Prof. Dr. Fatih Satıl

Prof. Dr. Fatih Satıl

Bitki ve Hayvanlarda Antifiriz

Kışın yollara buzlanmayı önlemek için tuz atıldığını hepimiz biliriz. Ama bu yöntemi uygulayabilmek için; suyun donma noktasını hangi bileşiğin düşürebileceği, bunun için etkili olabilecek bir maddenin nasıl üretilebileceği gibi birçok bilgi birikimine sahip olmak gerektir. Enterasandır, bazı bitki ve hayvanlar bu yöntemi yeryüzünde var olduklarından bu yana her kış kullanmaktadırlar.

Sıfırın altındaki sıcaklık dereceleri pek çok canlı için ölümcüldür. Bu don zararını önlemek amacıyla canlılara bir kısım mekanizmalar yerleştirilmiştir. Örneğin bazı canlıların vücut sıvılarında kışa girerken tuz oranı artırılır, bazı semenderler, balıklar, böceklerde ise “antifiriz” olarak adlandırılan bir kısım proteinler sentezlenir.

Kışın hayvansal organizmalar sığınacak bir yer bulup soğuktan korunabilirler. Ama bitkilerin kökleriyle toprağa bağlı oldukları için böyle bir şansları yoktur. Peki bitkiler bu don zararından nasıl korunurlar?

Yazının Devamı

BİTKİLERDEKİ SU BORULARI

Metrelerce uzunluktaki ağaçların en uç dallarındaki yapraklara kadar suyun nasıl ulaştığını, o yüksekliğe hiçbir pompa veya hidrofor sistemi olmadan nasıl çıktığını hiç düşünmüş müydünüz?

Ağaçların ihtiyaçları olan suyun topraktan en uçtaki yapraklara kadar dışardan hiçbir müdahale olmadan büyük bir başarı ile taşınması elbette mucizevi bir olaydır. Bu mükemmel faaliyetin gerçekleşmesi için ağaçlar çok detaylı bir sistemle donatılmışlardır. Su, ağacın köklerinden gövdesine ve dallarına doğru uzanan ince borulardan oluşan bir sistemle taşınır.

Bu özel sistem; suyun bitki köklerinden en üst noktaya kadar taşındığı ultra kılcal borulardan oluşur. Günümüz teknolojisiyle bu kılcallıkta bir boru yapmak mümkün değildir. Bitkinin büyüklüğü ne olursa olsun, taşıma sistemini oluşturan bu boruların çapları yaklaşık 0.25 mm-0.006 mm genişliğindedir.

Yazının Devamı

Gıdalarımıza Renk Katan BÖCEKLER!

Yediğiniz her şeyin içerisinde neler olduğunu biliyor musunuz? Paket üzerindeki etiketleri dikkatlice okusanız dahi, tükettiğiniz gıdalar içerisinde neler olduğunu bilmeniz maalesef mümkün değil. Özellikle tükettiğimiz kırmızı renkli gıdalara karşı daha dikkatli olmanızı öneririm. Neden mi? Cevap yazının devamında.

Bir gıda boyası olan Karmin, çeşitli ürünlere kırmızı renk vermek için kullanılıyor. Bu pigment aynı zamanda Avrupa Birliği EC kod sisteminde E120 olarak biliniyor. Karmin boyası, kaktüsleri mesken edinmiş bir böcek türünden (Dactylopius coccus) elde ediliyor. Gıda endüstrisinin kırmızı renklendirici olarak kullandığı bu böceğin kanı, bedeni ve larvaları saf renklendirici olarak pazarlanıyor. Özellikle Meksika’da bu böcekleri yetiştirmek için özel kaktüs tarlaları kurulmakta, böcek ve larvaları üreticilerce toplanmaktadır. Uzmanların dediğine göre, 1 kilo boya elde etmek için, yaklaşık 150-160 bin böcek kullanılıyor.

Üreticiler, ürünlerine ekledikleri katkı maddelerini toplum sağlığı veya inanç boyutuyla değil; “en hızlı, en kolay, en ekonomik nasıl üretirim ve rafta bozulmadan en uzun süre nasıl tutabilirim” diye düşünüyor maalesef.

Yazının Devamı

Yeniden Dirilişi Bekleyen Tohumlarda Kış Uykusu

Kış soğuklarında insanlar ve diğer birçok canlılar sığınacak sıcak bir yer bulabiliyorlar ama dışarıda toprağın altında kalan tohumlar acaba bu şiddetli soğuklardan nasıl korunuyorlar? Bitkilere, zor koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayacak uyku ya da dinlenme (dormansi) durumu denilen özel bir mekanizma verilmiştir. İçinde koca bir ağacı saklayan tohumlar bu mekanizma sayesinde, zor şartların oluştuğu dönemlerde metabolizma faaliyetlerini yavaşlatılır yani bir anlamda uykuya geçerek daha dayanıklı bir hal alırlar.

İnsan düşünmeden edemiyor: Toprak altında yarı ölü vaziyette bekleyen tohumlar, şartların kötüye gittiğinden nasıl olup da haberdar olmakta ve önlem almaktadırlar? Saati ve duyu organları olmayan toprak altındaki bu tohumlar uyanma vaktinin geldiğini nasıl hesaplamaktadırlar? Bu sorulara cevap olarak: “Bitkiler olumsuz koşullarda yaşamlarını garantiye almak için mekanizmalar geliştirmişlerdir” gibi bir açıklama yapmak sizce aklı tatmin eder mi?

Konu uzmanlarının açıklamalarına göre, bitkiler kendilerine bahşedilmiş olan Absisik Asit (ABA) adı verilen bir hormon sayesinde kışa girerken tohum içindeki yaşam fonksiyonlarını yavaşlatır. Sonuçta tohumdaki su miktarı azaltılır ve soğuklara karşı daha dayanıklı bir hal alır.

Yazının Devamı

Anavatanı Orta Asya Olan Bir Bitki: “KENEVİR”

Son günlerin en popüler bitkisi olan Kenevir (Kendir ya da Esrar otu), insanlık tarihinde belki de ilk kültüre alınan bitkilerinden birisidir. Dünyada yaygın bir yayılışı olan bu bitkinin ana vatanı Osta Asyadır. İlk olarak saplarından lif elde etmek amacıyla kültüre alınmış olan bu bitki Çin’de 4500 yıldır yetiştiriliyor. Bitkinin uyuşturucu amaçlı kullanımının ise M.Ö 100’lü yıllarda Hindistan’da başladığı bilinmektedir. Bu özelliği nedeniyle üretimi yasak olan kenevir, 18. yüzyılda Amerika’da zorunlu olarak yetiştiriliyordu. Kenevir üretmeyen çiftçi hapse bile atılıyordu. Bugün ise üreten hapse atılıyor!

Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın Kenevir bitkisini yeniden gündeme getirmesi ile birlikte bitkiye olan bakış açımız bir anda değişiverdi ve bitki eski itibarına kavuştu.

Kenevir, daha çok uyuşturucu özellikleri ile ön plana çıkarılsa da, gerçekte çok amaçlı kullanım özellikleri olan bir bitkidir: Tekstil, tıp, kozmetik, gıda, kâğıt, yakıt (bio yakıt), petrol ve petrokimyanın kullanıldığı otomotiv sektörü de dahil bir çok alan için alternatif bir üründür.

Yazının Devamı

Bitkiler Aralarında Haberleşirler mi?

Bitkiler kendilerine özel haberleşme sistemleri ile birbirleriyle iletişim kurmaktadırlar. Bitkilerin kendi aralarında kurduğu bu iletişim sisteminde; uçucu kimyasal bileşikler, ses titreşimleri, mantar ağları ya da ışıkla haberleşme gibi çeşitli yöntemler kullamaktadı

Kavak ve Akçaağaçlar üzerine yapılan bir araştırma bu iddiayı desteklemektedir. Bu araştırmada, iki ayrı kafes oluşturulmuş ve bunların içine ağaçlar yerleştirilmiştir. Birinci kafese yerleştirilen ağaçların yarısının yaprakları yırtılmış, ikinci kafesteki ağaçların ise hiçbirine zarar verilmemiştir. İki gün sonra yapılan gözlemde, zarar görmüş ağaçların bulunduğu kafesteki sağlıklı yapraklarda böcekleri engelleyen birtakım kimyevî maddelerin üretildiği diğer kafeste ise bir değişiklik olmadığı gözlenmiştir. Bilim adamları, yırtılmış yapraklardan gaz şeklinde bir sinyal yayıldığını tespit etmiştir. Bu sinyal gelecek zararlara karşı hasar görmüş yapraklardan sağlıklı yapraklara gönderilen bir uyarıdır.

Birçok bitki etrafına güzel kokular yayar. Güllerin, yeni kesilmiş otların ve yaseminlerin kokusu geceleyin baygınlık verecek kadar hoştur. Belki de bizlerin duyamadığı bazı kokular; bitkilerin, bitkiler veya hayvanlarla haberleşmesinin başka bir yoludur. Bitkiler, diğer bitkilerin kokularına da duyarlı yaratılmıştır. Açıkça bilinmektedir ki, bitkiler insanlar gibi koku alma duyusuna sahip değildir. Ama birçok bitki, fizikî olarak kokulara tepki vermektedir. Bitkiler, havadaki kimyevî molekülleri farklı şekilde algılayıp fizikî tepkiye dönüştürebilecek şekilde tasarlanmışlardır.

Yazının Devamı

Plastikler Marketten Çıktı Midemize Girdi!

Bugünlerde bir furyadır gidiyor, her yerde bir poşet muhabbeti. Biz bu tartışmaları yaparken, poşetler çoktaaan vücüdumuzun hücrelerine kadar girmiş te çıkmış haberimiz yok. Son araştırmalar gösteriyor ki, denizleri kirleten, çevreyi tehdit eden plastikler artık insan vücudunda. Su ve yiyecek yoluyla vücudumuza giren plastik parçacıklar kanımıza karışıyor ve vücudumuza yayılıyor. Bilim dünyasında vücudumuza giren bu plastiklere mikroplastik deniliyor. Günlük hayatımızda kullandığımız; plastik şişeler, kaplar, su bidonları, plastik kutularda paketlenmiş gıdalar, biberonlar sağlığımızı tehdit eden bu mikroplastik kaynaklarıdır. Özellikle kozmetik ürünlerinde yer alan mikroplastikler, yukarıda sözü edilen ürünlerdeki plastiğin parçalanması ile de çevreye yayılıyor. Dünyada yılda yaklaşık 400 milyon ton plastik üretildiği ve bu plastiğin yüzde 2 ile yüzde 5’nin denize karıştığı tahmin ediliyor. Ama işin asıl acı yönü şu; bu plastikler öylece denizde kalmıyor, denizlerden balıklara ve diğer hayvanlara, nihayetinde de insan vücuduna geçiyor.

Son araştırmalar, hem vücudumuzun ihtiyacını almak hem de yemeklerimizi daha lezzetli hale getirmek için kullandığımız tuz ile birlikte plastik parçacıkları yuttuğumuzu gösterdi. BBC Türkçe, geçen hafta, 6 kıtadan 16 ülkede üretilen 39 marka deniz, kaya ve göl tuzunun 36’sında mikroplastik parçacıklarına rastlandığını duyurdu. Yani dünyada tüketilen sofra tuzlarının yüzde 90’ı maalesef mikroplastik içeriyor.

Avusturya’da yapılan bir pilot araştırmada ise, insan dışkısında mikroplastik bulunduğu ortaya konuldu. Viyana Tıp Ünivertesi ile Avusturya Çevre Dairesi tarafından yapılan bu araştırmada, farklı ülkelerde yaşayan sekiz denekten alınan gaita örneklerinde mikroplastiklere rastlandı. Ayrıca, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İtalya, Polonya, Rusya, Japonya ve Avusturya’da plastik ambalajlı yiyecekler yiyen yaşı 33 ile 65 arasında değişen denekler üzerinde de buna benzer bir araştırma yapıldı. Bu deneklerin dışkılarında yapılan incelemelerde büyüklüğü 50 ile 500 mikrometre arasında değişen dokuz farklı plastik çeşidi tespit edildi.

Yazının Devamı

Çöpümüzün Kıymetini Bilmiyoruz!

Günlük ne kadar çöp ürettiğimizi merak etiniz mi hiç? Ülkemizde üretilen kişi başına çöp miktarı ile ilgili maalesef yeterli bir veriye ulaşmak zor.

Çünkü, çöp ürettiğimizle ilgili olarak net rakamların ortaya çıkmamasının en temel nedeni halen ülkemizde üretilen çöplerin planlı bir şekilde bertaraf edilmemesi veya geri dönüşüme dönmemesidir. Çevre Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de ancak 26 milyon kişinin atıkları dogru bir şekilde müdahale görüyor. Geri kadan neredeyse 50 milyonluk nüfusun atıkları ya plansız bir şekilde bir yerde biriktiriliyor, ya da çevre standartlarına hiç uygun olmayan yerlerde depolanmaya devam ediyor. Halihazırda kontrol edilebilen atık miktarı arasında yapılan çalışmalara göre kişi başı üretilen çöp miktarı günlük 1.2 kg’dır. Ülkenin geri kalanının da aynı miktarda atık ürettiğini düşünürsek karşımıza çıkacak günlük rakam yaklaşık 90 000 Ton olacaktır.

Çöpten Elektrik Üretmek Mümkün mü? Ürettiğimiz çöplerin büyük bir bölümü o ilin düzenli depolama sahalarında biriktirilir. Biriken çöpler zamanla çürümeye başlar. Çöplerin çürümesi esnasında çöp gazı dediğimiz, yüksek oranda Metan (CH4) içeren zararlı bir gaz meydana gelir. Çevre kirliliğine yol açan bu metan gazının zararını elektrik üretimi ile engellemek mümkün. Bu amaçla, depolanan çöplerin içine belirli aralıklarla delikli borular yatay veya dikey olarak döşenmektedir. Vakum pompası ile metan gazı bu borulardan çekilir ve gaz motorları ile yakılarak elektrik elde edilir.

Yazının Devamı

İlaç Gibi Bir Meyve: “ELMA”

Rengiyle gözümüze, tadıyla dilimize, kokusuyla burnumuza, zarafetiyle iştihamıza hitap eden, vitaminleriyle de bedenimizin imdadına koşan elma, tabiat sofrasında bizim için sunulan muhteşem bir meyvedir.

Elmanın İlaç Özelliği: İngilizlerin elma ile ilgili en çok kullanılan bir atasözünde “Günde bir elma, doktoru evden uzak tutar” denilmektedir.

Elmadaki yüksek miktardaki C vitamini, bir insanın günlük C vitamini ihtiyacına denktir. En fazla kabukta ve kabuğun hemen altında bulunur. Bu nedenle iyi yıkanmış elmanın kabuğuyla tüketilmesi en doğrusudur. ABD’nin saygın üniversitelerinden Cornell Üniversitesindeki araştırmacılar, elma kabuğundaki ‘triterpenoids’ adlı maddenin kanser hücrelerinin çoğalmasını engellediğini keşfetmişlerdir.

Yazının Devamı

Ağaçlar Utanır mı?

Ormanlık bir alanda başınızı kaldırıp dikkatle ağaçların üst dallarına doğru baktığınızda, ağaçların en tepedeki dallarının ve yapraklarının birbirine değmediğini görürsünüz.

Özellikle gökyüzünün görülebileceği bir seyreklikteki ormanda yukarı doğru bakarsanız ağaçların kenarlarına adeta gökyüzü renginde bir kalemle bir sınır çekilmiş gibi bir manzara ile karşılaşırsınız. Ağaçların arasından sızan gün ışığı ise ortaya büyüleyici bir görsel tablo çıkmasına neden olur. Özellikle tropikal ormanlarda daha sık görülen bu duruma, ormancılık dilinde “Taç Utangaçlığı (Crown Shyness- Tree Shyness)” denir. Ancak bu durum tüm ağaçlar için geçerli değildir. Ağaçların taçlarında görülen bu gizemli yapı, ilk 1920’lerde gözlenmiş. O zamandan bu zamana birçok hipotez öne sürülmüştür. İşte bu hipotezlerin bazıları:

Fotosentez için gerekli olan güneş ışınlarından maksimum seviyede yararlanabilmeleri için ağaç taçları böyle dizayn edilmiş olabilirler. Bilindiği gibi, iki ağacın dalları birbiri üzerine bindiğinde aşağıdaki yapraklara ulaşan güneş miktarı azalıyor ve bitki gelişimi yavaşlıyor. Bu yüzden ağaçlar kendine komşu olan diğer ağacın dallarına doğru gelişmez, yukarıya yani güneşe doğru büyür.

Yazının Devamı

KESTANE KEBAP YEMESİ SEVAP

Faydaları saymakla bitmeyen bu meyveyi ağacından toplamak kabuğundaki dikenlerinden dolayı biraz külfetli bir iştir. Demek, kestane o kadar değerli bir meyve ki dikenli bir kabukla koruma altına alınmıştır.

Kestane ve Sağlık: Bu leziz yemişin sağlık açısından birçok faydası vardır. İçerdiği potasyum, fosfor, kalsiyum magnezyum, klor, demir ve sodyum mineralleri ile B1, B2 ve C vitaminleri nedeniyle kışın olumsuz şartlarına karşı bağışıklık sistemini güçlendirici özelliğe sahiptir. Fiziksel ve beyinsel yorgunluklara karşı eşsiz bir iksirdir. Unutkanlığı ve alzheimer’ı önleyici özelliği vardır. Aynı zamanda kalp ve kas sistemini uyarıp kalbi korur. Sakinleştirici özelliği nedeniyle stresin giderilmesine yardımcı olur. İçerdiği selenyum sebebiyle prostat kanseri için şifa kaynağıdır. İyi çiğnenerek yenildiğinde ise karaciğeri güçlendirir.

Diyet ve Kestane: Kestane, doğada tamamen doğal şartlar altında yetiştirilen, tarımsal ilaç, suni gübre kullanılmayan bir organik tarım ürünüdür ve bu nedenle beslenme diyetlerinde eskiden beri yer alır. 100 gramı 160 kalori içeren kestane (Kavrulduğunda ise enerji değeri 239 kcal olmakta, ve şeker oranında %25 artış görülmektedir), tok tutucu özelliği sayesinde sık sık yemek yemeyi engellediği için diyet ürünü olarak da kullanılabilir. Ancak, kestaneyi abartmadan yemekte fayda var. Özellikle kilo sorununuz varsa dikkatli olmanız gerekir. İçeriğinde, başta nişasta olmak üzere yüz gramında; 34 gr karbonhidrat, 3.2 gr protein ve 1.8 gr yağ bulunmaktadır.

Yazının Devamı

BÖCEK KIYAMETİ

Yeryüzündeki her bir canlının ekosistemin devamı açısından büyük faydası vardır. Türler, yaşadıkları bölgelerde toprak, hava, su ve diğer canlı gruplarıyla etkileşim halinde gezegenin denge ve düzeninde önemli roller üstlenirler. Bu sistemde tek bir canlı türünün bile yok olması, zincirleme devam eden negatif bir etkiye yol açar.

Böcekler Azalıyor: Son araştırmalara göre, yeryüzündeki yaşam zincirinin önemli bir parçası olan böceklerin sayısında çok ciddi oranda bir azalma var.

Porto Riko’nun henüz insanlar tarafından tahrip edilmeyen bölgelerinde yapılan son araştırmalar, böcek nüfusunun önemli ölçüde azaldığını gösteriyor. Hatta böceklerle beslenen canlı sayısında da yüksek oranda düşüş var. 2014 yılında yapılan başka bir araştırmanın sonuçlarına göre, dünya çapındaki böcek ve arı gibi omurgasız canlıların nüfusunun 35 yıl içinde %45 oranında azaldığı tespit edilmiş. 2017 yılında yapılan bir diğer araştırmaya göre, özellikle Avrupa’da insan nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde böcek ve omurgasız popülasyonundaki azalma oranı 10 yılda %76’yı bulmuş. Bu rakamlar gerçekten de çok ürkütücü, sanki böcek kıyameti yaşanıyor gibi. Peki, bu sorunun nedeni ne?

Yazının Devamı

Canlıları Güdüleyen ya da Dürten Güç! “İÇGÜDÜ/DÜRTÜ”

Doğadaki canlıların tümü yaşamlarını sürdürebilmek için akıl gerektiren davranışlarda bulunurlar. Bir insanın ancak öğrenme, beceri ve tecrübe gibi özelliklerle kazanacağı bu davranışlar, canlılarda ilk doğdukları andan itibaren vardır.

Son derece akılcı planlar dâhilinde hareket eden, hassas hesaplar gerektiren davranışlar sergileyen bu canlılar, kendilerini inceleyen bilim adamlarını gerçek anlamda bir şaşkınlığa düşürmektedirler.

Gerçekte “Canlılar bu zekayı nasıl ediniyorlar ve bunu nerelerde kullanacaklarını nasıl öğreniyorlar?” Canlılarda bilinçli davranışlarının nasıl ortaya çıktığı sorusuna cevap arayan evrim savunucuları “içgüdü” kavramını kullanarak bu sorulara açıklık getirmeye çalışırlar.

Yazının Devamı

Su Yüzeyinde Hareketli Köprü Yapabilen Mühendis Karıncalar

Dünyanın hemen hemen her yerinde yaşayan ve istilacı bir karınca türü olan ateş karıncalarına öyle bir davranış şekli öğretilmiştir ki bu sayede önüne çıkan su engellerini aşabilmekte ve bir sel baskınında bile boğulmadan hayatta kalabilmektedirler.

Önüne çıkan bir su engelini aşmak için bu karıncaların binlercesi birbirine tutunarak bir arada kalır ve kendi vücutlarıyla suda batmayan canlı bir sal oluşturarak suda boğulmaktan kurtulurlar. Karıncalardan oluşmuş bu canlı sal, sudaki dalgalara rağmen sallana sallana yoluna devam edebilir. Bu esnada karıncaların neredeyse yarısı suyun altında kalırken, diğer yarısı da suyun yüzeyinde üst tarafta kalır. Peki, su altında kalanlar boğulmaz mı? Bu iş öyle bir disiplin içinde yapılır ki, salı oluşturan karıncalar bulundukları yeri nöbetle değiştir ve böylece hiç bir karınca uzun süre su altında kalmaz. Ayrıca, bu karıncalar, vücutlarındaki ince kıllar sayesinde küçük hava kabarcıklarını tutarak suyun altında bir süre bu hava kabarcıkları sayesinde nefes alabilirler.

Peki, on binlerce karınca nasıl dağılmadan bir arada suyun üzerinde kalabiliyorlar?

Yazının Devamı

Hamburger Yemeyin Yağmur Ormanlarını Yok Etmeyin!

Bildiğiniz gibi son günlerde et ürünlerine karıştırılan soya haberlerini sık sık okuyor ve duyuyoruz. Soya ürünleri ucuz olduğu için genellikle et ürünlerinin içine karıştırılıyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’na (WWF) göre; Avrupalı tüketiciler, hamburger gibi et ürünlerinin içine ‘gizlenmiş’ şekilde, her sene ortalama 61 kilogram soya yiyor. Buraya kadar sorun yok diyebilirisiniz. Peki, sorun nerede? Sorun soyaların nerelerde ekildiğinde ve genleri ile oynanıp oynanmadığında.

Ucuz olduğu için tercih edilen soyanın üretimi için Amazon bölgesi seçilmiş. Eee ne var bunda, “iyi işte böylece oradaki çiftçiler için de bir gelir kapısı olmuş” diyebilirsiniz. Ama durum hiç te öyle değil maalesef.

Dünya çapında çevreci bir sivil toplum kuruluşu olan “Mighty Earth”, yayınladığı bir raporda, Avrupa’da ‘yerli ürün’ olarak tanıtılan et ürünlerinin Güney Amerika’daki yağmur ormanlarının yok oluşuna sebep olabileceğini belirtti. Hatta bu kuruluş, fast food devi Burger King’in soya üretilecek tarlalara yer açmak için 2011 ile 2015 yılları arasında Brezilya ve Bolivya’daki 700 bin hektar ormanlık araziyi yaktığını ortaya çıkardı Benzer şekilde, 12 yıl önce kullandıkları soya ile Amazon ormanlarını yok ettiği öne sürülen McDonald’s’a karşı Greenpeace’in başlattığı kampanya da sonuç verdi ve Amerikalı hazır yemek devi et ürünlerine Amazon bölgesinden gelen soyayı kullanmayı durdurdu.

Yazının Devamı

Ruh iyileştirici Anti Stres Bitki ve Besinler

İnsan, beden ve ruh ikilisinden meydana geldiğine göre, yediğimiz besinlerin bedenimizin biyolojik yapısı üzerindeki etkisinin yanında psikolojik yapısı üzerinde de etkisinin olması gayet doğaldır. Beslenme uzmanı Mauro Todisco bu konuda: “Bütün besinler beyin ve psikolojimiz üzerinde etkilidir” demektedir. Bu nedenle stresi azaltmak biraz da bizim elimizde. ‘Bir şey yiyerek stres azalır mı?’ demeyin. Çünkü bize mutluluk veren, uyku düzenimize yardımcı olan besinler olduğu gibi stresi azaltan besinler de var. Bu nedenle, stresi azaltmaya yardımcı olan besinleri tüketmek çok önemli.

Depresyonla mücadelede önemli bir yeri olan serotonin, iştahı ve ruh halini direkt etkiliyor. Vücutta serotonin seviyesi düştükçe depresyon, yorgunluk, uykusuzluk, sinirlilik gibi hoş olmayan duygular açığa çıkabiliyor. Bu nedenle, depresyonla mücadelede serotonin düzeyini artıran aşağıdaki besinlerden destek alabiliriz.

Balık, yağlı tohumlar, keten tohumu, zeytinyağı, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, kakao, kabak çekirdeği, tam tahıl ürünleri, yulaf, hindi, muz, avokado, ıspanak, melisa, sarı kantaron, ıhlamur, papatya ve kuşburnu çayı stresinizi azaltarak bizi mutlu etmektedir.

Yazının Devamı

Dokumacı Karıncalar

Dokumacı karıncalar, diğer karınca türlerinin tersine ağaçlarda kendilerine yapraklardan yuvalar yaparak yaşarlar. Ağaçlardaki yaprakları birleştirerek çok fazla karıncayı barındırabilecek yuvalar oluşturabilirler. Yuva oluşumunun aşamaları ilginçtir. Önce keşif kolu gibi görev yapan işçiler tek tek, koloni bölgesi içinde yuva yapılacak uygun olan yerler ararlar. Uygun bir ağaç dalı bulduklarında haberci karıncalar diğer arkadaşlarını da o bölgeye çağırarak hemen çalışmaya başlarlar. Öncelikle işciler o daldaki yapraklara dağılır ve yaprakları kenarlarından kendilerine doğru çekiştirmeye başlarlar. Bir karınca, yaprağın bir bölümünü kıvırmayı başardığında yakınındaki işçiler de ona yardıma gelir ve yaprağı hep birlikte çekip kıvırmaya devam ederler. Yaprak, karıncanın boyundan daha geniş olduğunda ya da iki yaprağın beraber çekilmesi gerektiğinde, bazı işçiler, birleştirilmesi gereken noktalar arasında canlı köprü vazifesi görürler. Daha sonra zincirdeki karıncaların bazıları da yanlarındaki karıncaların sırtlarına çıkarak zinciri kısaltır ve böylece yaprak uçlarını birleştirirler. Yaprak çadır benzeri bir şekil aldığında enterasan bir durum yaşanır. Bazı karıncalar bacak ve çeneleriyle yaprağı tutmaya devam ederken, bazıları da eski yuvaya gidip özel yetiştirilmiş larvaları bu bölgeye taşırlar. Daha yuva tamamlanmadan neden larvalar buraya taşınıyor olabilir sizce? Bu kadar zorlu iş arasında neden yuvaya gidip larvaları alıp geliyorlar? Bunun cevabını öğrendiğinizde çok şaşıracaksınız ve bu canlılara karşı olan hayranlığınızı gizleyemeyeceksiniz. İşçiler, yuvadan getirdikleri larvaları yaprağın bağlantı yerlerinde ileri geri sürterek onları bir yapıştırıcı gibi kullanıyorlar. Larvaların ağızlarından salgılanan ipekle yapraklar istenilen yerden birbirine tutturulur. Kısacası larvalar birer dikiş makinası gibi kullanılırlar.

İpekleri için büyütülmüş olan bu larvalar, diğerlerinden farklı olarak büyük ipek bezlerine sahiptir ama ebat olarak daha küçük oldukları için rahatça taşınabilirler. Bu larvalar ürettikleri ipeği, kendi ihtiyaçlarını karşılamak yerine kolonininkini karşılamak üzere verirler. Yani, bu larvalar, sadece “ipek üreticisi” olarak yaratılmışlardır.

Karıncalar içinde böyle bir işbirliğinin nasıl geliştiği bilim adamlarınca tam olarak açıklanamamaktadır. Bir başka açıklanamayan konu da, iddia edilen evrim süreci içinde, bu davranışın ilk olarak nasıl oluştuğudur. Karıncaların çoğu toprak altında yuva yaparken bu türler neden ağaç yapraklarını yuva olarak seçmişlerdir? Yaprakları birbirine yapıştırmak için larvaların ipeklerini kullanmayı nasıl öğrenmişlerdir? İpeğin yapıştırıcı özelliğini nerden bilmektedirler? Larvalar arasında ipek üretimi konusunda iş bölümüne kim karar vermiştir?

Yazının Devamı

Sonbaharda Yapraklar Neden Renklenir

Sonbahar mevsiminde ağaçların yaprakları dökülmeden önce, yeşilden sarı ve kırmızının değişik tonlarına doğru neden bir renk değişimine maruz kalır?

Edebiyatçılar ve şairler, sonbahardaki bu renk değişimin; ihtiyarlamanın ve ayrılık vaktinin habercisi olarak görürler. Ancak tabiatta cereyan eden bu hâdisenin duygusallığa ve tefekküre vesilesi olmasının yanında, bitkiler açısından başka yararları da vardır.

Yaprakların sonbaharda yeşilden sarı ve kırmızıya doğru renk değişimine uğraması, ağaçların gelmekte olan kış mevsimi için yaptığı bir hazırlıktır aslında. Çünkü kışın fotosentez için gereken sıcaklık olmadığından, yapraklardaki fotosentez fabrikalarının kapatılması gerekecektir. Ayrıca, bu renk pigmentlerinin soğuğun ve aşırı güneş ışığının olumsuz etkilerine karşı yaprağı koruma gibi önemli bir görevi de vardır.

Yazının Devamı

Günlük Oksijen İhtiyacımız İçin Kaç Ağaç Gerekir?

Yazımıza iki soru ile başlayalım: Bir insan 1 saatte ne kadar oksijen (O2) tüketir? Bu oksijeni temin etmek için kaç bitkiye ihtiyaç duyulur? Bunları cevaplamak aslında çok da zor değil. Ama ilk önce 1 saatte bir insanın ne kadar oksijen tükettiğini hesaplayalım.

Uzmanlara göre, dinlenme halindeki normal ve sağlıklı bir insan saatte 53 litre oksijen tüketmektedir. Peki, bu nasıl hesaplanmıştır? Bir insan normal nefes alıp verme sürecinde 500 mL kadar havayı akciğerlerine alabilmektedir. Alınan bu havanın bir kısmı (150 mL) akciğerde kalır. Normal ve sağlıklı insan dinlenme halinde saatte yaklaşık olarak 720 defa soluk alıp verdiği düşünülürse; bir insanın saatte 720x(500 mL-150 mL)=252 000 mL hava soluduğu hesaplanır. Atmosferdeki oksijen oranı %21 olarak kabul edilirse normal insan dinlenme sırasında 53 litre oksijen tüketiyor diyebiliriz.

Şimdi de bir bitkinin ürettiği oksijen miktarını hesaplayalım. Bir yaprakta 1 saat içinde yaklaşık olarak 5 mL oksijen üretilir. Bu miktar yaprağın yüzey ölçümü ile orantılı olarak değişebilir. Biz bu hesaplamada yaprak yüzeyini sabit kabul edelim. Her bitkide yaprak sayısını (5 mL) rakamı ile çarparsak elde ettiğimiz rakam, 1 saatte o bitkinin ürettiği oksijen miktarını verir. Örnek olarak evdeki bir saksıda 20 yaprak bulunuyorsa o zaman 20×5 mL=100 mL bir saatte o bitkinin ürettiği oksijen miktarı hesaplanmış olur. Unutmayalım bütün bu hesaplamalar tüm koşulların optimum olduğu ortam için geçerlidir.

Yazının Devamı

ÇİFTÇİ KARINCALAR

Çiftçi karıncalar, tohum ve çekirdekleri yiyecek olarak kullanırlar. Bu amaçla topladıkları tohumları daha sonra yemek amacıyla yuvalarına taşırlar. Tohumlar, yuvadaki özel depolarda ve uygun koşullarda saklanır. Ancak toprak altında uygun nem ve koşullar oluştuğunda bu tohumlar çimlenerek yuvaya zarar verebilir. Bu nedenle tohumlar yuvaya getirilmeden önce çimlenmesini önlemek amacıyla çimlenme noktaları ısırılarak zarar verilir. Ayrıca özellikle ilkbahar aylarında yağan yağmurlardan sonra nemlenen tohumlar yuvadan dışarı çıkartılarak kuruması sağlanır ki bu şekilde nem ile şişen tohumların yuvaya zarar vermesi de engellenmiş olur.

Bazı çiftçi karıncalara da “yaprak kesici” adı verilir ki bunlar bir bahçıvan gibi ağaç yapraklarını keserek işlerler. Bu karıncalar, bitkilerden kestikleri ya da dökülen yaprakları başlarının üzerinde taşıyarak yuvaya getirirler. Bunların bazıları çok iyi bir yol mühendisidirler. Yaprak taşımaya başlamadan evvel yol güzergâhlarını tespit ederek, bu güzergâh üzerindeki dal ve çırpıları, yaprakları, çimenleri, yabani otları ve kumları toplayıp kenara atarak kendilerine çok düzgün bir ulaşım yolu yaparlar.

Bu karıncalar yuvaya taşıdıkları yaprakları kuvvetli çeneleri ile çiğneyerek bir yığın halinde yuvanın en alt bölümünde %60 nem ve 25 0C’ye sahip olan odalara taşıyarak bunların üzerinde mantar yetiştirirler. Mantarcı karıncalar yaprakları çeneleri ile çiğnerken, oluşturdukları bu yaprak hamurunun içine tükürükleriyle öyle bir kimyasal madde salgılarlar ki, bu salgı yapraklar üzerinde hiçbir zararlı mantarın yetişmesine imkân vermez. Bu şekilde yetiştirdikleri mantarları afiyetle yerler.

Yazının Devamı

Şifalı Zehir! Arı Zehri

Eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Hintlilerin bal arısının zehrini çeşitli hastalıkların tedavisinde kullandığı bilinmektedir. Özellikle Mısırlılar arı zehrini romatizma tedavisinde kullanıyorlardı. Tedavi, ağrıyan yeri arıya sokturularak yapıyorlardı.

Arı zehrinin birçok rahatsızlığa iyi gelmesi nedeniyle özellikle Uzak Doğu ülkelerinde başlayan ve dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi yöntemleri hızla yaygınlaşmaktadır. Hatta başta Japonya, Doğu Asya ülkeleri, ABD, Kanada ve birçok Avrupa ülkesinde apiterapi merkezleri kurulmuştur. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığının destekleyici ve tamamlayıcı tıp uygulamaları kapsamında onay verdiği arı ürünleri, hem hastalık önleyici hem de tamamlayıcı tedavi amaçla kullanılmaya başlanmıştır.

Arı Zehrinin Kimyasal Yapısı

Yazının Devamı

Ekolojik Okuryazar mısınız?

Doğa canlı ve cansız varlıkların içinde bulunduğu bir ekosistemden meydana gelmiştir. Bu sistemler birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Birinin bozulması diğer sistemdeki ekolojik dengeyi de bozmaktadır.

Her canlı gibi insanların da doğanın bir parçası olarak bu sistemin bozulmaması için doğaya uyumlu yaşaması, doğanın diliyle konuşması ve yazması gerekmektedir. İşte doğanın dilini okumak ve yazmak yani doğaya yönelik bilgi, beceri, tutum, değer ve anlayış sergilemek “Ekolojik Okuryazarlık” olarak tanımlandırılır. Doğanın ilkelerini ve sınırlarını bilen, doğayla uyumlu yaşamayı ilke edinmiş kişiye de “Ekolojik Okuryazar” denir.

Politikacılardan Anaokulu Öğrencilerine Kadar Herkes Ekolojik Okuryazar Olmalıdır.

Yazının Devamı

Yaz Tatili İçin Bir Öneri: YEŞİL TERAPİ

Toprakta herhangi bir bitki yetiştiren insan, üstündeki tüm elektriği doğaya bırakıyor. Bir nehrin kendine özgü sesiyle ruh adeta besleniyor. Rengârenk çiçeklerle bezeli yeşil bir ağaç kalbe inşirah veriyor. Denizin mavisi, ağaçların yeşili, batan güneşin kızıllığı insan ruhuna bir dinginlik veriyor. Bu sebeple, ne zaman yorulsak gözlerimizi kapatıp yemyeşil alanların hayalini kurmaz mıyız?.

Tabiatın İnsan Üzerindeki Tedavi Edici Özelliğine Dair Bilimsel Çalışmalar Var. Science dergisinde 1984 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre, bahçede ve doğada zaman geçirmek çoğu zaman ameliyatların, enfeksiyonların ve diğer bazı rahatsızlıkların iyileşme sürecini hızlandırıyor. Yataklarından ağaçlık bir manzara seyredebilen hastaların, yatakları duvara bakan hastalara oranla ortalama bir gün daha erken ayağa kalktığı, çok daha az ağrı kesici kullandığı ve ameliyat sonrası komplikasyonlara daha seyrek maruz kaldığı görülüyor.

Bazı ülkelerde cezaevlerinde dahi uyuşturucu bağımlıları ya da ağır psikolojik rahatsızlıkları olan suçlulara, bitki ekmelerini sağlayan programlar hazırlanmaktadır. Bu etkinlikler vesilesiyle hükümlü şahıs, farkına varmadan terapi görüyor. Hem de cezası süresince bir işle meşgul oluyor.

Yazının Devamı

İbn-i Sina'dan Sağlıklı Yaşam Tüyoları

İşte onlardan biri de kanser dâhil, önemli sağlık sorunlarının tedavisinde kullanılan ve hala geçerliliğini koruyan İncirli Karışım: Malzemeler 250 gram kuru incir, 1 litre zeytinyağı. Öncelikle incirleri yıkayın, süzün ve kuşbaşı olacak biçimde doğrayın. İncirleri zeytinyağlı kavanozun içine alın ve ağzını kapatın. Bu kavanozu 5 gün boyunca karanlık bir yerde muhafaza edin ve bu sürenin sonunda sabah-akşam olacak biçimde günde iki kere tüketin. Baş Ağrısına Hacamat: “Ateşli baş ağrısı kandan olur. Alameti ise yüz kızarması, damarların barizleşmesi, nabız atılının büyümesidir. İlacı kan vermek ve hacamat (vücuttaki pis kanın atılması) yaptırmaktır. Alınması gereken gıda yumurta sarısı, hindiba ve sirkedir.’’

İbn-i Sina nice tıbbi buluşa imza atmıştır: Kanın gıdayı taşıdığını, Gözle görünmeyen mikropların hastalığa sebep olduğunu, Suyun da mikroplardan arınması için temizlenmesi gerekliliğini, Hastalıkların genetik yoluyla geçebilir olduğunu, Kemiklerin de iltihaplanabileceğini o söylemiştir.

İlim ve bilim insanı, büyük hekim İbn-i Sina’nın ayrıca beslenmeden uykuya, hareketten günlük yaşama çeşitli tavsiyeleri mevcuttur.. İbn-i Sina yemek ile ilgili olarak “Yenilen ve içilen şeyler, hastalıkların sebeplerinden biridir (O yüzden ne yiyip içtiğimize dikkat etmeliyiz.)” tavsiyesinde bulunarak İki öğün yemek sağlık, üç öğün yemek hastalıktır demiştir.

Yazının Devamı