Dr. Hüseyin Yıldırım

Dr. Hüseyin Yıldırım

Semud Kavmi ve Salih as… (1)

“Ey Salih! Sen, bundan önce aramızda kendisine ümit bağladığımız biriydin. Şimdi de bizi atalarımızın taptığı şeylerden vazgeçirmek mi istiyorsun? Bizi inanmaya çağırdığın konuda derin bir şüphe içindeyiz.” Sebe, 54

Semud kavmi, Arap yarımadasında Ad kavminden sonra yaşamış en meşhur kavimdir. Peygamberimiz sav’den önce Araplar arasında Semud kavmi ile ilgili hikayeler konuşuluyordu. Ad kavmi helak olduktan sonra, inananlar önce Mekke tarafına, daha sonra Medine ile Şam arasında bulunan Vadi’l Kura’nın Hicr bölgesine yerleşmişlerdir. Nuh’un oğlu Sam’ın neslinden gelen Semud’a dayandıkları için Semud kavmi adı verilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır, ”Şunları hatırlayın: Allah sizi, Ad kavminden sonra onların yerine getirdi ve yeryüzüne yerleştirdi; orada ovalara saraylar kuruyor, dağları yontarak evler yapıyordunuz.” Araf ,74

Yazının Devamı

Hz. Ali ra Şehit Edilişi...

“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir “Maide,55

“Kim Allah’ı, O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir “Maide,56

Hz. Ali ra, Hicret’ten yirmi üç sene önce miladi 599 senesinde Mekke’de doğdu. Hz. Ali ra Cennetle müjdelenen on sahabeden biri ve Ehl-i beytin birincisidir.

Yazının Devamı

Hz. Selmân-ı Fârisî ra hayatından kesitler…

“Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” Kaf,88

Hz. Peygamberimiz sav “Öncüler dörttür. Ben Arapların, Suheyb Rumların, Selmân Farisîlerin, Bilal de Habeşlilerin öncüsüdür”buyurmuştur. Zehebî, A’lamu’n-nübelâ,I, 539.

Hz. Selmân-ı Fârisî ra zâhid ve âbid bir kişiliği ile hayatında yalnızca Kur’an ve Sünneti esas alan bir yapısı vardı. Müslüman olmadan önceki hayatı ve sonrasına baktığımızda Selmân’ın bilgiyle hareket eden, bir kimliğe sahip olduğunu görüyoruz. Atalarının Mecusiliği terk etmesi, din arayışı ve hakikate ulaşma arzusu onun geniş bir düşünce dünyasına sahip olduğunu göstermektedir.

Yazının Devamı

Hanımların Beylerine Karşı Davranış Şekilleri

“Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” Mücadele,1

“Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere âdil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir. “Nisa,127

“Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meşru hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” Bakara,228

Yazının Devamı

Erkeğin Hanımına Karşı Davranış Şekilleri…

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”Tebağün,14

1703-1780 yılları arasında yaşayan büyük alim ve mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Marifetname adlı kitabında zikrettiği, beylerin hanımlarına karşı davranışları otuz olarak saymıştır. Biz bir kısmını zikrederek günümüz için de geçerliliğini koruduğunu hatırlayalım istedik. Marifetname,542-543

1-Erkek, hanımına iyi davranmalı. 2-Erkek, hanımına daima sakin, yavaş ve latif olmalı ve daima yumuşak, söylemeli. Nitekim Peygamberimiz sav’den şöyle rivayet edilmiştir: “Halkın hayırlısı, ailesine hayırlı ve faydalı olan kimsedir”. İbni Mace,Nikah,50;Tirmizi,Menakıb,63 3-Erkek, hanımının bulunduğu yere girince ona selam verip halini, hatırını sormalı. 4-Erkek, hanımını tenhada sevinçli bir halde buldu ise onun saçlarını eline alıp ve çeşitli latifelerle eşini kucaklamalıdır. 5- Erkek, hanımını tenhada kederli bir halde huldu ise ona muhabbet ve şefkat gösterip hatırını sormalı ve ona tatlı sözler söylemelidir. 6- Erkek, daima, bir takım tatlı vaadlarla eşinin gönlünü almalıdır. Zira ki kadın, erkeğin, evinde mahbus kalmış ve”başkalarından ümidini kesmiş olan biricik yari ve yardımcısı, gamını gidericisidir. 7- Erkek, hanımına çocuk terbiyesinde yardım etmelidir. Zira ki çocuk, anasına feryad ve figan ile gece gündüz göz açtırmaz. Bundan ötürü, kadınına yardım eden erkeğin, Mevla da yardımcısıdır. 8- Erkek, hanımına münasib gördüğü kıymetli kumaşlardan giyecekler giydirmelidir. 9- Erkek, hanımına da kendi yediklerinden yedirmeli, kadınını daha bol yaşatmalı ve giyimini ve yemesini daima boynuna borç bilmelidir. 10- Erkek, dünya işlerinde olan kusuru için eşini hiç bir zaman döğüp sövmemelidir. . . 11- Erkek, hanımının Din işlerinde olan kusuru için, onunla, bir günden. fazla küsüşmemelidir. 12- Erkek, hanımına daima tatlı ve yumuşak davranmalı ve daima yüzüne gülüp ona dostluk göstermelidir. Çünkü güler yüzlülük için alınmıştır. 13- Erkek, hanımının kötü huyu galeyana geldiğinde, kusuru kendinde aramalı ve: “Eğer, ben kendimi doğrultsam karım da bu huyundan vaz geçer” demelidir. Büyük Velilerden biri karısının kötü huyuna sabr eder ve bu hali soranlara dermiş ki: “Korkarım ki karısının eziyetine sabr etmeyerek bir kimse bir eş alırsa ikisi de belaya düşerler”. 14- Erkek, hanımı hiddet halinde iken susmalıdır ki kadın, yaptığından utanıp, kocasından özür dilesin. Çünkü, kadın, zayıftır ve ancak, sükut karşısında hiddetini yenebilir. 15- Erkek, hanımının iyi huyu üstün gelip her hizmeti güler yüzle yaptıkça, ona, dua ve Allah’a şükr ve sena etmelidir. Çünkü, erkeğe uygun düşen bir kadın, şükrü yerine getirilemeyecek büyük bir nimettir. 16- Erkek, hanımına öyle davranmalıdır ki karısı: “Kocam beni bütün kadınlardan ziyade beğeniyor ve seviyor” demelidir. 17- Erkek, yeyip içmeğe, giyim kuşama ve eve ait ihtiyaçlar için hanımının da fikirlerini almalı. Fakat, ağır işlerin hallinde hanımın kafasını yormamalıdır. 18- Erkek, hanımının büyük bir günah sayılmayacak ufak tefek kusurlarından ve yalan dolanından gafil ve habersiz görünmelidir. 19- Erkek, hanımının her türlü sırlarını ve ayıplarını asla kimseye açıklamamalıdır. 20- Erkek, hanımı ile şakalaşmalı ve latifeler söylemeli. Hz. Peygamberimiz sav, eşi Hz. Ayşe ile halkın en zarifi idi. Hatta, Hz. Peygamberimiz sav , Hz. Ayşe ile bir koşu yarışması bile yapmıştı. Ebu Davud, Cihad,68. Zira, erkeğin hanımı ile eğlenmesi yersiz ve yanlış bir eğlence değildir; belki haktır ve taattır. 21- Erkek; hanımını sokak üstleri ne rastlayan yerlerde ve balkonlarda oturtmamalıdır, ta ki yabancılar seyr edip onlara meyli akmasın! 22- Erkek, hanımına Kur’an-ı Kerim okumayı ve Dini usulleri öğretmelidir. 23- Erkek, hanımına pek şatafatlı elbiseler giydirmemelidir. 24- Erkek, hanımından izinsiz seyehata çıkmamalı ve hatta, Hacca bile gitmemelidir. 25- Erkek, hanımına, evhamlarını, gamlarını, düşmanlıklarını, borçlarını söylememelidir. 26- Bir kimsenin hanımı iyi huylu ise ve erkeğini daima dinliyorsa, artık, ondan başka kadın aramamalıdır. 27- Erkek, hanımına, gerek onun önünde ve gerek onun arkasından, hayır dua etmeli, beddua etmemelidir. Zira ki kadın, gece gündüz demeyip erkeğine hizmet etmektedir. O, erkeğinin hem aşçısı, hem terzisi, hem yıkayıcısı, hem hazinedarı ve hem de biricik içli ve dışlı dostu ve sevgilisidir.

Yazının Devamı

İYİ KOMŞU OLMAK.…

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetnâme” adlı eserinde, “İyi komşuluk için uyulması gereken şartlar”ı, kırk olarak tesbit etmiştir.

Ey Aziz, malum olsun ki, edep ehli kimseler: “Komşunun komşularıyla geçiminin edep ve erkanı kırktır” demişlerdir.

1. Kişinin kendi evine bitişik olanlarla, karşısında bulunup da kapıları görünenlerden kırk eve kadar oturanlar, zımmi (Hıristiyan veya Yahudi) olsalar bile komşularıdır. Bunlara, iyilik etmek ve gerçekten akraba gibi güzel davranmaktır. 2. Komşunun ev halkına, kötülük etmeyip, onların namusunu korumaktır. 3. Komşuya gelip, gidene uzun uzun bakıp, rahatsız etmemektir. 4. Komşusu açken, kendi tok yatmamaktır. 5. Komşuyu el veya diliyle incitmekten sakınmaktır. 6. Komşunun evine, penceresinden, duvarından izinsiz bakmamaktır. 7. Komşularına azdan çoktan zımmi de olsa hediye vermektir. 8. Kokusu duyulacak bir yemek pişirildiğinde, bitişik komşuya hediye etmektir. 9. Satın aldığı meyveden, rastladığı komşusuna hediye etmektir. 10. Komşuları borç isterse, vermektir. 11. Komşuları muhtaç kaldıysa, ihtiyaçlarını gidermektir. 12. Komşusunu bayramlarda ziyaret etmektir. 13. Komşunun hayvanlarına taş atmamaktır. 14. Komşunun çocuklarını, kendininkilere dövdürüp sövdürmemektir. 15. Komşuların izni olmadan, kendi binasını, onlarınkinden yüksek ve önlerini kapayacak şekilde yaptırmamaktır. 16. Komşularını, kendi taraflarından, duvara ağaç kakmaktan menetmektir. 17. Komşularına, kendi oluklarının akıntısıyla veya yolunun toprak kazıntısı ve kar kürün- tüsüyle rahatsız vermemektir. 18. Komşuların sırlarını ve ayıplarını soruşturmamaktır. 19. Komşuların hallerini ve işlerini başkalarına söylememektir. 20. Komşularına yolda rastladıkça ilk önce selam vermektir. 21. Komşularla konuşurken lafı uzatmayıp, lüzumu kadar konuşmaktır. 22. Komşularından su, tuz ve ateş gibi zaruri maddeleri esirgemeyip vermektir. 23. Komşuların hediyesini, az da olsa kabul edip, çok bilmektir. 24. Komşuların ayıplarını örtmektir. 25. Komşularına dert ortağı olmaktır. 26. Komşularından izin almadan evini yabancıya satmamaktır. 27. Komşusu bir yerden dönünce ziyaret etmektir. 28. Komşularını kederli günlerinde teselli etmektir. 29. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir. 30. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir. 31. Komşusu bir şey isteyince memnuniyetle vermektir. 32. Komşusu bir kusur işleyince, af ederek, sevgi uyandırmaktır.

Yazının Devamı

VAKIF NEDİR?

“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla «birr»e (iyiliğin kemal noktasına) eremezsiniz! Her ne infak ederseniz, Allah onu hakkıyla bilir.”Ali İmran, 92

Vakıf, Mükellef kimsenin; kendi mülkü olan belli ve dayanıklı malının. menfaatini bir şarta bağlamadan Müslüman veya zımmî fakirlere bırakması. Vakıf; lügatte habs ve men etmek, alıkoymak mânâlarına gelir. Vakıf şartlarının yazılı olduğu belgeye vakfiye denir. Vakfedilen mal, sâhibinin mülkünden çıkar. Satılmaz, bağışlanmaz, mîras bırakılmaz.

Peygamberimiz sav ve sahabenin bir çok vakıfları olduğu bilinmektedir. Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlılar zamanında göstermiştir. 1530-1540 seneleri arasında yapılan vakıflarla ilgili tahrirlere göre; yalnız Anadolu eyâletinde vakıf yoluyla 45 imâret, 342 câmi, 1055 mescit, 110 medrese, 154 muallimhâne, 1 kalenderhâne, 1 mevlevîhâne, 2 dârülhuffâz, 75 büyük han ve kervansaray kuruldu. Bu müesseselerde vazîfe yapan 121 müderris, 3756 hatîb, imam, müezzin, 3229 şeyh, kayyım, talebe veya mütevellinin giderleri ve maaşları vakıflardandı.

Yazının Devamı

Hz. Mevlana ……

Hak dostu bir kişiye bende olmak, padişahların başlarına taç olmaktan iyidir.’

Mevlana 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan’ın Belh şehrinde doğmuştur. Mevlana’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, Bahaeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Bahaeddin Veled Moğol istilası nedeniyle Belh’ den ayrılmak zorunda kalmıştır. 1212 veya 1213 Belh’ den ayrıldı. Nişabur’a gidip tanınmış nakşi mutasavvıf Feridüddin Attar ile karşılaştılar. Mevlana küçük yaşına rağmen Feridüddin Attar’ın dikkatini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Mevlana’nın babası Bağdat’a sonra Kûfe yolu ile Mekke’ye gitti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) gelir. 1222 yılında Karaman’da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdığı medrese de hocalığa başlar.

Mevlâna 1225 yılında Şerafettin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Yazının Devamı

Hz. Peygamberimiz sav in Gençliği

Hz. Peygamberimiz sav sekiz yaşına geldiği zaman dedesi Abdülmuttalib seksen iki yaşında vefat etti. Abdülmuttalib vefatından önce çok sevdiği torununu oğulları arasında, Hz. Muhammed sav’in babası Abdullah’la ana-baba bir kardeş olan amcası Ebu Talib’e emanet etmişti.Hz. Muhammed Efendimiz sav sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar amcası Ebu Talib’in yanında kalmıştır.

Bu döneme ait mevcut olaylar arasında şüphesiz önemli olanlarından birisi, Hz. Peygamberimiz sav’in Rahib Bahira ile karşılaşması hadisesidir.. Hz. Peygamberimiz sav on iki yaşlarında iken amcası Ebu Talib ile birlikte Şam’a doğru yol alan ticari bir kervana katılmış ve kafile Şam yakınlarında Busrâ adlı bir köyde mola verdiği zaman buradaki manastırda bulunan Bahira adlı rahib, okuduğu kitaplara göre Hz. Peygamberimiz sav’ deki özelliklere bakarak O’nun ileride çıkması beklenilen son peygamber olabileceği kanaatine varmıştı.

Başka bir olay ise Mekkelilerin dini bir ayini ve bayramı olan Büvane’ye çocukluk yıllarında amca ve halalarının zorlamaları ile giden Hz. Muhammed sav o yerde henüz kendisine sıra gelmeden ilâhi haşyet içerisinde Hz. Peygamberimiz sav kısa bir baygınlık geçirmişti.Bu olaydan sonra akrabaları O’nu cahiliye adetlerinin olduğu yerlere götürmediler.

Yazının Devamı

Peygamberimiz sav'in doğumuna sevinmek. .

“(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulmasınız” Araf,158

Sahabeden Ka`b b. Züheyr’in meşhur “Bânet Su`âd”ı Resûlullah sav zamanında yazmış ve Nebi sav ‘i övmüş ve Peygamberimiz sav kendine hırkasını hediye ettiği için “Kaside-i Bürde” ismiyle meşhur olmuştur. Yine Bûsirî`nin meşhur “Bürde”si de aynı zamanda bir mevlid sayılır.

İbn Hacer al-Askalani’de, mevlid hakkında şöyle dediği rivayet edilir, “Asr-ı Saadette ve selef-i salihin zamanında hiç kimse mevlid merasimi tertip etmemiştir. Hicretten üç asır sonra ihdas edilmiştir. Mevlid`in iyi tarafları vardır. İyi tarafları yapılırsa bid`at-ı hasenedir. Yoksa bid`at-ı seyyi`edir. Mevlid`in meşru`iyetine dair güclü bir vesika buldum: Buhari ile Müslim`de sabit olmuştur ki, Peygamber sav, Medine`ye geldiğinde Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü, onlara oruç tutmalarının sebebini sorunca şöyle dediler: Bugün Allah`ın Fir`avnı denizde boğduğu ve Musa`yı kurtardığı bir gündür. Bunun için Allah`a şükür eder ve oruç tutarız. Bunun üzerine Peygamber sav buyurdu ki: “Biz Musa`ya daha yakınız.” Bundan anlaşılıyor ki böyle bir günde Allah`a şükür etmek tam yerindedir. (Suyuti,,Husnu’l Maksad Fi Ameli’l Mevlidi,63-65.)

Yazının Devamı

Ölüm Haktır….

“Her can, ölümü tadacaktır…” Enbiyâ, 35

Bu yazımızda ölüm hakkında ki ayet ve bazı hadislere kulak verelim istedik.

“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayâtı yaratmıştır…” Mülk, 2 “Her canlı ölümü tadar. Bir imtihân olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döِndürüleceksiniz…” Enbiyâ, 35 “Rabbim! Beni(m ölümümü) yakın bir süreye kadar geciktirsen de, sadaka verip sâlihlerden olsam!” Münâfikûn, 10 “Hele can boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.” Vâkıa, 83-85 “Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.” Kâf, 19 “Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri nasıl olacak?” Muhammed, 27 “O gün ne mal fayda verir, ne evlâd! Ancak kalb-i selîm ile gelenler müstesnâ!..” Şuarâ, 88-89 “Kime uzun ömür verirsek, biz onun yaratılışını (gençliğini ve güzelliğini)bozar, onu beli bükük hâle getiririz. O kimseler bunu idrâk etmez mi?(Yolculuk ne tarafa?)” Yâsîn, 68 “…(Yâ Rabbî!) Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle.” Yûsuf, 101 “…Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver ve müslüman olarak canımızı al!” (el-A’raf, 126) “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99) “O gün ne mal fayda verir, ne evlâd! Ancak kalb-i selîm ile gelenler müstesnâ!..” Şuarâ, 88-89 “Ey îmân edenler! Allâh’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve Müslüman olarak can verin.” Al-i İmrân, 102

Yazının Devamı

Hz. Ömer rh. (Şehit edilişi anısına Miladi 644 Kasım ayı ilk haftası)

Hz. Ömer rh ibadet ederken bütün benliğiyle Rabbine yönelirdi. Kendisi gece teheccüd namazı kılardı. Sabah namazına, ev halkını kaldırırken Kur’an-ı Kerim’de ki “ve namazı ailene emret” Tâhâ, 132 mealindeki ayeti okurdu. Halife olduktan sonra, devlet işleriyle uğraşmasından dolayı kendi geçiminin temini için Ashab’a müracaat etmiş, Hz. Ali rh’in teklifine uyularak normal ölçülerde beytülmaldan geçimi sağlanmıştı. Hicri 15 yılında Müslümanlara maaş bağlandığı zaman, ona da ileri gelen Ashab’a verilen miktarda, beş bin dirhem maaş tayin edilmişti. Fakat, onun günlük gideri çok mütevazi idi. Hz. Ömer rh yemek olarak genellikle şunları yerdi, Ekmek, bazen et, süt, sebze ve sirke idi. Hz. Ömer rh’ın, şahsi hayati oldukça sadeydi. Hz. Ömer rh bazen dul bir kadına su taşırken görülür, bazen da günün yorgunluğunu hafifletmek için mescid’in toprak zemini üzerinde uyuduğu görülürdü.. Medine’den Mekke’ye çok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hiç bir zaman yanına çadır almamış ve yolda, bir çarşafı dalların üzerine gererek basit bir şekilde dinlenmeyi tercih etmiştir.

Bir gün, Ahnef b. Kays yanında Arapların ileri gelenlerinden bazı kimselerle birlikte Hz. Ömer rh’i ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış olduğu halde koşar bir vaziyette bulmuştu. Hz. Ömer rh, Ahnef’i gördüğünde ona; “Gel de kovalamaya katıl. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun” dedi. Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar üzdüğünü ve deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmediğini söyleyince O; “Benden daha iyi köle kimmiş?” diyerek karşılık vermiştir.” Sibli Numanî, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, istanbul t.y,I, 384-385.

Hz. Peygamberimiz sav’in Medine’ de Hayber’in fethini müteakip burada ele geçirilen araziler, savaşa katılanlar arasında taksim edilmişti. Hz. Ömer rh kendi payına düşen araziyi vakfetmiş ve bir vakıf şartnamesi de düzenlemişti: “Bu arazi satılamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz; geliri fakirlere, akrabaya, kölelere, Allah yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktır. Vakfı yöneten kişinin ölçülü olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakınca yoktur” Buhari, şurût, 19. Bu bağışın Hz. İbrahim’ den sonra Islâm’da ilk vakıf olduğu bilinmektedir.

Yazının Devamı

İstişare, Cumhuriyet ve Cumhurun Kararı

“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla istişare et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Ali İmran Suresi, 159

Kur’an ahlakı ile ahlaklanan müminler, her konuda karar almaları gerektiğinde mutlaka birbirleriyle fikir alışverişinde bulunur ve ortak karar alırlar. Rabbimiz, Şura Suresi’nde bu konunun önemine dikkat çekmiştir. “Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır” Şura,36 “O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar”Şura,37

“Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar” Şura,38 “Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar”Şura,39

Yazının Devamı

SELAMLAŞMAK…….Hz. Allah’ın emridir….

“Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.” Nur,27

“Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.”Nur,61

Selamlaşmak dinimizde üzerinde çok fazla durulan en güzel davranışlardandır.

Yazının Devamı

Umre’ ye Gitmek

“Haccı’da, umreyi’de Allah için tamamlayın….” Bakara,196

Kur’an-ı Kerim’de Kabe için söyle buyrulmaktadır.

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke´deki (Kâbe)dir”Ali İmran,96 “Hani Evi (Ka’be’yi), insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. “İbrahim’in makamını namaz yeri edinin” İbrahim ve İsmail’e de “Evimi tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin” diye ahid verdik. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” Bakara,125-127

Yazının Devamı

Mescid (Cami) ve Önemi

Camiler ve Din Gönüllüleri haftası (1-7 Ekim) nedeniyle mescid ve camilerimiz ile ilgili ayet ve hadisleri hatırlayalım istedik.

Ebû Zerr ra’den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah sav yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; “mescid-i Haram” buyurdu. . Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ” buyurdu.

Kâbe-i Muazzama’nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail as tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmektedir.

Yazının Devamı

OKUMAK, OKUMAK VE YİNE OKUMAK

İslam Dini, bilgiye ulaştıracak bütün meşru yolları açık tutmuştur. Bilgi, okuma ve öğrenmek için, zaman, mekan, yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiştir. Hayatın her aşamasında kişinin kendi durum ve konumuna göre ilimle iç içe olmasını istemiştir. Allah cc bilginin ve okumanın önemine vurgu yapmak için ilk vahyinde: ‘Oku yaratan rabbinin adıyla oku!O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, rabbin nihayetsiz kerem sahibidir ki o, kalemle yazı yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini o öğretti.’ Buyurmuştur. Alak Süresi,1-5

İslam’da, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet olarak kabul edilmiştir. Bilginin insanı yücelteceği Kuran-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: ‘Allah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.’ Mücadele Süresi,11

Allah cc Kuran-ı Kerim de ‘Biz insanlara böyle misaller veriyoruz. Bunu ancak alimler anlayabilirler.’ Ankebut Süresi,43

Yazının Devamı

MUHARREM AYI VE AŞÜRE GÜNÜ

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin bollaştığı bir aydır.

Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz sav tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Âşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır. Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir. Elmalı Tefsiri,8,5793 Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Peygamberimiz sav’ in hadislerine göre, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir: 1. Allah cc, Aşure günü Hz. Musa’yı denizi yararak kurtarmış, Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür. 2. Hz. Nuh as gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir. 3. Hz. Yunus as balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur. 4. Hz. Âdem’in as tövbesi Âşura Günü kabul edilmiştir. 5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır. 6. Hz. İsa as o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir. 7. Hz. Davud’un as tövbesi o gün kabul edilmiştir. 8. Hz. İbrahim’in as oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur. 9. Hz. Yakub’un as oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır. 10. Hz. Eyyûb as hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. Müslim Şerhi, 140; Diyarbekri,1/360 İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tövbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur. Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz sav Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. “Bu ne orucudur?” diye sordu. Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa as şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz s.a.v. de “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. İbni Mace,Sıyam,131 Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh as’dan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim as’dan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu. Bu hususta Hazret-i Âişe r.a. validemiz şöyle demektedir: “Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah Efendimiz sav de buna uygun hareket ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı.” ‘ Buhari, Savm, 69 O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz sav ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz sav herkesi serbest bıraktı. “İsteyen tutar, isteyen terk edebilir” buyurdu. Müslim, Sıyam, 117 .Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu. Bir zat Peygamberimiz sav’ e geldi ve sordu:

Yazının Devamı

HİCRİ TAKVİM VE HİCRİ YILBAŞI

Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi yeni yıldır. İslâmda yeni yıl, Muharremin birinci günü başlar. Müslümanlar ayları, ibadet günlerini, bayramları, Ramazan ve Kurbanı, Haccı, yılbaşını, zekatı… vb. hep İslâmî takvime göre tanzim etmek zorundadırlar.

Zira Hz. Allah cc Kur’an-ı Kerim’de ayların sayısını on iki olarak bildirmiştir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah katında (yani Allah’ın hükmünde geçerli olan şey), ayların adedi muhakkak ki, oniki ay olmasıdır. Ki şunun bunun uydurması, faraziye ve nazariyesi veya kabulü ve benimsemesi değil, Allah’ın şu gökleri ve yeri yarattığı günkü kitabındaki kaydı, o gün yazılan yazının hükmü ve o gün yazdığı yazının ve takdirin gereği ve hak takviminin hükmü olarak, Allah tarafından kararlaştırılıp yazılan yazısında bu böyledir. Tevbe, 36

Hicri Takvim Peygamberimiz sav’in Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul eden takvimdir.Aynı zaman da ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Hicri Takvim; Hicri şemsi ve Hicri kameri takvim olmak üzere iki kısma ayrılır.

Yazının Devamı

Anne Baba Yanında Davranış Modelleri…

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Nisa,36

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”Lokman,14 “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”Lokman,15

“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.”Ankebut,8

Yazının Devamı

Sultan Alparslan ve Duası….

Sultan Alparslan’ın cihadı kazanması için 26 Ağustos 1071 yılı Cuma günü camilerde hutbede okunan bu zafer duası ,

“Allah’ım İslâm sancağını yükselt ve İslâm’a yardım et. Sultan Alparslan’ın senden dilediği yardımı esirgeme. Ordusunu meleklerinle destekle. Niyet ve azmini hayır ve başarıyla sonuçlandır. Çünkü o senin ulu rızan için rahatını terk etti. Malı ve canıyla buyruklarına uymak amacıyla senin yoluna düştü. Çünkü sen “Ey iman edenler can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir yolu size göstereyim mi?. Allah’a ve onun Peygamberine inanıyorsanız onun yolunda can ve malanızla savaşırsınız” diyorsun. Senin sözün gerçektir. Allah’ım o nasıl senin sözüne uyup şeriatının korunmasında gevşeklik göstermeden buyruğuna uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı koyarak dinine hizmet için gecesini gündüzüne katmış ise, sen de ona zafer nasip et.

Dualarını kabul et. Kaza ve kaderini onun için iyi ve hayırlı bir şekilde tecelli ettir. Onu öyle bir koruyucu ile kuşat ki düşmanlarının her türlü hilelerini def etsin. Lütfunla güzel sıfatların için onu en emin ve sağlam ellerle korusun. Amin”. Ahbâru’d-Devlet-i Selçukiyye, s.47-49

Yazının Devamı

Kurban Kesmek.. Fıkhi Hükmü..

Müslüman, hür, ergin, akıllı, mukim ve gücü yeten kimsenin kurban kesmekle yükümlü olduğu üzerinde İslam alimlerinin görüş birliği vardır. Hanefi Alimlerine göre kurban kesmek vaciptir. Diğer mezheplere göre ise kurban kesmek sünnet dir. Yolcu olan kişi, küçük çocuk ve akıl hastaları için kurban gerekip gerekmeyeceği konusunda ise mezhep imamlarımızca farklı görüşler öne sürülmüştür.

İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Hanefi Alimi Ebu Yusuf’a göre, kurban kesmekle yükümlülük için akıl ve büluğ şart değildir. Zengin olan çocuğun veya akıl hastasının malından velisinin kurban kesmesi gerekir. Bir coçuk veya akıl hastası bu kurbanın etinden yemesinde bir beis yoktur.

Diğer Hanefi Alimi İmam Muhammed’e göre ise akıl ve büluğ şarttır. Bu yüzden çocukların ve akıl hastalarının mallarından kurban kesilmesi gerekmez. Fetvaya esas alınan görüş de budur. Velileri kesecek olsa parasını tazmin etmeleri gerekir. Ancak bir kimsenin kendi malından küçük çocuğu için kurban kesmesi mehduptur.

Yazının Devamı

Miras Taksimini Hz. Allah cc Takdir Etmiştir…..

Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anne babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da anne babası ona vâris olmuşlarsa annesinin hakkı üçte birdir. Ölenin kardeşleri varsa annesinin payı, vasiyetten ve borçtan sonra altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş paylardır; şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” Nisa ,11

“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, annesi, babası ve çocukları bulunmadığı halde malı (diğer) mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir”Nisa,12 Günümüzde miras hukuku konusunda üzülerek belirtelim ki çoğu kişi İslam’ın emrettiğini yapamıyor veya yapamıyor.

Son devrin Allah dostların dan Ramazanoğlu Mahmut Sami hazretlerinin miras konusuna bakış acısını Mühendis Sâdi Özayan Bey’den dinleyelim.

Yazının Devamı

Rızık Veren Hz. Allah cc’ dür…..

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.”Hud,6

Rızık konusunda endişe edenlere bir kıssa, “Belh’in meşhur velisi Hatem-i Esam, gazaya gidiyordu. Hanımına der ki,

Hanım, ne kadar nafaka bırakayım sana, ben gelinceye kadar? Der. Tevekkül ve teslimiyet timsali hanımın cevabı ibretlidir.

Yazının Devamı