Prof. Dr. Fatih Satıl

Prof. Dr. Fatih Satıl

Su Tasarrufu İçin Bitkilerden Tüyolar!

Küresel iklim değişimi sonucu yaşadığımız kuraklık ve yağmursuzduk ülkemizde olduğu gibi tüm dünyayı tehdit edecek boyutlara ulaştı. Bu kuraklık felaketi sadece biz insanları değil yeryüzündeki tüm canlıları etkilemektedir. Yeryüzünün sessiz sakinleri olan bitkiler alemi de bu küresel krizden nasibini almaktadır. Ancak Yüce Yaratan kuraklık krizine karşı koyabilmeleri için bitkilere birçok uyum ve direnç mekanizmaları bahşetmiştir. Susuzluk krizine giren bitkilerde önce acil önlem paketi daha sonra da uzun vadeli önlemler paketi olmak üzere iki aşamalı bir direnç mekanizması devreye sokulmaktadır.

Acil önlem paketi öncelikle bitkinin yapraklarında uygulanır. Yapraklarda terleme görevi yapan gözenekler normal zamanlarda gündüz açık gece kapalıdır. Ancak kuraklık krizi baş gösterdiğinde gündüz de kapatılırlar. Bu tedbire ek olarak ayrıca gözenekler küçültülür. Bu şekilde bitkide su kaybı önlenmiş olur. Doğal olarak gözeneklerin kapalı olduğu için bitkide fotosentez ve solunum gibi hayatsal faaliyetler de azalır. Buna bağlı olarak bitkide büyüme de yavaşlar.

Bitkideki bu davranıştan ders almak gerekirse, günümüz kuraklık krizine karşı ilk yapılacak iş aşırı günlük yaşantımızda su tüketimi azaltıp israfı önlemektir. Bu konuda milletçe su israfını önleyici tedbirlere ilave olarak su tüketimini artırıcı faaliyetleri de azaltmak gerekir.

Yazının Devamı

Bir Damla Su!

Suyun, yeryüzündeki hayat serüveni oldukça ilginç. Bulutlardan bir yağmur damlası olarak gönderilen suyun yolculuğu yeryüzündeki su kaynaklarına ya da toprağın derinliklerine doğru devam eder. Daha sonra buharlaşır ve gönderildiği yere doğru yeniden semaya yükselir. Bazen de bir canlıya hayat olur ve onun bedenine katılır. Yani su öyle mucizevi bir madde ki onu çıkardığınızda kâinatta canlılık adına bir şey kalmaz.

İnsanlar ve hayvanlar olarak her birimiz, bir damla su olarak bu aleme geldik. Aynen bir yağmur damlası gibi yüzde 100 su olarak düştük ana rahmine. Anne rahmine sevgiyle düşen bu küçük damla nesilden nesile aktarılan tüm DNA kodlarımızı, genlerimizi ve bizim gelecekte alacağımız şeklimizin sırrını taşıdı. Sonra o bir damlaya ruh ve beden yüklendi, ete kemiğe büründürüldü ve bir cenin oldu. Bu esnada cenindeki su oranı da yüzde 85’e düştü. Anne rahmindeki hayat yolculuğumuz belli bir süre sonra tamamlanınca oradaki ölümümüz gerçekleşti ve bu dünyaya gözlerimizi açtık. Dünyaya gelişimizle birlikte su oranımız yüzde 70-80’lere düştü. Derken geliştik genç olduk damarlara sığmaz olduk delikanlı olduk. Sonra zaman geçti olgunlaştık ve hayatımızı bir hayat arkadaşı ile birleştirdik. Arkamızda izlerimiz olarak, bizi temsil edecek, aynı DNA kodlarını taşıyan su damlaları bıraktık. Zaman içerisinde suyumuz çekilmeye başladı, hücrelerimizdeki sular azaldı, su oranımız yüzde 50’lere inmeye başladı. Yani dallara giden sular, yaprağa ulaşan sular yavaş yavaş azaldı, ihtiyarladık. Bu dünyadan gidiş vakti geldiğinde ise suyumuz çekilecek ve başka alemlere yol almak üzere yine su ile temizlenerek yolumuza devam edeceğiz ve ebedi aleme uzanacağız. Aynen ana rahmindeki gibi bu dünyada öleceğiz ama başka bir dünya da yeniden dirileceğiz.

Yazının Devamı

Yılbaşı Çiçeğinin Toplanma Serüveni Efsanesi Ve Şifasi

Kokina Rumcada kırmızı anlamına geliyor. Kırmızı ve yeşilin mükemmel uyumunu yansıtan Kokina çiçeği, İstanbul Rumlarının uzun süre bozulmadan kalması sebebiyle yeni yıl süslemesi için tercih ettikleri bir bitki ve şu sıralar çiçekçilerin tezgahlarını süslüyor.

Aslında Kokina tek bir çiçek değil, insan eliyle oluşturulan bir kombinasyon. Yani bu bitki, ayrı ayrı toplanan iki farklı bitkinin birinin dikenli yeşil yapraklı dalları ile diğerinin kırmızı meyveleri elle dikilerek oluşturuluyor.

Yıl başının simgesi haline gelen bu çiçeği toplamak oldukça zahmetli. Genel olarak roman aileler tarafından hazırlanıp satışa sunulan Kokina çiçeği büyük emeklerle toplanıyor. Yağmur, kar, çamur demeden Ekim ayında başlayarak üç ay içinde bu bitkilerin toplanması, bağlaması ve aranjmanının yapılması gerekiyor.

Yazının Devamı

Terapi Bahçeleri Ruh Sağlığımız Ve Hastane Bahçeleri

Geçtiğimiz hafta Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü önedrliğinde “Olağanüstü Durumlarda Manevi Danışmanlık ve Rehberlik Sempozyumu” gerçekleştirildi. Otuz üç üniversite ve beş bakanlığın da destek verdiği sempozyumda 85 bildiri sunuldu. Ben de bu sempozyumda “Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerindeki Terapi Bahçelerinin Bireylerin İyi Olma Haline Etkileri” başlıklı bir bildiri sundum. Bildirimin bir bölümünü siz sevgili okurlarımın beğenisine sunmak istiyorum.

Terapi bahçeleri, hastaların kaybettiği yetilerini yeniden kazanmalarına, sosyalleşmelerine, stresli hastane ortamından uzaklaşıp doğa ile ilişki kurarak stresten ve sıkıntıdan uzaklaşmalarına ve huzur bulmalarına yardımcı olan mekanlarıdır. Özellikle hastane bahçelerinde yer alan doğal alanların hastane ortamındaki kişiler üzerinde ağrı ve semptomları, ilaç kullanımını, gerginlik ve stresi azaltıcı etkilerinin varlığı yapılan bilimsel çalışmalarla kanıtlanırken; zihinsel sağlık tedavisi alan hastalarda ise rahatlama, sosyalleşme ve kendine güven verici etkilerinin olduğu da bilinmektedir.

Örneğin, odalarının pencerelerinden ağaç gören hastaların; daha çabuk iyileştikleri hatta daha az ağrı kesiciye gereksinim duydukları bulunmuştur. Benzer bir çalışmada hapishanede olan hükümlüler için yapılmış, hücrelerinde kırsal manzarayı görenlerin, yalnızca yapı görenlere oranla; baş ağrısı şikayetlerinin azaldığı ve daha az doktor görmek istedikleri görülmüştür.

Yazının Devamı

Koruyucu Hekimlik ve Şifalı Bitkiler

Koruyucu Hekimlik ve Şifalı Bitkiler

Hastalıkla mücadelenin en etkin ve hesaplı yolu, hastalığa yakalanmadan evvel koruyucu önlemler almaktır. İşte bu manada Koruyucu Hekimlik, ortaya çıkabilecek hastalıklara önceden tıbbi müdahale ve telkin yollarının kullanılmasıdır. Tıp dilinde, hekimliğin yarısı olarak koruyucu hekimlik gösterilirken, diğer yarısı içinde tedavi hekimliği kabul edilmektedir.

Geleneksel halk tıbbının özellikle şifalı bitkilerle ilgili bilgi ve uygulamalarının modern tıbba kaynaklık ettiği bilinen bir gerçektir. Bitkilerin içindeki maddeleri çeşitli bilimsel analizlerle inceleyerek, hastalıkları iyileştirici etkisi olanları bulmaya çalışan bilim dalına tıpta farmakognozi adı verilmektedir.

Yazının Devamı

Sıvı Altın

Sıvı altın da olur muymuş demeyin! Bal gibi olur. Hatta hemen hemen herkesin mutfağında da var bu.

Sevgili dostlar zeytin ağacının en önemli ürünü olan zeytinyağı “Sıvı Altın” olarak bilinir. Zeytinin o eşsiz meyvesinden çıkarılan yağ önce gecelerimizi aydınlattı. Mabetlerimizi kutsadı, ruhumuzu rahatlattı. Sonra o yağla saçlarımızı, cildimizi güzelleştirdik. Vücudumuzu ovduk ve temizledik. Ve nihayet mutfağımıza baş tacı ettik. Şimdi ise şifa kaynağı olduğunu keşfettik. İşte tüm bu özellikleri ile de Sıvı Altın unvanını hak ediyor.

Zeytinyağını diğer bitkisel yağlardan ayıran en önemli iki özelliği; meyveden elde edilmesi ve hiçbir kimyasal işleme tabi tutulmaksızın tamamen fiziksel işlemlerle mekanik olarak elde edilip, doğal haliyle tüketilebilir niteliklere sahip olmasıdır.

Yazının Devamı

Hayvanlarda Doktorluk!

Acaba o dilsiz ve sahipsiz hayvanlar hasta olduklarında ne yaparlar? Onların kendilerini muayene edip tedavi edecek özel doktorları ve hastaneleri yok. Hastalıklarını söyleyebilecek bir dilleri, ağrıyan yerini gösterebilecek bir yolları da yok! Ama yaban hayatında görüyoruz ki hastalanan hayvanlar sanki tıp ilmi almışçasına yapılması gereken tedaviyi en güzel şekilde yapabiliyorlar. Demek ki yaratılışları ile birlikte hastalıklardan korunma ve tedavi hususunda gerekli olan bilgilerle donatılmışlar.

Örneğin ateşi olan bir hayvan derhal serin, havadar, gölgeli ve su kıyısında bir yere çekilir. Orada sessizlik içinde bekler ve her zamankinden çok daha fazla su içer. Ateşimiz olduğunda doktorlar bize de aynı şeyi tavsiye etmezler mi?

Bununla birlikte bazı hayvanlar fitoterapi uzmanı gibi hangi hastalıkta hangi otu yemesi gerektiğini bilir daha doğrusu ona bildirilir. Örneğin Bezuar cinsi keçiler, zehirli bir yılan tarafından sokulduğunda, hemen yaşadığı bölgede bulunan sütleğen bitkisini bulur ve yer. Bu şekilde zehrin etkisinden kurtulur. Bilim insanları bu olayı gözlemledikten sonra sütleğen bitkilerini incelemişler ve bu bitkide yılan zehrine karşı panzehir özelliği olan maddelerin bulunduğunu keşfetmişler.

Yazının Devamı

Zeytin Yaprağının Mucizevi Şifası

Zeytin Yaprağının Mucizevi Şifası

Zeytinin ana vatanı olan bu coğrafyada asırlardır zeytin ve zeytin ürünleri geleneksel halk tıbbında kullanıla gelmiştir. Antik dönemlerde de zeytin yağı daha çok tıbbi amaçlı ve harici olarak kullanılırdı. Yüz yıldan fazla yaşayan ünlü filozof Abderalı Demokritos (MÖ 460-371); “sağlığımızı nasıl koruyabilir de yaşam süremizi uzatabiliriz” sorusuna şu perhiz kuralıyla yanıt verir: “İçimizi balla dışımızı zeytinyağıyla yuğalım.” demektedir.

Zeytin yağı gibi zeytin yaprağı da mucizevi şifa özelliklerine sahiptir. Bu nedenledir ki Anadolu’da asırlardır halk arasında zeytin ağaçlarının yaprakları, mikrop öldürücü, ateş düşürücü, kan şekerini ve yüksek tansiyonu düşürücü, idrar söktürücü özelliklerinden dolayı yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Hatta bazı bölgelerde ağız içindeki aft ve yaralara karşı zeytin yaprağı çiğnenerek kullanıldığı bilinmektedir.

Yazının Devamı

KIŞIN HABERİCİSİ KOCA YEMİŞ

Yılın her mevsiminde farklı meyvelerin yetiştiği ülkemizde, şimdi dağ çileği zamanı. Rengarenk meyveleri ve inci gibi çiçekleri ile son derece dekoratif bir bitki olan Kocayemiş meyvesine halk arasında Dağ çileği, Davulga gibi isimler verilir bazı bölgelerde de Kocakarı yemişi de denilir. Meyveleri kırmızı rengine ulaştığında da kışın mevsiminin geldiğine inanılır.

Adı her ne kadar dağ çileği olsa da çalımsı bir bitki olması, meyve şekli ve tadı ile bildiğimiz normal çilekten oldukça farklıdır. Ormanlık alanların kenarlarında doğal olarak yetişen bu meyve. Marmara ve Karadeniz bölgesinde sıkça görülür.

Yapılan çalışmalarda kocayemiş meyve ve yapraklarının özellikle C vitamini ve antioksidanlarca zengin olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenle başta kanser ve kardiyovasiküler hastalıklar olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki gösterebilmektedir.

Yazının Devamı

Hayvan ve Bitkiler Depremi Öncede Hissedebilirler mi?

Deprem öncesinde doğada bazı değişimlerin olduğu uzmanlar tarafından zaman zaman dile getirilir. Özellikle de hayvanların deprem öncesi meydana gelen belirtilere karşı daha hassas olduğu biliniyor. Bu yüzden de hayvanların doğadaki değişimleri hissettiği ve bu nedenle huzursuz olup çevreye sinyal verdiği düşünülüyor. Peki deprem öncesi doğada ne gibi değişiklikler oluyor, gerçekten doğadaki değişimleri gözlemleyip depremi tahmin etmek mümkün mü?

Şu anki bildiklerimiz çerçevesinde bir depremi 7-8 saniye öncesinden daha erken tespit etmek mümkün değil. Ancak bazı hayvanlar kendilerine bahşedilen özel duyuları ile belirli sinyallere karşı daha hassastırlar ve depremlerin çevrede oluşturduğu kısa ve orta vadeli değişimleri insanlardan daha erken hissedebilme ihtimali bulunmaktadır.

İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın yaptığı bir araştırmada depremi önceden haber veren tam 57 farklı göstergeden bahsetmektedir. Örneğin, deprem öncesinde balıklar, suyun ısınması nedeniyle kıyıya doğru yüzmeye çalışır. Kediler ise sebepsiz yere hırçınlaşmaya başlayabilirler ve genellikle kapalı ortamlara kaçarak saklanırlar. Köpekler ise korkularını uluyarak ya da havlayarak açığa çıkarır ve bir alana toplanarak gruplaşmaya çalışırlar. At, eşek ve inek gibi hayvanlar huysuzlaşırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Martılar, çembersel olarak uçarlar.

Yazının Devamı

YARATILIŞI SAVUNMAK BİLİME AYKIRI MI?

Ev sahipliğini Dumlupınar Üniversitesi’nin yaptığı “IV. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” 22-24 Ekim 2020 tarihleri arasında Kütahya’da gerçekleştirildi. Başta Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere devlet erkanının da hazır bulunduğu kongreye birçok Sivil Toplum Kuruluşu (STK) tarafından da destek verildi.

Yurt içinden ve yurt dışından toplam 37 üniversiteden katılımın olduğu kongrede; Fen ve Mühendislik Bilimleri, Tıp ve Eczacılık, Temel İslâm Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Eğitim Bilimlerinde toplam 85 bildiri sunuldu.

Dumlupınar Rektörü Prof. Dr. Kazım Uysal: “Bu yaratılış kongrelerinin esas amacı; alanında uzman ve seçkin bilim insanlarının sundukları bildirilerle kâinat kitabının ve varlık aleminin, tevhid inancı ve tevhid diliyle okunup yorumlanarak bilim camiasının düşünce ufkuna katkı sağlamaktır.” şeklinde açıklamada bulundu. Yani bir kısım din ve bilim aleyhtarı gazete ve yazarların iddia ettiği gibi burada bilime ve dine aykırı bir sunum yapılmamış tam aksine gerçek bilim ile din aynı potada eritilerek verilmeye çalışılmıştır.

Yazının Devamı

ALTIN DIŞKILAYAN BAKTERİLER

Amerikalı bilim insanları, kimyasal maddeyi som altına çeviren bir bakteri buldular. Michigan Eyalet Üniversitesi Mikrobiyoloji ve Moleküler Genetik Bölümü’nden Prof. Kazım Kashefi ile Doç. Dr. Adam Brown, “Cupriavidus metallidurans” adlı bakterilerin doğada bulunan zehirli ve atık maddeleri yediğini ve bir hafta içinde bu kimyasal maddeleri % 99,9 oranında som altına dönüştürerek attığını gözlemledi.

Çok sayıda ağır metalin bulunduğu topraklarda yaşayan çubuk şeklindeki bu bakteriler toprakta bulunana ağır metalleri sindirerek hayatına devam ediyor. Aslında altın ve bakır madeni sıradan canlıların bünyesine fazla alındığında canlının zehirlenmesine neden olur. Fakat bu bakteriler öyle bir özellikte yaratılmışlar ki, sanki bir yüksek kimya mühendisi gibi çalışarak vücuda alınması zor bir formda olan bakır ve altın metalini bir dizi kimyasal süreçten geçirerek vücudunun iç kısımlarına kadar alabilecek özelliklerle donatılmışlar. Altın bakterileri kendilerine bahşedilen bu özellikleri sayesinde bünyesine aldığı altın ve bakır bileşenlerini emilimi zor bir forma dönüştürerek bünyesine girmesine engel oluyor. Sonrasında hızlıca fazla bakır ve altını dışarı atan canlı zehirlenmekten kendini kurtarıyor.

Bakteriler içerisinde çok fazla bakır biriktiğinde, normalde CupA enzimi tarafından bu bakır dışarı pompalanır. Ancak, bu tür zehirli bileşikler fazla olduğunda bu enzim bastırılır ve bu zehirli bileşikleri hücrenin içinde kalır. Bu sorunu çözmek için de bakterilerde başka bir enzim olan CopA’ı aktive edilir. Bu enzim ile, bakır ve altın bileşikleri daha zor emilebilecekleri formlara dönüştürülür. Emilimi zorlaşan bakır ve altın, bu yolla dışarı pompalanır. Dolayısıyla, bakterinin dışına hem bakır hem de birkaç nanometre boyutunda altın külçeleri atılmış olur.

Yazının Devamı

TIBBİ BİTKİLERDE RAF ÖMRÜ

Tıbbi bitkilerin beklenen ve istenilen yararı sağlayabilmesi için bilinçli hazırlanması ve tüketilmesi gerekir. Uygun olmayan şekilde hazırlanan ya da nereden toplandığı bilinmeyen, açıkta satılan bitkiler sağlığımıza yarardan çok zarar verebilir.

Bitkilerin kullanım süresi, bitki çeşidine ve saklanma koşullarına göre değişkenlik gösterir. Bununla birlikte bitkileri taze tüketmek öncelikli tercihimiz olmalıdır. Ayrıca mümkün mertebe paketi kapalı bir şekilde muhafaza etmek gerekir.

Tıbbi bitkilerde saklama koşulları son derece önemlidir. Çünkü nem, ısı ve ışık, tıbbi çayların içindeki etken maddeleri bozar. Dolayısıyla tıbbi bitkileri rutubet almayan, ışık görmeyen -tercihen amber cam kavanozlarda ve serin ortamlarda muhafaza edilmesi gerekir. Güneş ışığından ve aşırı sıcak ortamlardan uzak koşullarda saklanan ürünler çok daha uzun süre dayandığı gibi tazeliğini de daha uzun süre korur. Nemli ortamlarda ise ürünlerde aflatoksin üreyebilir ki bu da kanserojen etkiye yol açar.

Yazının Devamı

YAĞMUR RAHMETTİR

Yağmura halk arasında rahmet denir, hatta bazı bölgelerde “ma-i zemzem” yani zemzem suyu olarak da adlandırılır. Bu adlandırma kuru bir inanç mıdır, yoksa gözlem ve tecrübelere mi dayanmaktadır?

Yağmura sevinenler olduğu kadar yağmur yağdığında kendini kötü hissedenler de vardır. Prof. Dr. Arthur Macomb şöyle diyor: “Ne zaman şimşek çaksa, gök gürlese, semadan yağmur yerine asit yağacak diye soluğum kesilir. Rengim kaçar. Sığınacak bir yer ararım. Çünkü havada nitrik asit teşekkülü için bütün şartlar hazırdır.” Evet her yağmur esnasında atmosferde bu durumun olma olasılığı olsa da Anadolu insanı yağmurun sayısız güzelliklerini gözlemlemiş ki yağmura rahmet namını takmış. Her şeyden önce, suyun hayatın devamı için gerekliliği göz önünde bulunursa, yağmurun yağması Allah’ın yeryüzündeki canlılara rahmet ettiğinin en büyük işaretidir ve her bir damla yağmur adeta rahmetin cisimleşmiş halidir.

Yağmurun gönderiliş şekline ibretle bakılacak olursa, orda bile sonsuz bir Merhamet görülecektir. Her saniye 16 milyon ton su, tane tane gönderiliyor yeryüzüne. Öyle ki, birkaç bin metre yüksekten inen, latif ve berrak yağmur damlaları, birleşip büyük su kitleleri haline dönüşmüyor. Çapı 5-6 mm’yi geçmeyen yağmur damlaları Rahmani hediyeler halinde geliyor. Gülün yaprağına bir buse kondurup, sessizce toprakla buluşuyor. Halbuki, uzmanların dediğine göre yağmur damlası büyüklüğünde ve ağırlığındaki herhangi bir cisim, 1200 metreden bırakıldığında, giderek hızlanır ve yere yaklaşık saatte 558 km hızla düşer. Ancak yağmur damlasının yere düşüş sürati saatte 8 ile 10 km arasında. Şayet yağmur damlaları saatte 558 km. hızla inmiş olsaydı, çarptığı her şeyi mahvedecekti. Tüm bunlar insana şu ayeti hatırlatıyor: “O Allah ki, gökten bir ölçü ile su indirir” (Zuhruf su.11).

Yazının Devamı

Kadın Doktoru Gibi Bir Ot: HAYIT

Tabiatta şifalı özellikleri ile insanoğlunun hizmetine sunulmuş mucizevi bitkiden birsi de hayıttır. Hayıt, kışın yapraklarını döken, oldukça baharatlı bir kokuya sahip, beyaz-mor çiçekli çalımsı bir bitkidir. Çiçekleri yaz sonu açar ve sonbaharda minik yemişler verir.

Hayıt bitkisinin tıbbi kullanımı neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Hipokrat M.Ö. 450 yıllarında hayıt ağacından bahsetmiştir. Ayrıca, antik çağda Theophrastus ve Dioskorides gibi ünlü botanikçi ve hekimler de eserlerinde hayıtın adet sıkıntılarını giderme ve anne sütünü arttırmadaki etkisini yazmışlardır. Orta Çağ’da Katolik Kilisesi tarafından cinsel arzuyu bastırmak amacıyla hayıt tohumları kullanıldığı bilinmektedir. Bu yüzden bitkiye “Keşiş Biberi” ve “Namus ağacı” da denilir.

Günümüzde ise hayıt, halk arasında geleneksel olarak İdrar artırıcı, Gaz söktürücü, Sakinleştirici, Ağrı kesici, Ateş Düşürücü ve Adet (Regl) düzenleyici olarak kullanılmaktadır.

Yazının Devamı

Tabiatın Temel Kanunlarından Biri: İktisat

Tabiatın nizam ve intizamla devamına dikkat ettiğimizde, en küçük varlıktan en büyük cisimlere kadar her şeyin iktisat kanununa uygun yaratıldığını ve bu kanun gereğince de bütün varlıkların maksada uygun ve sayısız hikmetlerle donatılmış olduğunu görürüz.

Tabiatta geri devir mekanizması (madde döngüsü) çalışmaktadır. Bu mekanizma sayesinde geride en küçük bir artık, kir, pislik ve çöp kalmamaktadır. Hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde ölçüsüzlük de yoktur. Yani, tabiatı çevre kirliliğinden korumak amacıyla bütün tedbirler alınmıştır. Canlı, cansız her varlığın bu sistem içinde vazifesi vardır.

Yeryüzüne dikkatle baktığımızda, canlılar dünyasında da iktisat prensiplerine mükemmel bir uyumun olduğunu görürüz. Evrendeki her şeyde en hafif, en kısa yol, en kolay tarz ve en faydalı şekil tercih edilmiştir. Örneğin arılar bu sitem içinde peteklerini altıgen yaparak en az malzeme ile en geniş mekân elde etme becerisini göstermektedirler. Arılar gibi daha nice canlı türü aynı şekilde iktisat prensibine uygun hareket etmektedir.

Yazının Devamı

HAVA TAHMİNİ YAPAN BİTKİ

Bizler gökyüzüne bakıp hava tahmininde bulunabiliriz. Peki, toprak altındaki bir tohumun hava tahmininde bulunması ve tahmininde hep isabet etmesi mümkün müdür?

Ama öyle bitkiler var ki iklim bilimci gibi hava koşullarını tahmin edebiliyor. İşte o bitkilerden birisi de halk arasında “acı bakla” denilen “Lupinus” bitkisi.

Bu bitkinin tohumları çimlenip büyümek için sıcak havaya ihtiyaç duyarlar. Toprağın altındaki bu tohumlar; büyümeleri için uygun şartlar oluşmadıysa çimlenmez ve uykuya geçip havaların düzelmelerini ve sıcaklığın artmasını beklerler. Ortamdaki diğer şartlar oluşsa bile sıcaklık uygun değilse tohumlar asla çatlamaz. Uygun şartlar tam olarak sağlandığında da aradan ne kadar zaman geçerse geçsin acı bakla tohumları kaldıkları yerden gelişmeye devam ederler. Hatta yapılan araştırmalarda yüzlerce yıl bozulmadan ve çimlenmeden kalan acı bakla tohumları bulunmuştur.

Yazının Devamı

ATIK SUYU TEMİZLEYEN ÇEVRECİ BİTKİLER

Çevre, kirliliği ile mücadele etmek amacıyla pahalı teknikler ve prosesler yerine, doğadaki mevcut biyolojik sistemlerin kullanılabileceği düşüncesi son yıllarda yaygınlaşmaya başladı. Bu gelişmede, bugüne kadar faydasız ya da zararlı olarak nitelendirilen bazı bitkisel ve hayvansal canlıların faydalı yönlerinin de olduğunun keşfi önemli rol oynadı. Örneğin Su sümbülü, su kanallarını tıkaması nedeniyle 70’li yıllara kadar zararlı bir su otu olarak biliniyordu, oysa şimdi doğal arıtmada kullanılan bir bitki. İşte gelişen Biyoloji bilimi ile birlikte bu tür bitkilerin yaratılıştan var olan yetenekleri sayesinde, suları kirleten maddeleri uzaklaştırabildikleri de anlaşıldı. Yani bitkiler kullanılarak kanalizasyon ve atık suların temizlenmesi mümkün hatta bu yolla atık sulardaki o kötü koku ve hastalıklar bile engellenebilir. Üstelik bitkilerin kullanıldığı bu doğal arıtma sistemi, enerji gerektirmediği için minimum maliyetle istenilen her yere kurulabilir.

Saz, kamış, su mercimeği ve su sümbülü gibi saçak köklü sucul bitkilerin kullanıldığı arıtma sisteminde bitkiler suyu kirleten azot, fosfor, potasyum ve karbon gibi elementleri tüketerek beslenirken, havadan aldığı oksijeni de kökleri vasıtasıyla suya ileterek suyun arıtma işlemini gerçekleştirmiş oluyor.

Bu mucizevi sucul bitkilerin kullanıldığı doğal arıtma tesisinde, kanalizasyon suları ’sulama suyu’ kalitesine kadar arıtılırken, özellikle köylerde atık suların arıtılmadan çaylara, derelere verilmesi ya da fosseptikte toplanması nedeniyle ortaya çıkan bulaşıcı hastalık, sinek, kötü koku gibi problemler de tamamen ortadan kalkıyor.

Yazının Devamı

Kazdağı Göknarından Reçel Olur Mu?

Sevgili okurlarım başlığa bakıp ta reçel tarifi falan vereceğimi sanmamışsınızdır umarım. Aslında bu başlıkla dikkatleri endemik Kazdağı Göknarına çekmek istiyorum.

Son günlerde, özellikle de sosyal medyada Çam kozalağı ya da Göknar kozalağı reçeli tariflerini sık sık duyar olduk. Ayrıca, öksürük, astım, nefes darlığı ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara iyi geldiğine inanılan kozalak reçeli ile ilgili birçok yazı da ortalıkta dolaşmakta. Evet reçineli olan bu ağaçların sürgün ve kozalakları ile yapılan reçel ya da pekmezin böyle bir şifalı etkisi var. Ancak çam kozalaklarından sonra özellikle de bu günlerde Edremit körfezi ya da Kazdağına komşu il ve ilçe pazarlarında sık sık endemik Kazdağı Göknarı kozalaklarının da bu amaçla satılır olması bu endemik türün hayatını tehlikeye atmaktadır. Sevgili dostlar şifa bulmak amacıyla yapılacak böyle bir reçel ve pekmez için çam kozalakları kullanmak en doğrusu. Özellikle bölgemizde bu iş için endemik olan Kazdağı Göknarı kozalaklarını kullanmanın ekstra bir etkisinin ve şifasının olmadığını da bilmekte yarar var.

Bir bitki düşünün ki; Dünyada ve Türkiye’de sadece Kazdağında 1000 metrenin üzerinde sınırlı bir alanda yayılışı olsun! İşte bu tür sınırlı yayılışa sahip olan canlılar için bilim dünyasında ENDEMİK ifadesi kullanılır. Endemik bitkiler çok özel ve korunması gereken bitkilerdir. Bu tür bitkiler her yerde yaşayamaz ve çok hassastırlar. Dünyada bir çok ülkede bu tür bitkiler için çok özel koruma stratejileri geliştirilmiştir.

Yazının Devamı

BEYNE ŞİFA BİTKİLER

Yaşam şartlarının giderek ağırlaşması, geçim derdi ve trafik karmaşası gibi sorunlar insanları ciddi streslere sokuyor. Sonuçta bu olaylar bazılarımızda depresyona bazılarımızda da uyku bozukluklarına neden olabiliyor. Daha ileri yaşlarda ise Alzheimer ve diğer zihinsel sorunlara yol açabiliyor.

Tabiat bir eczane gibi yaratılmış, orda her derdin dermanı var yeter ki arayıp bulalım. Beyin ve akıl sağlığımız için de şifa olan bitkiler ve baharatlar tabiat eczanesinden bizlere şifa için sunulmuş. İşte beyninize daha fazla oksijen gitmesini sağlayacak ve hafızanızı güçlendirecek bitkiler ve baharatlardan bazıları:

Yazının Devamı

Bitkilerden İnsanlığa Ekonomi Dersi

Covid-19 adı verilen virüs tüm dünyada salgına neden olduğu kadar bütün dünya ülkelerini de ekonomik olarak krizlere soktuğu da bir gerçek. Ekonomistler, bu krizin etkilerinin küresel bir hal alarak 10 yıl kadar daha süreceği tahmin ediliyor. E diyeceksiniz bu ekonomik krizin otlarla alakası ne? Evet alakası var, o da şu: Bitki bilimciler bilirler ki bitkiler de zaman zaman strese ve krize girerler. İşte biz insanoğlu da bitkiler dünyasının bu krizdeki davranışlarına bakarak ekonomik kriz için dersler çıkartabiliriz.

Bitkiler; kuraklık, tuzluluk ve hastalık gibi anormal şartlarda strese yani krize girerler. Örneğin son yıllarda küresel ısınma gibi sebeplerden ötürü kuraklık bitkiler için başlıca stres kaynağı haline gelmiştir. Kuraklık stresinde bitki topraktan yeterli su alamaz. Susuzluk krizine giren bitkide acil önlemler ve uzun vadeli önlemler paketi olmak üzere iki aşamalı mekanizmalar devreye sokulur.

Acil önlemler bitkinin yapraklarında görülür. Bitkinin dışa açılan otomatik pencereleri olan yapraklardaki gözenekleri normal şartlarda gündüz açılır gece kapatılır. Ancak kriz zamanında bu gözenekler gündüz de kapatılırlar. Ayrıca, susuzluk krizi baş gösterdiğinde gözenekler küçülür ve gerektiğinde tamamen kapatılırlar. Bu şekilde bitkide su kaybı önlenmiş olur. Gözeneklerin kapalı olması halinde gaz girişi azaldığından bitkide fotosentez ve solunum gibi hayatsal faaliyetler de azalır. Buna bağlı olarak bitkide büyüme de yavaşlar.

Yazının Devamı

Yön Bulmaya Yardımcı Kılavuz Bitkiler

Teknolojik cihazlardan GPS ve pusula ile doğada yönümüzü kolayca bulabiliriz. Peki, bu cihazlar olmadan doğada yönümüzü nasıl bulabiliriz? Eski insanlar bu yön bulma işini nasıl yapıyorlardı acaba?

İlk etapta gökcisimlerini gözlemleyerek kuzeyin nerede olduğunu bulabiliriz diyebilirsiniz ama ya hava kapalıyken ya da gündüz vakti yıldızlar yokken nasıl olacak bu?

Eğer iyi bir doğa gözlemcisi iseniz, bir ağacı veya bir çalıyı ya da otsu bir bitkiyi gözlemleyerek yönünüzü bulabilirsiniz. İşte bu yazımızda doğada yön bulmada bitkilerden nasıl yararlanabileceğimizden bahsedeceğim sizlere.

Yazının Devamı

Bütün inançların ve ideolojilerin esin kaynağı: «TABİAT»

Bütün dinlerin, inançların ve ideolojilerin esin kaynağı, delili ve temeli bu tabiat denilen muammadır. En eski mitolojik inançlardan tevhid dinlerine kadar; Yunan Felsefesi’nden modern ideolojilere kadar bütün tartışmaların temelinde “tabiat” vardır. Mitoloji, her bir tabiat unsuruna ayrı bir güç atfederek her birisini bir karaktere büründürerek âliheler yani mitolojik tanrı ve tanrıçalar ortaya koymuştur (Gökyüzü ve Şimşek tanrısı vb.). Hz. İbrahim (AS)’la başlayan Tevhid dinlerinin en önemli gözlemleri tabiat üzerinde gerçekleşir; Zebur, İncil ve Kur’ân’da sıklıkla tabiatın Allah’ın isimlerinin tecellisi (yansıması) olduğuna atıflar vardır. Felsefe, tamamen “tabiat” üzerine kurulmuştur. Her konusu, tabiatın bir özelliğinin açılımıdır. Materyalizm, Pozitivizm, Determinizm, Nasyonalizm, Evrimcilik, Deizm ve Agnostisizm gibi bütün Modern İdeolojiler “TABİAT” kavramı üzerinde ortaya çıkmışlardır.

O halde tabiat öyle bir kitaptır ki doğru okumasını bileni hakikate götüren bir kılavuz, doğru okuyamayanları da felsefenin dinsiz bataklığına sürükleyen bir araç olacaktır. Sonuç olarak Tabiat denilen bu muamma, okunmayı ve anlaşılmayı bekleyen bir kitaptır aslında. Peki, bu kitap nasıl okunmalıdır?

Yazının Devamı

Gelincik Çiçeği ve Hazin Öyküsü

Rengi, görselliği ve narinliği ile dikkatimizi çeken gelincik çiçeği biz botanikçiler kadar sanat ve edebiyat dünyasının da hep ilgisini çekmiştir.

Roma kazılarında lahitlerin üzerinde gelincik figürlerinin olması gelincik çiçeğinin insanlık tarihi açısından oldukça köklü bir geçmişe sahip olduğunu gösterir. Roma döneminde kara sevdaya ve çaresiz aşka düşen kişilere gelincik çiçeği kaynatılıp içirilirdi. Böylece aşk açısına iyi geleceği düşünülürdü.

Gelincik ismi gerçekten kelimenin de çağrıştırdığı gibi halk ağzındaki küçük gelin anlamındadır. Eski Türk gelinlerinin kırmızı gelinlik giymesi ve onların güzelliği, bu narin çiçeğin güzelliğine benzetilmiştir.

Yazının Devamı