Prof. Dr. Fatih Satıl

Prof. Dr. Fatih Satıl

Kenevir Tohumunun Faydaları Saymakla Bitmez

Kenevirin anavatanı Orta Asya olup, insanlık tarihinde ilk kültürü yapılan bitkilerden birisidir. 4500 yıldan beri ekimi yapılan bu kadim bitki; tekstil, kâğıt, inşaat, uzay sanayii ve otomotiv sektörleri, biyobozunur plastik üretimi, kozmetik, ilaç ve gıda desteği üretiminde kullanılır.

Faydaları saymakla bitmeyen kenevir bitkisinin o küçük tohumları Anadolu’da genellikle kuş yemi olarak kullanılmakta. Eğer insanlar bu tohumların sağlığa olan faydalarını bilselerdi herhalde kuşlara yedirmez kendileri avuç avuç tüketirlerdi. Anadolu’da çedene olarak da bilinen ve bazı yörelerde sıklıkla tüketilen kenevir tohumunun sağlık üzerindeki etkilerinden bazıları şöyle sıralanabilir:

Kenevir tohumları; A, B1, B2, B3, B6, C, E vitaminleri ve folik asit (B9) bakımından da zengindir. Ayrıca kalsiyum, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum, sodyum ve çinko minerallerini içerir. İçerisine yerleştirişmiş olan bu vitaminler ve özellikle demir sayesinde, kansızlık ve kansızlığa bağlı yaşanabilen yorgunluk, baş ağrısı ve halsizlik gibi şikayetlerin önlenmesine yardımcı olur.

Yazının Devamı

Nedir Bu Yapay Et?

Son günlerde sıkça duyduğumuz yapay et aslında laboratuvarda ortamında üretilen ettir. Bu işlemi biraz daha ayrıntısını verecek olursak, yapay et; hayvan kas kök hücresinden alınan hücrelerin uygun sıcaklık, uygun besiyeri, hormonlar ve büyüme faktörleri ile önce yenilebilir olgun kas hücrelerine ve sonrasında ise daha büyük kas dokularına dönüştürülmesi ile üretiliyor. Bu süreçte etin tüketilebilir hale gelmesi için geleneksel hayvancılıktaki gibi yıllar değil haftalar veya aylar geçmesi yeterli olmaktadır.

Peki neden yapay et?

Küresel nüfusun tahminen 2050 yılında 9 milyar civarına ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu durumda et endüstrisinin büyüyen nüfusun talebini karşılamak için üretimi yaklaşık %50-73 oranında arttırılması gerekecektir.

Yazının Devamı

Ağaçlardaki Su Tesisatı Mühendisleri Bile Şaşırtıyor

100 katlı bir bina düşünün. Bu binanın en üst noktasına kadar her kata hatta her odaya su pompalamak istiyoruz.

Bunun için; öncelikle ince hesaplarla düşünülmüş bir tesisat projesine ve bunu tasarlayacak uzman bir mühendis kadrosuna ve bunları döşeyecek maharetli tesisat işçilerine ihtiyacımız olacak öyle değil mi?

Gelin bu projeyi biraz daha karmaşıklaştıralım.

Yazının Devamı

Balıkesir’de Sürdürülebilir Tarım Çerçevesinde Jeotermal Seracılık

Ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer alan jeotermal enerji kaynakları bakımından dünyada 7’nci, Avrupa da ise 1’inci sırada yer almaktadır. Ancak ülkemizde, jeotermal enerji ile ısıtılan sera varlığı sadece 4.344 da’dır. Bununla birlikte 30.000 da seranın ise jeotermal kaynak ile ısıtılabilme potansiyeli mevcuttur. Ülkemiz şartlarında, ısıtma giderleri sera karlılığını etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Seracılık işletmelerinde ısıtma giderleri, yetiştirme mevsimi, bölge ve ürün tipine bağlı olarak değişmekle birlikte toplam maliyetin %40 ile %80’ini oluşturmaktadır.

Jeotermal enerjinin tarımsal üretim alanlarında kullanılması, bitkinin ihtiyaç duyduğu sıcaklığı sağlama yanında, aşırı sıcak dönemler hariç üretimin kesintiye uğramadan yılın her döneminde yapılabilmesine imkân tanımaktadır. Bu bakımdan, ülkemizdeki jeotermal kaynakların verimli kullanılması, enerji ihtiyacının karşılanması ve ekonomik büyüme açısından önem taşımaktadır.

Yazının Devamı

Bitki Ve Ürünleri İle Ev Temizliği Mümkün

Eskiden her evde bulunan iki-üç malzemeyle bütün evin temizliği mümkündü. Ya şimdi? Maalesef günümüzde hepsi farklı amaçlara hizmet eden birçok kimyasal ürün ortaya çıktı. Şimdi tuvalet için ayrı, mutfak tezgâhı için ayrı, yerler için ayrı, camlar için ayrı, makineler için ayrı birer ürün satın alıyoruz maalesef. Günlük yaşamda kullandığımız bu temizlik ürünleri sayısını bilemediğimiz kadar kimyasal madde içeriyor ve her yıl bunlara binin üzerinde yenisi ekleniyor. Ama bu temizliğin de ağır bir bedeli oluyor. Kullandığımız ürünlerin içindeki kimyasallar hem astım, migren, karaciğer sorunları ve alerji gibi pek çok rahatsızlığı tetikleyerek sağlığımızı bozuyor hem de su, toprak ve havayı kirleterek doğaya geri dönüşü olmayacak şekilde zararlar veriyor.

Oysa çevreyi ve insan sağlığını tehdit eden temizlik maddeleri yerine ev temizliği konusunda çevreye karşı sorumlu doğal pek çok seçenek bulunuyor.

Tarihte insanların temizlik için sekiz çeşit bitkiden yararlandıkları arkeolojik ve tarihi buluntulardan anlaşılmaktadır. Söz konusu bitkilerden ilk üçü; kökü temizlik aracı olan çöven otu (helvacı otu), “hašuuai” adını verdikleri muhtemelen üzerlik otu olan alkalik bir bitki ve sabun otudur. Her üç bitki de suyu, sabun katılmış gibi köpürtür, kir ve lekeleri temizler. Bu malzemeler yüzyıllardır kişisel temizlikte, giysilerin temizlenmesinde ve mekân temizliğinde kullanılmışlardır.

Yazının Devamı

Doğal Ve Kolay Yolla Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek Mümkün

İyi beslenmek ille de pahalı şeyler yiyip içmek anlamına gelmiyor. Ucuz ama sağlıklı beslenmek her zaman mümkün. Örneğin mevsiminde, taze sebze ve meyvelerle beslenmek size ihtiyacınız olan vitamin, mineral, lif ve antioksidanları doğal bir şekilde almanızı sağlar. Benzer şekilde değişik renkte sebzeler farklı vitaminler içerir. Unutmayın ki sarı, turuncu ve kırmızı sebzeler temel vitaminleri ve doğal antioksidanları daha çok içerir.

Karoten demişken hemen soralım havucun faydası nerden kaynaklanıyor? Havuç bir betakaroten ve lutein kaynağı da ondan! Peki bu maddeler ne işe yarar? Sonsuz merhamet sahibi Rabbimiz havuç içerisine betakaroten ve lutein gibi maddelere birçok şifalı etkiler yüklemiş. Bu sayede gözlere şifa olduğu gibi kansere karşı direnç kazandırıcıdır, cilt yaşlanmasını geciktirici ve antioksidan kapasiteyi artırıcı etkileri vardır.

Havuç örneğinde olduğu gibi tükettiğimiz yiyeceklerin vitamin, mineral ve lifle dolu olmasına dikkat etmemiz gerekir. Mesela lifli gıdalar tok tutar ve sindirim sisteminizin sağlıklı çalışması için önemlidir. Bu nedenle günde 50 gram kadar lif tüketmek sağlığımız için önemlidir. Benzer şekilde lifli sebzelerden karnabahar, brokoli ve lahanayı da bolca ve özellikle çiğ olarak tüketmek daha faydalıdır. Lahanayı turşu olarak yemek daha faydalı olduğunu da unutmamak gerekir.

Yazının Devamı

Bilimler Işığında Yaratılış

Bugün sizlere, materyalist felsefe ile kafası karışmış ve yaratılışa dair sorulara bilimsel cevaplar arayanlara yönelik kurulmuş güzel bir web sitesi (https://bilimlerisigindayaratilis.org/) ve YouTube kanalından bahsetmek istiyorum. Benim de yazı ve videolarımla zaman zaman destek olmaya çalışacağım bu web sitesinin amacı; bilimlerin diliyle yaratılış hakikatini açıklayan bilimsel araştırmalar yapmak, mevcut araştırmaları tevhidi bir dille değerlendirmek ve elde edilen ilmi sonuçları bilimsel bir yöntem olan eleştirel bakış ve mantıksal akıl yürütme yöntemiyle irdeleyerek vermektir. Söz konusu web sitesinin kurucuları ve yazar ekibi kendi alanında uzman akademisyenlerden oluşuyor.

Şimdi bazıları yine diyecek; “din ayrı bilim ayrı, neden karıştırıyorsun bunları hocam”. Öncelikle şu bilinmelidir ki İslam dini gerçek bilimle çatışmaz. Unutmayınız ki “Din ayrı, bilim ayrıdır” düşüncesi materyalist felsefenin bir ürünüdür. Bilimle din, akılla vahiy arasındaki kavga, İslâm medeniyetinin kavgası değildir. Bu kavga bilime karşı olan kilise ile batının materyalist biliminin kavgasıdır. Batılı bilim adamlarının dine karşı oluşlarında kastettikleri din, bozulmuş Hıristiyanlıktır. Maalesef günümüzde materyalist felsefenin önderliğinde, insanlık tarihi boyunca, batıl dinler de dahil, din adına yapılmış bütün yanlışlıkların faturası İslâmiyet’e kesilmektedir. Oysaki çok sayıda ayet ve hadis metninden anlaşıldığı üzere, İslâm dini ilme ve ilim adamına büyük önem vermektedir. Tarihe baktığımızda İslam alimlerinin dünyayı aydınlatan birçok bilimsel çalışmalara imza attığı görülecektir.

Nobel ödüllü Pakistanlı fizikçi Prof. Dr. Muhammed Abdüsselam, ilimleri; “Allah’ın kâinattaki eserlerini inceleme san’atı” olarak tarif eder. Bilimler kâinatı ve varlıkları inceler. Yani, bilimlerin konusu Allah’ın kudret sıfatının eseri olan kâinat kitabıdır. Kur’an da Allah’ın Kelam sıfatından gelmiştir ve kâinat kitabından bahsetmektedir Bunlar arasında çelişki ve çatışma olamaz. Çünkü her iki kitap da Allah’ın kitabıdır. Dolayısıyla bilimlerin ele aldığı konular kendi dilleriyle Yaratıcılarının varlığını ve birliğini gösterirler. Bununla birlikte kâinatın ve insanın yaratılışını anlamada sadece fizik, kimya ve biyoloji kanunları yeterli değildir. Bunun için bütüncül düşünceye ihtiyaç vardır. Yani maddenin yanında mananın da dikkate alınarak bilimin metotları çerçevesinde yaratılış hakikatinin değerlendirilmesi gerekir.

Yazının Devamı

Kentsel Tasarımlar ve Biyoçeşitlilik

Biyolojik çeşitlilik ya da biyoçeşitlilik kısaca; bir bölgede bulunan canlı türleri ile bunlara ait genetik bilgilerin ve yaşam ortamlarının oluşturduğu bir bütündür. Biyoçeşitlilik, doğal yaşamı ve insan refahını etkileyen önemli bir unsur olarak var edilmiştir. Örneğin; gıda, ilaç tozlaşma, toprak verimliliği, rekreasyon, iklimsel düzenlenme ve selden koruma gibi ekosistem hizmetleri için oldukça önemli rollere sahiptir. Ancak, doğal dengede kilit rol oynayan biyoçeşitliliğin her gün biraz daha yok olduğuna şahit oluyoruz. Bu kaybın esas nedenleri arasında; şehirleşme, sanayileşme, kirlilik ve artan küresel iklim değişikliği sonucu doğal ekosistemlerde meydana gelen değişimler gelmektedir.

Biyoçeşitlilik, kentlerin yaşanabilir olmasında göz ardı edilemeyecek unsurlardan birisidir. Kent içerisinde yer alan bitki ve hayvan türlerinin sayıca zenginliği ve bolluğu, bu canlılara ait yaşam ortamlarının çeşitliliği o kentin biyoçeşitliliği olarak değerlendirilirler. Kent içi biyoçeşitliliğin yoğun olduğu kentsel yeşil alanlar; kente estetik ve değer katan, doğru kullanıldığı zaman kente kimlik kazandırıp karakterini ve yaşanabilirliğini etkileyen önemli alanlardır.

Sonuç olarak, biyoçeşitliliğin ve kentsel ekosistemlerin sağlığı; doğal, kültürel ve sosyal çevrenin uyum içinde gelişmesiyle sağlanabilirler. Ancak, mevcut kentsel planlama yaklaşımları biyolojik çeşitliliği, ele alınması gereken bir “sorun” olarak bir kısıtlama olarak görmektedir. Bu yüzden kentsel yaşam kalitesini artırmaya yönelik kentsel alanlarda yapılan fiziksel planlama çalışmaları doğal kaynakları olumsuz etkileyebilmektedir. Yerel yönetimler şehir planlaması geliştirirken, biyoçeşitlilik merkezleri olan park ve bahçeleri daha fazla öne çıkarmalıdırlar. Özellikle doğal yeşil alanları kent içi alanlarda mümkün mertebe muhafaza etmelidirler. Artık kentsel tasarıma yeni bir yaklaşım gerekiyor. Kentsel biyoçeşitliliği korumaya yönelik geleneksel yaklaşımların aksine, biyoçeşitliliğe duyarlı kentsel tasarımlara yönelmeliyiz. Doğayı kentsel dokuya oturtmamız gerekiyor, bunu yaparken de doğal alanları koruyarak, yeni yapılacak düzenlemelerde de mümkün mertebe yerli türleri kullanmaya dikkat etmeliyiz. Unutmamalı ki yeşil alanlar estetik açıdan hem kente katkıda bulunurlar hem de birçok canlı için yaşam alanı olarak hizmet ederler.

Yazının Devamı

Yeşil Mutabakat Eylem Planı ve Sürdürülebilir Tarım

Hızla değişen günümüz dünyasında ekonomik büyüme artık sadece finansal verilerle ölçülmüyor. Bu süreçte, daha sürdürülebilir stratejiler, ekolojik ayak izi daha az olan yatırımlar önem kazanıyor. İşte iklim krizine karşı daha yaşanabilir bir dünya için düşünülen yol haritalarından biri de Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal)’dır.

Kısaca “Yeşil Mutabakat” olarak da anılan 2019 tarihli bu anlaşma, iklim kriziyle mücadele konusunda Avrupa Birliği’nin var olan taahhütlerini daha geniş ve etkili bir şekilde hayata geçirmeyi amaçlıyor.

İklim değişikliği ve şehirleşme, toprak ve su kaynaklarında yaşanan sorunlar ve artan gıda talebi, tarım alanları üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu nedenle, değişen iklime uygun bitki ve hayvan türlerinin geliştirilmesi kadar çevre ve biyolojik çeşitliliğin korunması da önem arz etmektedir. İşte tam da bu nedenle sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılmasına ihtiyaç vardır

Yazının Devamı

Orman Banyosu

Orman banyosu denince hemen aklınıza soyunup da ormanın ortasında yıkanmak gelmesin. Bu daha çok insanın kendini doğaya ve yeşile bırakması anlamına gelen bir kavram. Orman banyosu aslında Japon hükümetinin 1982’de ortaya attığı ve şehirli nüfusa ormanları cazip kılmayı amaçlayan “shinrin-yoku” kavramının Türkçeye tercümesidir.

Orman havasının iyi gelmediği insan yoktur herhalde. Kendinizi yeşile, sessizliğe, kuş cıvıltılarına ve o dinginliğe verdiğinizde, iyi hissetmemenize imkân yok. Tabii günlük telaşımızın içinde ormanda vakit geçirmek aklımızın ucuna bile gelmiyor. Oysa üşenmeyip birkaç saatinizi ormanda geçirdiğinizde, farkı siz de anlayacaksınız.

Orman banyosu öncelikle stresimiz üzerimizden atma konusunda olumlu etkilere sahip. Uzmanlara göre, orman içerisinde geçirilen zaman sürecinde kan basıncı, anksiyete ve stres hormonları seviyesi azalıyor. Bu durumda insan rahatlar ve parasempatetik sinir sistemi harekete geçer, yani beynin organizasyon, planlama, problem çözmeyle ilgili bölümleri yavaş çalışmaya başlarken keyif ve empati merkezi daha çok çalışır.

Yazının Devamı

Evrende Yardımlaşma Kanunu

Kâinatta gözümüz ile görebileceğimiz, fikrimiz ile anlayabileceğimiz son derece hassas dengeler ile birbirine bağlanmış, hayranlık uyandırıcı bir düzen yanında varlıklar arasında bir yardımlaşma vardır. Ancak materyalist felsefe gözüyle yeryüzündeki varlıklara bakanlar “Hayat bir mücadeledir” fikrinin kâinatta bir esas ve bir kanun olduğunu iddia ederler. Hayat bir mücadeledir görüşünü savunanlara göre herkes kendi hayatını devam ettirebilmek ve hâkim güç olmak için başkasını yok etmek zorundadır. Hâlbuki kâinattaki insanoğlunun bulaşık eli karışmamak şartıyla her şey el ele ve omuz omuza çalışarak birbirlerine yardım ediyorlar. Atomlar hücrelerin, hücreler organların, organlar bedenin, bulutlar bitki ve hayvanların, hayvanlar da insanların yardımına koşar ve birbirinin işini tamamlar. Tüm bunlar yardımlaşma kanunun evrenin her yerinde geçerli olduğunun bir göstergesidir.

Örneğin yeryüzündeki bitkiler, hayvanların gıdası olurlar. Hayvanların atık maddesi olan gübre ise bitkilerin besinini teşkil eder. Benzer şekilde yeryüzündeki birçok bitkinin tozlaşmasında böcekler vazifelendirilmiştir. Böcekler ise çiçek tozları (polen) ve bal özü (nektarları) ile beslenirler. Bal özü ve çiçek tozu toplamak için çiçekten çiçeğe dolaşan böcekler, çiçeklerin döllenmesine vesile olurlar. Sizce tüm bunlar bir mücadele mi, yoksa yardımlaşma mıdır?

Yazının Devamı

Bitkiler de Bizi Görüyor mu?

‘Görebilen bitkiler’ kavramı, ilk defa 20. yüzyılın başlarında ortaya atılmıştır. Bu ilginç konu son birkaç yıldır yeniden gündeme geldi. Bazı araştırmacılar, bitkilerin görme yeteneklerinin olabileceğini öne sürmekle birlikte, çok basit bir yapıda göze benzer bir oluşuma sahip olabilecekleri iddiasında bulunmaktalar.

Bitkilerdeki görme duyusunu daha iyi anlamak için hepimizin ilkokulda yapmış olduğumuz fasulye tanesi çimlendirme deneyini hatırlatmak isterim. Bu deneyi yapan herkes çimlenen fasulyelerin uzayarak ışığa doğru yöneldiğini gözlemlemiştir.

Bitkiler gün içerisinde yapraklarını ve varsa yeşil kısımlarını Güneş’e doğru uzatırlar. Bunu evinizde ya da bahçenizdeki bir çiçeği gözlemleyerek doğrulayabilirsiniz. Saksıyı çevirseniz dahi, bitki yine ışığın yolunu bulacaktır. Evinizde yetiştirdiğiniz sarmaşıkların yapraklarının ışığa doğru yönelmesi de bitkilerin ışığın geldiği yönü tespit edebildiğine bir başka örnektir. Burada amaç, Güneş ışığından maksimum verim elde edebilmektir.

Yazının Devamı

Çocuklarda Zihin Sağlığı Üzerinde Ağaçların Etkisi

Modern dünyadaki çoğu çocuk şehir hayatının içinde büyüyor. Bir çocuk büyüyüp geliştikçe, beynindeki nöronlar ağaçların dalları gibi dallanıp gelişiyor.

Bilim insanları, ormanlık alanların ve ayrıca yeşil alanların çocukların zihinsel sağlığı üzerinde faydalı bir etkiye sahip olduğu ve bilişsel işlevi iyileştirdiği sonucuna varmışlardır. Şaşırtıcı bir şekilde, çayırlar, göller ve nehirler gibi doğal ortamlar, ormanlar kadar çocuğun bilişsel gelişimi üzerinde olumlu bir etkiye sahip değildir.

Londra Imperial College Çocuk Sağlığı ve Refahı Merkezi tarafından, yaşları 9 ile 15 arasında değişen 3.568 öğrenci üzerinde yapılan bir araştırmada, ağaçlarda daha fazla zaman geçiren çocukların bilişsel işlevleri ve zihinsel sağlıklarını iyileştirdiğini buldu. Nature dergisinde yayınlanan çalışmanın sonuçlarına göre doğal çevrenin çocuklarda beynin istikrarlı gelişimi için önemli bir koruyucu faktör olduğu ortaya çıktı.

Yazının Devamı

Kalp ve Damar Dostu Meyve ve Sebzeler

Vücudumuza gerekli olan oksijen ve besin maddelerini ihtiyacı olan doku ve organlara taşımakla vazifeli olan kalbimiz, günde ortalama 100 bin kez çarpıp yaklaşık 5 ton kan pompalamakla vazifeli. Ancak modern hayatın hızı, stresli ortam koşulları ve fast-food tipi yanlış beslenme gibi nedenler bu yoğun çalışan kalbimizi hasta edebiliyor. Bugün dünya genelinde ölümle sonuçlanan hastalıkların başında kalp hastalıkları gelmektedir. Bu nedenle kalp ve damar sağlığınız için öncelikle yaşam tarzınızda ve beslenme alışkanlıklarınızda önemli değişiklikler yapmanız gerekir. Doktor ve ilaç tedavilerinin yanında kalp dostu yiyecekler de sağlıklı beslenme de bu hastalığın önlenmesinde destek sağlayabilir.

İşte size kalp ve damar hastalıklarına iyi gelen bitkilerden bazıları:

Sarımsak: Sarımsağın kullanımı insanlık tarihi kadar eskidir. 5000 yıldır ilaç olarak kullanılan bu kıymetli bitki mutfağımızdaki en faydalı bitkilerden biridir. Sarımsağın arterlerde plak birikimini önleme ve tedavi edebilme etkisi vardır. Klinik araştırmalar, taze sarımsak veya sarımsak takviyelerinin tüketilmesinin “kolesterol seviyelerini düşürüp, kan pıhtılarını önlediğini ve plağı imha edebileceğini” görülmüştür.

Yazının Devamı

Karıncanın Bile Hakkını Düşünmek!

Osmanlı Devleti’nin kudretli padişahı Kanunî Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde zaman zaman gezintiye çıkardı. Ağaçları, çiçekleri çok sever, sarayın bahçesinde kuş sesleri arasında denizi seyre dalardı. Bir gün yine bahçede dolaşırken meyve ağaçlarından birkaç tanesinde çürüme emareleri fark etti. Dikkatli inceleyince ağaçların karıncaların istilasına uğradığını gördü. Aklına ağaçları ilaçlayıp karıncalardan kurtarmak geldi. Ancak karınca da can taşıyordu. Bunun vebali olacağını düşünerek hocası Ebussuud Efendi’ye danışmak istedi. Hocasını odasında bulamayınca edebi üslupla şu soruyu yazıp odasına bıraktı.

Ebussuud Efendi odasına döndüğünde suali gördü ve tebessümle okuduktan sonra Kanunî’nin yazmış olduğu satırların altına sualin cevabını yine şairane bir üslupla şöyle yazdı:

Ebussuud Efendi verdiği bu cevapla, sadece Kanuni’ye değil belki tüm insanlığa ders niteliğin de yeryüzünde en küçük bir canlının bile hakkının olduğunu bildiriyordu.

Yazının Devamı

Covid-19 Kaynaklı Koku Ve Tat Kaybına Karşı Bitkisel Çözümler

Değerli okurlar geçtiğimiz günlerde Covid-19 maceramı sizlerle paylaşmıştım. Tabi bu hastalık sürecinde aynı zamanda tat ve koku kaybı da yaşadım. İşte bu yazımda da sizlerle hastalık sürecinde kaybolan tat ve koku duyusunu yeniden kazanmak için neler yaptığımı benzer sorunla karşılaşanlara bir yol gösterici olsun diye sizlerle paylaşmak istiyorum.

Koklama ve tat alma duyularında görülen eksiklik, bozukluk ya da yetersizlik gibi durumlar dikkate alınmalıdır. Koku kaybı belirtileri ile tat alma duyusu arasında ortak bağlantı vardır. Hastanın koku duyusunda oluşan sorunlar yiyeceklerin ve içeceklerin tadını hissetmesini de engeller.

Covid-19 salgınını vakalarında virüsün etkisi farklı şekillerde görülebilmektedir. Hastaların büyük bölümünde şiddetli koku kaybı ile birlikte tat alma duyusunda bozulmalar görülmektedir. Çoğu koronavirüs hastası tat ve koku kaybı sorununu tamamen atlatabilse de bazı hastalarda tat ve koku kaybı kalıcı olabilmektedir. Bazı hastalarda ise koku işlevi kısmi olarak geri kazanılabilmektedir. Koku ya da tat bozukluğu görülen bazı hastalarda da önceden beğendikleri kokular veya tatlar rahatsızlık verebilmektedir.

Yazının Devamı

Biyo-Beton Ve Beton Tamircisi Bakteriler

Beton, önemli bir yapı malzemesi olmakla birlikte çatlamaya eğilimli bir malzeme. Malumunuz zaman zaman binalarımızda betonlarda istenmeyen çatlamalarla karşılaşırız. Beton yapılarda görülen bu çatlakların tamiri ise ciddi bir iş olmakla birlikte zaman alan ve pahalı bir iş. İşte bu zahmetli işin çözmek için Delft Üniversitesi bilim adamları da beton yapıların kendi kendini iyileştirme kapasitesini bakteri kullanılarak nasıl geliştirebileceklerini araştırdılar. Ve sonuçta BİYO-BETON diğer adıyla CANLI TUĞLA denilen bir malzeme geliştirmeyi başardılar. Bu malzeme Bacillus cins bakteri sporlarının su ile aktive olan besin maddeleri ile karışımından oluşuyordu. Bilim adamları beton içerisine bu bakteri karışımını gömerek betondaki çatlakları tamir etmeyi düşünüyorlardı.

Teorik olarak; betonda mikro çatlaklar meydana geldiğinde yağmur suyu betonun içine sızacak ve içerideki bakterileri aktive ederek kireçtaşı ile çatlakları dolduracaktı. Basitçe anlatmak gerekirse; çatlak oluşumu sonrası su ve besine ulaşan bakteri, ortamdaki kullanılabilir besini tüketip çatlak içerisinde CO2 üretecektir. Üretilen bu CO2 ise çatlak ortamındaki Ca2+ ve OH– iyonları ile reaksiyona girecek ve kalsiyum karbonat (CaCO3) formunda çökelti oluşacaktır. Oluşan bu çökeltinin birikmesi ile çatlak zamanla kapanacaktır. Bu teorik bilgiyi uygulamaya döken bilim adamları yaptıkları laboratuvar testlerinde 0.5 mm genişliğindeki çatlaklarda başarılı sonuçlar elde etmişlerdir.

Yazının Devamı

Covid 19’u Nasıl Atlattık?

Her fani gibi sonunda Covid19 virüsü bizim de kapımızı çaldı. Geçtiğimiz ay eşimde görülen halsizlik, şiddetli baş ağrısı ve kesik kesik öksürük belirtileri sonrasında vakit geçirmeden hemen test yaptırdık. Sonuç beklediğimiz gibi pozitifti anacak işin kötüsü virüsün Delta varyantı olmasıydı. Bulaşıcılığı en yüksek ve kolay bir varyant olan bu virüsün aynı evde yaşadığımız diğer aile fertlerine bulaşmaması imkansızdı. Ertesi gün vakit kaybetmeden ben ve çocuklarım da test verdik. Sonuçta ben ve büyük kızım pozitif, küçük kız ve oğlum ise negatif çıktı. Durumun ciddiyetinin farkındaydım. Hafife alınmaması gereken bir durum olduğunu biliyordum. Negatif çıkan aile fertlerini evden izole ederek kendimizi karantinaya aldık.

Dünyadaki tüm deneyimler, pozitif test sonucu konmuş tüm hastaların yüzde 80’inin bu hastalığı hafif atlattığını gösteriyor. Şifalı bitkiler kullanan, dağlarda ormanlarda dolaşan, hiçbir kronik hastalığı olmayan biri olarak tedbiri elden bırakmadım sebepler dairesinde şifalı bitkilere ek olarak tıbben ne gerekiyorsa onları da yaptım.

İlk 5 gün bende ve kızımda çok ciddi belirtiler olmadı. İlerleyen günlerde bacaklarımda kas ağrıları başladı. Bu ağrı öyle rutin grip hastalığına hiç benzemiyordu. Özellikle akşam ve gece saatlerinde zaman zaman ateşlenme ile birlikte kas ve eklem ağrılarında artış yaşadım. Çok şükür kızım ve ben hastalığı hafif geçirenlerden olduk, eşim ise bu süreci biraz daha ağır olmakla birlikte ailecek hastalığı evde sağ salim geçirdik. Rabbim bir daha bulaştırmasın.

Yazının Devamı

Plastik Ayak İzimizi Küçültelim!

Plastikler günümüzde cep telefonundan uçağa, gözlükten ilaç kutusuna, diş fırçasından yapay kalp kapakçıklarına kadar hayatımızın her alanında vazgeçilmeyecek bir yere sahip. Hayatımıza konfor, kolaylık, hız ve kalite sağlayan plastikler, yanlış ve aşırı kullanım nedeniyle çevre kirliliği sorunlarına neden oluyor. Her birimiz kullandığımız ve attığımız plastikler ile yeryüzünde ‘Plastik Ayak İzi’ne yol açıyoruz.

Bugün tek kullanımlık plastik kirliliği ile mücadele dünyanın en önemli sorunları arasında. Bizim de ülkemizde öncelikle tek kullanımlık plastik kirliliğinin önüne geçmek için seferberlik yapmamız gerekiyor. Hayatımızın neredeyse her aşamasında yer alan plastikleri kullanırken bilinçli olmalıyız.

Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan plastik kirliliği rakamları oldukça ürkütücü: Bu rapora göre son 10 yılda, geçen 100 yılın toplamından daha fazla plastik üretilmiş. Dünyada her 1 dakikada 1 milyon plastik şişe satın alınıyor. Yılda 500 milyar plastik poşet kullanılıyor. Okyanusları her yıl 8 milyon ton plastikle kirletiliyor. Dakikada okyanuslara karışan atık plastik miktarı bir çöp kamyonu büyüklüğünde.

Yazının Devamı

Nedir Bu Cır Cır Ötenler? Bizlere Ne Söylerler?

Yaz denilince aklımıza güneş, deniz ve akşamları da cırcır böceklerinin sesi gelir. Bitmek tükenmek bilmeyen bu ses bazen sinirimizi bozsa da güzel yaz gecesi hatıralarımızın ayrılmaz birer parçası olurlar.

Peki neden gece boyunca cırcır öter bu böcekler? Kime ne demek isterler?

Böcekler bu sesi, Yaratılışları gereği ilhamen öğrendikleri ön kanatlarını birbirine sürterek çıkarırlar. Bu müthiş sesi; sadece bu türün erkekleri bir çiftleşme davranışı olarak dişileri kendilerine çekmek ve rekabet ettiği diğer erkeklere gözdağı vermek amaçlı çıkarırlar.

Yazının Devamı

Orman Yangınlarına Çare “Yangına Dirençli Orman Projesi (YARDOP)” Olabilir Mi?

Orman yangınları, dünyada her yıl yüz milyonlarca hektarlık alanı etkileyerek doğaya büyük zararlar vermekte, ekolojik dengenin bozulmasına, hayvanların ölmesine, toprak erozyonu ve maddi kayıplara neden olmaktadır.

Ülkemizde Kahramanmaraş’tan başlayıp Akdeniz ve Ege kıyılarını takiben İstanbul’a uzanan 1700 km’lik sahil bandının yer yer 160 km derinliğe kadar uzanan 12 milyon hektarlık bölümü, orman yangınları bakımından “duyarlı” bölgeyi oluşturmaktadır. Bunun yanında, Akdeniz ikliminin hâkim olduğu bu bölgelerde ağırlıklı olarak yayılış gösteren kızılçam, son derece yanıcı özellikte olup, özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde en geniş yayılışa sahip çam türüdür.

2008 yılında Antalya, Serik-Taşağıl yangını, orman yangını sonrasında, OGM tarafından özellikle kızılçamın egemen olduğu yangına hassas alanlarda “Yanan Orman Alanlarının Rehabilitasyonu ve Yangına Dirençli Ormanlar Tesisi Projesi” (YARDOP) projelerinin yürütülmesine başlanılmıştır. Bu amaçla yangına hassas ormanlık saha içerisinde 100 m’ye varan şeritler açılmış bu şeritlerin ormanla olan sınır hatlarına sağlı sollu yangına dirençli türler dikilmiştir. Böylece YARDOP’larda öncelikle orman yangınlarının tutuşma olasılığının ve yayılma potansiyeli düşürülmesi, sahanın yangınlara karşı daha dirençli hale gelmesi planlanmıştır. Orman içerisinde açılan ara yollara; piramidal servi, incir, dut, titrek kavak ve zakkum gibi yangına dirençli türlerden oluşan bir zon geliştirmeye çalışılmıştır.

Yazının Devamı

Orman Yangınları Ve Küresel Isınma

Türkiye’deki orman yangınları çoğunlukla Akdeniz ve Ege ormanlarının karakteristiğidir. Geçmiş dönemlerde doğal olaylar sonucu belirli aralıklarla bu ormanlar yangınlarına şahit olurduk. Ancak, bu sefer çok farklıydı, yangınlar oldukça şiddetli ve iklim krizi etkisini kafamıza çekiçle vururcasına hissettirdi.

Küresel iklim değişimini etkisi ile artan sıcaklıklar ve şiddetli rüzgarlar, Türkiye’nin güneyi ve batısında çok sayıda orman yangınını tetikledi. İklim uzmanlarına göre, 1983 ila 2012 aralığının kuzey yarı kürede son 400 yılın en sıcak dönemi olduğunu gösteriyor. Ve küresel sıcaklıklardaki artış ile orman yangınları arasında pozitif bir korelasyon olduğu da bilimsel bir gerçek. 2019’da Avustralya yanıyordu, 2020’de Sibirya ve Kaliforniya, 2021 yılında ise İspanya, Yunanistan ve Türkiye gibi Akdeniz ülkelerinde ormanlar yanıyor.

Orman yangınları bazı coğrafyaların gerçeği. Ancak, bugünlerde yaşadığımız yangınlar, hele de ülkemizin birçok ilinde ve toplam 270 noktada çıkan orman yangınları; küresel ısınmanın felaket düzeydeki etkilerini Avustralya, Sibirya, Kaliforniya ve Yunanistan’dan sonra Türkiye üzerinde de hissettirdi.

Yazının Devamı

Zeytin ve Meyve Ağaçları Çam Ağaçlarına Alternatif Olabilir mi?

Son günlerde ülkemizin her köşesinde meydana gelen orman yangınları hepimizin ciğerlerini dağladı. Ormanlarımızın ve içerisindeki nice canlıların yok oluşu bizleri derinden etkiledi. Şimdi yaraları sarma ve geç kalmadan bu sahaların rehabilitasyonu için gerekenleri yapma zamanı. Bu arada bu felaketten dersler çıkartmayı ve sorumluları bir an önce tespit edip kanun önünde yargılamayı da ihmal etmemeliyiz tabi ki.

Şimdi gelelim esas konumuza. Her orman yangın sonrasında orman alanlarına çam yerine zeytin gibi meyve ağaçlarının dikilmesi önerileri dolaşıp durur. Hatta bu kızılçamların ABD tarafından ülkemize sokulduğu insanların bu çamları zeytinliklerin yerine diktiği gibi paylaşımları da sıkça duyarız. İşte bu haftaki yazımızda aşağıdaki iki soruya cevap arayacağız:

Öncelikle şunu bilmeliyiz ki Kızılçamlar Akdeniz bölgesinin asli ağaç türüdür. Kızılçamlar, Akdeniz iklim şartlarının hüküm sürdüğü sahalarda en iyi yetişen biyokitle verimi en fazla olan bir ağaçtır. Yani bölgenin ekolojik özellikleri ile kızılçamın ekolojik istekleri arasında tam bir uyum ulunmakta olup bölgenin klimaks ağacıdır. Milyonlarca yıldır bu coğrafyanın doğal bitkisi olarak yayılış gösterir. Yani sanıldığı gibi sonradan insan eliyle dikilmiş bir ağaç değildir.

Yazının Devamı

Liyakat/Li Ve Menfaatçi Yöneticiler!

Liyakat kavramı, tüm tarihsel dönemlerde üzerinde durulan ve yönetime egemen kılınması gereği konusunda fikir birliği sağlanan kavramlardan biridir.

Liyakat, bir işe ehil olmak ve bir işe layık olmak demektir. İşin hakkını verme becerisidir. Bu beceri bir güzel ahlak prensibi olan emanete riayet etme temeline dayanmakta olup eğitimle ve tecrübeyle kazanılır. Bununla birlikte liyakatli kişilerde aramamız gereken bazı kriterleri şöyle sıralayabiliriz;

Yazının Devamı