğinden fazla su harcayarak sulama yapmak demektir. Bu yanlış sulama yöntemi ile su kaynaklarının içleri boşaltılmakta, kuraklığa davetiye çıkartılmaktadır. Su tasarrufu yapan, aynı zamanda başta olmak üzere fertigasyon dediğimiz sulama ile gübreleme olanağını sağlayan sulama yöntemlerine geçiş yapılmalıdır. Bazı tarımsal üretimlerde damlama sulama yöntemiyle bir yılda, bazı tarımsal üretimlerde ise yağmurlama sulama yöntemiyle bir buçuk yılda kullanılacak olan suyun tamamını; salma sulama yöntemi kullanan bir çiftçi bir sulamada kullanmaktadır, bu veriden yola çıkarak yılda 4-5 defa salma sulama yapan bir çiftçi 4-5 yıllık suyu bir kerede kullanmaktadır.

Yazının Devamı

GÜBRELER VE GÜBRELEME

Gübreler; organik gübreler, kimyasal gübreler ve mikrobiyal gübreler olmak üzere 3 ana gruba ayrılırlar.

Hayvan gübresi, kompost, yeşil gübreler, torf ve Hümik asitler organik gübreler kategorisine girerler. Azotlu gübreler, fosforlu gübreler, potasyumlu gübreler ve kompoze gübreler kimyasal gübreler kategorisinde yer alırlar. Havada bulunan azotu toprağa kazandıran azot bakterilerini ve toprakta fosforu alınabilir hale getiren fosfat çözücü bakterileri içeren gübreler ise mikrobiyal gübre olarak adlandırılır.

Gübreleme faaliyetlerinizde kullanmanız gereken kimyasal gübrelerin hangileri olduğunu ve ne oranda kullanmanız gerektiğini bilmeniz için her sene için toprak analizi yaptırmanız gerekmektedir. Toprak analizi yaptırmadan kimyasal gübre kullanmanız durumunda, toprağa gereğinden fazla veya gereğinden daha az gübre verip vermediğinizi bilemeyeceğiniz için randımanlı bir gübreleme yapmamış olursunuz. Bu da sizin daha fazla para harcamanız sebep olabilir.

Yazının Devamı

BİTKİ GELİŞİMİ İÇİN GEREKLİ OLAN ELEMENTLER

BİTKİ GELİŞİMİ İÇİN GEREKLİ OLAN ELEMENTLER

Merhaba değerli çiftçiler. Bugünkü yazımda size bitki besin elementlerini anlatacağım. Bitki besin elementleri olarak tanımladığımız, sizin de gübre olarak nitelendirdiğiniz bu maddeler; bazılarının büyük miktarlar halinde, bazılarını çok küçük miktarlar halinde bitki gelişimi için mutlaka gerekli olan maddelerdir.

Bitkinin tohumunun çimlenmesi, çimlenen tohumun kök salması, aynı zamanda tohumun toprak üst ilk yapraklarını oluşturması, bu yaprakların gelişerek fotosentez dediğimiz güneş, karbondioksit ve suyu kullanarak kendi besinini yapabilmesi, bitkinizin boyunun uzaması, gövdesinin kalınlaşması, yeni yaprak ve sürgün çıkarması, çiçek açması, çiçeklerinin tozlaşması ve döllenmesi, meyve yapması, meyvenin tohum bağlaması, sonraki sene için bitkinizin kendi içinde hazırlık yapması, ayrıca tüm bunlar olurken bitkinizin kökünün daha fazla gelişerek daha uzaklara ve derinlere dallanması olaylarında her zaman bu bitki besin elementleri etkili olmaktadır.

Yazının Devamı

YEŞİL GÜBRE – YEŞİL GÜBRELEME

Toprağı zenginleştirmek için; toprakta büyütülmüş veya başka yerlerden getirilmiş yeşil bitki materyalinin toprak altına gömülme işlemine “yeşil gübreleme”, bu iş için kullanılan bitkilere de “yeşil gübre bitkileri” denilmektedir.

Yeşil gübre bitkisi olarak mera bitkileri dediğimiz çimen grubu bitkileri kullanabileceğiniz gibi, baklagil bitkilerini de tercih edebilirsiniz. Baklagil bitkileri havanın serbest azotunu yaprakları ile tutar ve kökleri aracılığı ile toprağa verir. Yeşil gübreleme yapmanızın size sağlayacağı faydaları sıralayalım: Toprak içindeki mikrobiyal faaliyetleri artırarak toprağın biyolojik özelliklerinin düzelmesine yardımcı olur. Tarla toprağında yüzey akışı ve erozyonu önler. Yabancı otları kontrol altına alır. Toprak içinde çürüyüp çözündüğü zaman hem toprağın organik maddesini artırır hem de toprağa fosfor ve potasyum kazandırırlar. Yeşil gübreleme maksadıyla toprağa karıştırılır ve toprak altında çürüdükten sonra. Toprağın yapısını düzeltmeye yardımcı olur yani; hafif topraklarda gevşek olan toprak yapısı içinde gözeneklilik oluşturarak su ve gübrelerin çabucak derinine sızmasını engeller. Ağır topraklarda ise; sıkı olan toprak yapısı içinde gözeneklilik oluşturarak, su birikmesinden dolayı ortaya çıkan ve sorun yaratan kök ve kök boğazı çürüklüklerini önlemeye yardımcı olur.

Yeşil gübreleme maksadıyla yetiştirdiğiniz bitki çiçeklenme dönemindeyken, üzerine kuru halde ahır gübresi ve dekara 10kg kadar üre gübresi serperek toprağın 20cm derinliğine karıştırmanızı tavsiye ederim. Eğer toprağınız hafif ise; ilkbaharda çiçeklenecek olan bir yeşil gübre bitkisini seçmenizi, eğer toprağınız ağırsa sonbaharda çiçeklenecek olan bir yeşil gübre bitkisini seçmenizi öneririm.

Yazının Devamı

VAZGEÇİLMEZ TOPRAK DÜZENLEYİCİ: “LEONARDİT”

VAZGEÇİLMEZ TOPRAK DÜZENLEYİCİ: “LEONARDİT”

Hayvancılıktan, cilt sağlığına kadar birçok alanda kullanılan “Leonardit” madeninin çıkarılmasında Türkiye dünyada ikinci sırada. Oluşumunu milyonlarca senede tamamlayan Leonardit, bitki ve hayvan atıklarının hava alarak çürümesi sonucu meydana gelir. Eğer hava almadan çürürse kömür oluyor. Leonardit, dünyada en çok 2 yerde çıkıyor ve bu ülkelerin 1’ncisi Rusya, 2’incisi Türkiye. Türkiye’de Balıkesir, Kahramanmaraş, Adıyaman, Bolu, Edirne, Çanakkale’de çıkarılıyor ve “yüzyılın madeni” diye tanımlanıyor.

Öncelikle şunu belirtmeliyim LEONARDİT BİTKİNİN DEĞİL TOPRAĞIN GÜBRESİDİR. Leonardit bir “toprak düzenleyici” malzemedir. Leonardit kömürün kömür olmamış halidir. Yumuşak, koyu kahverengi (bitter çikolata rengi) Tamamen organik olan, katı halde bulunan ve toprak üzerine serpip toprağa karıştırılarak kullanılan bir maden. Leonardittin eritilmesi ile de Hümik asit dediğimiz sıvı organik bir malzeme elde edilmektedir. Leonardit olarak katı halde kullanılabildiği gibi Hümik asit olarak sıvı halde de kullanılabilmektedir. Leonardit olarak yani katı halde kullanımı daha maliyetsizdir. Diğer taraftan Hümik asitte Leonarditin kendi maliyeti, sıvılaştırma maliyeti ve işçilik maliyetleri eklenmektedir.

Yazının Devamı

Maydanozda Görülen Önemli Hastalıklar

Bitkilerde mantarlar, bakteriler ve virüsler çeşitli şekillerde ve farklı bitki organlarında hastalık yapabilirler ve bitki üzerinde veya bitki içinde çoğalarak bir takım gelişim olumsuzluklarına neden olurlar. Mantari hastalıklar olarak bilinen Fungal hastalıklar, yaygın olarak görülen, hastalığın çeşidine göre kök, kök boğazı, ana gövde, sürgünler, yaprak, meyve ve tohumu olumsuz olarak etkileyen fizyolojik etmenlerdir. Hastalığın tipine göre yani bitkinin neresini etkilediğine göre gruplanan mantari etmenler, eğer bitkinin değerlendirileceği kısmında zarar yapıyorsa; “o bitki için ana hastalık veya önemli hastalık” adını alır. Bu durumda hastalıkla yapılması gereken mücadele daha önemli hale gelir.

Gelelim bu haftaki asıl konumuza. Bu yazımda maydanozda görülen Kurşuni küf, Septoria yaprak lekesi ve kök çürüklüğü (Fusarium spp.) isimli mantari hastalıklar hakkında bilgi vereceğim sizlere. Ama önce maydanozun hastalıklar açısından önemine değinmek istiyorum. Maydanoz; yaprağı yenen sebzeler grubundandır. Bundan dolayı yapraklarının hastalıktan etkilenmemiş, lekesiz olması gerekmektedir. Kurşuni küf, Septoria yaprak lekesi gibi maydanoz yapraklarında lekelenmeye neden olan hastalıkların, maydanozdaki ve diğer yaprağı yenen sebze grubu bitkilerdeki önemi budur.

Kurşuni küf ve Septoria yaprak lekesi olarak bilinen hastalıklar; ilk başta yaprak yüzeyinde belli belirsiz sarımsı küçük lekecikler şeklinde kendini gösterirler. Mücadele için geç kalınırsa, bu belli belirsiz sarımsı lekecikler kuruyup büyüyerek kahverengi ve yanmış gibi lekelere dönüşür. Kurşuni küf hastalığında lekelerin tam arka tarafında gri renkli bir küf tabakası olması karakteristiktir. Hastalık ismini buradan alır. Her iki yaprak hastalığı nedeniyle de maydanozun yaprak güzelliği ve albenisi kaybolur. Pazara çıkarıldığında ne satılabilir ne de satın alınır.

Yazının Devamı

Biyolojik Ve Biyoteknik Mücadele

Merhaba değerli okurlar. Bu hafta sizlere tarımda yaygın şekilde kullanılan biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemlerinden bahsedeceğim. Biyolojik mücadele Osmanlı döneminden itibaren kullanılmaya başlanan, Biyoteknik mücadele ise Sanayi devriminden sonra kullanımı yaygınlaşmaya başlayan ve hız kazanan, günümüze kadar geliştirilerek gelen mücadele yöntemidir. Sanılanın aksine biyolojik ve biyoteknik mücadele yöntemleri pahalı bir yöntemler değil bilakis kalıcı uzun süreli etkileri olan, kalıcı bir yöntemlerdir. İşin zorluğu, bu mücadele yöntemlerini çiftçilerin daha önceki yıllarda kullanmamış olmaları, alışkın olmamaları, bu yöntemlerle alakalı olarak çiftçi eğitimlerinin yapılmaması ve maalesef tarım ilacı bayilerinde çoğunlukla sadece kimyasal ilaçların satılıyor olmasıdır.

Basit anlamda: Yararlı organizmaların kullanılarak zararlı organizmaların önlenmesi olarak tanımladığımız biyolojik mücadelede: yararlı organizmalar, zararlı organizmaları yemek veya içlerine kendi yumurtalarını koymak suretiyle, yaşam ve yayılma alanlarını baskı altına alıp yaşama veya yayılmalarını engellemek suretiyle etki yaparlar. Biyolojik mücadelede yararlı böcekler, yaralı mikroorganizmalar ve yararlı nematotlar (mikroskobik solucanlar) kullanılarak zararlılar baskı altına alınır. Biyoteknik mücadele ise böceği kandırmak üzerine kurulmuş bir sistemdir. Cinsel olarak cezbedici özel malzemeler (feromonlar) ile birlikte yapışkanlı ve değişik renklerde kartlar kullanılarak yapılır. Erkek veya dişi böceğin çiftleşme kokusu ile böcek çekilir ve yapışkan karta yapışması sağlanarak öldürülür. Burada okuduğunuzdan anlayacağınız gibi biyolojik mücadele hastalıklara ve böceklere karşı yapılabilirken, Biyoteknik mücadele sadece böceklere karşı yapılabilmektedir.

Biyolojik mücadelede kullanacağınız yararlı bu organizmalar canlı oldukları için, muhafazaları çiftçi şartlarında kolay değildir. Üretim arazisindeki sorun kontrol edildikten sonra,

Yazının Devamı

Bazı Meyve Yetiştiricilikleri

Bu haftaki yazımda sizler için bazı meyve tiplerinin yetiştiricilikleri hakkında özet bilgiler paylaşacağım.

ELMA – 300 ile 800 metre rakıma sahip olan bölgelerde iyi gelişirler buna karşılık kireç varlığı %12 nin üzerinde olan toprakları ve ağır bünyeli toprakları sevmezler yani bu tip topraklarda iyi gelişemezler. Temmuz ayının ilk haftasından Kasım ayının ilk haftasına kadar farklı zamanlarda çiçeklenme gösteren çeşitleri mevcuttur. Bazı anaçlarda ikinci yıldan itibaren meyve alınmaya başlanır, tam ticari verim potansiyeline yani en yüksek verim rakamına yedinci senede ulaşır. Anaçlarına göre ağaç boylanması değişiklik göstermekte olup, kök hastalıkları ile yaprak hastalıklarına dayanıklılık seviyeleri farklılık gösterir. Erkenci çeşitleri olduğu gibi güzlük çeşitleri de mevcuttur. Bahçe içerisinde yeterli şekilde ürün alınabilmesi için %10-15 civarında tozlayıcı çeşit bulundurulmalıdır. Daldaki çiçek hüzmesinin ortasında bulunan ve meyve tuttuktan sonra kral meyve olarak adlandırılan meyve koparılmamalıdır. Elma Küllemesi, Elma Karalekesi, Monilya ile Elmaya özelleşmiş olan virüs hastalıkları önemli hastalıkları olup, Elma Ağ Kurdu, Elma İç Kurdu, Elma Pamuklu Biti ve Yaprak bitleri önlemli zararlıları arasındadır.

ŞEFTALİ VE NEKTARİN – ana dal ve gövdeler -20 dereceye kadar soğuk havaya dayanabilmekte, erken ilk baharda su yürümeye başladığında -2 ve -4 arası derecelerde zarar görmeye başlamaktadır. Mayısın üçüncü haftasından itibaren Eylülün son haftasına kadar çiçeklenen çeşitleri mevcuttur. Ağır olmayan, üzerinde ve alt tarafında su durmayan, taban suyu yüksekliği olmayan, pH’sı 6,5-7,5 arasında olan topraklarda iyi gelişir. Kısıtlı sulama koşullarında, kireç oranı %10 dan fazla olan ve nematod sorunu olan topraklarda şeftali yetiştirilecekse uygun anaç seçilmelidir. En yaygın olarak kullanılan terbiye sistemi “açık vazo” denilen goble terbiye sistemi en yaygın olarak kullanılan sistemdir. Bunun dışında değişik doruk dalı terbiye sistemleri de uygulanmaktadır. Kök kanseri, Külleme, Monilya gibi hastalıklarla birlikte, Yaprak Delen Hastalığı, Yaprak Kıvırcıklığı Hastalığı ve Şeftaliye özelleşmiş virüs hastalıkları görülür. Yaprak Bitleri, Kabuklu Bitler, Akdeniz Meyve Sineği, Doğu Meyve Güvesi ve Kök Ur Nematodları da önemli zararlıları arasındadır.

Yazının Devamı

Çiftçi Ziraat Ziraat Mühendisi

Birbirinden ayrı olarak düşünülemeyen, düşünülmemesi gereken 3 halkalı ana zincir. Bu zincire eklenebilecek dördüncü, beşinci, altıncı hatta yedinci halkalar da mevcut. Bu ilk üç halka her şeyin temeli.

Merhaba değerli okurlar. Bugünden itibaren her hafta çarşamba günleri bu köşede sizleri ağırlamaktan mutluluk duyacağım. Bugün itibariyle sizler için modern tarımla alakalı olan her konuda dilimin döndüğünce bilgiler aktarmaya çalışacağım.

Bu yazımda sizlerle bahçe kurulumunda yapılan yanlışlar ve eksik bırakılan önemli konulardan bahsedeceğim. Merhaba değerli takipçilerim bu yazımda sizlerle bahçe kurulumunda yapılan yanlışlar ve eksik bırakılan önemli konulardan bahsedeceğim.

Yazının Devamı

“Ben Geliyorum!” Diyen Tehlike – Çölleşme Ve Bile Bile Lades!

17 Haziran “Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü”

17 Haziran 2019 tarihinde Ankara’da kutlandı. “Toprağımız için el ele” temasıyla kutlanan bu önemli farkındalık günü tüm ülkede “Arazi bozulumu” başlığında; iklim değişiklikleri ve insan etkileri/aktiviteleri sebebiyle meydana gelen bir sonuç olarak lanse edildi.

Çölleşme, iklim değişikliğinin tetiklediği bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Çölleşmeye tarımsal aktivitelerin etkisi tarafından bakacak olursak; anız yakılması sonucu toprağın canlılığının yitirilmesi, toprakta aşırı ve gereksiz gübre kullanımından kaynaklı olarak elementlerin birikimleri, yanlış toprak işleme teknikleri sebebiyle toprağın gereğinden fazla yorulması gibi çok önemli tetikleyicilerin baş rol oynadığını görürüz.

Yazının Devamı