Prof. Dr. Fatih Satıl

Prof. Dr. Fatih Satıl

Virüslerle Savaşta Kanımızdaki Doğal Katil Hücreler Ve Şifalı Otlar

Sevgili dostlar koronavirüs salgınına karşı hem kendi sağlığımızı hem toplum sağlığını hem de sağlık sistemimizi korumak istiyorsak alabileceğimiz en önemli önlemlerden biri de vücudumuzun kendi savunma sistemini güçlendirmektir.

Sonsuz merhamet sahibi yüce Yaratıcı, vücudumuzu dışarıdan girecek mikroplara karşı savaşacak bir bağışıklık sistemi ile donatmıştır. İşte hastalık yapıcı mikroorganizmalar ve mikroplar vücuda girdiklerinde ilk önce bu doğal bağışıklık sisteminin hücreleri ile karşılaşırlar.

Bağışıklık sistemimizde görev alan birçok hücre var vücudumuzda. Doğal katil hücreleri (Natural Killer=NK) de işte bu hücreden birisidir. NK hücreleri ilk kez 1975 yılında farelerde keşfedilmiştir. NK hücreleri çoğunluğu kan, karaciğer, dalak ve kemik iliğinde bulunur. NK hücreleri, vücudu patojenlerden korumakla görevli doğal koruyucu memurlar arasında birinci sırada yer almaktadır. Yani viral enfeksiyonlara ve hücre içi mikroplara ilk yanıt veren hücrelerdir. Bu hücreler, normal vücut hücrelerinin virüs ile istila edilmesi durumunda, daha önce karşılaşmaya gerek duymadan hızla aktif hale gelip ve koruyucu yanıtlar oluşturacak şekilde tasarlanmışlardır.

Yazının Devamı

Kalp Ve Damar Dostu Otlar

Bedenin en değerli organlarından biri olan kalb vücudumuza kan pompalamakla vazifelidir. Böylesi hayati bir vazifesi olan kalbimiz, günde ortalama 100 bin kez çarpıp yaklaşık 5 ton kan pompalıyor. Ancak bu müthiş organımız artık yorgun ve hasta. Modern hayatın hızı, stresli ortam koşulları ve fast- food tipi yanlış beslenme gibi nedenler kalp hastalıklarının da hızla artmasına yol açmış. Bugün Dünya genelinde ölümle sonuçlanan hastalıkların başında kalp hastalıkları gelmektedir. Kalb ve damar sağlığınız için öncelikle yaşam tarzınızda ve beslenme alışkanlıklarınızda önemli değişiklikler yapmanız gerekir. Doktor ve ilaç tedavilerinin yanında kalp dostu yiyecekler ve şifalı bitkiler ile bu hastalığın önlenmesine destek sağlayabiliriz.

Tabiattaki her bir bitki hatta her bir hayvan, canlı bir ilaç gibi yaratılmış. Her birinin tabiatta önemli görevleri olduğu kadar şifalı özellikleri de var. Bize düşen görev de tabiat eczanesini araştırıp derdimize derman olacak bitkileri bulabilmek. İşte kalb ve damar sağlığımız için tabiat eczanesindeki bazı bitkiler:

Melisa Çayı: Kalp çarpıntısında etkili olan melisa çayı aynı zamanda strese de iyi gelmektedir. Depresyon kaynaklı kalp çarpıntıları için melisa çayı içilebilir.

Yazının Devamı

Tabiat Eczanesi

Yeryüzündeki bitkilerin değişik faydalarının olduğunu, renklerinin ve şekillerinin insanların menfaatine uygun şekilde yaratıldıklarını görüyoruz. Bu bakış açısıyla Tabiatı bir eczaneye benzetebiliriz. Eskiden eczanelere ‘eczahane’ denilirdi. Bu eczanelerin raflarında yüzlerce kavanozlar ve içlerinde çeşitli bitkiler, maddeler (eczalar) bulunurdu. Siz doktora gittiğinizde verdiği reçetede ilaç olarak farklı maddelerin isimleri ve oranları yer alırdı. Bu reçeteyi alıp eczacıya götürdüğünüzde, eczacı farklı maddeleri belli ölçülerle birleştirip reçetedeki ilacı hazırlardı.

Aynen öyle de tabiattaki her bir bitki hatta her bir hayvan, canlı bir ilaç gibidir aslında. Çünkü yeryüzünde gördüğümüz bitkilerin ve canlıların vücutları da çok çeşitli maddelerin, gayet hassas ölçülerle bir araya getirilmesiyle yapılmıştır. Yani tabiri caizse, tabiat da çeşitli maddelerin depolandığı o eski eczahaneler gibi yaratılmış.

Yazının Devamı

Sarımsak Deyip Geçmeyin Kokusu Ağır Diye Onu Hor Görmeyin Mutfağınızdan da Hiç Eksik Etmeyin

Sarımsak sadece bir lezzet öğesi değil, aynı zamanda içine yüklenmiş olan şifalı bileşenler nedeniyle doğal bir eczanedir. İnsanlık tarihinde sarımsağın tedavi amaçlı ilk olarak Mısırlılar tarafından kullanıldığı bilinmektedir. O dönemden günümüze geleneksel halk hekimliğinde binlerce yıldır mikroplara karşı doğal antibiyotik olarak kullanılmaktadır.

Sarımsak, Covid 19’a karşı bağışıklığımızı güçlendiren ve bağışıklık sistemimiz için de önemli olan selenyum zengini bir besindir. Selenyum eksikliğinde bağışıklık sistemimiz ve karaciğerimiz bütün tehlikelere açık hale gelir. Sarımsak, hücre duvarlarını güçlendirerek ve organizmanın kendisine zararlı olan toksik maddelerden arınması işlemi olan ‘detoksifikasyon’ işleviyle karaciğeri destekleyerek yıpranmasını önlemekle vazifelidir.

Çok güçlü bir antioksidan, mükemmel bir bağışıklık destekleyicisi olarak yaratılan sarımsak bir kemoterapi ajanı gibi adeta kansersavar görevi de yapıyor. Amerika Kanser Araştırma Merkezi, sarımsaktaki allisin gibi fitokimyasalların bağışıklık sistemini destekleklediğini ve DNA, hücre hasarı ve inflamasyonu önleyerek kanser gelişim riskini azalttığını ortaya koymuşlardır.

Yazının Devamı

Balıkesir Etnobotanik Uzmanlarını Ağırladı

TÜBITAK 2237 Bilimsel Eğitim Etkinliklerini Destekleme Programı kapsamında kabul edilen ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından da destek verilen “Etnobotanik Araştırma Teknikleri 2” kursu 1-4 Haziran’da Ayvalık’ta gerçekleştirildi.

Bu kursun Balıkesir’de yapılmış olması oldukça anlamlı. Çünkü Balıkesir; farklı iklim, coğrafik ve topografik özellikleri nedeniyle Marmara bölgesindeki bitki tür çeşitliliği zengin olan illerden birisidir. Buna paralel olarak geçmişten günümüze bölgede kurulan birçok medeniyet Balıkesir’de bitki kullanım kültürünün çeşitlenmesine neden olmuştur. Bölge halkı yüzyıllardır yaşadığı bu çevredeki bitkilerden tıbbi gıda, yem, el sanatları vb. amaçlarla yararlanmaktadır. Bununla birlikte kırsal alandan kente göç gibi nedenlerle bitkiler konusunda geleneksel bilgi birikimine sahip insanlar azalmaktadır. Eski kuşaklarca bilinen bu bilgiler yeni kuşaklara aktarılamadığı için bu çok değerli kültürel miras yok olmaktadır. Bu bilgilerin yeni kuşaklarca tanınması ve sahip çıkılması için bu alandaki çalışmaların yaygınlaştırılması ve elde edilen verilerin kayıt altına alınması şarttır. Etnobotanik kültürün korunmasına yönelik yapılacak bilimsel çalışmaların desteklenmesi ve yaygınlaştırılması adına TÜBİTAK’ın bu desteği oldukça önemli.

Yürütücülüğünü Balıkesir Üniversitesinden Prof. Dr. Fatih Satıl’ın yaptığı bu projeye, Türkiye genelinden 10 farklı ilden 16 genç bilim insanı katıldı. Kurs süresince; Balıkesir Üniversitesinden Prof. Dr. Fatih Satıl ve Prof. Dr. Selami Selvi, Harran Üniversitesinden Prof. Dr. Hasan Akan, Munzur Üniversitesinden Doç. Dr. Uğur Çakılcıoğlu, Bingöl Üniversitesinden de Doç. Dr. Rıdvan Polat ve Doç. Dr. Ekrem Darendelioğlu gibi alanında uzman hocalar ders verdiler.

Yazının Devamı

Her Papatyadan Şifa Olmaz

Birçoğumuz, sevdiklerimizin sevgilerini ölçmek için papatya falına bakmışızdır ya da baharda papatya dolu yemyeşil bir alanda uzanıp gökyüzünü seyretmişizdir. İşte bu yazımız bu papatyalarla ilgili olacak ama papatya falından değil de şifalı mayıs papatyasından söz edeceğiz.

Mayıs papatyası; yurdumuzun özelikle Marmara, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde yaygın olan bir papatya çeşididir. Mayıs papatyası, yurdumuzda aşağı yukarı aynı görünüşe sahip birçok Papatyagiller familyası bitkisine verilen genel isimdir. Bu nedenle de aktarlarda mayıs papatyası yerine çoğunlukla başka papatyalar satılabilmektedir. Hatta, aktarlarda papatyaya benzeyen ama yapısında karaciğer üzerinde toksik etkili maddeler taşıyan ”Senecio” adlı bitkilerin satıldığı bile oluyor. Mayıs papatyası kuruduktan sonra iyice ezilmekte ve şeklini muhafaza edememektedir bu nedenle aktarlar da daha çok kuru halde bile şeklini muhafaza eden diğer papatyaları tercih etmektedirler.

Peki gerçek mayıs papatyasını diğerlerinden nasıl ayırt edeceğiz. Mayıs papatyasının kapitulumunun (ortadaki sarı yapı) koni şeklinde ve içinin boş olması, tül şeklindeki ince yaprakları ve kendine özgü kokusu ile diğer türlerden ayırt edilebilir.

Yazının Devamı

Biyoçeşitlilik Günü Ve Balıkesir’in Korunan Alanları

İnsan faaliyetleri yüzünden türlerin ve doğal yaşam ortamlarının git gide azaldığı günümüzde biyolojik çeşitliliğin önemine dikkat çekmek amacıyla 22 Mayıs, Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü olarak ilan edilmiştir.

Biyolojik çeşitlilik kısaca; bir bölgede var edilen tür çeşitliliğini, bu türlerin genetik bilgilerinin çeşitliliğini ve bu canlıların birbirleri ve çevreleri ile olan ilişkilerinin çeşitliliğini ifade eder. Biyolojik çeşitlilik öncelikle doğal dengenin korunmasında vazifeli olduğu gibi aynı zamanda, tozlaşma, toprak verimliliği, gıda, yakıt ve ilaç üretimi gibi birçok ekosistem hizmetleri için de önemli bir kaynak oluşturur.

Türkiye sahip olduğu canlı çeşitliliği ve farklı ekosistem zenginliği ile biyoçeşitlilik açısında dünyada önemli bir yere sahiptir. Benzer şekilde Balıkesir ilimiz de biyolojik çeşitlilik açısında bulunduğu bölgede dikkati çeker boyuttadır. İlde biyolojik açıdan zengin olan birçok alanın koruma alanı olarak tescillenmiş olması da bunun bir göstergesidir. Balıkesir ilinde Kuşcenneti Milli Parkı ve Kaz Dağı Milli Parkı olmak üzere iki Milli Park bulunmaktadır. Ayrıca Balıkesir’de Ayvalık Adaları, Sarımsaklı, Darıdere ve Değirmen Boğazı gibi dört önemli Tabiat Parkı vardır. Bunlara ek olarak Kazdağı Göknarı’nın korunduğu bir Tabiatı Koruma Alanımız mevcuttur.

Yazının Devamı

Kâinat Kitabının Sayfalarında Kısa Bir Gezinti

Şu kâinat öyle muhteşem bir kitaptır ki her sayfasında yüzer kitap saklanmıştır. Ve her satırında yüzer sayfa yerleştirilmiş. Ve her kelimesinde yüzer satır, her harfinde yüzer kelime mevcuttur. Ve her noktasında o muhteşem kitabın kısa bir fihristeciği bulunur.

Şimdi bu yukardaki satırları okurken içinizden “Bu ne biçim karmaşık kitap? Bilmece gibi!” dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu kitabı bir önekle açıklarsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

Evet kâinat kitabı olarak adlandırdığımız bu evrenin bir sayfası, zemin yüzüdür. O sayfada bitkiler ve hayvanlar adedince kitaplar, birbiri içinde, yanlışsız, gayet mükemmel bir surette bahar mevsiminde yazılıyor. Evet yeryüzünde yaklaşık iki milyon canlı türü var. Yani yeryüzü sayfasında iki milyon canlı kitap bulunuyor.

Yazının Devamı

Sigara Bağımlılığına Bitkisel Çözüm

Dumansız ve sağlıklı bir hayata merhaba demek isteyenler hiç de az değil. Çevremizdeki insanlardan “sigarayı bırakmak istiyorum” cümlesini mutlaka duymuşuzdur. Ya da siz sigarayı bırakmayı düşünüyor ama bir türlü bırakamıyor olabilirsiniz.

Peki şifalı bitkiler ile sigarayı bırakmak ya da bırakma sürecini kolaylaştırmak mümkün mü? Elbette sigaradan ve bağımlılığından kurtulmaya yardımcı olmak için birçok doğal destek ve bitkisel üründen faydalanmak mümkün. Ama en önemlisi de sigarayı bırakmak konusundaki kendi iradeniz.

Bu konuda önerebileceğim ilk bitki Lavanta (Karabaş otu): Sigaradan tiksindirici etki sağlayan lavanta, sigaraya olan isteği azaltıyor. Peki lavanta nasıl kullanılmalı? Bunun için altı yedi adet lavanta çiçeğini (mor çiçek kısımları) önceden kaynatmış olduğunuz bir bardak sıcak su içerisine atın ve 6-7 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Demlendikten sonra çiçekleri süzüp çayı içebilirsiniz. İsterseniz tadını biraz daha güzel hale getirmek için içerisine bir dilim limon ilave edilebilirsiniz. Bu çayın şekersiz olarak tüketilmesi önerilir. Lavanta çayı günde 1-2 bardak olarak tüketilebilir. Bu çayı günlük olarak taze şekilde hazırlamak gerekir. Sabah hazırladığınız lavanta çayını, gün içinde sigara içme isteği duyduğunuz zamanlarda yudum yudum gün boyunca tüketebilirsiniz. Alacağınız bu küçük yudumlar sigara içme isteğinizin azalmasına yardımcı olacaktır.

Yazının Devamı

Türk Kültüründe Hızırellez Ve Bitkilerle İlgili Ritüeller

Tabiattaki değişiklikler toplumların hayatını her zaman etkilemiş ve bu değişiklikler tarih boyunca bütün halklar tarafından çeşitli tören, ayin ve bayramlarla kutlanmıştır. Bu bağlamda Mezopotamya, Anadolu, İran, Yunanistan ve Doğu Akdeniz ülkelerinin kültürünün önemli bir geleneği de “Hıdrellez”dir. Türk kültürü içinde canlılığını koruyan Hıdrellez geleneği, bir bayram olarak halkın topluca katıldığı, kutladığı, birtakım töreleri yerine getirdiği bir bahar bayramıdır. Hıdrellez, doğayla barışık olma ve onlardan yararlanma dileğine dayanır. Hıdrellez, Türk kültüründe baharı, yaşama sevincini, yenilenmeyi, uyanan doğa ile birlikte bolluk-bereketi simgeleyen anlam ve ögelerle yüklüdür

İnanışa göre Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdırellez günü, dünyada darda kalanların yardımcısı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hâkimi olduğuna inanılan İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olarak düşünülür. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında Hıdrellez şeklini almıştır.

Yazının Devamı

Meyvelerin Baş Tacı Antideprasan Bir Meyve: “ÇİLEK”

Havaların ısınmasıyla rengârenk meyveler tezgâhlardaki yerini almaya başladılar. Sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz, adeta bahar mevsimini bir vagon tarzında yüz bin çeşit nimetlerle doldurup kış sonunda erzakları biten biz insanların önüne seriyor.

Bahar ve yaz aylarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olan ÇİLEK, Dünyada çekirdeklerinin meyvenin içinde değil de dışında bulunduğu tek meyvedir. Parlak ve kırmızı rengi ile insan gözüne oldukça çekici gelmekte, adeta ben senin için yaratıldım demektedir.

Kıpkırmızı rengi ve muhteşem tadıyla oldukça dikkati çeken çileğin yararları saymakla bitmez:

Yazının Devamı

Titanik’i Kim Yedi?

“Titanik mi?”, “Koca gemiyi kim yer hocam? Hem neden yer?”, “Ne diyorsun sen hoca?” dediklerinizi duyar gibiyim. Ne derseniz deyin, şu bir gerçek ki her geçen gün Titanik yenip tüketiliyor. Peki kim mi yiyor bunu? Hiç tahmin edemediğimiz çıplak gözle bile göremediğimiz mini minnacık canlılar yapıyor bu işi.

Bildiğiniz gibi Titanik bundan 109 sene önce 15 Nisan 1912’deki ilk seferinde bir buz dağına çarparak batmıştı. Bu devasa gemi 3000’inin üzerinde yolcu kapasitesi ile o kadar devasaydı ki, İnsanoğlunu anında kibre sürüklemiş ve o hafızalara kazınan meşhur sözü söyletmişti: “Bu gemiyi tanrı bile batıramaz”. Bu söylem insanoğlunun çağlar boyunca gelen birikiminin birden büyük bir kibre dönüşümünün ifadesiydi. İnsan, son teknoloji bir gemi yapmak ile kendini “ilahi” boyutlarda görüyor, teknoloji ve bilimin geldiği nokta ile her şeyi çözebileceğini sanıyordu.

Geminin enkazına bile ancak 1985’te Okyanus bilimcisi Robert Ballard tarafından ulaşılabildi. Deniz yüzeyinden 3,8 km derinlikteki bu enkaz, o derinliğe kadar ışığın sızmaması ve yüksek basınç nedeniyle oldukça iyi korunmuş haldeydi. Ancak aradan geçen 30 yıl içinde, bazı bakterilerin metali aşındırdığı fark edildi. Araştırmacılara göre, gelecek 14 yıl sonunda gemi enkazının tümüyle yok olabileceği düşünülüyor. 1991’de enkazdan pas örnekleri alındığında bunların canlılarla dolu olduğu görüldü. Üstelik bu canlılardan biri daha önce bilinmeyen bir bakteri türüydü. Gemiye atfen bu bakteriye Halomonas titanicae adı verildi.

Yazının Devamı

Zeytin Yaprağı Çayına Devam…

Sevgili dostlar hatırlarsanız bundan beş ay önce bir röportajla zeytin yaprak çayını ülke gündemine taşımıştık. O röportaj sonrası zeytin yaprağı Türkiye’de 2020 yılının en çok konuşulan ilk on konusu arasına girmişti.

Halkımızın oldukça ilgisini çeken bu haber salgın sürecinde zeytin yaprağına olan talebi de artırmıştı. Tabi o dönem bizim bu açıklamalarımıza destek verenler kadar eleştirenler de olmuştu. Klinik araştırmaların olmadığını bu nedenle bu bilgilerin çok güvenilir olmadığını dile getirerek zeytin yaprağı ile ilgili söylediklerimizle alay edenler bile olmuştu.

Elbette bu tür konularda klinik çalışmalar çok önemli, bunu inkâr edemeyiz. Ama şunu da bilmek gerekir ki klinik çalışmalar için yüksek teknoloji ve çok iyi bir laboratuvar alt yapısı gerekir hele de virüsler üzerinde yapılacak klinik çalışmalar için faz 3 laboratuvarları lazım. Ülkemizde böyle laboratuvarların sayısı çok sınırlı. Şimdi bunlar yapılmadı diye de Anadolu halkının yüzyıllardır kullana geldiği zeytin yaprağını ve şifasını da yabana atmamamız gerekir.

Yazının Devamı

Dört Hırsız Sirkesi

Bir şifa kaynağı olarak sirkenin üretimi insanlık tarihi kadar eski. Hipokrat tarafından uygulanan tedavilerde bile bal, sirke ve karabiber kullanılmış. Benzer şekilde, İbn-i Sina’nın reçetelerinde de hep sirkeye rastlıyoruz. Osmanlı tıbbında da doktorların ilaç yapımında ve reçetelerinde sirkeye çok yer verdiklerini görüyoruz.

Bugün halk arasında sirkenin birçok çeşidi bilinmekte ve tüketilmektedir. Ama en iyi sirke yüksek kaliteli ve organik hammaddelerin kullanımı ile yapılır. İşte dört hırsız sirkesi de yüzyıllardır tedavi amaçlı kullanılan ve faydaları saymakla bitmeyen en kaliteli sirkelerden birisidir.

İsmi çok ilginç olan bu sirkenin hikayesi de oldukça ilginç. Hikâyeye göre 14.yy’da dünyada 25 milyon insanın öldüğü veba salgını dönemlerinde Marsilya şehrinde dört hırsız, vebadan kırılan köylerdeki ev ve dükkanları soyuyorlarmış ancak hırsızlar bu hastalıktan da etkilenmiyorlarmış. Rivayete göre, hırsızlar bir gün vebadan ölen kurbanlarını soyarken suçüstü yakalanmış ve haklarında idam cezası verilmiş. Ancak o dönemin yöneticileri, hırsızların veba hastalığına nasıl yakalanmadıklarının sırrını vermeleri karşılığında affedileceklerini söylemişler. Hırsızlar da yaptıkları bir sirke ile ellerini yıkadıklarını ve gargara yaptıklarını itiraf etmişler. Bunun üzerine hırsızlar affedilerek bu sirkenin hazırlanmasını insanlara göstermeleri karşılığında serbest bırakılmışlar. O tarihten beri yüz yıllardır dört hırsız sirkesi adıyla bilinen bu sirke pek çok hastalık için kullanılmıştır.

Yazının Devamı

Küresel Isınmanın Suçlusu İnekler!

Kapitalist dünyanın aktörleri, küresel ısınma ve iklim değişiminin suçlusu olarak inekleri gösteriyor. Microsoft’un kurucusu Bill Gates ve eşi geçenlerde yaptıkları bir açıklamada, ineklerin küresel ısınmanın en önemli unsurlarından biri olduğunu iddia ettiler. Ama Dünya üzerinde sanayinin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan sera gazı salımının üçte ikisinden 90 şirketin sorumlu olduğu gerçeğinden hiç bahsetmediler. Bu tezi savunanlar, Dünya genelindeki 1.5 milyar inek ve milyarlarca küçükbaş hayvanın metan dahil onlarca kirletici gaz yaydığını iddia ediyorlar. Avusturalya’da su için develeri katleden zihniyet şimdi sıranın ineklere geldiğini düşünüyor, bakalım ilerde hangi canlıyı hedeflerine alacaklar?

Dünyada yaşayan milyonlarca canlı türü var. Bu dünya; insanlar ve diğer canlıların ortak yaşam alanı ancak bu yaşam alanını tehdit eden ve bugün yaşamsal düzeyde ciddi sorunları ortaya çıkaran tek varlık insan. İnsan dışındaki tüm canlılar değişen doğa şartlarına uyum sağlama yeteneğinde yaratılmıştır. İnsan ise doğayı kendi çıkarları doğrultusunda değiştiriyor.

İnsanoğlunun ‘evcilleştirerek’ kendi hizmetine koştuğu canlı sayısı azımsanamayacak sayıda. Bunlar içinde inekler başı çekiyor. Yabani hayvanları evcilleştiren insan, bu evcil hayvanların metan gazı yaydığı söyleyen de insan. Aslında bizim burada hangi tarz hayvancılık küreyi ısıtıyor, sorusuna cevap vermememiz gerekir. Meralarda özgürce otlayan yabani hayvanlar, otladığı yere gübrelerini bırakır. Bıraktıkları gübreler toprağı korur, otları geliştirir ve sağlıklı kılar. İşte bu sağlıklı çayır ve mera bitkileri de küresel iklim değişikliğine neden olan karbon salınımını absorbe eder. Dünyada çayır–mera vb. otlakların toplam alanı, kıtaların toplam alanının yaklaşık 4’te 1’ine tekabül ettiği düşünülecek olursa çayır ve meraların önemi daha da iyi anlaşılacaktır.

Yazının Devamı

Bahar Bayramı: “NEVRUZ”

21 Mart, yerküremizde önemli değişimlerin gerçekleştiği bir tarihtir. Güneş ışınları bu tarihten itibaren kuzey yarım küreye dik düşmeye başlar. Bu arada güney yarım kürede geceler, gündüzlerden uzun olmaya başlarken, kuzey yarım kürede ise tam tersi gündüzler uzamaya başlar. Bu tarih; güney yarım kürede sonbahar, kuzey yarım kürede de ilkbahar başlangıcıdır. 21 Mart günü Dünya’da gece ve gündüz süreleri birbirine eşit olur. Ayrıca, bu tarih Güney Kutbu’nda altı aylık gecenin, Kuzey Kutbu’nda ise altı aylık gündüzün başlangıcıdır. Tüm bu değişimler dünya kuruldu kurulalı her sene aynı tarihte bir düzen ve intizam içerisinde hiç şaşırmadan gerçekleştirilir.

21 Mart aynı zamanda yeryüzünde muhteşem bir uyanışın da başlangıcıdır. Bu tarih itibariyle Yüce Yaratıcının emriyle yeryüzünde acayip bir şekilde müthiş bir değişiklik ve bir yenilenme meydana gelir. Bu değişimi görmek için, baharın bu güzel günlerinde, güzel çiçekli bir tepeye çıkıp etrafı bir seyran edip derin bir tefekküre dalmak gerekir. İşte o zaman insan, kışta harap olmuş o bitkilerin bir mucize eseri olarak yeniden dirildiğine şahit olacak, adeta kupkuru bir çöl gibi olan tepelerin rengarenk çiçeklerle donatıldığını görecektir.

Yazının Devamı

Kalbi Olan Bir Sebze: Enginar

Bugünlerde Balıkesir’in pazar tezgahlarında da görülmeye başlayan enginar bitkisi aslında henüz açmamış bir çiçek goncasıdır. Yani enginarı toplamadan tarlada bırakmış olsak bir müddet sonra deve dikenleri gibi mor çiçekli güzel bir bitkiye dönüşecektir. Velhasıl, bu bitki Papatyagiller ailesinin bir üyesi, şevketibostan ve devedikeninin kardeşi; marul, ayçiçeği, hindiba ve radikanın da akrabası.

Vatanının Habeşistan olduğu tahmin edilen bitki önce eski Mısırlılar sonra bütün Araplar arasında yayılmıştır. Bitki Osmanlılar vasıtasıyla Doğu Avrupa ve Endülüsler vasıtasıyla da Batı Avrupa’ya yayılmıştır.

İçine yerleştirilen şifalı maddeler sayesinde besin değeri yüksek olan enginar, ilk çağlardan bu yana yararları bilinen en güçlü antioksidanlardan birisidir. Enginarın birçok hastalığa özellikle de karaciğer rahatsızlıklarına iyi geldiği Ortaçağ’dan itibaren fark edilmiş ve özellikle de yaprakları geçmişten günümüze alternatif tıpta kullanıla geliyor. Yapılan çalışmalarda safra artırıcı, kanser önleyici ve kolestrol düşürücü etkileri görülmüştür. Durum böyleyken maalesef halkımız daha çok yapraklarından arındırılmış enginarın tabanlarını yiyor, asıl şifalı olan yaprak ve saplarını ise atıyor. Oysa, yapraklar salata olarak tüketilebileceği gibi haşlayıp suyu da şifa amaçlı içilebilir.

Yazının Devamı

Geçmişten Günümüze Balıkesir’in Bitki Kullanım Kültürü

Balıkesir, farklı iklim, coğrafik ve topografik özellikleri nedeniyle Marmara bölgesindeki bitki tür çeşitliliği zengin olan illerden birisidir. Buna paralel olarak geçmişten günümüze bölgede kurulan birçok medeniyet Balıkesir’de bitki kullanım kültürünün çeşitlenmesine neden olmuştur. Bölge halkı yüzyıllardır yaşadığı bu çevredeki bitkilerden tıbbi gıda, yem, el sanatları vb. amaçlarla yararlanmaktadır. Özellikle bitki zenginliğinin olduğu Kazdağları, Madra, Ulusdağı, Kapıdağ ve çevresindeki yerleşimler bitki kullanım kültürünün en fazla olduğu yerlerdir. Balıkesir’de bitki kullanımı ile ilgili yapılmış en eski çalışma M.Ö 370-287 tarihlerinde yapılmıştır. Botaniğin babası olarak kabul edilen Theophrastus o tarihlerde yazmış olduğu “Bitkilerin Tarihi” isimli eserinin 9. kitabında bugünkü adıyla Kazdağı olan İda dağında ağaçlardan reçine toplanması ve kullanımından bahsetmektedir. Ayrıca, Theophrastus’un bitkiler üzerine yaptığı çalışmalarda 903 adet alıntı, İda dağı ile bağlantılı olup, şimdiye kadar tek bir dağdan alınan en yüksek alıntıdır. Aynı dönemde, İda Dağı’nın özellikle gemi yapımı için bir kereste üretim alanı olarak değerlendirildiği kayıtlarda geçmektedir. Keresteden başka gemileri katranlamak, ziftlemek ve balmumlamak için gereken maddeler Edremit’in üzerindeki Kocakatran dağlarının ormanlarından getirildiğine dair bilgiler vardır. Farmakolojinin babası Dioscorides (M.Ö. 20-79?), “Tıbbi Bitkiler” isimli eserinde İda ahududusu ve İda kökünün tıbbi özelliklerini tanımlamıştır.

Daha sonraki dönemlerde de Balıkesir, sahip olduğu zengin bitki çeşitliliği nedeniyle insanların yoğun olarak yararlanmasına sahne olmuş ve bitkiler çok değişik amaçlar için kullanmıştır. 19. yy’da Osmanlı döneminde de Balıkesir ormanlarından kerestelik tomruk, katran vb. elde etmek amacıyla yararlanıldığı görülmektedir. Aynı dönemde dericilikte kullanılmak üzere meşe palamudu hasadı yapıldığına dair kayıtlar da vardır. Ayrıca, ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Karesi (Balıkesir)’de doğal boya elde etmek amacıyla kökboya yetiştiriciliği yapıldığı bilinmektedir.

Yazının Devamı

Dijital Eğitim Geleneksel Eğitimin Yerini Tutabilir mi?

Koronavirüsün hayatımıza getirdiği en büyük yeniliklerden biri uzaktan eğitim oldu. Dünya genelinde milyarlarca öğrenci korona virüs salgının kaygısı ve şokuyla bir anda kendilerini evde buldu.

Pandemi ile birlikte “yeni normal” adı altında yeni bir öğretim sistemi karşımıza çıktı. Uzaktan eğitimle öğretmenler öğrencileri ile online muhatap olmaya başladılar. Öğretmenlerimiz artık tahta önünden değil, ekran başından sesleniyor çocuklara. Öyle masa başında rahat rahat ders anlatıyorlar sanmayın bu eğitim emekçilerini. Öğretmenlerin uzaktan da olsa öğrencilerine faydalı olabilmek için bu uğurda verdiği emeğin haddi hesabı yok. Ama bu eğitimin de tadı, tuzu yok.

Yüz yıllardır biriken bir kültürel mirasımızla şekillenmiş geleneksel bir eğitim sistemimiz vardı. Ama tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de şu an bu eğitim şekli değiştiriliyor. Tabi bu yeni eğitim modeli ile birlikte kültürümüz de değiştiriliyor. Gizli bir el sanki tüm dünyada dijital bir kültür planlanıyor. Teknoloji ile ülkelerin hem kültürleri hem de sosyolojileri değiştiriliyor. Umarım pandemi nedeniyle devam eden bu dijital eğitim kalıcı hale geçmez. Komplo teorilerine göre bu işin bir adım ötesi, yapay zekâ ile öğretmensiz bir dijital eğitim. Ruhsuz, cansız ve hissiz mekanik bir eğitim.

Yazının Devamı

Kendisi Küçük Faydası Büyük: Mikroyeşilikler

Son yılların en popüler gıdalarından olan mikro yeşillikler ilk defa Amerika’da kullanılmaya başlanmış. Adından da anlaşıldığı gibi, mikro yeşillikler; yediğimiz sebze, ot, baharat ve baklagillerin tohumlarından çıkan ilk yapraklı halleridir. Evde kolaylıkla yetiştirilebilen mikro yeşillikler, yoğun bir besin kaynağıdır ve hızlı büyümeleri sebebiyle de yararlı enzimlerle doludur.

Mikro yeşilliklerin sağlık açısından değeri, içlerindeki vitamin ve diğer besleyici öğelerin çok konsantre bir şekilde depolanmış olmasından kaynaklanıyor. Yüksek ölçüde antioksidan içeren mikro yeşillikler, sağlığı pekiştiren ve hastalığı önleyen bir besin türü olarak kabul ediliyor.

Tarım alanlarından uzakta modern şehir hayatında taze yeşilliklere ulaşmak kolay olmuyor. Hatta yediğimiz tarım ürünleri, bize çok uzaklardan geliyor ve bu süre zarfında da oksidasyona uğruyarak besin değerlerini önemli ölçüde kaybedebiliyorlar. Mikro yeşillikler ise kesildiği anda tüketildiği için tazeliğini koruyabiliyorlar.

Yazının Devamı

Bir B.k Böceği Hikayesinden Alınacak Mesajlar

Adamın biri bir gün bahçesinde otururken hayvan dışkısından top yapan bir böceği görmüş, böcek pisliği ayakları ile yuvarlayarak giderken içinden şöyle geçirmiş:

– Ey Allah’ım! Her şeyi çok güzel çok hoş yaratmışsın da şu böceği sırf pislikle uğraşsın diye mi yarattın?

Aradan birkaç ay geçmiş adam çaresiz bir hastalığa yakalanmış. Derdine kimseler çare bulamamış. En sonunda bilge bir doktor:

Yazının Devamı

Nerede O Eski Domateslerimizin Tadı?

Herkes yediği meyve ve sebzelerde çocukluğunda aldığı tadı alamamaktan şikayetçi. Meyvelerin kokusunun olmadığı, sebzelerin uzun süre çürümediği dikkatlerimizden kaçmıyor. Peki, meyve ve sebzelerimizdeki bu olumsuz değişim nasıl gerçekleşti?

Maalesef, tarımsal üretime el koymak isteyen bir kısım komiteler bu iğrenç emellerini uzun yıllar içerisinde bin bir çeşit oyunlarla uygulamaya koydular. Çiftçiyi kendine bağımlı hale getirmek için önce tohumlarla oynadılar. İlk olarak hibrit (melez) tohumları ürettiler. Sonra laboratuvar ortamında tohumların genleriyle oynayarak bir kere olgunlaştıktan sonra tekrar filizlenmeyen tohumlar üretmeye başladılar.

Sattıkları bu tohumları, dış etmenlere (böcek, mantar, hastalıklar) karşı çok zayıf hale getirip bitkiler için bu etmenlere karşı koruyucu ilaçları da satarak çiftçinin bağımlılığını biraz daha artırdılar. Böylelikle çiftçi hem ekeceği tohum için hem de ektiği tohumu büyütebilmek için şirketlere tonlarca para akıtmak zorunda kaldı.

Yazının Devamı

Covid19’a Karşı Geleneksel İki Besin: SOĞAN Ve SARIMSAK

Covid19’a Karşı Geleneksel İki Besin: SOĞAN Ve SARIMSAK

Her toplumda, o toplumun tarihinin süzgecinden süzülerek günümüze ulaşan ve yaşam koşullarını, tarzını belirleyen, şekillendiren önemli öğeler vardır. Bunlar o toplumun kültür kökenlerini oluştururlar. İşte geleneksel beslenme alışkanlıklarımız da bu kültürel mirasın birer yapıtaşlarıdır. Yüzyılların tecrübesiyle oluşan beslenme alışkanlıkları o toplumun bireylerinin biyolojilerine ve fizyolojilerine en uygun olan beslenme tarzını ve biçimini oluşturur.

Geleneksel beslenmede yediğimiz besinlerin içerikleri vitamin, mineral ve antioksidanlarca zengindir. İşte bu yazımızda da bu geleneksel gıdalarımızdan olan Soğan ve Sarımsaktan bahsedeceğiz.

Yazının Devamı

Tabiatta Sıfır Atık ve İsrafı Önlemek

Tabiatta Sıfır Atık ve İsrafı Önlemek

Türkiye’de hayata geçirilen “Sıfır Atık” projesi, israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesini, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını hedeflemektedir.

Aslında şöyle biraz evrensel bir bakış açısı ile kâinata bakacak olursak, tüm kâinatta iktisat ve israfsızlık esaslarının hükmettiğini görebiliriz. Tüm canlılar en az malzeme ve enerji ile maksimum iş yaparlar ve asla israf yapmazlar. Dışardan alacakları bir malzeme ya da besin yeryüzünde çok bol olsa dahi aşırı tüketim yapmazlar. Örneğin bitkiler ihtiyacı olan besinleri topraktan alırken iktisat kanununa riayet eder. Hatta bu durum Liebig tarafından keşfedilmiş ve “minimum yasası” olarak ta literatüre kazandırılmıştır. Minimum yasasına göre; bitkinin sağlıklı yetişmesi için, gelişmeyi sağlayan faktörlerin ne israf edilmesi ne de cimrice kullanılması gerekir. Bu yasaya göre, bitkilerin büyüme ve gelişimleri, ihtiyaç duyduğu besin elementlerinden toprakta en az bulunanına bağlıdır. O az olan element sağlanmadığı takdirde bitki diğer elementleri de topraktan alamaz. Böylece, bitki gelişiminde kullanılan minerallerin israfı da önlenmiş olur.

Yazının Devamı