Dr. Hüseyin Yıldırım

Dr. Hüseyin Yıldırım

Peygamberimiz Efendimiz sav’in Doğumu

“Allah ve melekleri, Peygamber´e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin” Ahzab, 56

Hz. Muhammed sav Milad’dan sonra 571 senesi, Fil Yılı’nda, 12 Rebiülevvel pazartesi gecesi sabaha karşı, Mekke’nin doğusunda bulunan ‘Haşimoğulları Mahallesi’nde, babasından kendisine miras kalan evde doğdu. Arapların takvim başı olarak kullandıkları ‘Fil Vak’ası’, Peygamberimiz sav’in doğumundan 52 gün kadar önce olmuştu.

Dedesi Abdülmuttalib, torununun doğumu şerefine verdiği ziyafette çocuğun adını soranlara, ‘Muhammed adını verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O’nu hayırla yadetsinler..’ cevabını verdi. Annesi de ‘Ahmed’ dedi. (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anılarak çok çok övülüp sena edilen; Ahmed de Cenab-ı Hakk’ı yüce sıfatları ile öven, hamd eden kimse demektir.)

Yazının Devamı

İstişare, Cumhurun Kararı. .

“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla istişare et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Ali İmran Suresi, 159

İstişare, aynı zamanda bir ibadettir. Her ibadeti yerine getiren müminin öncelikli hedefi, en doğru sonuca ulaşmak değil, Allah’ın emrettiği bu ibadeti layığıyla yaparak O’nu razı etmek ve Hz. Allah cc’ nün rızasını kazanmaktır. İstişare eden kişi, kendi aklını beğenmeyip diğer müminlerin de fikrini alarak şeytanın oyununu bozmuş olur.

Efendimiz sav’ in hayatından bir misal; Peygamberimiz sav Hudeybiye antlaşmasından sonra sahabeye “Artık kalkınız, kurbanlarınızı kesip sonra başlarınızı tıraş ediniz” der. Hanbel, Müsned,4/326

Yazının Devamı

Ey oğul! ...

“Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.”İsrâ, 79

“Ey oğul! Nasihat vermek kolaydır. Onu kabul edip mucibince amel etmek ise güçtür. Çünkü heva ve hevesine uyan kişilere nasihat acı gelir.

Bu sözlerimle bilhassa ilmin şekline bağlı kalarak, vakitlerini nefsin faziletini ve dünya mevkilerine ulaştıran yolları nazarî bir şekilde araştırmakla geçiren kimseleri kasdediyorum. Onlar, mücerred ve nazarî bilginin kendilerini kurtaracağını ve bilgileriyle amel etmekten müstağni olduklarını zannederler. İşte bu feylesofların inancıdır.

Yazının Devamı

Hendek Harbi Ve Müjde. ...

“Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”Bakara, 216

Amr b. Avf ra Hendek harbinde “Ben, Selman, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ve Ensardan alt kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk.

Zübab’ın dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki, Allah hendekte karşımıza parlak bir kaya çıkardı. Onunla uğraşırken, balyoz, kazıma, kürek, külünk.. gibi demir araçlarımız kırıldı, kazma işinden aciz kaldık.

Yazının Devamı

Horozlar Öterse.....

“Yürüyüşünde mûtedil (hızlı-telaşlı değil, orta halli, vakarlı) ol, (konuşurken de) sesini pesden al (alçalt),çünkü seslerin en beti (çirkini) elbette eşeklerin sesidir.” Lokman, 19

Hz. Aişe rha vâlidemize “Nebî sav ne zaman kalkardı” diye sorulunca, hemen “horozun sesini duyunca kalkardı, “ demişlerdir. Buharî, Teheccüd, 7

Hz. Ebu Hureyre ra anlatıyor: “Resulullah sav “Horozların öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah’tan lütuf ve ikramını talep edin. Zira onlar bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o da bir şeytan görmüştür.” Buharî, Bed’ü’lhalk 15; Müslim, Zikr 82, (2729); Ebu Davud, Edeb 115, (5102); Tirmizî, Da’avat 58, (3455).

Yazının Devamı

Nazar......

“O inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden) “Hiç şüphe yok o bir delidir” derler. Oysa o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.” (Kalem, 51-52) Nazar kelimesi, göz, bakma, bakış, fikir, düşünme, mülahaza, niyet, dikkat, iltifat, teveccüh. Arapça asıllı olan bu kelime, Türkçe’ye geçerken manâ değişikliğine uğramış ve “ayn göz” kelimesi karşılığında kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim Araplar, göz değmesi için “isabetül-ayn” tabirini kullanırlar ( Nazara. Maddesi, İbn Manzûr, “Lisânül-Arab” Hz. Peygamberimiz sav Hasan rh ve Hüseyin rh için şöyle duâ ettiği rivayet edilmektedir. “İkinizi her şeytandan, haşerâttan ve dokunan her gözden Allah’ın tam olan kelimelerine sığındırırım.” ve ekledi: “Siz de Allah cc’den çocuklarınızı bu kelimelerle korumasını niyaz edin. Çünkü İbrahim as da Allah cc’den İsmail ve İshak’ı bunlarla korumasını niyaz ederdi.” (Buhârî, Enbiya, 10; Ebû Dâvud, Sünnet, 20; Tirmizî, Tıb, 18; ) Ümmü Seleme rha’dan rivayet edildiğine göre kendisinin evinde Hz. Peygamberimiz sav yüzünde sarılık olan küçük kız çocuğu gördü. “Ona okuyun, çünkü nazar edilmiş!” buyurdu. (Müslim, Selâm, 59) Hz. Ali rh’den rivayet edildiğine göre bir keresinde Cebrail as Hz. Peygamberimiz sav’e geldiğinde tasalı olduğunu gördü. “-Yüzünde gördüğüm bu tasanın sebebi nedir?” diye sordu. Hz. Peygamberimiz sav “-Hasan’la Hüseyin’e nazar değdi.” buyurdu. Bunun üzerine Cebrail as “-Doğru söyledin. “Şüphesiz göz değmesi haktır.” dedi. Ibn Kesir, Tefsir, Beyrut 1401, IV, 492 Nazar, bugün için henüz pozitif ilimlerin ilgi alanına girmemiştir. Zira pozitif diye tanınan bilimlerin kendilerine mahsus bir takım metodları ve bazı kuralları vardır. Olayları bu metodlarla inceler ve bir sonuca varmaya çalışırlar. Genellikle pozitif ilimlerle uğraşanların ekseriyeti nazarın fizik etkisini kabul etmemektedirler. Aslında nazar değmesinin temelinde yatan esas sebep kişinin kıskançlık duygusudur. İşte bu duygunun, baktığı kimseye yansıması ve onu te’sir altında bırakmasıdır. Müfessirlerin bazısı “ Rabbi onu seçip iyilerden kıldı. Doğrusu inkâr edenler, zikri (Kur’an-ı) işittikleri vakit nerdeyse gözleri ile seni yıkıp devireceklerdi. Bir de durmuşlar, o herhalde bir delidir, diyorlardı” (el-Kalem, 68/50, 51) âyetinde geçen gözleriyle seni yıkıp devireceklerdi” sözünü “nazar” ile tefsir etmişlerdir (Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VIII, 5305; İbn Kesîr, “Tefsirul Kur’an’il-Azîm”, VIII, 227). Yine bir rivayete göre; cahiliye döeminde bir kişi, yemek yemeden iki veya üç gün çadırına çekilir, daha sonra oradan gelip geçen koyun ve deve sürüsüne bakar ve “gördüğüm bu koyun ve deve sütünden daha güzelini görmedim” derdi. Bunun üzerine o sürü hastalanır veya helâk olurdu. İşte nazar etmede maharetli olan bu kişiye, Hz. Peygamberimiz sav’i çekemeyen Mekkeli müşrikler, Peygamberimiz sav’e nazar etmesini teklif etmişler, o da bu teklifi kabul etmiş. Hz. Allah cc de bu ayetleri (Kalem Suresi 51 ve 52) ile Resulünü korumuştu (Alûsî, Rûhul-Meânî, 29/38). Yusuf suresinde Hz. Yakub as’ın oğullarına şöyle dediği anlatılmaktadır. “Ey oğullarım! Bir kapıdan (Mısır’a) girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama ben Allahdan hiçbir şeyi sizin için savamam. Çünkü hüküm Allah’dan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler yalnız O’na tevekkül etsinler” ( Yusuf,67). Elmalılı, âyetin yorumunda: “Bu tavsiyenin sebebi, toplu bir surette göze çarpmalarından ve bir hased ve gamze uğramalarından sakınmak idi” demektedir (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2890).

Kur’an-ı Kerim nazar ile ilgili kesin bir hüküm bildirmemekte, fakat hadislerde nazarın gerçek olduğu bildirmekteler. Hz. Âişe rha’den rivayet olunduğuna göre Resulullah sav şöyle buyurmuşlardır: “Nazardan Allah’a sığınınız. Çünkü göz (değmesi) gerçektir” (İbn Mace, Tıb, 32; Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selâm, 41). Ebû Said el-Hudrî ra’den rivayete göre: “Resulullah sav “Cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınırım”gibi dualarla cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınırdı. Sonra Muavvezatân nazil olunca bu sureleri okumaya başladı” (İbn Mace, Tıb, 34). Enes b. Mâlik’ten rivayete göre Resulullah sav “Evinden çıkarken şu duâyı okuyan kişiye bu duâ kâfidir. O adam muhafaza altına alınır, şeytan da o adamdan uzaklaşıp bir kenara çekilir. Bismillâhi tevekkeltü alellâhi lâ havle velâ kuvvete illâ billâh “. Manası “Allah Teâlâ’nın ism-i şerifini zikrederek evimden çıkarım. Ben Allah’a tevekkül ettim, güç ve kuvvet sadece Allah’ın lütuf ve ihsânıyladır” (Tirmizî, Deavât, 34) Osman b. Affan’ın rivâyetinde Resulullah sav şöyle buyurmuştur: “Bir kul her günün sabahında, her gecenin akşamında üç defa şu şekilde duâ ederse, o kişiye hiç bir şey zarar veremez. Bismillâhi lâ yedurru me’asmihi şey’in fıl’ardı vela fı’ssemâi ve huve’s-semiul-alîm”. Manası “İsmiyle beraber bulundukça yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın ismiyle (sabaha erdim, akşamladım). O her şeyi işiten ve bilendir” (İbni Mace, Duâ, 14).

Hz. Âişe rha ise Resulullah sav yatağına girdiğinde iki eline üfleyip muavvizât (İhlâs, Felâk ve Nâs) surelerini okuduğunu ve vücuduna sürdüğünü rivayet etmiştir (Buhârî, Deavât, 12). Rabbimiz bizleri ve tüm inananları şer ve nazardan muhafaza eylesin. .

Yazının Devamı

Dünya Hayatı. ....

“Hayat” hakkında tarih boyunca birçok felsefî görüş ortaya çıkmıştır. Hayatın başlangıcı, gayesi, anlamı konularında tutarsız ve çeşitli yorumlar yapılmıştır. “Dünya Hayatı” konusunda en açık ve doyurucu bilgiyi Hz. Allah cc Kur’ân-ı Kerim vermektedir. Kur’ân-ı Kerim’de “dünya hayatı” ifadesi kırka yakın yerde geçmektedir. Bunun karşılığında bazan “âhiret” kelimesi (Mü’min, 39) (Fussilet, 31; Zuhruf,35; A’lâ 16); bazı ayetlerde (yevmü’l-kıyame) (Kasas,61) tabiri kullanılmıştır.

Kur’ân-ı Kerim, dünya hayatını şöyle tarif ve tasvir ediyor: “Bilin ki, dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda (birbirinize karşı) övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır. (Bu) tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekicilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı ise, sadece aldatıcı bir geçinmedir” (Hadîd, 20)

“Onlara dünya hayalının tıpkı Şöyle olduğunu anlat: (Dünya hayatı) gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Yerin bitkisi onunla karıştı ve (sonunda bitkiler) rüzgarların savurduğu çöp kırıntıları haline geliverdi. (İşte hayat böyle bir mevsim kadar kısadır. Hayatı yeşerten, kurutan, tekrar yeşertecek olan hep Allah’tır) Allah her şeye kâdirdir. ” (Kehf, 45) “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer inanır, (günahlardan) korunursanız (Allah) size mükâfatlarınızı verir ve sizden (bütün) mallarınızı istemez (sadece zekât ve sadaka gibi cüz ı bir miktar taleb eder) ” (Muhammed, 36) “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah´ın katındadır” Ali İmran, 14 Ayeti Kerîm’de insanlar için cazip kılınan dünyevî haz ve nimetlerin belli başlıları her biri geniş kapsama sahip olan şu altı maddede özetlenmiştir: 1. Karşı cinse duyulan ilgi, 2. Koyunun devam etmesi arzusu, 3. Sermaye sahibi olma isteği, 4. Kendi dışındaki varlıklara hükmetme, beğeni kazanma (makam, mevki ve şöhret sahibi olma) ve hoşça vakit geçirmenin verdiği zevk, 5. Hayvanı besinler ve hayvanlardan elde edilen ürünler, 6. Bitkisel besinler ve bitkilerden elde edilen ürünler. Esasen bunlar toplumlara, zamana ve mekâna göre fazla değişkenlik taşımayan, insanın doğasına yerleştirilmiş (cibillî) arzular olarak ifade edilmektedir. “ (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah´ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür”Ali İmran, 15 “(Bu nimetler) «Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!» diyen”Ali İmran, 16 “Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah´tan bağış dileyenler (içindir)”Ali İmran, 17 “Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah´tan başka ilâh yoktur”Ali İmran, 18 “ Allah nezdinde hak din İslâm´dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah´ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah´ın hesabı çok çabuktur”Ali İmran, 19 Rabbimiz bizlere ve tüm inananlara dünya ve âhirette Rahmetiyle muâmele eylesin. .

Yazının Devamı

Konuş, Kur’an’ı Kerim’in Emrettiği Gibi......

Hz . Allah cc bizlere nasıl konuşmamız gerektiğini ayetlerinde açıkça beyan etmektedir. İnsanoğlu her söylediği kelimeden sorumlu olarak, anne-babasına, yakınlarına, dostlarına, hatta düşmanlarına ve tüm insanlara konuşurken Hz . Allah cc rızası için dikkat etmelidir. Bu yazımızda bu konudaki bazı âyetleri hatırlayalım istedik.

“ Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.”Bakara, 83

“Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah´a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti. “Enam,152

Yazının Devamı

Ehli Beyt Sevgisi. ..

Kur’an-ı Kerim’de Ehl-i Beyt tabiri bazı âyetlerde geçmektedir. Bunların birincisi Hz. İbrahim kıssasında (Hud, 73. Ayet) ikincisi Hz. Musa kıssasında (Kasas, 12. Ayet) üçüncüsü de Hz. Peygamberimiz sav ve ehli icin “Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” Ahzab 33. Ayette dir. Kur’ân-ı Kerîm’de Şura Suresinin 23. Ayeti “Meveddet Ayeti” diye meşhur olmuştur. Bu ayette: “O söylenenler Allah’ın iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimettir. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını artırırız, şüphesiz Allah bağışlayan (iyiliğe) karşılık verendir” (Şura, 23) buyurulmaktadir. Müslim’de geçen bir hadiste Zeyd b. Erkam (ö.68/687) rivâyetinde “Mekke ile Medine arasında Hûm denilen bir su başında bulunurken Rasûlullah hutbe irâd etmek üzere ayağa kalktı; Allah’a hamd ve sena etti, vaaz ve hatırlatmalarda bulundu; sonra, ‘Haberiniz olsun ki ey insanlar, ben ancak bir insanım; Rabbimin elçisinin gelmesi ve benim ona icâbet etmem yaklaşıyor. Ben size iki ağır emanet bırakıyorum: Bunların birincisi, Allah’ın kitâbidir; onda mutlak hidâyet ve nur vardır. Bundan dolayı sizler Allah’ın kitâbına tutununuz ve ona sımsıkı sarılınız’ buyurdu. Böylece Allah’ın kitâbına teşvik edip gönülleri ona rağbet ettirdi; sonra da şöyle dedi: ‘Diğeri de ehl-i beyt’imdir. Ben, ehl-i beyt’im hakkında sizlere Allah’ı hatırlatıyorum’ (Râsûlullah bu son cümleyi üç kere tekrarlâmıştır). (Müslim, Fedâilü’s-Sâhâbe, 36; Ayrıca bk. Sahîh-i Müslim ve Tercemesi, Terc. M. Sofuoğlu İstanbul 1970, VII, 311-314) Yine, Allah Rasûlü sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allâh’ı, nîmetleriyle perverde kıldığı için sevin. Beni de Allâh’ı sevdiğiniz için sevin. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için sevin!”(Tirmizî, Menâkıb, 31/3789) Bir gün Peygamberimiz Efendimiz sav, mübârek torunları Hasan ra ile Hüseyin ra’in ellerinden tutup şöyle buyurmuştur: “Kim beni, bu ikisini, bunların baba ve analarını severse kıyâmet gününde benimle berâber olur.” (Tirmizî, Menâkıb, 20/3733 Hz. Peygamberimiz sav bir mü’minin imanının tadına varabilmesi icin “Sizden biriniz beni kendi babasından, çocuklarından ve diğer tüm insanlardan daha çok sevmedikçe tam iman etmiş sayılmaz” (Buhari, İman, 7, 8) sözü bu sevginin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Kıyametin ne zaman kopacağını soran bir sahabiye: Peygamberimiz sav “Onun için ne hazırladın?” diye soar. Sahabî, “Çok fazla namaz kılıyor, çok fazla oruç tutuyor ve çok fazla sadaka veriyor değilim. Ancak Allah’ı ve Rasûl’ünü çok seviyorum ya Rasûlallah” cevabını verir. Hemen Peygamberimiz sav, “Kişi kimi seviyorsa kıyamette onunla beraber olacaktır” (Müslim, Birr ve’s-Sıla, 50) buyurarak, gerek ashab gerekse tüm Müslümanlar için Allah ve Peygamber sevgisinin önemini en açık bir şekilde göstermiştir. Yunus Emre bir şiirinde, Ayetler ile bilinen Her yerde hazır bulunan Cennet içinde salınan Hasan ile Hüseyin’dir Bundan Âşûra eyleyen Hem ruhunu şâd eyleyen Anda şefaât eyleyen Hasan ile Hüseyin’dir Muhammed’dürür dedesi Gayet oldu ol gün ıssı Evliyâlar serçeşmesi Hasan ile Hüseyin’dir Kanlı gömleğini alan Düşmanına karşı duran Yezid’e kılıçlar salan Hasan ile Hüseyin’dir

Yunus eyder onda kalan Bu dünyanın sonu viran Kerbel’de şehid olan Hasan ile Hüseyin’dir… Rabbimiz bizleri burada Ehli Beyt Sevgisi ile cem eylediği gibi, kıyamette de cem eylesin. …

Yazının Devamı

MUHARREM AYI VE AŞÜRE GÜNÜ

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin bollaştığı bir aydır. Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz sav tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Âşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır. Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir. Elmalı Tefsiri,8,5793 Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir. Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Peygamberimiz sav’ in hadislerine göre, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir: 1. Allah cc, Aşure günü Hz. Musa’yı denizi yararak kurtarmış, Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür. 2. Hz. Nuh as gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir. 3. Hz. Yunus as balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur. 4. Hz. Âdem’in as tövbesi Âşura Günü kabul edilmiştir. 5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır. 6. Hz. İsa as o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir. 7. Hz. Davud’un as tövbesi o gün kabul edilmiştir. 8. Hz. İbrahim’in as oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur. 9. Hz. Yakub’un as oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır. 10. Hz. Eyyûb as hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. Müslim Şerhi, 140; Diyarbekri,1/360 İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tövbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur. Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz sav Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. “Bu ne orucudur?” diye sordu. Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa as şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz s.a.v. de “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. İbni Mace,Sıyam,131 Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh as’dan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim as’dan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu. O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz sav ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz sav herkesi serbest bıraktı. “İsteyen tutar, isteyen terk edebilir” buyurdu. Müslim, Sıyam, 117 .Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu. Bir zat Peygamberimiz sav’ e geldi ve sordu: Ya Rasulullah”Ramazan’dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?” Peygamberimiz sav “Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah’ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir” buyurdu. Tirmizi, Savm,40 Yine başka bir hadiste Peygamberimiz sav şöyle buyurmuşlardır: “Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”Tirmizi,Savm,47 “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur” İbni Mace, Sıyam,43 hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir. Bu hadislerin izahın da İmam-ı Gazali, “Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir” İmam Gazzali,İhya,1/238 demektedir. Fakat Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır. Bilhassa, Peygamberimiz sav mü’minin aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir. Ayrıca akrabalar, yetimler, kimsesizler, komşular da unutulmamalıdır. Herkes imkânı ölçüsünde ikram yapmalıdır. Ne yazık ki Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela hadisesinin zalimliği de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem’ine ait 10. gününde Peygamberimiz Efendimiz sav’ in torunu Hazret-i İmam Hüseyin ra 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gaddarlığın ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin sav bizzat haber verdiği bu acı olay Hazret-i Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir. Yunus Emre bir şiirinde, Ayetler ile bilinen Her yerde hazır bulunan Cennet içinde salınan Hasan ile Hüseyin’dir Bundan Âşûra eyleyen Hem ruhunu şâd eyleyen Anda şefaât eyleyen Hasan ile Hüseyin’dir Muhammed’dürür dedesi Gayet oldu ol gün ıssı Evliyâlar serçeşmesi Hasan ile Hüseyin’dir Kanlı gömleğini alan Düşmanına karşı duran Yezid’e kılıçlar salan Hasan ile Hüseyin’dir

Yunus eyder onda kalan Bu dünyanın sonu viran Kerbel’de şehid olan Hasan ile Hüseyin’dir…

Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kaderin hükmüne boyun eğen her mü’min bu olaya üzülür, basiretle, hikmetle bakar ancak itidalini kaybetmez. Muharrem ayı ve aşüre gününün hayırlı olmasını ve Rabbimiz’den müminlerin birliğine ve dirliğine vesile olmasını niyaz ederim.

Yazının Devamı

Kur’ân-ı Kerîm ile Konuşan Kadın. ...

Abdullah b.Mübarek anlatiyor. Hacc yaptıktan sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim.

Yaşlı Kadın, “Onlara(cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır.”Yâsîn, 58. ayetiyle karşılık verdi.

Ben, Hz. Allah iyiliğini versin, bu mekanda yalnız başına ne yapıyorsun? diye sorunca,

Yazının Devamı

Gençlik Nereye .......

“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi.”Kehf, 10

“17 Haziran – 5 Temmuz arası vatanî görevimizi yapmak üzere Amasya 15. Piyâde Eğitim Tugayı’nda yaklaşık 6.500 kişi eğitim gördük. Bedelli er olarak gelen binlerce kişinin hemen hepsi üniversite mezunu ve ülkemizde hatırı sayılır meslek gruplarından kabul edilen kariyer sahibi kimselerdi. Ağırlıklı olarak 25-30 yaş aralığından oluşan Tugay, ülkemizin farklı illerinden gelen binlerce gencin halini görmek diğer bir ifâdeyle Türkiye’nin özeti mahiyetinde sayılabilecek bir gençliği yakından görmek için -en azından kendi adıma- büyük fırsat oldu. Zira bir Kur’an Kursu hocası olarak çevremdeki gençlerin profili az çok belli. Fakat ülkemizde üniversite mezunu ve kariyer sahibi nasıl bir gençlik profili olduğunu müşâhede etmek ise ayrı bir tecrübe oldum diyebilirim.

Sizlere ümit verici şeyler söylemeyi çok isterdim ama ne yazık ki karşılaştığım tablo hiç te iç açıcı değildi. Ne yazık ki; askerliği ezân-ı muhammedî susmasın, kıyamete kadar minarelerimizde inlesin inancıyla yapan ve “asker ocağı peygamber ocağı” diyen bir medeniyetin evlatlarından oluşan 6.500 kişilik Tugay’dan Cuma namazına gelen belki de 500 kişi yoktu. Gençlerin arasındaki konuşmalar ise öylesine ahlaksızca ve seviyesizceydi ki neredeyse muhabbetlerin tamamı bel altı konulardı. Konuşmaları arasında küfür etmiyor, küfürleri arasında cümle kuruyorlar denecek kadar ağızları bozuktu. Pek çoğu alkol kullanıyordu. Zinayı ise sıradan bir olay olarak görüyorlardı. Sigara kullanımına değinmeye gerek bile duymuyorum.

Yazının Devamı

Kurban.....

“Kurbanın etleri ve kanları değil, sadece takvanız Allah’ın katına ulaşır…” Hac, 37

“(Ey Muhammed!) Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.”Maide, 27 Bu olay kurbanın Hz. Adem’den beri var olan bir ibadet olduğunu göstermektedir. Hz. İbrahim’e oğlunu kurban etmesi rüyada emr edilmişti. Bunun üzerine Hz. İbrahim oğlu İsmail’i alıp tenha bir yerde kurban etmek istemiş, durumu oğluna söylemiş, O da Allah’tan gelen emre uyarak kendisini boğazlamasını, bu hususta teslimiyet göstereceğini babasına ifade etmiş, ama baba bıçağı oğlunun boğazına çalacağı zaman Allah cc büyük bir koç göndererek oğlu yerine bunu kesmesini Hz. İbrahim’e emr etmiştir. Böylece baba-oğul tam bir itaat, teslimiyet ve fedakârlık örneği göstermişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de bu şöyle anlatılır. “(İbrahim) Dedi ki: “Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir.” “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaAllah, beni sabredenlerden bulacaksın.” Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik. “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.” Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim’e selam olsun. Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandır “Saffat suresi, 99-111 Kurban kesmek Hanefilere göre vacip, diğer mezheplere ve imamlara göre sünnettir. Kurban kesmek için zengin olmak veya aslî ihtiyaçlar dışında nisap miktarı bir mala (paraya) sahip olmak ta şart değildir. İsteyen ve imkan bulan her müslüman kurban kesebilir. Kurban kesmek için zengin olmayı şart koşan Hanefilerdir. Hanefilere göre bir ailede baba, anne, dede, nine, kardeşler eğer kurban kesmede aranan şartlar sahip iseler her biri ayrı ayrı kurban keserler.

İmam Malik’e göre bir ailede aile reisinin kestiği kurban öbürlerinin de kurbanı yerine geçer. Zengin bile olsalar aile fertlerinin ayrı ayrı kurban kesmelerine lüzum yoktur. Ibnu’r-Rüşd, Bidayetu’l-Müctehid, Mektebetü İbni Teymiye; Kahire,1995;II, 442

Yazının Devamı

Üzüntü ve Yeis Yok.....

“O kötü fısıltılar ancak şeytandandır, (bu da) iman edenleri üzmek gayesiyledir. Halbuki Allah’ın izni olmadıkça o (fısıldaşmalar ve şeytan), onlara hiçbir şekilde zarar verici değildir. O halde mü’minler Allah’a güvenip dayansınlar….”Mücadele Suresi,10

” Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler. “Bakara, 38

” Bilâkis, kim muhsin olarak yüzünü Allah’a döndürürse (Allah’a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler. “Bakara, 112

Yazının Devamı

İbn Haldun ve Timur’un Dimeşk’i İşgali ...(2)

“Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.”İsrâ, 15

Ibn Haldun, ikinci defa Timur’un huzuruna gider. İbni Haldun bu ziyaretten önce yaşanılan bazı olaylar nedeniyle hâlâ çekinmeye devam etmektedir. Ibni Haldun et-Ta’rîf’ adlı eserinde ikinci ziyaretine ait ilginç bilgiler verir. Timur’la buluştuğu 1400 yılından tam 40 yıl önceye ait bir hatırasını anlatır. Ibni Haldun “1360 yılında Fas’ta Karaviyyîn Camii’nde ilm-i felek ile ilgilenen mahir bir kişiyle görüştüğünü, onun kendisine kuzeydoğu tarafından göçebe halkından büyük bir fatih çıkacağını, devletleri altüst edip, dünyanın pek çok yerini feth edeceğini söylediğini nakleder.” İbn Haldun bazı hikayeler ile daha o zamandan Timur’un geleceğine işaret edildiğini izah etmeye çalışmıştır. Birinci ziyarette Timur’un kendisinden istediği bilgiyi, 12 yapraklı küçük bir risale halinde takdim etmiştir . İbn Haldun, Timur ile görüşmesini gizli yaptığını bildirmektedir. (Bakınız, Süleyman Uludağ, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Istanbul, 1999, XIX, 538-543.

İbn Haldun, Timur’un Dimeşk’i ele geçirmek için harekete geçişini anlatır. Timur tarafından yapılan dehşetli yıkımı ve yağmayı tüm detaylarıyla aktarır. Dimeşk’te büyük bir yıkım yapan Timur; buna göre kurduğu mancınıklarla Şam Kalesi’ni şiddetli bir şekilde dövdürerek çoğu yerlerini yıkmış, şehre girdikten sonra da yağma ettirmiştir. Timur’un Şam işgaline tanık olan İbn Haldun; Timur’un, askerlerini soyguncular olarak tarif eder ve bunların şehirde korkunç bir yağma yaptığını söyler. Öyle ki, çalabildiklerini çalmışlar, geriye kalan işe yaramayacak malları ise ateşe vermişlerdi. Yakılan ateş daha sonra Ulucami’ye sıçramış ve İbn Haldun bunu “çok iğrenç bir durumdu” olarak nakleder

Yazının Devamı

IIbn Haldun, Timur Buluşması. ..

“Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın” denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, “Kalkın”, denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”Mücadele, 11

Ibni Haldun 52 yaşında Mısır’a yerleşir. Kahire’de 24 yıl yaşamış ve burada vefat etmiştir. Mısır’da iken Memlük Sultanı Berkuk ve Sultan Berkuk’un büyük oğlu Ferec’ e yakın olmuştur. 1400 yılında Timur’un Dimeşk’e (Şam)yapacağı saldırıyı durdurmak için yola çıkan Sultan Ferec’in yanında yer alarak Mısır’dan Dimeşk’e gitmiştir. İbn Haldun et-Ta’rîf’de bilgi verir.

Timur Sivas’ı aldıktan sonra Memlük topraklarına girmiş ve sırayla Halep, Hama ve Humus’u ele geçirmesinin ardından Dimeşk’e yönelmiştir. Bundan Sultan Ferec, İbn Haldun’un da içinde olduğu, ordusundaki kalabalık bir alim heyetiyle Dimeşk’e varır. Sultan tarafından bu sefere davet edilen İbn Haldun ilk önce bu davete icabet etmek istemez; zira ikinci defa kendisine verilen yargıçlık görevinden, sarayda döndürülen kimi entrikalar sebebiyle uzaklaştırılmıştır ve bir süredir çekildiği köşesinde sadece okuma ve eser telifi ile ilgilenmektedir. Fakat sultan tarafından kendisine yapılan ısrar sonucu İbn Haldun da bu sefere iştirak eder. Timur’un Dimeşk’e varmasından evvel oraya gelen ve savaşa hazırlanan Sultan Ferec’in ordusu belli ki Timur’un gözünü korkutmuştu ki, İbn Haldun’un kendi tabiriyle, Emir Timur beldeye saldırmaktan ümidini kesmiş ve bir ay boyunca iki ordu birbirini gözlemişti.

Yazının Devamı

Hülagü Han ve Âlim Kadıhan.....

“Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah´a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.”Nisâ, 162

Cengiz Han’ın torunu zalimliği ile meşhur Moğol hükümdarı Hülagü Han 1258 senesinde Bağdat’ı işgal edip, yakıp yıkar. Bazı rivayetlere göre 400.000’den fazla Müslümanı kılıçtan geçirir. Camiler, medreseler yerle bir edilir. Milyonlarca dini ve ilmi eser Dicle Nehri’ne atılır. Bir rivayete göre Dicle Nehri günlerce kan ve mürekkep akmıştır.

Hülagü Han, şehrin dışına kurduğu karargahtan haber gönderip Bağdat’ın en büyük alimi ile görüşmek istediğini bildirir. Fakat o gün Bağdat’daki alimlerden kimse görüşmek istemez. Çünkü, zalimliği bilinen Hülagü Han her an ölüm emri veren biridir, yani işin içinde kelleyi kaptırmak da vardır. Bu haber zamanın genç alimlerinden Kadıhan Hazretleri’ne ulaştığında, “Ben gidip görüşürüm” der. Hatta bazı kişiler “bir kurban bulundu” diye konuşmaya başlamıştır.

Yazının Devamı

Bir Yazarın Hayatı Sorgulatacak Ders Niteliğinde 17 Sözü.....

“ Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır Nisa, 135

“Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” Nisâ, 134

“Adalet Kâinatın ruhudur” diyen Ömer Hayyam devamında der ki: “bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben, şaşkınlıktan başka şeyim artmadı, yaşarken, kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi, neye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden” .

Yazının Devamı

Çocuklar ve Davranışlarımız. ..

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.”Tahrim, 6

Hazret-i Âişe rah rivâyet ettiğine göre Peygamberimiz sav torunlarını severken ziyâretine merhamet, şefkat ve nezâketten uzak bir bedevî geldi. Peygamberimiz sav’in çocukları çok sevmesine hayret ederek, “Yâ Rasûlallah! Siz çocuklarınızı öper (sever) misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.” dedi.Allah Rasûlü sav müteessir oldu. Bedevîye,

“Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim!..” Buhârî, Edeb, 22 , buyurdu.

Yazının Devamı

Şehitler ve ......

“Allâh yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyiniz. Bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlamazsınız.” Bakara, 154

Şehitlik mertebesi, bir mü’minin bu dünyâda ulaşabileceği en son ve en ulvî makamdır. Cennetin en aşağı derecesi bile dünyânın tamâmından daha hayırlıdır. Bu nedenle şehît, bu makâmın ulvîliği ve cennetteki mükâfâtının büyüklüğü sebebiyle dünyâya tekrar tekrar dönüp defâlarca şehît olmayı ister.

Peygamberimiz sav “ Ümmetime ağır gelmeyecek olsaydı, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, hepsine katılırdım. Allah yolunda şehit olmak, sonra diriltilip tekrar şehit olmak yine diriltilip tekrar şehit olmak isterdim.” Buyurmuştur. Buhârî, Îman, 26; Müslim, İmâre, 103, 107

Yazının Devamı

Düğünlerimiz...

“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”Rum,21

Evlilik, Allah’ın emri, Peygamberimizin sünnetidir. Peygamberimiz sav evlilik için “dinin yarısını korumaya” vesiledir, buyurmuşlardır. Beyhaki, Şuabü’l-İman IV, 382.

Evliliğin ilk adımı olan düğünlerimiz ise, sevdiklerimizin şahitliği ve güzel dilekleri eşliğinde gerçekleşen merasimlerdir. Düğünle yeni bir ailenin kurulduğu ilan edilir; iki ömür bir yuvada birleşir. Geleceğe dair umutlar güçlenir; sevinçler paylaşılır. Sağlıklı ve hayırlı nesiller ihsan etmesi, ülfet, muhabbet ve merhamet için Allah’a dua edilir.

Yazının Devamı

Ramazan Bayramı

“Hani havarîler, “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten donatılmış bir sofra indirebilir mi? (Bunu maslahat görür mü?)” demişlerdi. İsa, “Eğer inanan kimseler iseniz, Allah’tan korkun”demişti. Maide,112

“Onlar, “İstiyoruz ki, ondan yiyelim, kalplerimiz sakinleşsin, bize (Rabbinden tebliğ ettiğin hususlarda) doğru söylediğini kesin olarak bilelim ve buna (dünya ve kıyamette) tanıklık edenlerden olalım.” demişlerdi. Maide, 113

“ Meryem oğlu İsa şöyle dedi: “Allah’ım, ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, (bugün) hem öncekilerimiz, hem de sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bize rızkı ver. Sen rızk verenlerin en hayırlısısın.” Maide, 114

Yazının Devamı

KADİR GECESİ

Bazı Allah cc dostlarının ifadesiyle ‘ Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur’an’ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat’i bir delildir.’

Bunun için mü’minler vakit, imkan ve sağlıkları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışmalıdırlar.. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret etmelidirler. Çünkü bu gecede herbir Kur’ân harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette aynıdır. Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur’ân okunur, zikredilir, salavat-ı şerife getirilir, dualar edilir, fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Kardeşlerimize kısaca tavsiyemiz, hiçbir şey yapamasa bile en az iki rekat Allah için namaz kılıp dua etmelidirler.

Hazret-i Aişe r.a. bir gün Peygamberimiz sav sorar, ‘Ya Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim? Resulullah sav ‘Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu anni’ Mealen, ‘Allah’ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle’ dersin’ buyurdu’demişlerdir. Tirmizî Deavât, 84

Yazının Devamı

Kadir Gecesi

Hz. Allah cc bu gecenin önemini anlatmak için beş ayetli surede üç defa ‘Leyletü’1-Kadr’ ifadesini zikretmiştir. ‘Şüphesiz, o Kur’an’ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir.’ Kadir Suresi,1-5

Kadir suresinin nuzul sebebi olarak anlatılan birkaç hadiseden birini zikretmek istiyorum. Peygamberimiz sav ashabına İsrailoğullarından Eyyub as, Zekeriya as, Hazkıyl b. Acuz ve Yuşa b. Nun’un seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabeler bunu hayretle karşıladılar. Nasıl bir kişi seksen yıl hiç günah işlemeden yaşar dediler. Cebrail as bir müddet sonra geldi. ‘Ey Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah cc sana ondan daha hayırlısını verdi, indirdi’ diyerek Kadir Suresini okudu . ‘İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır’ buyurdu.Aynı zamanda Efendimiz sav’e geçmiş ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içerisinde üzüldü. Allah cc de Sevgili Peygamberimiz sav Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı.İşte Kadir Suresi bu olaylar üzerine nazil olmuştur. (Bak.Elmalı Hamdi Yazır, Kadir Suresi tefsiri)

Kadir Gecesinin en önemli özelliği Kur’an-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre ayetler veya sureler halinde Peygamberimiz Efendimiz sav’e Cebrail as vasıtasıyla vahiy yoluyla indirilmiştir.

Yazının Devamı