Prof. Dr. Fatih Satıl

Prof. Dr. Fatih Satıl

Kış Sofrasında Bizlere Sunulan Şifalı Otlar

Ot mevsimi olarak daha çok bahar mevsimini düşünürüz. Halbuki kış aylarında da tabiatta birbirinden lezzetli ve yararlı yabani otlara rastlamak mümkün. Anadolu’nun zengin biyoçeşitliliği içerisinde yöresel adları farklı farklı yüzlerce yenilebilir yabani ot varlığı dikkati çeker boyuttadır. Maalesef günümüz insanlarının çoğu bu otlara yabancı. Şehirleşmeyle birlikte insanlar doğada yaşama becerilerini unutmuş, orman, çalı ve tarlaların yerini market reyonları almıştır. Balıkesir, ot çeşitleri açısından hiç te azımsanmayacak kadar zengin bir menüye sahiptir. Zengin bu ot çeşitliliğine, Balıkesir’in yerel pazarlarında kurulmuş köylü tezgâhlarında da bolca rastlamak mümkün. Balıkesir’de Ekim’de çıkmaya başlayan bu yabani otlar, kış boyu pazar tezgahlarını süsler. İşte onlardan bazıları:

Roka: Yeşil yapraklı, acımsı bir tada sahip olan roka C vitamini açısından zengin bir içeriğe sahiptir. Ayrıca çok önemli bir antioksidan kaynağıdır. Bu özelliğinden dolayı birçok hastalığı engeller ve savunma sistemini güçlendirir. Roka, vücuttaki zararlı maddelerin atılmasını sağlarken, aynı zamanda kanın temizlenmesine de yardımcı olur.

Kereviz: Güçlü bir antioksidan ve iltihap giderici olan kereviz, kan basıncını (hipertansiyon) ve kolesterol düzeylerini dengelemeye yardımcı olurken sindirim sistemini rahatlatır. İyi bir lif kaynağı olduğu için kilo vermeye yardımcı olur. İdrar söktürücü olması nedeniyle fazla sıvının vücuttan dışarı atılmasına yardım eder.

Yazının Devamı

Bitkiler Et Yer mi?

Ağzı bile olmayan bitkiler nasıl et yer ki? Etobur terimi daha çok hayvanlar için kullanılan bir terimdir. Ancak elleri, kolları ya da ağızları olmadan böcek yakalayabilen ve etçil beslenen bitkiler de vardır. Böcek yiyen bitkiler olarak da adlandırılan bu bitkilerin yaprakları böceği yakalayıp sindirebilecek özellikte bir yapıda yaratılmışlardır.

Bitkiler aleminde et yiyen bu bitkilerin varlığı ve avını yakalayabilmek için kurdukları tuzaklar biz botanikçileri şaşırttığı kadar insanoğlunu da şaşırtmaktadır.

Etcil bitkilerin avlanma stratejileri çok enteresandır. Bazı bitkilerde aktif bir kapan yapısı vardır. Bazılarında ise pasif bir yakalama stratejisine uygun bir yapı vardır. Aktif kapan ile avlanan bitkilerde böcekleri cezbedilmek için aromalı bir koku ve tad salgılanır. Bu kokuya kanan böcekler bitkinin kapan şeklindeki yaprağının içine girdiklerinde, kapan saniyenin otuzda biri bir hızla kapanarak böceği hapseder. Bu bitkilerin, saniyede 200 kere kanat çırpabilen sinekleri kaslı yapıya sahip olmamalarına rağmen, nasıl bir manevra ile içeriye doğru hapsettiği de hala bilim insanları için bir merak konusudur. Tuzağa yakalanan böcek çırpındıkça tuzağın duvarlarından onu sindirecek salgılar salgılanır ve böcek hazmedilmeye başlanır. Böcek bu tuzak içerisinde bir hafta içinde tamamen sindirilerek bitkinin besin ihtiyacını karşılamış olur.

Yazının Devamı

YAĞ YAKICI OTLAR

Kilo vermek, emek ve çaba ister. Akşamdan sabaha sihirli bir değnekle kilo vermenizi sağlayan bir formül yoktur. Yağ yakıcı ilaç, yağ yakıcı hap gibi ürünlere kanıp, mucizevi bir şekilde kısa sürede zayıflanılacağına inanıp sağlığınızı tehlikeye atmayınız. Bununla birlikte, doğru şeyleri yiyerek kilo verme sürecinizi hızlandırabilirsiniz. Bu gıdalar metabolizmayı hızlandırarak zayıflamaya destek olabilir. Bununla birlikte bazı otlar yağ yakmada yardımcı olabilirler, işte bunlardan birkaçı:

Yeşil çay: Yeşil çayın yağ yakıcı özelliği içindeki “katehin” maddesinden kaynaklanıyor. Bu madde metabolizma hızını ve karaciğerin yağ yakma hızını artırıyor. Yeşil çay özellikle karın bölgesindeki yağları hedef alıyor. Bu çayın içine limon suyu ekleyerek faydasını daha da artırabilirsiniz. Doğru miktarda ve doğru bir şekilde demlenen yeşil çay, içerisindeki yararlı maddelerle kişide etkisini gösterebilmesi için her gün 2 ya da 3 bardak kadar tüketilmelidir.

Zencefil: Zencefilde bulunan “gingerol” maddesi de vücut sıcaklığını artırarak daha fazla kalori yakımını sağlar. Zencefil bitkisi özellikle çay olarak tüketildiğinde metabolizmayı hızlandırıcı etkiye yola açar. Metabolizma hızlandığında kalori ve yağ yakımı oldukça kolay ve hızlı gerçekleşir. Ayrıca vücutta biriken toksinlerin atımı ve birikmiş ödemin vücuttan uzaklaştırılmasına da yardımcı olan zencefil bu şekilde kilo kaybını sağlar. Zencefil, toz halinde doğrudan ya da çiğ kök zencefili rendelenerek yemeklerde veya birçok tarifte kullanılabilinir. Kullanılan zencefilin günde 2 gramı geçmemesi önerilir.

Yazının Devamı

Kış Çiçeklerinin Soğuğa Karşı Tedbirleri

Kış geldi, karlar yağdı, çiçekler açtı desem, ne dersiniz? “Bu karda kışta ne çiçek açması hocam!” dediğinizi duyar gibiyim. Ama kardelen ve çiğdem gibi kış bitkilerin çiçek açabilmesi için havaların soğuması, karların yağması gerekir. Peki bu soğukta bu narin çiçekler nasıl oluyor da hayatta kalıp, üstüne bir de çiçek açabiliyor?

Kışın hayvansal organizmalar sığınacak bir yer bulup soğuktan korunabilirler. Ama bitkilerin kökleriyle toprağa bağlı oldukları için böyle bir şansları yoktur. Bitkileri yaratan sonsuz ilim ve hikmet sahibi yaratıcı onlara öyle bir sistem koymuştur ki, en şiddetli soğuklara bile dayanabilirler. Bitkilerdeki soğuğa karşı dayanma mekanizması birçok faktörün rol oynadığı karmaşık bir durumdur.

Sıfır derecenin altındaki soğuklarda hücre içinde buzlanma oluşacağından hücre zarar görür ve bitki ölür, bu bir genel kuraldır. Ancak, kışın çiçek açan kardelen gibi bitkilerde ya da kutuplar gibi sıfırın altındaki soğuklarda yaşayan bitkilerde soğuğa karşı özel mekanizmalar vardır. Bu tür bitkilerde kışa hazırlık olarak bir kısım özel maddeler ile “antifiriz proteinleri” adı verilen çok özel proteinler sentezlenir. Bu maddeler sayesinde hücre içerisinde buz teşekkülü engellenmiş olur, bitkilerde sıfırın altındaki soğuklarda zarar görmeden yaşayabilir..

Yazının Devamı

Düşünce Akademisi Gençliği ile “Bilim ve Yaratılış” Söyleşileri

Geçen hafta Şanlıurfa/Viranşehir Kemal Edip Kürkçüoğlu Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinin “Düşünce Akademisi Kulübü” nün düzenlediği “Bilim ve Yaratılış” paneline katıldık. İdealleri olan, gençliğin derdiyle dertlenen pırıl pırıl bu gençleri görünce gelecek adına ümidim arttı.

Panelden önce kulüp adına konuşan Esra Milli kızımız, “…eleştiren, sorgulayan, çevresinde olup bitenlere karşı duyarsız kalmayan, dava şuuruna sahip, gençliğin makus talihinin farkında olup bu gidişata dur demeyi dert edinen bir grup gencin yollarının kesiştiği noktadır” diye tarif ediyordu Düşünce Akademisi’ni. Ayrıca kulüp olarak “…duyarsızlık, monotonluk, üşengeçlik, yeteneklerini fark edememezlik ve memnuniyetsizlik gibi ruhsal bunalımların arasında kalan Z kuşağının karşısında durup bu olumsuzluklarla mücadele eden bilinçli bir gençlik oluşturmayı” amaçladıklarını söylüyordu.

Konuşmacı olarak Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Cüneyt Gökçe, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fevzi Özgökçe, Balıkes vir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fatih Satıl ve Harran Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hasan Akan’ın katıldığı panelde; Bilimsel bulgular çerçevesinde, Yüce Allah’ın yaratma gücü ve mükemmel yaratma sanatı çeşitli canlılar üzerinde anlatıldı. Ayrıca, panelde ‘Bilim ile Din’in çatıştığı tezi çeşitli örneklerle konuşmacılar tarafından çürütüldü.

Yazının Devamı

Doğada Güzellik Ölçüsü: ALTIN ORAN

Etrafımızdaki hayvanlar ve bitkiler ilk bakıldığında son derece sıradan canlılar olarak görülebilir. Oysa bu canlıların hepsi son derece mükemmel özelliklere ve kusursuz detaylara sahiptir. Günlük hayat telaşesi içinde bu mükemmel detayları pek fark etmiyoruz ama çevremizde gördüğümüz, elimizde tuttuğumuz her varlıkta matematiksel bir formül ve düzen var. Ancak gözümüz önünde gerçekleşen bu düzeni alışkanlık perdesi nedeniyle göremiyoruz.

İşte bu matematiksel formüllerden birisi de “Altın Oran”dır. Altın oran, doğada sayısız canlı ve cansız varlıkların şeklinde ve yapısında bulunan özel bir orandır ve sayısal değeri 1,618034’dir. Doğada çok sık rastlanılan bu oran varlıklardaki ince hesap ve tasarımı anlamada önemli bir anahtardır ve doğada yaratılan güzelliğin bir çeşit ölçüsüdür.

Doğada altın oranın en dikkat çekici örneklerini insan vücudunda, deniz kabuklularında, bitki ve hayvanlarda görmek mümkün. Herhangi bir bitki dikkatle incelendiğinde dallarda her bir yaprağın alttaki yaprağı kapatmayacak şekilde dizildiği kolayca görülecektir. Altın orana göre oluştuğu belirlenen bu yaprak diziliş sistemi her yaprağın güneş ışığından ve yağmurdan eşit bir şekilde faydalanmasını sağlamaktadır. Çiçekler her zaman güzellik simgesi olmuştur. Onların göze öylesine hoş görünmesinin nedeni olan bu altın oran; kiminin taç yapraklarında, kimininse ortasındaki sarmallarında bulunur. Örneğin, ayçiçek ve papatya gibi çiçeklerin merkezindeki sağa doğru giden ve sola doğru giden parçacıkların merkezdekilere oranı altın oranı vermektedir.

Yazının Devamı

CANLILAR ALEMİNDE SEVGİ VE MERHAMET DİLİ

Öncelikle, vefatının 746. yıl dönümü dolayısıyla Sevgi ve Hoşgörünün adı: Mevlana’yı rahmetle anıp yazıma Mevlana’nın şu güzel sözleri ile başlamak istiyorum: “Bütün kainat birbirine sevgi ile bağlanmış, sevgini vermesini öğren. Gönlün anlasın ki, hepsine yer varmış; sevgisiz insandan dünya korkarmış.”

İnsanoğlu her gün, her an harikulâde şeylerle karşılaşıyor aslında. Ancak gözünün önünde gerçekleşen olayları alışkanlık perdesi nedeniyle göremiyor ya da farkına varamıyor. Oysa tüm varlıklardan biz insanoğluna ince mesajlar var. Aslında dikkatle bakacak olursak, bütün evrende her şeyi içine alan pek geniş bir MERHAMET KANUNU’nun işlediğini görebiliriz. Yani, SEVGİ ve MERHAMET sadece insanlarda var olan bir duygu değildir. Hatta bazı hayvanlar sevmeyi ve merhameti birçok insandan çok daha iyi biliyor diyebiliriz.

Evet, bütün canlılar şefkat, merhamet ve sevgi hisleri ile donatılmışlardır. En yırtıcı hayvanın bile yavrularına karşı merhametli davranışları, bu şefkat duygusunun varlığını göstermektedir. Bu konuda bir iki örnek verecek olursak: Ahtapotlarda anne sevgisi ve şefkati inanılır gibi değildir. Yumurtlama zamanı yaklaşan anne ahtapotlar, yumurtalarını güvenilir bir mağara kovuğuna bırakarak yavrularının yumurtadan çıkışını beklemeye koyulurlar. Bu süreç uzundur. Anne ahtapot yavrular yumurtadan çıkana kadar beslenmek için bile olsa asla yumurtaların yanından ayrılmaz. Yavrular yumurtadan çıkmadan açlığa dayanamayacak duruma düşerse birkaç kolunu yer ve bu şekilde tüm yavrular yumurtadan çıkıncaya kadar hayatta kalır ve yumurtaları korur.

Yazının Devamı

Geçmişten Günümüze Kökboya Bitkisi ve Sındırgı

Geçen yüzyılın sonlarına kadar dokumaların boyanmasında çoğu bitkisel birkaçı da hayvanî kökenli boyalar kullanılırdı. 19. yy’ın başlarına gelindiğinde sentetik boyarların keşfiyle bu doğal boyacılık ta terkedilmeye başlandı. Günümüzde ise, bir ölçüde devam eden doğal boyacılık, daha çok bitkisel boyalara dayanmakta ve Anadolu’nun bazı yörelerinde hâlâ yapılmaktadır. İşte bu yörelerinden birisi de Sındırgı’dır.

Sındırgı ilçesinde dokunan ve adıyla ünlenen el sanatı olan Yağcıbedir halıları, Balıkesir denilince ilk akla gelen üründür. Bu halılar Yağcıbedir Yörüklerinin ellerinden çıkmakta olup Yörük kültürünün en önemli ürünlerinden biridir. Bu halılarının iki önemli özelliği vardır. Bunlardan biri doğal bitki yaprağı ve köklerinden elde edilen “kök boya” adı verilen boyalarla boyanmış ipleri diğeri ise özgün motifleridir.

Şimdi gelelim Kökboya bitkimizin hikayesine; Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan zaman şeridinde tekstilde kullanılan en önemli boyar madde kırmızı rengi veren ve bilimsel adı “Rubia tinctorum” olan kök boyasıdır. Bitkinin köklerinin kurutulduktan sonra dövülmesiyle elde edilen boya suda kırmızı, çeşitli karışımlarla karıştırıldığında farklı renkler verir. Kökboya boyacılık tarihinde tüm dünyada Türk Kırmızısı, Edirne Kırmızısı ve Alizari adlarıyla da meşhur olmuştur.

Yazının Devamı

Doğal Ağrı Kesiciler

Ne zaman başımız, dişimiz ya da midemiz ağrısa ya da başka bir ağrı yaşasak alternatiflerini hiç düşünmeden bir ağrı kesici içme yoluna gideriz. Acaba ağrı kesici ilaçlar yerine başvurabileceğiniz doğal ağrı kesici yöntemler yok mu?

Doğa, şifa arayanlar için bir eczane gibi. Mesela; badem baş, karanfil diş, nane mide, biberiye de romatizma ağrılarına iyi geliyor. İşte size tabiat eczanesinden diş, mide, baş ve diğer başka ağrılarına karşı kullanılabilecek doğal ağrı kesici özelliğe sahip bitkilerden birkaçı:

Acı Kırmızı Biber: İçerisinde bulunan ‘kapsaisin’ maddesi sayesinde kuvvetli bir ağrı kesici olma özelliği taşıyor. Kapsaisin maddesi pek çok ağrı kesici ilaçta ve kas ağrısı giderici kremlerin içeriğinde bulunur.

Yazının Devamı

Dünya Toprak Günü

Toprağın sağlıklı olmasının önemine dikkat çekmek ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini savunmak amacıyla tüm dünayda, 5 Aralık “Dünya Toprak Günü” olarak kabul edilmiştir.

Toprak, dünyamızın biyolojik çeşitliliğinin dörtte birine ev sahipliği yapıyor. Öyle ki bir kaşık toprakta bulunan mikroorganizma sayısı, tüm dünyadaki insan sayısından daha fazladır. Toprağın sadece 15 cm derinliğine kadar olan kesimin her gramında; 600.000.000 bakteri, 400.000 mantar, 100.000 alg bulunmaktadır.

Birçoğumuzun bol ve sınırsız zannettiği topraklar, aslında hızla bozulmakta. Küresel toprakların 3’te 1’i halihazırda bozulmuş ve kullanılamaz durumda. Uzmanlara göre yalnızca 60 yıllık üst toprak (yüzey toprağı) kaldı. Tehlikenin farkına varan Uluslararası Toprak Bilimleri Birliği de 2002 yılında toprak temalı uluslararası bir gün düzenlemeyi önerdi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) da, Tayland Krallığı ve Küresel Toprak Ortaklığı çerçevesi dahilinde Dünya Toprak Günü’nün (İng. World Soil Day, WSD) küresel bir farkındalık arttırma platformu olarak kurulmasına karar verdi. 5 Aralık tarihinin Dünya Toprak Günü için seçilme nedeni ise etkinliği resmi olarak tasdik eden Taylan Kralı H. M. Kral Bhumibol Adulyadej’in doğum günü olması.

Yazının Devamı

Bitkilerde İktisat

Bir an kendimizi toprağa kök salan bir bitki olarak hayal edelim. Gözsüz, kulaksız ve dilsiz olarak hayatta kalmak ve büyüyebilmek için gerekli besin elementlerini toprakta nasıl bulacaktık? O halde, gözü, kulağı ve dili olmayan bitki kökleri bu işi nasıl başarmaktadırlar?

Kökün bu işlemleri yapabilmesi için hem bitkinin mineral ihtiyacını hem de topraktaki elementleri teker teker bilmesi gerekir. Ayrıca, bu elementlerin bitkideki eksikliğini ya da fazlalığını belirleyecek bir sisteme sahip olması gerekir. Peki bir bitkinin bu elementleri tanıması, ayırt etmesi ve kendisine faydalı olanları seçmesi nasıl olmaktadır?

Bitkiler her ne kadar, “kendi besinini kendisi yapan (ototrof) canlılar” olarak tanımlansalar da büyüyebilmeleri ve hayatî fonksiyonlarını devam ettirebilmeleri için topraktan bazı mineral maddeleri almak zorundadırlar. Bitkiler sağlıklı olarak yaşayabilmek için toplam olarak 16 elemente ihtiyaç duyarlar. Sonuç olarak, bitkilerin sağlıklı büyümeleri için bu iyonların varlığı ve topraktan gerektiği kadar alınmaları şarttır.

Yazının Devamı

Tıbbi Bitki Kullanımında 4D Kuralı

Tıbbi bitkilerden beklenen ve istenilen yararı alabilmemiz için 4D kuralına (Doğru Bitki, Doğru Kurutma ve Saklama, Doğru Hazırlama ve Doğru Kullanım) uymamız gerekir. Yani bir bitkisel formülden şifa görebilmek için, öncelikle rahatsızlığımız için tavsiye edilen doğru bitkinin kullanılması gerekir. Daha sonra kullanılacak bitkinin saklama koşullarının sağlıklı olması, bitkisel formülün doğru hazırlanması ve doğru tüketilmesi şarttır.

Öncelikle şifa amaçlı kullanacağımız bitkinin gerekli sertifikasyon ve denetleme süreçlerinden geçmiş olması gerekir. Bu yüzden tıbbi amaçlı kullanılan bitki eczaneden ya da bu konuda uzman olan kişilerden alınmalıdır. Tıbbi bitkilerde saklama koşulları son derece önemlidir. Uygun olmayan şekilde depolanan ya da nereden toplandığı bilinmeyen, açıkta satılan bitkiler sağlığımıza yarardan çok zarar verebilir. Nem, ısı ve ışık, tıbbi çayların içindeki etken maddeleri bozar. Dolayısıyla tıbbi bitkileri rutubet almayan, ışık görmeyen -tercihen amber cam kavanozlarda- ve serin ortamlarda muhafaza edilmesi gerekir. Güneş ışığından ve aşırı sıcak ortamlardan uzak koşullarda saklanan ürünler çok daha uzun süre dayandığı gibi tazeliğini de daha uzun süre korur. Nemli ortamlarda ise ürünlerde aflatoksin üreyebilir ki bu da kanserojen etkiye yol açar.

Her bitki kürünün hazırlanma şekli farklıdır. Uygun olmayan şekilde hazırlanan bitkisel formüller yarardan çok zarar verebilir. Bitkilerin kimi demlenir, kimi kaynatılır, kimiyse soğuk su içinde bekletilir. Eğer sert dokulu odunsu bitkilerle çay hazırlanıyorsa 15 dakika kaynatılır. Ama tarçın, zencefil gibi sert bitki kısımları uçucu bileşenler taşıyorsa kaynatılması önerilmez, çünkü etkili maddeler uçarak kaybolur. Ancak kullanacağımız bitki; nane, melisa ve papatya gibi otsu yapıda ise kaynatılmamalıdır. Kullanılan bitkinin kuru ya da taze olması da formülü değiştirebilir. Unutmayın 1 ölçek kuru bitki, 3 ölçek taze bitkiye eşittir.

Yazının Devamı

GÜZELAVRAT OTU

Son günlerde ıspanakların arasına karışıp ta zehirlenmelere neden olan yabani bitkiler çok konuşulur oldu. İşte bu haftanın konusunu oluşturan bitkimiz, adı bu zehirlenme vakalarına karışan ancak bu olayda pek rolü olmayan meşhur GÜZELAVRAT OTU. Zehirlenmede rolü yok diyorum çünkü bu bitki çalımsı formda olduğu için ıspanak gibi otsu bitkilerle karıştırılması pek mümkün değildir. Ayrıca bu bitki öyle tarla kenarlarında da yayılış göstermez. Her neyse biz gelelim bu bitkininin adına ve özelliklerine.

Bu bitkinin bilimsel adı, Atropa belladonna’dır. Bitki bu adını İtalyancadaki güzel kadın anlamına gelen “bella-donna” kelimesinden almıştır. Bitkinin adı Türkçemize de “Güzelavrat” olarak çevrilmiştir. “Atropos” kelimesi ise ölümle ilgilidir. Yunan mitolojisinde “Atropos” yaşam ipinin kesilmesinde görevlidir.

Tarihin başlangıcından beri güzel görünmek için insanoğlu birçok yöntem denemiştir. Ancak güzellik anlayışımız ve güzel görünmek için kullandığımız malzemeler tarihin her devrinde farklı olmuştur. Öyle ki güzellik uğruna geçmişte ölümcül malzemeler bile kullanılmış. İşte Güzelavrat otu da güzel görünmek uğruna kadınların kullandığı dünyadaki en zehirli bitkilerden birisidir.

Yazının Devamı

Bitkilerin Temizlik Görevi

Yeryüzündeki her bir canlının ekosistemin devamı açısından büyük faydası vardır. Türler, yaşadıkları bölgelerde toprak, hava, su ve diğer canlı gruplarıyla etkileşim halinde gezegenin denge ve düzeninde önemli roller üstlenirler. Bu sistemde tek bir canlı türünün bile yok olması, zincirleme devam eden negatif etkiye yol açar.

İşte yeryüzünün süsü olan bitkiler de, dünyadaki yaşamın en önemli dişlilerinden birisi olarak görev yapıyorlar. Bitkiler, toprağın derinliklerindeki suyu çekebilecek özel kök sistemleri ile yüzlerce metre yükseklere kadar suyu taşıyabilecek özel bir boru sistemine sahip gövdesi ve terlemeyi sağlayan yaprakları ile özel olarak var edilmişlerdir.

Bitkiler sürekli olarak fotosentez denilen son derece karmaşık reaksiyon dizileri ile atmosferdeki kirli havayı temizleyip temiz hava dengesinin korunmasında önemli bir rol oynarlar. Kaynaklarda belirtildiğine göre, yetişkin bir ağaç saatte; 1.7 kg Oksijen’i atmosfere vermekte, çevreden de 2.3 kg Karbondioksit alarak havanın temizlenmesine hizmet etmektedir. Hal böyleyken, bir taraftan da Dünyamızda yılda ortalama olarak 13 milyon hektar orman da yok edilmektedir. Bu durum atmosferdeki temizlik hizmetinin aksamasına yol açmakta ve küresel ısınma, iklim değişikliği, çölleşme gibi çevre sorunlarına neden olmaktadır.

Yazının Devamı

İçimizdeki Doğa: MİKROBİYOTA

Sindirim sistemimizde, özellikle de bağırsaklarımızda yaşayan yaklaşık beş yüz çeşit, rakamsal olarak da yüz trilyondan fazla minik canlıların olduğundan haberdar mıyız? Tıpkı dışımızdaki doğada olduğu gibi içimizdeki doğada da sayısız canlı var. İşte bilim adamları içimizdeki bu doğaya kısaca “mikrobiyota” adı veriyor.

Trilyonlarca minik canlıyı muazzam bir denge durumunda içinde barındırma yeteneği ile bağırsaklardaki doğal ortamın, yani “mikrobiyota”nın Amazon yağmur ormanlarından farkı yok. Burada da, tıpkı toplumsal yaşam ve doğada olduğu gibi; iyiler, kötüler, faydalılar ve zararlılar var. Farklı işler yapan, farklı görevler üstlenen, farklı faydalar ve zararlar verebilen bakteriler, mantarlar ve başka canlılar bağırsaklarımızda anlaşılması güç olarak bir barış ve denge içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. İşin enteresan yanı onlar da -tıpkı dışımızda olan doğa gibi- hayatta kalabilmek için birbirlerine ve bize göbekten bağlılar.

Son zamanlarda gerek medyadan gerek se diyetisyenlerden oldukça sık duyduğumuz “Probiyotik bakteriler” bağırsaklardaki işte bu faydalı mikroplar. Bunlar kötü mikroplarla ciddi bir savaş içindedirler. Sayılarının artması lehimize, azalması ise aleyhimize bir gelişmedir.

Yazının Devamı

Gelecek Bahar İçin Dökülen Yapraklar

Baharda yeşil elbiselere bürünen ağaçların yaprakları, sonbaharla birlikte sararıp bir bir toprağa düşer. Yaprakların dökülmesi, ilk bakışta oldukça sıradan bir hadise gibi görünse de bu olay ekolojik sistemde önemli bir değişimin habercisidir aslında.

Yaprak dökümü yeryüzünde hayatın devamı için ekolojik bir zorunluluktur. Sonbaharın gelişiyle dalından yere düşen, ayaklar altında ezilen ve sağa sola savrulan, rengârenk, pırıl pırıl bu yaprakları bundan sonra ne beklemektedir?

Bir yaprağın dökülmesi tesadüfen meydana gelen basit bir olay değil, planlı gerçekleşen ve hala tam olarak açıklanamayan bir seri fizyolojik ve biyokimyasal olaylar zinciridir. Dökülen yapraklardaki mineraller toprağa karışarak madde çevrimine katılırlar. Toprağa karışan mineraller böylece gelecek yılın baharında yeni filizlenecek bitkiler için gıda kaynağı oluştururlar. Ayrıca, düşen yapraklar ormandaki birçok organizma için besin kaynağı oluşturur. Tüm bunlara ek olarak, dökülen yapraklar; orman tabanında bir humus tabakası oluşturarak toprağın yağmuru tutmasına ve emmesine yardımcı olurlar. Dökülen yapraklardan oluşan bu örtü, toprağın üzerini bir yorgan gibi sararak donmaya mâni olur. Böylece bitki ve ağaç köklerinin kışın o sert soğuklarından zarar görmesi engellenmiş olur.

Yazının Devamı

DULAVRAT OTU

Başlığı okuyunca, “bu ne biçim bitki adı” dediğinizi duyar gibiyim. Elbette “Her kadın bir çiçektir”, yoksa yanlış anlaşılmasın bu konuda kadın erkek ayrımı yapmak niyetinde değilim, tabiki dul kadın olduğu gibi dul erkek te olacaktır. Ancak bitkilere verilen bu isimlerin halk kültüründe mutlaka bir anlamı ve bir hikayesinin olduğunu da unutmamak gerekir. Biz buna ETNOBOTANİK KÜLTÜR diyoruz. Bu isim ile ilgili olarak bazı kaynaklarda, “dul kalan kadınlar her işlerini kendileri yaptıklarından ve hayattaki zorluklara karşı tek başına dimdik ayakta durmaya çalıştıklarından dolayı bitkiye de bu isim verilmiş” diye yorumlar vardır. Çünkü bu bitki, oldukça dayanıklı bir bitkidir, öyle ki, birçok bitkinin yaşayamadığı soğuk ve kötü hava koşullarında bile hayatta kalabilmektedir. Bununla birlikte halk ağzında bu otun, hepsi birbirinden manidar başka adları da vardır; dulkarı gömleği, hanım yaması, pıtrak gibi.

Bilimsel adı “Arctium lappa” olan dulavrat otu, çok eski zamanlardan beri bilinen ve hem doğu hem de batı kültürlerinde alternatif tıpta kullanılan bir bitkidir. Dulavratotunun insanlar üzerindeki etkisini araştıran klinik çalışmalar pek olmamasına rağmen hayvan çalışmaları ve in vitro çalışmalar (yapay ortamda yapılan çalışmalar) mevcuttur. Yapılan bu çalışmalara göre dulavratotu kökünün antibakteriyel (bakteri öldürücü), antifungal (mantara karşı etkili), antineoplastik (kanserojen hücrelerin büyümesini ve çoğalmasını durdurucu), antioksidan (toksinlerden arındırıcı), antiretroviral (virüslere karşı etkili), antienflamatuar (iltihap karşıtı), hepatoprotektif (karaciğeri koruyucu) özellikleri olduğu görülmüştür.

Dulavrat otunun daha çok kök ve tohumları nadiren de yaprakları halk arasında tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Tadı enginara benzeyen bitki kökünün besin değeri yüksek olduğu için sağlıklı yaşam diyetlerinde de adına sıkça rastlanır.

Yazının Devamı

Yılda 1 Kilo Böcek Yiyoruz!

Bilimsel araştırmalar, farkında olmadan her yıl kişi başı 1 kilogram böceği midemize indirdiğimizi gösteriyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 500 gram çileğin dört larva, 100 gram çikolatanın 60 böcek parçası içermesi normal.

Uzmanlara göre, Ne kadar yıkarsak yıkayalım meyve ve sebzelerden bütün böcekleri temizlememizin imkansız. Ancak, sebze ve meyvelerdeki böcekleri sadece “zararlı olarak görmemek” gerekir. Çünkü böceklerin yapılarında çok yoğun olarak protein mevcut.

Bir de bu işin market ayağı var. Marketten aldığımız her şeyin içerisinde neler olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Paket üzerindeki etiketleri dikkatlice okusak dahi, tükettiğimiz gıdalar içerisinde neler olduğunu bilmemiz maalesef mümkün değil. Mesela tükettiğimiz birçok şeyde: Dondurma, sakız, süt ürünleri, pasta ve kekler, şekerler, jelâtinli tatlılar, çikolatalar, soslar, salam ve sosisler, reçel ve marmelatlar, kola ve gazozlar, vişne suyu gibi çok sayıda yiyecek ve içeceklerde böceklerden elde edilen boyalar kullanılıyor.

Yazının Devamı

Meyvelerin Sultanı: ÜZÜM

Şu günlerde pazar tezgâhlarında bolca gördüğümüz en renkli meyvelerden birisi de üzümdür. Hem tadı hem kokusu hem de içerisinde barındırdığı vitamin ve mineraller ile mevsimin en popüler meyvesi olan üzüm, sağlığa olan faydaları ile pek çok hastalığın tedavisinde rol almaktadır. Arabalarda benzin ne ise insan hareketinde de enerji odur. Kalorisi de yüksektir bu nedenle büyük bir enerji kaynağıdır. Üzümün yorgunluğa iyi gelmesi, kalorisinin yanı sıra, içindeki C vitamininden kaynaklanmaktadır. İçerdiği A, B1 ve B6 vitaminlerine ek olarak kalsiyum ve fosfor sayesinde zindeliğe vesile olur.

Üzüm, bedenî ve zihnî gücün artmasında tesirlidir. Kan yapıcı özelliği vardır. Kalbi kuvvetlendirir. Üzümün idrar artırıcı özelliği de vardır, kanın temizlenmesinde etkilidir. Yüksek tansiyonu düşürmesi yanında yatıştırıcı etkiye de sahiptir. Hâsılı üzüm “meyvelerin sultanı” unvanını hak eden bir meyvedir.

Üzümün, ilk ortaya çıkan filizlerinden, son hâline kadar her halinden faydalanılır. İlk oluşan incecik yeşil filizlerinin ekşimtırak bir tadı vardır ki bazı hastalıklar için kullanılır. Olmamış üzüm suyu (koruk) ve asma filizlerinin suyunu içmek vitiligo ve sedef hastalıklarının ilerlemesini durdurduğu iddia edilir. Üzüm suyunda yoğun bir şekilde bulunan potasyum minerali vücut sıvılarında asit-baz dengesini sağlar.

Yazının Devamı

Bitkilerle Konuşmak ya da Konuşmamak!

Evlerinde çiçek yetiştirmeye meraklı kişilerin çoğu, onlarla konuşmanın, yapraklarını okşamanın gelişimlerinde etkili olduğunu iddia ederler. Kimisi, bunu bir adım daha öteye götürerek, bitkilere güzel şeyler söylediğinizde bunu anlayıp daha iyi büyüyeceğini ve daha güzel renklerde çiçekler açtıklarına, kötü şeyler söylediğinizde ise küsüp daha az büyüyeceğini iddia etmektedirler. Bitkilerin sizin dediklerinizi anlaması veya sevginizi algılaması mümkün değildir. Çünkü bitkilerin ne ses dalgalarını algılayabilecek duyu organları, ne bunları iletecek sinir sistemleri, ne de gelen uyarıları değerlendirebilecek bir beyinleri vardır. Canlıların duyabilmeleri ve hissedebilmeleri için gelişmiş organlara, daha önemlisi bir sinir sistemine sahip olmaları gerekir.

Evet, bitkilerle konuşulduğunda veya müzik dinletildiğinde daha hızlı büyüdüklerine dair bazı bulgular var. Ancak bunun sebebi, onların sizi anlaması ya da sözlerinizin güzelliği ya da müziğin türü değildir. Bazı bilim insanlarına göre bunun sebebi; konuşmadan kaynaklı ses titreşimleri ve verdiğimiz nefestir.

Bildiğimiz gibi bitkiler, fotosentez yapabilmek için ışıkla birlikte havadaki karbondioksiti kullanırlar. Bitkilerle çok yakından konuştuğumuzda yaprakları üzerine karbondioksitçe zengin hava vermiş oluruz. Konuşmanın bitki büyümesine nasıl bir katkı sağladığını gösteren bazı çalışmalar vardır. Buna göre; “Bitkilerinizle konuştuğunuz zaman ağzınızdan ve burnunuzdan oksijen alıp, karbondioksit salarsınız. Verdiğiniz nefesin içerisinde %4 karbondioksit vardır. Bu sayede, konuştuğunuz bitkinin yakın çevresindeki karbondioksit derişimini arttırırsınız. Böylece, fotosentez hızını arttırarak bitkinin büyümesine katkı sağlarsınız.” denilmektedir.

Yazının Devamı

Ağaçlara Sarılmak Enerjimizi Değiştirebilir!

Çoğumuz bu tür haberleri görünce şaşırıyoruz değil mi? Maalesef bunun nedeni algılarımızın doğaya yabancılaşmış ve mekanik bir dünyaya hapsedilmiş olması. Yapılan araştırmalar ağaca sarılmanın sağlığa çeşitli şekillerde yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Son araştırmalara göre, bir ağaca sarılmak, özellikle Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), Depresyon ve diğer zihinsel hastalık biçimleri de dahil olmak üzere birçok sağlık sorununa yardımcı olabiliyor.

Ağaç ve İnsan Arasında Nasıl Bir Etkileşim Olabilir ki? Bir ağaca dokunarak onun aurasıyla bütünleşmek, bedenimizin biyolojik davranışlarını etkiliyor. Birçok araştırma, doğada ve bitkiler arasında vakit geçirmenin psikolojimiz üzerinde pozitif bir etkiye neden olduğunu gösteriyor. Hatta bir ağacı kucaklamanın baş ağrılarını hafifletebileceği bile söyleniyor. Ağaca sarılmak, ağaç ve yeşil ile iletişime geçmek çok eski zamanlara kadar dayanıyor. Çeşitli topluluklarda insanlar farklı yöntemlerle doğa ile iç içe olmuş. Japonya’da insanlar bağışıklık sistemini uyarmak ve bilgeliği almak için ormanlarda uzun zaman geçirerek bir nevi orman banyosu yaparlar.

Doğadaki her şeyin “titreşimsel” bir etkileşimi olduğunu savunan Matthew Silverstone adlı araştırmacı bilimsel olarak ağaç ve bitkilerdeki titreşimlerin sağlık kalitesini yükselttiğini savunuyor. Bir ağaca temas ettiğinizde, onun size yaydığı titreşimler vücudunuzda ki bazı davranışları değiştirecektir. Bu nedenledir ki, ne zaman yeşilin, ağacın bol olduğu bir alana gitsek şüphesiz hepimiz derin bir nefes çeker ve maddi-manevi bir rahatlama hissederiz.

Yazının Devamı

Ölümsüzlük Meyvesi: HÜNNAP

Aslında tarihin en eski çağlarından beri hayatımızda olan ama kentsel yaşamın içine pek dahil edemediğimiz hatta ne yazık ki çoğu kırsal kesimde bile henüz yaygın olmayan HÜNNAP, oldukça şifalı bir bitkidir. Anavatanı olan Çin’de 4 bin yıldan beri yetiştirilen ve alternatif tıp tedavisinde kullanılan Hünnap, “Ölümsüzlük meyvesi” ve “Allah’ın bir hediyesi” olarak bilinir.

Sonbahar mevsimi ile birlikte pazar tezgâhlarında yer almaya başlayan Hünnap, yüksek C vitamini, B1, B2 ve B6 vitaminleri, mineraller ile organik ve inorganik madde içeriği zenginliğiyle beslenme açısından büyük önem taşıyor.

Yüksek miktarda potasyum, bakır, kalsiyum, fosfor, demir ve manganez gibi mineralleri içeren hünnabın, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, kan dolaşımının geliştirilmesi, yüksek kan basıncının düşürdüğü bilinir. Hünnap aynı zamanda stresi azaltmaya ve içerdiği antioksidan sayesinde karaciğer rahatsızlıklarından çeşitli kanser türlerine kadar birçok hastalığın iyileşme sürecine olumlu etkilere sahiptir. Günde bir avuç tüketilen hünnap meyvesi özellikle kışın çeşitli hastalıklardan korunmaya ve bağışıklık sistemimizi hızlı bir şekilde güçlendirmeye yardımcı olur.

Yazının Devamı

Orman Yangınları Her zaman Felaket Değildir

Son günlerdeki Ege ve Marmara’daki orman yangınları hepimizin ciğerlerini dağladı. Ormanlarımızın yok oluşu bizleri derinden etkiledi. Şimdi yaraları sarma ve geç kalmadan bu sahaların rehabilitasyonu için gerekenleri yapma zamanı. Bu arada bu felaketten dersler çıkartmayı ve sorumluları bir an önce tespit edip kanun önünde yargılamayı da ihmal etmemeliyiz tabi ki. Gelelim asıl konumuza, yani orman yangınları ve sonrasındaki ekolojik boyuta. Yangın Ekoloğu Çağatay Tavşanoğlu bir makalesinde şöyle diyor; yangına meyilli olan Akdeniz ormanları milyonlarca yıldır yanar, aslında bu durum aşırı ve kontrolsüz olmamak koşuluyla özellikle de kızılçam ormanlarında doğal bir süreçtir. Yani bu doğal yangınlar sayesinde ormanlar ekolojik olarak yenilenmekte ve yangına dayanıklı bireyler gelişmektedir.

Yangından sonra yanan sahaya gidecek olursanız, birçok bitkinin yangından hemen sonra sürgün vermeye başladığını görebilirsiniz. Hatta bazı bitkiler vardır ki, ancak yangın sonrası ortaya çıkan sıcaklık sayesinde çimlenebilirler. Kızılçam kozalakları yangın esnasında kapalı olması sayesinde içindeki tohumlar da yangında zarar görmeden korunur. Yangınla birlikte bu kozalaklar da açılır ve tohumlar toprağa dökülerek çimlenmeye hazır hale gelir. Görüldüğü gibi orman yangını her zaman felaket değildir. Yangınla birlikte birçok bitki yeniden dirilmekte, orman yenilenmekte ve biyolojik çeşitlilik yeniden şekillenmeye başlamaktadır. Tabi bunu dedik diye de “oh yansın, yanması iyidir” deyip tedbirleri ihmal edemeyiz ve yakamayız. Çünkü sözünü ettiğim bu durum 30-40 yıl gibi uzun bir süreçte gerçekleşmektedir.

Tüm bunları neden söylüyorum? Özellikle Akdeniz ormanlarında yangın sonrası yapılacak ağaçlandırma çalışmalarında dikkatli olmak gerekir. Maalesef yangın sonrası toplum duyarlılığı olarak hemen kitlesel ağaç dikme kampanyası için iyi niyetli girişimlerde bulunabiliyoruz. Ancak bu tür uygulamaların bazen ekosisteme yarardan çok zarar verebileceğini de unutmamak gerekir. Çünkü böyle kitlesel ağaçlandırma çalışmalarında sahaya dozerler sokulur, her şey temizlenip, toprak sürülüp alana yeni çam fidanları dikilir. Ancak bu tür monokültürel uygulamalar bölgedeki biyolojik çeşitliliğe zarar verebilmektedir. Yani kitlesel ağaçlandırma her zaman için iyidir diyemeyiz.

Yazının Devamı

Hekimlerin Piri ve Feylesofların Üstadı, Meşhur Dahi: İBN-İ SİNA

“Hiçbir ülkeye sığmayacak kadar büyüktü ünüm,

Kimsenin ödeyemeyeceği kadar yüksekti ücretim!”

bu dizeleri kâğıda dökmüş olan İbn-i Sina’nın ünü, İslam dünyasından başlayarak Avrupa sınırlarını aşmıştır. İbn-i Sina, halk dilinde Lokman Hekim, tıp dünyasında ve Batı dilinde ise Avicenna olarak bilinir.

Yazının Devamı