Dr. Hüseyin Yıldırım

Dr. Hüseyin Yıldırım

Hz. Peygamberimiz sav in Gençliği

Hz. Peygamberimiz sav sekiz yaşına geldiği zaman dedesi Abdülmuttalib seksen iki yaşında vefat etti. Abdülmuttalib vefatından önce çok sevdiği torununu oğulları arasında, Hz. Muhammed sav’in babası Abdullah’la ana-baba bir kardeş olan amcası Ebu Talib’e emanet etmişti.Hz. Muhammed Efendimiz sav sekiz yaşından yirmibeş yaşına kadar amcası Ebu Talib’in yanında kalmıştır.

Bu döneme ait mevcut olaylar arasında şüphesiz önemli olanlarından birisi, Hz. Peygamberimiz sav’in Rahib Bahira ile karşılaşması hadisesidir.. Hz. Peygamberimiz sav on iki yaşlarında iken amcası Ebu Talib ile birlikte Şam’a doğru yol alan ticari bir kervana katılmış ve kafile Şam yakınlarında Busrâ adlı bir köyde mola verdiği zaman buradaki manastırda bulunan Bahira adlı rahib, okuduğu kitaplara göre Hz. Peygamberimiz sav’ deki özelliklere bakarak O’nun ileride çıkması beklenilen son peygamber olabileceği kanaatine varmıştı.

Başka bir olay ise Mekkelilerin dini bir ayini ve bayramı olan Büvane’ye çocukluk yıllarında amca ve halalarının zorlamaları ile giden Hz. Muhammed sav o yerde henüz kendisine sıra gelmeden ilâhi haşyet içerisinde Hz. Peygamberimiz sav kısa bir baygınlık geçirmişti.Bu olaydan sonra akrabaları O’nu cahiliye adetlerinin olduğu yerlere götürmediler.

Yazının Devamı

Peygamberimiz sav'in doğumuna sevinmek. .

“(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulmasınız” Araf,158

Sahabeden Ka`b b. Züheyr’in meşhur “Bânet Su`âd”ı Resûlullah sav zamanında yazmış ve Nebi sav ‘i övmüş ve Peygamberimiz sav kendine hırkasını hediye ettiği için “Kaside-i Bürde” ismiyle meşhur olmuştur. Yine Bûsirî`nin meşhur “Bürde”si de aynı zamanda bir mevlid sayılır.

İbn Hacer al-Askalani’de, mevlid hakkında şöyle dediği rivayet edilir, “Asr-ı Saadette ve selef-i salihin zamanında hiç kimse mevlid merasimi tertip etmemiştir. Hicretten üç asır sonra ihdas edilmiştir. Mevlid`in iyi tarafları vardır. İyi tarafları yapılırsa bid`at-ı hasenedir. Yoksa bid`at-ı seyyi`edir. Mevlid`in meşru`iyetine dair güclü bir vesika buldum: Buhari ile Müslim`de sabit olmuştur ki, Peygamber sav, Medine`ye geldiğinde Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü, onlara oruç tutmalarının sebebini sorunca şöyle dediler: Bugün Allah`ın Fir`avnı denizde boğduğu ve Musa`yı kurtardığı bir gündür. Bunun için Allah`a şükür eder ve oruç tutarız. Bunun üzerine Peygamber sav buyurdu ki: “Biz Musa`ya daha yakınız.” Bundan anlaşılıyor ki böyle bir günde Allah`a şükür etmek tam yerindedir. (Suyuti,,Husnu’l Maksad Fi Ameli’l Mevlidi,63-65.)

Yazının Devamı

Ölüm Haktır….

“Her can, ölümü tadacaktır…” Enbiyâ, 35

Bu yazımızda ölüm hakkında ki ayet ve bazı hadislere kulak verelim istedik.

“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayâtı yaratmıştır…” Mülk, 2 “Her canlı ölümü tadar. Bir imtihân olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döِndürüleceksiniz…” Enbiyâ, 35 “Rabbim! Beni(m ölümümü) yakın bir süreye kadar geciktirsen de, sadaka verip sâlihlerden olsam!” Münâfikûn, 10 “Hele can boğaza dayandığı zaman, o vakit siz bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.” Vâkıa, 83-85 “Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.” Kâf, 19 “Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri nasıl olacak?” Muhammed, 27 “O gün ne mal fayda verir, ne evlâd! Ancak kalb-i selîm ile gelenler müstesnâ!..” Şuarâ, 88-89 “Kime uzun ömür verirsek, biz onun yaratılışını (gençliğini ve güzelliğini)bozar, onu beli bükük hâle getiririz. O kimseler bunu idrâk etmez mi?(Yolculuk ne tarafa?)” Yâsîn, 68 “…(Yâ Rabbî!) Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle.” Yûsuf, 101 “…Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver ve müslüman olarak canımızı al!” (el-A’raf, 126) “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99) “O gün ne mal fayda verir, ne evlâd! Ancak kalb-i selîm ile gelenler müstesnâ!..” Şuarâ, 88-89 “Ey îmân edenler! Allâh’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve Müslüman olarak can verin.” Al-i İmrân, 102

Yazının Devamı

Hz. Ömer rh. (Şehit edilişi anısına Miladi 644 Kasım ayı ilk haftası)

Hz. Ömer rh ibadet ederken bütün benliğiyle Rabbine yönelirdi. Kendisi gece teheccüd namazı kılardı. Sabah namazına, ev halkını kaldırırken Kur’an-ı Kerim’de ki “ve namazı ailene emret” Tâhâ, 132 mealindeki ayeti okurdu. Halife olduktan sonra, devlet işleriyle uğraşmasından dolayı kendi geçiminin temini için Ashab’a müracaat etmiş, Hz. Ali rh’in teklifine uyularak normal ölçülerde beytülmaldan geçimi sağlanmıştı. Hicri 15 yılında Müslümanlara maaş bağlandığı zaman, ona da ileri gelen Ashab’a verilen miktarda, beş bin dirhem maaş tayin edilmişti. Fakat, onun günlük gideri çok mütevazi idi. Hz. Ömer rh yemek olarak genellikle şunları yerdi, Ekmek, bazen et, süt, sebze ve sirke idi. Hz. Ömer rh’ın, şahsi hayati oldukça sadeydi. Hz. Ömer rh bazen dul bir kadına su taşırken görülür, bazen da günün yorgunluğunu hafifletmek için mescid’in toprak zemini üzerinde uyuduğu görülürdü.. Medine’den Mekke’ye çok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hiç bir zaman yanına çadır almamış ve yolda, bir çarşafı dalların üzerine gererek basit bir şekilde dinlenmeyi tercih etmiştir.

Bir gün, Ahnef b. Kays yanında Arapların ileri gelenlerinden bazı kimselerle birlikte Hz. Ömer rh’i ziyarete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış olduğu halde koşar bir vaziyette bulmuştu. Hz. Ömer rh, Ahnef’i gördüğünde ona; “Gel de kovalamaya katıl. Devlete ait bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun” dedi. Bu esnada biri ona neden kendini bu kadar üzdüğünü ve deveyi yakalamak için bir köleyi görevlendirmediğini söyleyince O; “Benden daha iyi köle kimmiş?” diyerek karşılık vermiştir.” Sibli Numanî, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, istanbul t.y,I, 384-385.

Hz. Peygamberimiz sav’in Medine’ de Hayber’in fethini müteakip burada ele geçirilen araziler, savaşa katılanlar arasında taksim edilmişti. Hz. Ömer rh kendi payına düşen araziyi vakfetmiş ve bir vakıf şartnamesi de düzenlemişti: “Bu arazi satılamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz; geliri fakirlere, akrabaya, kölelere, Allah yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktır. Vakfı yöneten kişinin ölçülü olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakınca yoktur” Buhari, şurût, 19. Bu bağışın Hz. İbrahim’ den sonra Islâm’da ilk vakıf olduğu bilinmektedir.

Yazının Devamı

İstişare, Cumhuriyet ve Cumhurun Kararı

“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla istişare et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Ali İmran Suresi, 159

Kur’an ahlakı ile ahlaklanan müminler, her konuda karar almaları gerektiğinde mutlaka birbirleriyle fikir alışverişinde bulunur ve ortak karar alırlar. Rabbimiz, Şura Suresi’nde bu konunun önemine dikkat çekmiştir. “Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır” Şura,36 “O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar”Şura,37

“Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar” Şura,38 “Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar”Şura,39

Yazının Devamı

SELAMLAŞMAK…….Hz. Allah’ın emridir….

“Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip (izin alıp) ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.” Nur,27

“Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size âyetleri böyle açıklar.”Nur,61

Selamlaşmak dinimizde üzerinde çok fazla durulan en güzel davranışlardandır.

Yazının Devamı

Umre’ ye Gitmek

“Haccı’da, umreyi’de Allah için tamamlayın….” Bakara,196

Kur’an-ı Kerim’de Kabe için söyle buyrulmaktadır.

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke´deki (Kâbe)dir”Ali İmran,96 “Hani Evi (Ka’be’yi), insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. “İbrahim’in makamını namaz yeri edinin” İbrahim ve İsmail’e de “Evimi tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin” diye ahid verdik. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” Bakara,125-127

Yazının Devamı

Mescid (Cami) ve Önemi

Camiler ve Din Gönüllüleri haftası (1-7 Ekim) nedeniyle mescid ve camilerimiz ile ilgili ayet ve hadisleri hatırlayalım istedik.

Ebû Zerr ra’den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah sav yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; “mescid-i Haram” buyurdu. . Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ” buyurdu.

Kâbe-i Muazzama’nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail as tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmektedir.

Yazının Devamı

OKUMAK, OKUMAK VE YİNE OKUMAK

İslam Dini, bilgiye ulaştıracak bütün meşru yolları açık tutmuştur. Bilgi, okuma ve öğrenmek için, zaman, mekan, yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiştir. Hayatın her aşamasında kişinin kendi durum ve konumuna göre ilimle iç içe olmasını istemiştir. Allah cc bilginin ve okumanın önemine vurgu yapmak için ilk vahyinde: ‘Oku yaratan rabbinin adıyla oku!O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, rabbin nihayetsiz kerem sahibidir ki o, kalemle yazı yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini o öğretti.’ Buyurmuştur. Alak Süresi,1-5

İslam’da, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet olarak kabul edilmiştir. Bilginin insanı yücelteceği Kuran-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: ‘Allah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.’ Mücadele Süresi,11

Allah cc Kuran-ı Kerim de ‘Biz insanlara böyle misaller veriyoruz. Bunu ancak alimler anlayabilirler.’ Ankebut Süresi,43

Yazının Devamı

MUHARREM AYI VE AŞÜRE GÜNÜ

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin bollaştığı bir aydır.

Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz sav tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Âşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır. Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir. Elmalı Tefsiri,8,5793 Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Peygamberimiz sav’ in hadislerine göre, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir: 1. Allah cc, Aşure günü Hz. Musa’yı denizi yararak kurtarmış, Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür. 2. Hz. Nuh as gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir. 3. Hz. Yunus as balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur. 4. Hz. Âdem’in as tövbesi Âşura Günü kabul edilmiştir. 5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır. 6. Hz. İsa as o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir. 7. Hz. Davud’un as tövbesi o gün kabul edilmiştir. 8. Hz. İbrahim’in as oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur. 9. Hz. Yakub’un as oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır. 10. Hz. Eyyûb as hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. Müslim Şerhi, 140; Diyarbekri,1/360 İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tövbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur. Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz sav Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. “Bu ne orucudur?” diye sordu. Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa as şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz s.a.v. de “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. İbni Mace,Sıyam,131 Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh as’dan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim as’dan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu. Bu hususta Hazret-i Âişe r.a. validemiz şöyle demektedir: “Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah Efendimiz sav de buna uygun hareket ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı.” ‘ Buhari, Savm, 69 O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz sav ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz sav herkesi serbest bıraktı. “İsteyen tutar, isteyen terk edebilir” buyurdu. Müslim, Sıyam, 117 .Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu. Bir zat Peygamberimiz sav’ e geldi ve sordu:

Yazının Devamı

HİCRİ TAKVİM VE HİCRİ YILBAŞI

Müslümanlar için Muharrem ayının birinci gecesi yeni yıldır. İslâmda yeni yıl, Muharremin birinci günü başlar. Müslümanlar ayları, ibadet günlerini, bayramları, Ramazan ve Kurbanı, Haccı, yılbaşını, zekatı… vb. hep İslâmî takvime göre tanzim etmek zorundadırlar.

Zira Hz. Allah cc Kur’an-ı Kerim’de ayların sayısını on iki olarak bildirmiştir. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah katında (yani Allah’ın hükmünde geçerli olan şey), ayların adedi muhakkak ki, oniki ay olmasıdır. Ki şunun bunun uydurması, faraziye ve nazariyesi veya kabulü ve benimsemesi değil, Allah’ın şu gökleri ve yeri yarattığı günkü kitabındaki kaydı, o gün yazılan yazının hükmü ve o gün yazdığı yazının ve takdirin gereği ve hak takviminin hükmü olarak, Allah tarafından kararlaştırılıp yazılan yazısında bu böyledir. Tevbe, 36

Hicri Takvim Peygamberimiz sav’in Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul eden takvimdir.Aynı zaman da ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Hicri Takvim; Hicri şemsi ve Hicri kameri takvim olmak üzere iki kısma ayrılır.

Yazının Devamı

Anne Baba Yanında Davranış Modelleri…

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” Nisa,36

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”Lokman,14 “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”Lokman,15

“Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.”Ankebut,8

Yazının Devamı

Sultan Alparslan ve Duası….

Sultan Alparslan’ın cihadı kazanması için 26 Ağustos 1071 yılı Cuma günü camilerde hutbede okunan bu zafer duası ,

“Allah’ım İslâm sancağını yükselt ve İslâm’a yardım et. Sultan Alparslan’ın senden dilediği yardımı esirgeme. Ordusunu meleklerinle destekle. Niyet ve azmini hayır ve başarıyla sonuçlandır. Çünkü o senin ulu rızan için rahatını terk etti. Malı ve canıyla buyruklarına uymak amacıyla senin yoluna düştü. Çünkü sen “Ey iman edenler can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir yolu size göstereyim mi?. Allah’a ve onun Peygamberine inanıyorsanız onun yolunda can ve malanızla savaşırsınız” diyorsun. Senin sözün gerçektir. Allah’ım o nasıl senin sözüne uyup şeriatının korunmasında gevşeklik göstermeden buyruğuna uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı koyarak dinine hizmet için gecesini gündüzüne katmış ise, sen de ona zafer nasip et.

Dualarını kabul et. Kaza ve kaderini onun için iyi ve hayırlı bir şekilde tecelli ettir. Onu öyle bir koruyucu ile kuşat ki düşmanlarının her türlü hilelerini def etsin. Lütfunla güzel sıfatların için onu en emin ve sağlam ellerle korusun. Amin”. Ahbâru’d-Devlet-i Selçukiyye, s.47-49

Yazının Devamı

Kurban Kesmek.. Fıkhi Hükmü..

Müslüman, hür, ergin, akıllı, mukim ve gücü yeten kimsenin kurban kesmekle yükümlü olduğu üzerinde İslam alimlerinin görüş birliği vardır. Hanefi Alimlerine göre kurban kesmek vaciptir. Diğer mezheplere göre ise kurban kesmek sünnet dir. Yolcu olan kişi, küçük çocuk ve akıl hastaları için kurban gerekip gerekmeyeceği konusunda ise mezhep imamlarımızca farklı görüşler öne sürülmüştür.

İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Hanefi Alimi Ebu Yusuf’a göre, kurban kesmekle yükümlülük için akıl ve büluğ şart değildir. Zengin olan çocuğun veya akıl hastasının malından velisinin kurban kesmesi gerekir. Bir coçuk veya akıl hastası bu kurbanın etinden yemesinde bir beis yoktur.

Diğer Hanefi Alimi İmam Muhammed’e göre ise akıl ve büluğ şarttır. Bu yüzden çocukların ve akıl hastalarının mallarından kurban kesilmesi gerekmez. Fetvaya esas alınan görüş de budur. Velileri kesecek olsa parasını tazmin etmeleri gerekir. Ancak bir kimsenin kendi malından küçük çocuğu için kurban kesmesi mehduptur.

Yazının Devamı

Miras Taksimini Hz. Allah cc Takdir Etmiştir…..

Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anne babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da anne babası ona vâris olmuşlarsa annesinin hakkı üçte birdir. Ölenin kardeşleri varsa annesinin payı, vasiyetten ve borçtan sonra altıda birdir. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş paylardır; şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” Nisa ,11

“Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, eşlerinizin, çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, annesi, babası ve çocukları bulunmadığı halde malı (diğer) mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa, vasiyetten ve borçtan sonra her birinin payı altıda birdir. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. Kimse zarar görmesin; Allah’ın hükmü budur. Allah her şeyi bilendir, hilim sahibidir”Nisa,12 Günümüzde miras hukuku konusunda üzülerek belirtelim ki çoğu kişi İslam’ın emrettiğini yapamıyor veya yapamıyor.

Son devrin Allah dostların dan Ramazanoğlu Mahmut Sami hazretlerinin miras konusuna bakış acısını Mühendis Sâdi Özayan Bey’den dinleyelim.

Yazının Devamı

Rızık Veren Hz. Allah cc’ dür…..

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.”Hud,6

Rızık konusunda endişe edenlere bir kıssa, “Belh’in meşhur velisi Hatem-i Esam, gazaya gidiyordu. Hanımına der ki,

Hanım, ne kadar nafaka bırakayım sana, ben gelinceye kadar? Der. Tevekkül ve teslimiyet timsali hanımın cevabı ibretlidir.

Yazının Devamı

Hz. İsa ve Şükür Ehli….

Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.” Ali İmran,49

İsa as bir ağacın altında dua eden birini görür; baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anlar. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:

Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.. Hazret-i İsa as kötürüm adama yaklaştı:

Yazının Devamı

Hibe……..

Mecelllede, hibenin tarifi şöyledir. “Hibe, bilâ ivaz bir malı temlik etmektir”. Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık geçen sadaka ve infak kelimeleri hibeyi de içine alacak geniş kapsamlı sözcüklerdir.

“Eğer sadakaları açık olarak verirseniz o, ne güzel. Eğer onları gizler ve bu şekilde yoksullara verirseniz, işte bu, sizin için daha hayırlıdır” Bakara, 271

Hz. Peygamberimiz sav’den hibe konusunda çeşitli hadisler nakledilmiştir. “Rasulullah sav Kendisi hediye kabul eder ve karşılığında da hediye verirlerdi “Buhârî, Hibe,11 “Karşılıklı hediyeleşiniz. Böylece dostluğunuz artar ve aranızdaki düşmanlık yok olur” Muvatta, Hüsnü’l-Huluk,16

Yazının Devamı

İdareciler ve İlk Konuşmaları…..

Hz. Ebû Bekir rh halife seçildiği zaman takip edeceği siyasetin temel prensiplerini açıklayıcı mahiyette veciz bir hitâbede bulunmuş .İbn Hişâm, IV, 311

“Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin başınıza halife seçildim. Ancak

Kur’an-ı Kerim nazil olmuş, Hz. Peygamberimiz sav dinin hükümlerini açıklamıştır. Sizin en zayıfınız, hakkı alınıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. Ey insanlar! Ben ancak Hz.Peygamberimiz sav ’in yoluna uyarım. Kendiliğimden bir şey icad edici değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olun. Eğer sırat-ı müstakimden kayarsam beni düzeltiniz. Ben bu sözümü söyler, hem kendim için hem de sizler için Allâh’ın affını taleb ederim.” Daha sonra ki bir hutbesinde Hz. Ebu Bekir rh Allâh’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurur “Ey insanlar! Ben de sizin gibi bir insanım. Bilmiyorum, belki Hz. Peygamberimiz sav’in yapabildiği şeyleri bana da teklif edeceksiniz. Halbuki Allâhü Te‘âlâ, Hz. Muhammed sav’i alemlerden üstün kılmış ve onu afetlerden korumuştu. Ben ise ancak Hz. Muhammed sav’e tabi olan birisiyim. Hz. Peygamberimiz sav vefât ederken, hiç kimsenin, onun üzerinde bir çöp kadar bile hakkı yoktu. Benimse, bir şeytanım vardır. Zaman zaman bana galebe çalar. Ey insanlar! Siz, ne zaman biteceğini bilmediğiniz bir ömür süresinde sabah ve akşamlarınızı geçiriyorsunuz. Eğer bu süreyi sâlih amellerle geçirebilirseniz, bunu yapın. Ecel gelmeden, elinizdeki fırsat kaçmadan, sâlih amel yapmakta acele ediniz. Çünkü ecelini unutan, amelini başkasına bırakan kimseler vardır. Sakın onlar gibi olmayın. Çok acele edin. Çünkü arkanızdan gelen ve size yetişmek isteyen bir şey vardır ki, o da çok hızlı gelen ecelinizdir. Ölümden korkun. Yaşayanlara değil, öldükten sonra arkada bırakacakları güzel şeylere gıpta edin.” Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahâbe, III, 175-178.

Yazının Devamı

Kutsal Emanetler …….

“Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.” Ali İmran,97

Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi 1517 yılında idi. Kahire’ye girişi ile eski Memlûk toprakları ve nüfuzu altındaki bölgeler Osmanlılara geçmiş oluyordu. Memlûk nüfuzu altındaki Mekke Emirliği de Osmanlı hakimiyetini tanımış, Şerîf II. Berekât, o sıralarda 12-13 yaşlarındaki oğlu Ebû Nümey’i Kahire’ye göndererek Yavuz Sultan Selim’e itaat arz etmiştir.

Böylece Hicaz, Memlûk idaresi altındaki haliyle Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Öncelikle Yavuz Sultan Selim Kahire’de iken Mekke ve civarını feth için asker göndermeyi düşünmüş, fakat o tarihte Mekke emiri olan Berekât, derhal oğlu Ebû Nümey’i Yavuz Sultan Selim’e yollamıştı. Ebû Nümey, babasının rızasıyla müşterek emirlik yapmak üzere daha önce Memlûk Sultanı Kansu Gavri’den Hicaz ve Yenbu emirliği unvanını almıştı. Ebû Nümey, Kahire’ye gelirken Mekke emiri sıfatıyla yanında Mekke’nin ileri gelenleri, mukaddes emanetler:

Yazının Devamı

YETİM

Kelime ve ıstılah olarak yetim, babası olmayan, erginlik çağına ermemiş çocuk anlamında kullanılan bir kelimedir İslam dini, yetimlere iyi davranılmasını, onların mallarının korunmasına son derece önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’in 21 yerinde genel olarak yetimlerin gözetilmesi ve korunması emredilmektedir. Bu ayetlerden birisinde şöyle buyurulmaktadır: ‘Gerçek, yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir’. Nisa süresi 10

Bu ayetteki yetim malı yemekten maksat ; onların mallarına el koymak, haklarını bilerek veya hile ile gaspetmektir. Yetim, kendi malını idare edemeyeceği için, onun mallarını vasisi idare eder. Onun şahsi işlerini ise velisi yürütür.Yetim kendisi erginlik çağına ererse malları kendisine teslim edilir. Şayet erginlik çağına geldiğinde kendiside mallarını güzel idare etme yeteneği görülmezse, kendi mallarını idare edecek duruma gelinceye kadar vasi yetime yardım eder mallarını kendisine teslim edilmez.Fakat yakinen artık yetimin malına sahip olacağı anlaşıldıktan sonra vasinin görevi bitmiş demektir. İslâm’a göre, yetim malı yemek kesinlikle haramdır ve büyük günahlardan birisidir. Bu konuda açık emirleri bulunan bir çok ayet ve hadis vardır. İşte bunlardan bazıları şunlardır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor: ‘Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar, çılgın aleve atılacaklardır’ Nisa Suresi,10 “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.”En’am Suresi,152 Peygamberimiz Efendimiz sav ise, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır. ‘Siz, milletlerin mahvolmasına sebep olan’ helak edici yedi günahtan sakınınız.’

Ashab-ı Kiram, ‘Ya Rasulüllah! Bunlar hangileridir?’ diye sorarlar. Peygamberimiz Efendimiz sav ‘Allah’a şirk koşmak, büyü yapmak, Allah cc nün öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek; tefecilik; yetim malı yemek; düşman ile savaşırken kaçmak; evli ve hiç bir şeyden haberi olmayan namuslu bir kadına zina iftirası yapmaktır.’ Buyurmuşlardır. Müslim, İman, 143;Hanbel,Müsned,2/201 İslam dini, yetim malı yemek bir tarafa, aksine yetimlerin ve mallarının korunmasını emretmektedir. Bu konuda da Hz. Allah cc Kuran-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır. ‘Sakın yetimi incitme, dilenciyi azarlama.’ Duha Suresi,9-10. Peygamberimiz Efendimiz sav ise, yetimleri koruyan ve onlara yardımcı olanlar için şöyle müjdeler vermektedirler. ‘Ben ve yetimin işlerine yardımcı olan kimse, Cennette şöylece beraber bulunacağız’ buyurarak, şehadet parmağı ile orta parmağını işaret ederek, göstermiştir.” Müslim, Zühd,42 Kısaca yetim malı yemek ne kadar kötü ve büyük günah ise, onları korumak da o derece çok sevaptır ve en hayırlı iştir. Bu nedenle her müslümanın çevresinde bulunan yetimleri görüp gözetmesi ve yetimin kendi malına sahip olacak duruma gelinceye kadar onları koruması en temel dini bir görevidir.

Yazının Devamı

Şevval Ayı ve Şevval Oruçu

Ramazan-ı Şerif’ten sonra gelen kameri aylardan Şevval ayında altı gün oruç tutmak bazı İslam alimlerine göre müstehaptır. Bir ay boyunca oruca alışmış olan insanlar, şevval ayında da altı gün oruç tutmaya gayret göstermelidirler. Peygamberimiz Efendimiz sav ‘Kim oruçla geçirdiği Ramazan-ı Şeriften sonraki Şevval ayında altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur.’ Buyurmuşlardır. Müslim, sıyam,204;Tirmizi, savm,53

Böylece Ramazan oruçundan sonra şevval ayında tutulan altı gün oruç ile kişinin bir sene oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağı müjdelenmiştir.

Bazı İslam alimleri bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın izahını şöyle yapmaktalar.

Yazının Devamı

Ramazan Bayramı

“Onlar, “İstiyoruz ki, ondan yiyelim, kalplerimiz sakinleşsin, bize (Rabbinden tebliğ ettiğin hususlarda) doğru söylediğini kesin olarak bilelim ve buna (dünya ve kıyamette) tanıklık edenlerden olalım.” demişlerdi. Maide, 113

“ Meryem oğlu İsa şöyle dedi: “Allah’ım, ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, (bugün) hem öncekilerimiz, hem de sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bize rızkı ver. Sen rızk verenlerin en hayırlısısın.” Maide, 114

“Allah da şöyle buyurdu: “Ben şüphesiz onu (sofrayı) size indireceğim; ama ondan sonra kim inkâr ederse, ona âlemlerde hiç kimseye yapmayacağım azabı yaparım.” Maide, 115

Yazının Devamı

Kadir Gecesi

‘Şüphesiz, o Kur’an’ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir.’ Kadir Suresi,1-5

Kadir suresinin nuzul sebebi olarak anlatılan birkaç hadiseden birini zikretmek istiyorum. Peygamberimiz sav ashabına İsrailoğullarından Eyyub as, Zekeriya as, Hazkıyl b. Acuz ve Yuşa b. Nun’un seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabeler bunu hayretle karşıladılar. Nasıl bir kişi seksen yıl hiç günah işlemeden yaşar dediler. Cebrail as bir müddet sonra geldi. ‘Ey Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah cc sana ondan daha hayırlısını verdi, indirdi’ diyerek Kadir Suresini okudu . ‘İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır’ buyurdu.Aynı zamanda Efendimiz sav’e geçmiş ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içerisinde üzüldü. Allah cc de Sevgili Peygamberimiz sav Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı.İşte Kadir Suresi bu olaylar üzerine nazil olmuştur.

Kadir Gecesinin en önemli özelliği Kur’an-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre ayetler veya sureler halinde Peygamberimiz Efendimiz sav’e Cebrail as vasıtasıyla vahiy yoluyla indirilmiştir.

Yazının Devamı