Prof. Dr. Fatih Satıl

Prof. Dr. Fatih Satıl

Ormansızlaşma, Doğal Yaşam Alan Tahribi ve Koronavirüs Krizi

Koronavirüs krizi, insanoğlunun biyolojik çeşitliliğe ve vahşi yaşam alanlarına olan etkisini ve bu durumun bulaşıcı hastalıklara nasıl yol açtığını acı bir şekilde gösterdi.

Son yapılan araştırmalara göre; Dünyadaki bulaşıcı hastalıkların sayısı son yıllarda üçe katlandı ve bunların üçte ikisi hayvan kaynaklı ve bunun yüzde 70’i de vahşi hayvanlardan insanlara bulaşıyor. Bunlar arasında Ebola, HIV, domuz gribi ve kuş gribi ve en son Koronavirüs var.

İnsanlar, doğal yaşam ortamlarını ve ormanları tahrip etmekle kalmadı tropik ormanları ve vahşi yaşam alanlarını istila ederek yerleşti. Oysa bu bölgelerde insan türünden uzak şekilde yaşayan bu canlılarda bilinmeyen öldürücü virüsler vardı. Aşırılıkta yeryüzünde rakibi olmayan insanoğlu bu vahşi hayvanları kafeslere koydu, öldürdü yetmedi vahşi hayvan pazarlarında etlerini sattı. Ve sonunda doğal ev sahiplerini yani yabani hayvanları öldürünce virüsler de kendilerine yeni ev sahipleri aramaya başladılar. Ve biz insanoğlu bu bilinmeyen virüslerin yeni yaşam alanları haline geldik.

Yazının Devamı

Feleğin Çarkından Geçenlerin Bitkisi: Çarkıfelek (Passiflora)

Hayatta çok günler görmüş, acı tatlı olaylar yaşayıp tecrübe kazanmış, olgunlaşmış kişer için “feleğin çarkından geçmiş” deyimi kullanılır. Doğal olarak bu zorlu süreç kişide stres, endişe ve gerginliklere de yol açabilir. İşte bu yazımızın konusunu oluşturan Passiflora da bu olumsuz psikolojik durumu doğal yollarla çözemeyen bazı kişilerin kullandığı sakinleştirici ilaçlarda kullanılan bir bitkidir.

Çarkıfelek (Passiflora) bitkisi, Güney Brezilya ve Kuzey Arjantin orijinli asma ya da sarmaşık tipinde bir bitkidir. At arabası (ya da değirmen) çarkını andıran çiçeklerinden dolayı Türkçede “çarkıfelek” olarak adlandırılmıştır. Farsçada ise saate benzerliğinden dolayı “saat çiçeği” de denilmektedir. Yaz boyunca açan tekerlek biçimindeki gösterişli iri çiçekleri erguvani, pembe ya da kırmızı renklerde açan çiçekleri nedeniyle süs bitkisi olarak ta değerlendirilir.

Passiflora’nın Rahatlatıcı Özelliği: Passiflora’nın meyvesi; vitaminler ve protein açısından zengindir. Ayrıca çarkıfelek bitkisi, harmin, harmol, harman ve passiflora adı verilen alkaloitleri; flavon, glisosit ve sterol adlı diğer maddeleri de içerir. İçerdiği bu maddelerden dolayı rahatlatıcı ve sakinleştirici özelliğe sahiptir. Gerginlik ve endişelilik hallerini de giderir, sinirleri yatıştırır. Bazı kaynaklarda, çarkıfelek bitkisinin uyku bozukluğu, sinirsel stres ve anksiyete için kullanıldığı bildirilmektedir. Ayrıca, Parkinson hastalığı ve isteri gibi durumlarda sinirsel nöbetleri giderici özelliğe sahiptir.

Yazının Devamı

Türkiye'nin ilk Ziraat Mektebinin Kepsut’ta Olduğunu Biliyor muydunuz?

Hep deriz ya “Türkiye’yi doyuran il Balıkesir”, aynı zamanda da hepimizin dilindedir şu cümle “Tarım ve hayvancılık kenti Balıkesir”. Ama maalesef bu söylemi, eğitimde de bir marka olan Balıkesir’in eğitim hayatına bir türlü geçirememişiz. Oysa Balıkesir’in tarım ve hayvancılık şehri olduğu taa Osmanlı döneminde fark edilmiş ve Cumhuriyet döneminde de bu özelliğine değer verilmiş. Ama o dönemin yetkilileri bunu söylemde bırakmamışlar eyleme dökmüşler ve Türkiye’nin ilk Ziraat Mektebi’ni Kepsut ilçesinde kurmuşlar. İşte bugünkü köşe yazımda bu mektepten ve Balıkesir’in Ziraat Fakültesi hayalinden bahsetmek istiyorum.

Osmanlı döneminde 1915’te “Çiftlik Mektebi” olarak kurulan Kepsut’taki bu bina Yunan işgali döneminde askeri kışla olarak hizmet vermiş. Cumhuriyetin ilanının ardından ise Türkiye’nin ilk ziraat mektebi olarak “Kepsut Ziraat Mektebi” adıyla yeniden açılmış. Ancak, masrafları fazla olduğu gerekçesiyle 1927 Ağustos ayında geçici olarak, 1928 yılında ise tamamen kapatılarak okulun öğretmenleri, öğrencileri ve içerisindeki tarım aletleri Bursa’ya gönderilmiş. Bu tarihten sonra bina bir süre boş kalmış. Daha sonra askeriyeye devredilen bina, kışla ve karakol olarak kullanılmış. Şimdilerde ise sahip çıkılmayı bekleyen bu bina yıkık bir harabe halinde. Bununla birlikte, Kepsut Belediye Başkanı İsmail Cankul’un 2017 yılı sonlarında bu tarihi bina ile ilgili olarak geliştirdiği proje müjdesi olduğunu da hatırlatalım. Umarım en yakın zamanda bu proje hayata geçirilerek bu tarihi bina hak ettiği değeri yeniden kazanır.

Yazının Devamı

Mübarek Bir Diken: “Meryemana Dikeni “

Halk arasında bir adı da “mübarek diken” olan Meryemana dikeni hakkında birçok ilginç efsane anlatılır. İşte bu efsanelerden birinde şöyle bir hikâye anlatılır; Hz. Meryem doğum yaptıktan sonra göğsünden gelen anne sütü bu bitkinin yapraklarının üzerine damlamış ve bundan dolayı da yapraklarında beyaz beyaz süt damarcıkları oluşmuş. İşte bitki de ismini bu rivayetten almıştır. Bitkinin yapraklarındaki bu beyaz damarcıklar, bitkiyi diğer yakın akrabalarından ayıran karakteristik bir özelliktir.

Meryemana dikeni, Orta Çağ’dan bu yana şifalı bitkiler arasında kendisine yer bulmuş mucizevi bir bitkidir. Romalılar bu dikenli bitkiyi sebze olarak yetiştirir, bitki özünü balla karıştırıp safra kesesine iyi geldiğine inandıkları bir karışım yaparlardı. On ikinci yüzyılda da devedikeni birçok Avrupa ülkesinde, özellikle Almanya’da, tıbbi alanda kullanılan bir bitki olarak yerini almış ve karaciğer yetersizliğinden kaynaklandığı düşünülen rahatsızlıklar için kullanılmıştır.

Yazının Devamı

Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü ve Balıkesir

Her geçen gün artan nüfus ile birlikte tabii kaynaklara yönelim de artmaktadır. Arazilerin yanlış kullanılması, hatalı tarım uygulamaları, yanlış sulama teknikleri gibi birçok nedenler toprağı kuraklaştırmaktadır.

Birleşmiş Milletler, 1994 yılında aldığı kararla, 17 Haziran tarihini “Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü” olarak ilan etmiştir. Bu konuda Dünyadaki ilk etkinlik te ülkemizde 1995 yılında TEMA Vakfı ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir. Her yıl geleneksel olarak çölleşme sorununa dikkat çekmek, bu yönde ülkemizde gerçekleştirilen başarılı çalışmaları ve başaranları halkımıza tanıtmak, sorunlu bölgeler için halkın ve iktidarların desteğini almak üzere çeşitli konferans, panel ve etkinlikler düzenlemiştir.

Çölleşme Yoksulluğun Hem Nedeni Hem Sonucudur. Bugün dünya nüfusunun 1/3’ü kurak bölgelerde yaşıyor ve bu ülkelerin %90’ı gelişmekte olan fakir ülkeler. Bir başka deyişle 4 milyar hektarı aşkın arazi çölleşme tehdidi altındadır. Çölleşme, kuraklık, toprak erozyonu ve çoraklaşma gibi arazi bozulum faaliyetleri sonucunda dünyada yaklaşık 1,2 milyar insanın yaşamını doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir.

Yazının Devamı

Edremit Körfezi'nin de en popüler içeceği: KARADUT

Halk arasında “Urmu dutu” veya “Urum dutu” olarak bilinen Karadut, pek çok özelliği nedeniyle son yıllarda oldukça rağbet görüyor. Edremit Körfezi’nin de en popüler içeceği olan Karadut, yaz-kış fark etmeksizin mutfaklardan eksik olmaması gereken bir gıdadır. Ayrıca bileşimindeki zengin vitamin ve mineral içeriği ile birçok hastalığa da şifa olmaktadır.

Karadut, halk arasında yaygın olarak boğaz hastalıkları ve ağız içi yaraların iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. Ağızda çıkan aft ve benzeri yaraların tedavisinde oldukça etkilidir.

Yapısında bulunan antioksidan etkili bileşikler sayesinde karadut bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücudu serbest radikallerin zararlı etkilerinden koruyarak kanser riskini azaltır ve yaşlanmanın olumsuz etkilerini azaltmada yardımcı olur.

Yazının Devamı

Balıkesir’in Kaybolan “Mavi Yıldız”ı Nerede?

Dünyada sadece Türkiye ve Yunanistan’ da oldukça dar bir yayılış alanı bulunan bu bitki ülkemizde halk arasında “mavi yıldız, mavi çiçek ve doğu razyası” gibi isimlerle bilinir.

Bilimsel adı Amsonia orientalis olan bu özel bitki, içerdiği çeşitli alkaloitlerden dolayı antikanser ve antitümör özelliğe sahip tıbbi bir bitkidir. Ayrıca, parlak mavi-mor çiçeklere sahip çiçek durumundan dolayı kültür formları Batı Avrupa ve Amerika’daki bahçelerde süs bitkisi olarak da kullanılmaktadır.

Mavi yıldız bitkisinin yayılış alanları, kent içi yerleşim yerlerindeki antropojenik etkiler nedeniyle sürekli olarak daralmış ve buna bağlı olarak populasyon yoğunluğu gitgide azalmıştır. IUCN-Dünya Doğayı Koruma Birliği tehlike kategorilerine göre “çok tehlikede (CR)” kategorisine alınmış olan Mavi yıldız bitkisi Türkiye’de tükenmekte olan nadir bir türdür. Şu an ki bilgilerimize göre bitkinin Türkiye’de sadece Balıkesir, İstanbul ve Bursa’da kaydı vardır. Kışın akan ve yazın tamamen kuruyan küçük dere kenarları ve dere içindeki suyun çekildiği yerlerde oluşan küçük adacıklarda yayılış gösteren bitkinin yayılış alanları şehirleşme nedeniyle yok olmak üzeredir.

Yazının Devamı

Koronavirüsün Doğaya ve Çevreye Olumlu/Olumsuz Etkileri

Yeni tip korona virüs (covıd-19) salgını nedeniyle insanların evlerine kapanmasıyla birlikte toplu taşıma ve özel araç kullanımının azalması, birçok işyerinin kapalı olması, fabrikaların üretim hızının azalması ile fosil yakıt kullanımı büyük oranda düşüş göstermiştir. Dolayısıyla hava kalitesinde ciddi iyileşmeler olduğu görüldü. NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’nın salgının başladığı dönemde çekilen uydu görüntüleri, endüstrinin ve insanlığın doğaya ne kadar zarar verdiğini gözler önüne serdi. Turistik Venedik’in kanallarındaki su adeta temizlenirken, Çin ve İtalya’da hava kalitesi arttı. İstanbul’da da hava kirliliği yüzde 30 azaldı.

Koronovirüs küresel bazda çok daha farklı değişikliklere yol açacak gibi görünüyor. Bilim insanlarına göre bundan sonra çevre/doğa çok daha ön plana çıkacak. Yukardaki verilere baktığımızda hava kirliliğinin temel kaynağının aşırı tüketim ve israf olduğu anlaşılıyor. O zaman insanlığın normale yani fıtrî ve sade bir yaşantıya yönelmesi şart. Enerjide de daha yenilenebilir enerji olan rüzgâr ve güneş enerjisine dönmeli. Eğer insanoğlu, bu israflı, iktisatsız, zulümlü, adaletsiz ve kirli yaşam tarzını değiştirmezse dünyayı kendisi ve diğer canlılar için Cehenneme çevirecek. O nedenle, insanoğlunun doğal hayat ile olan etkileşimini yeniden gözden geçirmek zorunda.

Yazının Devamı

Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü

İnsan faaliyetleri yüzünden türlerin ve doğal yaşam ortamlarının git gide azaldığı günümüzde biyolojik çeşitliliğin önemine dikkat çekmek için her yıl 22 Mayıs, Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü olarak kutlanıyor. Biyolojik çeşitlilik kısaca; bir bölgede var olan tür, gen ve ekosistem çeşitliliği olarak tanımlanır. Yeryüzünde yaklaşık 1.750.000 canlı çeşidi bulunmaktadır. Ancak bilim insanlarının tahminlerine göre bu sayı çok daha fazla, yani 3 ile 100 milyon arasında. Biyoçeşitlilik açısında Türkiye dünyada önemli bir yere sahip. Ülkemizde 11 bin bitki türü, 161 memeli hayvan, 460’ü aşkın kuş türü, 141 kadar sürüngen, 236 tür tatlı su balığı ve 480’e varan deniz balık türü bulunuyor.

Sürdürülebilir bir dünya ve sürdürülebilir yaşam için en değerli hazinemiz olan bu zenginliği korumak zorundayız. Eğer, bu hazineyi koruyup gelecek nesillere aktarmayı başaramazsak kendi sonumuzu da hazırlamış olacağız. Biyolojik çeşitlilik, insanoğlunun ekonomik ve sosyal hayatının devamlılığı için gerekli olan hizmetleri sağlıyor. Biyolojik çeşitlilik doğal dengenin korunmasında rol oynadığı gibi aynı zamanda, tozlaşma, toprak verimliliği, gıda, yakıt ve ilaç üretimi gibi birçok ekosistem hizmetleri için de önemli bir kaynak oluşturuyor.

Yazının Devamı

BEYAZ ZAMBAK FESTİVALİ

Halk arasında gelin çiçeği olarak ta bilinen beyaz zambaklar zarifliğiyle göze çarpar. Asalet, annelik ve doğurganlık, yeniden doğuş, masumiyet, saflık ve gençliğin güzelliği anlamlarını taşıyan Zambakların tarihi 3.500 yıla kadar dayanmaktadır. Kitaplarda geçen ilk bilgi, zambağın milattan önce 1580 yılında Girit Adasında keşfedilmiş olduğudur. Yunan mitolojisinde zambak çiçeğinin Hera’nın sütünden filizlendiğine inanılır ve büyük saygı gösterilir.

Bununla birlikte zambak çiçeğine farklı milletlerde farklı anlamlar da yüklenir. Araplar bu çiçeğe “gelinin tâcı” yakıştırması yapar. İngiltere’nin Viktoryen döneminde “fevkalade mükemmel güzelliği” temsil ettiğine inanılırdı. Çin’de ise bir yakınını kaybeden kişiye zambak çiçeği hediye edilir ki bu sayede gönül acısını dindirebileceğine inanılırdı. Zambak, kısa sürede kuruyan bir çiçek değildir, dayanıklıdır. Bu gücü ve güzelliği nedeni ile Fransız Kraliyet sembolü olarak seçilmiştir. Hıristiyanlıkta ise iffet ve erdemi temsil etmektedir.

Yazının Devamı

Bitkilerde Merhamet

Sevgi ve merhamet sadece insanlar için var olan bir duygu değildir. Öyle ki bazı hayvanlar sevmeyi birçok insandan çok daha iyi bilir. En yırtıcı hayvanın bile yavrularına karşı merhametli davranışları, bu şefkat duygusunun varlığını göstermektedir.

Peki ya bitkiler? Bildiğimiz manada can ve ruhu olmayan bitkilerde gerçekten bir merhamet olabilir mi? Bunu için öncelikle bakış açımızı biraz değiştirmemiz gerekecek. Gözümüz önündeki tüm varlıklar gibi bitkiler de okunmayı bekleyen muhteşem birer kitaptırlar. Bu gözle bitkilere bakacak olursak, sanki konuşan bir kitap gibi kendi dilleri ile konuşurlar ve bizlere bir şeyler söylerler. Ama tüm bunları görüp duyabilmek için kalp gözümüzün açık, gönül kulağımızın da delik olması gerekir.

Mevlânâ bir rubaisinde bahar mevsimini ve oradaki bitkiler alemini nasıl seyretmemiz gerektiğini şöyle açıklıyor:

Yazının Devamı

Adını Hz. Meryem’den Alan Şifalı Bir Bitki: “BİBERİYE”

Bilimsel adı Rosmarinus officinalis olan bitki, halk arasında yaygın olarak Biberiye, Kuşdili olarak bilinir. Latince’de, “deniz şebnemi” anlamına gelen Rosmarinus bitkisine; Avrupa’da Hz. Meryem ile ilgili efsanelerinden dolayı “Rose of Mary” denilmiş ve literatüre de “Rosemary” olarak geçmiştir.

Efsaneye göre bitkinin mavi çiçekleri, rengini Hz. Meryem’in pelerininden almaktadır. Hz. Meryem, mavi pelerinini bu bitki üzerine düşürmüştür bundan dolayı bitkinin çiçekleri mavi renkte açmaktadır. Bir başka rivayete göre de Hz. İsa bebekken ona zarar gelmesin diye Hz. Meryem biricik oğlu Hz. İsa’yı onları takip edenlerden korumak için biberiye çalılığının içine bırakmıştır. Biberiye sayesinde Hz. İsa hayatta kalabilmiştir.

Romalılar ve Yunanlılar ise bitkinin koruyucu etkisinin olduğuna inandıklarından Biberiyeyi kutsal kabul ediyor ve tütsü olarak kullanıyorlardı. Romalıların ölüye saygı ritüelinin bir parçası olarak gördükleri biberiye bitkisini yakalarına takar ve tabuta serperlerdi. Yunanlılar ise düğme iliğine konulursa iyi şans getireceğine inandıkları biberiyeyi hep yanlarında taşırlardı. Eski Yunanlıların hafızayı kuvvetlendirmek ve konsantrasyonu artırmak amacıyla, bilginlerin başlarına biberiye çelenkleri taktığı bilinmektedir. Bu nedenle, günümüzde de bazı uzmanlar tarafından biberiye bitkisi Alzheimer ve demans hastalığına karşı koruyucu olarak önerilmektedir.

Yazının Devamı

Kargalar bile çöpleri yerlere atmıyor!

Evet kargalar bile yerlere çöp atmıyor, bırakın çöp atmayı yerdeki çöpleri toplayıp çöp kutusuna atıyor. Nasıl mı? İşte cevabı:

Fransa’da insanların çevreye karşı duyarlılığını artırmak isteyen bir hayvanat bahçesi özel olarak eğitilen altı akıllı(!) kargaya sigara izmariti ve çöp toplatacak bir proje geliştirdi.

Buradaki amaç, sadece parkı kargalara temizletmek değil, elbette koca parkı kargalar temizleyemez. Bu projenin asıl amacı, kuş beyinli kargaların bile çevremizi temiz tutmamız gerektiğini bizlere gösterebileceğini görmek.

Yazının Devamı

Şimdi Erguvan zamanı...

Erguvanlar; İstanbul’u, özellikle de İstanbul boğazını bahar aylarında kendine has mor rengi ile süsleyerek baharın geldiğini bizlere müjdelerler. Tabi, erguvan, sadece İstanbul’un değil yüzyıllar boyu Bursa şehrinin de simgesi olmuştur aslında. Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezit’in damadı Anadolu erenlerinden Emir Sultan’ın her yıl erguvan açma mevsiminde Bursa’da müritleriyle buluşması nedeniyle 14. yüzyıldan itibaren düzenlemeye başlanan erguvan şenlikleri, şehrin ekonomisine olumlu etkilerinden dolayı 19. yüzyıla kadar gelenek olarak sürdürülmüştür. Günümüzde de bu tür şenlikler yeniden canlandırmak gerekir. Bu konuda Ahmet Hamdi Tanpınar’a kulak verelim bakın ne diyor; “Kültürümüzde gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır.”

Rengi kendi adı ile anılan ağacın çiçekleri enteresan bir şekilde küçük salkımlar halinde gövde ve dallarda aniden çıkıverir. Bu özelliği ile erguvan ağacı, yapraklarından önce çiçek açan nadir ağaçlardan birisidir. Tabanı kalp biçiminde olan yuvarlak yaprakları ise ilginç görünümleri ile dikkatlerimizi çeker.

Erguvan, rengini tanımlayabilmek biraz zordur. Neredeyse pembe diyeceğiniz gelir ama değildir. Hafifçe ve biraz gizlice mavimtırak gibidir. Bu maviye çivit mavisi de derler. Ama tüm bunlar da yeterli olmaz erguvan rengini tanımlamaya.

Yazının Devamı

Arı ve Karıncalardan İnsanlara Bir Ders: “Sosyal Mesafe Kuralı”

Toplumsal sınıflar halinde yaşayan, ortaklaşa çalışan ve aralarında kesin bir iş bölümü bulunan tek canlı türü sadece insan değildir. Karıncalar ve arılar alemi de sosyal sınıflar halinde yaratılmışlardır. Hatta öyle ki bu karınca ve arılar aleminde şaşılacak derecede enteresan ve biz insanlara örnek olabilecek davranışlar sergilenmektedir. İşte bu davranışlardan biri de “sosyal izolasyon” dur. Malumunuz, şu günlerde uzmanlar tarafından koronavirüs salgınından korunmak için sosyal izolasyon önerilip duruyor. Bakın bu işi karınca ve arılar milyonlarca yıldır nasıl başarı ile yapıyorlarmış gelin hep birlikte okuyalım.

Koloni halinde yaşayan bu canlılarda enteresan bir şekilde sosyal mesafeyi koruma stratejileri görülmekte. Örneğin enfeksiyon taşıyan karıncalar, zamanlarının çoğunu yuvalarının dışında geçirirler ve koloninin diğer üyeleri ile etkileşimde bulunmaktan kaçınırlar. Arılarda ise larvaların enfekte oldukları bilgisi yuvadaki diğer arılara feromon salgısı ile haber verilir. Yuvadaki diğer arılar da bu larvaları yuva dışına çıkararak koloniyi salgından korurlar. Enfeksiyon taşıyan yetişkin arılar ise ilahi bir yönlendirme ile zengin antibiyotik içeriğine sahip bal ile kendisini tedavi etmeye çalışırlar. Bu noktada en ilginç olan da nedir biliyor musunuz? Yetişkin arılar iyileşemezlerse koloniyi korumak adına kendilerini yuvadan izole ederler. Enfeksiyondan ölen arılar ise görevli arılar tarafından yuvadan uzağa götürülerek korunma tedbirleri artırılır.

Yazının Devamı

Korona Stresine Karşı Mutluluk Verici Bitkiler

Bugünlerde korona salgını nedeniyle birçoğumuz evlerimizde kalıp sosyal izolasyona dikkat etmeye çalışıyoruz. Tabi bu durum bazılarımızı strese sokmakta belki de mutsuz etmekte. Peki, hayatımızdaki bu stresi meyve ve sebzeler gibi bitkilerle yenmemiz mümkün mü?

İnsan, beden ve ruh ikilisinden meydana geldiğine göre, yediğimiz besinlerin bedenimizin biyolojik yapısı üzerindeki etkisinin yanında psikolojik yapısı üzerinde de etkisinin olması gayet doğaldır. Bu nedenle ‘Bir şey yiyerek stres azalır mı?’ demeyin. Çünkü bize mutluluk veren, uyku düzenimize yardımcı olan besinler olduğu gibi stresi azaltan besinler de var.

Son yıllarda yapılan çok sayıda bilimsel araştırma sonucu; insanların özellikle bazı besin türlerini belli miktarlarda tükettiklerinde vücutlarında mutluluk veren hormonların arttığı ve o bireylerin de bu durumu gerçekten hissettiklerini ortaya koyuyor. Depresyonla mücadelede önemli bir yeri olan serotonin hormonu, iştahı ve ruh halini direkt etkiliyor. Vücutta serotonin seviyesi düştükçe depresyon, yorgunluk, uykusuzluk, sinirlilik gibi hoş olmayan duygular açığa çıkabiliyor. İşte serotonin seviyesine olumlu katkı sağlayan ve doğal antidepresan özelliği taşıyan ve amaçları sizi mutlu etmek olan o besinler:

Yazının Devamı

Bademler Çiçek Açtı

Yağmurların ardından, hava sıcaklığının artması ve güneşin sıcak yüzünü göstermesi ile birlikte baharın ilk müjdecileri olan Badem ağaçları çiçeklerini açmaya başladılar. Daha güneyde bu çiçekler çoktan meyveye bile geçip “Çağla” adıyla şu günlerde pazar tezgâhlarında yerini almaya başladılar bile. Çiçek açan her bir badem ağacı, yeşillenmiş o incecik dallarına çiçeklerle bezenmiş en güzel süslü elbiselerini giyerek, en güzel kokularını sürünmüş olarak, biz şuur sahiplerinin önünde bir nevi resmigeçit yapıyorlar. Ayrıca meyveleri ile de vücudumuza gıda ve şifa oluyorlar. Şimdi gelin bir badem ağacının önünde duralım ve onu seyre dalalım. Ama bu seyri biraz farklı yapalım. Nasıl mı? Daha bir detaylı, daha bir biyolog gözüyle yapalım. Her zaman görüp te önünden geçtiğiniz bu ağaçlarda harikalıkları görmeye çalışalım. Hazır mısınız? Haydi başlayalım o halde:

Önce bu ağacın karşısına geçip büyük dallarını şöyle bir sayalım. Göreceksiniz ki bu ağacın kırka yakın büyük dalları ve her bir dalın üzerinde de kırka yakın küçük dalları var. Sonra bu dallardan biri üzerindeki çiçekleri sayalım. Tahminen kırka yakın çiçekler sayacaksınız. Ve son olarak bu süslü çiçeklere yakından daha dikkatlice bakalım. Her bir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam renkli püsküller göreceksiniz. Ve tüm bunlar özel bir ölçü içinde. Ve bu özel ölçü de gayet sanatlı bir şekilde yaratılmış. Yani sanat içinde sanat, kitap içinde kitap, oku oku bitmiyor.

Tabi bu arada bademlerin şifalı yönünden de bahsetmeden geçmeyelim!

Yazının Devamı

Damarlarımızdaki Tamirciler

Damarlarımızda dolaşan kan öyle mucizevi bir sıvı ki, hasar gören dokularımızı onarabiliyor, vücutta çizilen ve kesilen dokuları iyileştirebiliyor ve dahası vücuda giren yabancı mikroorganizmalarla mücadele ediyor. Tüm bu işler, kana yerleştirilmiş olan özel görevli sıvı ve hücreler tarafından gerçekleştiriliyor. Vücudumuzda dolaşan kan, plazma dediğimiz bir sıvı ve farklı özellikteki hücrelerden oluşur. Kandaki bu hücreler; alyuvarlar, akyuvarlar ve trombositlerdir. İşte bu haftaki yazımızın kahramanı da bu TROMBOSİTLER.

Trombositler kanın en küçük çekirdeksiz hücreleridir. Esas görevleri pıhtılaşmayı sağlamaktır. Yani bu hücreler, bir yerimiz kesildiğinde, kanamayı durdurarak yara yerinde kanamayı önleyen bir koruyucu tabaka oluşturmakla görevlidir. Bu tabaka aynı zamanda yara iyileşmesinde de önemli bir rol oynamaktadır.

Yazının Devamı

Koku Hafızası

Duyduklarımızı mı, gördüklerimizi mi yoksa bir kokuyu mu daha kolay hatırlarız? Yapılan araştırmalar, göze ve kulağa gelen uyarıların bazen daha çabuk unutulabildiğini ya da karıştırılabildiğini, ancak koku duyusu ile hafıza arasında göze ve kulağa göre daha yakın bir ilişkinin olduğunu gösteriyor.

Koku hafızası denilen gizemli duygu, aslında deneyimlerimizle ilgilidir. Anılarla ilgili duygular, kokularla harekete geçer ve daha sonra hatırlanır. Pek çok koku çocuklukta öğrenilir. Bu nedenle olsa gerek çoğunlukla kokular bizi çocukluğumuza götürür. Yani koku alma duyusu ile hafıza birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Çevremizdeki kokuları yabancılık çekmeden tanımamızın nedeni de bir koku hafızasına sahip olmamızdır.

Her türlü koku, özel bir kodlamayla koku belleğinde arşivlenir. Bir kokuyla karşılaştığımız anda, bu arşive başvurularak koku tahlil edilir. İlk defa duyumsadığımız, hafızamızda bilgileri bulunmayan bir koku da diğer kokulara benzetilerek yorumlanır. Böyle bir belleğimiz olmasaydı, bir kokuyu tanımlamak imkânsız hale gelecekti.

Yazının Devamı

Virüs savar Bitkiler!

Son yıllarda virüs salgınlarına bağlı ölümlerin artması ve tedavide kimyasal ilaç seçeneklerinin de sınırlı olması, insanları doğal çözüm arayışlarına sevk etti. Acaba doğada virüslere karşı çare var mı? Aslında antik çağlardan beri otlar viral enfeksiyonlar başta olmak üzere çeşitli hastalıklar için doğal tedavi olarak kullanılmaktadır.

Bilimsel araştırmalar; bitkilerde bulunan, özellikle bazı polifenolik yapıdaki aromatik bileşiklerin doğrudan virüsler üzerinde etkili olduğunu ya da dolaylı olarak bağışıklık sistemini uyararak faydalı olabildiğini ortaya koyuyor.

İşte bizi virüslerden koruyacak bitkilerden bazıları:

Yazının Devamı

Ağır Metal Birikimine Bitkisel Çözümler

Vücudumuza, yediğimiz çeşitli gıdalar vasıtasıyla istemeden de olsa ağır metaller girebilmektedir.

Endüstrinin gelişmesi ve giderek artan trafik, pestisidler, sanayi ve evsel atıklar gibi faktörler ağır metal kirliliğini arttırmaktadır. Trafiğin yoğun olduğu yol kenarlarından toplanan bitkiler, deniz ürünleri, amalgam diş dolgusu ya da bazı ambalajlar vasıtasıyla Ni, Pb, Cd, As ve Hg gibi ağır metaller vücudumuzda birikebilmektedir.

Peki, bu vücudumuzda biriken ağır metallerden kurtulmanın ya da azaltmanın doğal yolları yok mu? Elbette var. İşte size bu iş için 3 bitki önerisi: Spirulina adlı bir su yosunu, Zerdaçal ve Kişniş.

Yazının Devamı

Bitki Yağları ve Kokuları Bizi Nasıl Etkiler?

Bitkilerde üretilen uçucu yağların bitki için birçok yararı vardır. Örneğin bazı yağlar, böceklerle tozlaşan bitkilerde böcekleri bitkiye çekmeye ve böylelikle tozlaşmaya yardımcı olur. Bazı yağlar koruyucu özellikte antiseptik maddelerdir, bazıları da bitkiyi düşmanlarına karşı koruyucu özelliktedir.

Bitkilerdeki bu uçucu yağların bitkilere faydaları yanında biz insanlara da birçok yararı vardır. Tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olan Aromaterapi’de bu yağlar; şifa amaçlı olarak koku, masaj ya da bazen dâhilen kullanılmaktadır.

Bitkilerden elde edilen bu kokulu yağların insanlar üzerinde birçok olumlu etkisi olduğu bilimsel bir gerçektir. Uçucu yağların sinir sistemi üzerinde ferahlatıcı, sakinleştirici stres atıcı, ağrı kesici, zihin açıcı, uyutucu, kasılma ve spazmları önleyici, yara iyileştirici, sindirim ve solunum sistemlerini düzenleyici, düşük yaptırıcı, mikrop ve mantar öldürücü ve cilt hastalıklarını iyileştirici etkileri vardır. İşte size aromaterapide çok sık kullanılan bazı aromatik bitki yağları ve etkileri: Papatya yatıştırıcı, Anason ve Bergamot canlandırıcı özelliktedir. Lavanta rahatlatıcıdır. Migren ağrılarını hafifletir. Stres, yorgunluk, kaygı bozukluğu gibi ruhsal sıkıntılara iyi gelir, mutluluk duygusu verir. Melisa: Uykusuzluk ve gerginliği azaltır. Gül ise mutlu ve pozitif duygu verici özelliğe sahiptir.

Yazının Devamı

İLK YARDIM OTLARI!

İlk yardım otları da olur muymuş demeyin. Yazıyı okuduğunuzda bana hak vereceksiniz. Hazımsızlığa bağlı bir karın ağrınız olduğunda, eliniz ya da bir yerinizde küçük bir çizik sonucu kanama olduğunda, ya da bir arı sokması durumunda acil olarak öncelikle ne yaparsınız? Bu gibi durumda halk tarafından kullanılan birçok bitki vardır. İşte bunlardan bazıları:

Kantaron: Kesik ve çizikleri iyileştirmek ve hafif yanıklara karşı yara bölgesine kantaron yağı sürmek iyileştirmeyi hızlandırır.

Elma: Evde ütü ya da mutfakta sıcak yağ sıçramasıyla oluşan hafif yanıklarda, rendelenmiş elma hem ağrıyı azaltacaktır hem de iyileştirme sürecini hızlandıracaktır.

Yazının Devamı

Ateist ve Deistlere Canlılar Dünyasından İtiraz Var!

Kâinatın her yerinde olduğu gibi, canlılar âleminde de hassas bir denge söz konusudur. Amarikalı biyolog Commoner, “Gezegenle Barışmak” (Making Peace with Planet) adlı kitabında; “Ekosferde her şey her şeyle bağlantılıdır” der. Bunu biraz somutlaştıracak olursak; bir yaprağın dala bağlı olması gibi, dal da ağaca bağlı, ağaç yer küresine, o da güneşe bağlıdır. Bu durumda mantıken şu önerme ortaya çıkıyor: “Bir yaprağı yapan ve yaşatan güç neyse, güneş ve sistemini de elinde tutan güç o olmalıdır.” Buradan hareketle şunu anlıyoruz ki, kâinatta hiçbir şey başıboş bırakılmış değildir.

Buna delil olarak önce kendi vücudumuzdan bir örnek vereyim: Hücrelerimizde her saat yaklaşık olarak 150.000.000.000.000.000.000 (150 kentyilyo) amino asit organize edilerek protein zincirleri oluşturulmaktadır. Bu örnekte olduğu gibi, insan vücudunda bu muazzam derecedeki faaliyetlerin bir salise bile durması ya da gecikmesi insan hayatının bitmesi için yeterlidir. Demek ki her an her saniye hücrelerdeki bu muazzam dengeyi koruyan gizli bir el faaliyet gösteriyor.

Yine yeryüzünde hiçbir şeyin kendi haline bırakılmadığını ve canlılar dünyasında her an muazzam bir dengenin gözetildiğini gösteren iki örnek daha: Bir defada yaklaşık olarak 100’ün üstünde, hayatı boyunca da 600-1000 yumurta bırakabilen bir dişi karasinek yılda 7 kez ürer. Sonuçta yıl boyunca bir sineğin bıraktığı yumurta sayısı 5 trilyonu geçer. Başka bir ifadeyle; bir sinek, bir yıl içerisinde 80 bin ton ağırlığında bir sinek ordusu meydana getirebilir. Ama sineklerin var olduğundan bu yana kurulmuş olan ve her an korunan denge sayesinde asla böyle bir aşırı üreme söz konusu olmaz. Eğer bu dengeyi her an koruyan bir güç olmasaydı, uzmanların dediğine göre sadece bir böcek türü bile yeryüzünde 14 cm kalınlığında bir tabaka oluşturabilirdi.

Yazının Devamı