Kahramanlık, Elini Uzatmaktan Başlar
Hayat bazen bir anda değişir. Bir sabah uyanırsınız ve artık aynı kişi değilsinizdir. Belki bir karar vermişsinizdir, belki biri size güvenmiştir ya da...
Hayat bazen bir anda değişir. Bir sabah uyanırsınız ve artık aynı kişi değilsinizdir. Belki bir karar vermişsinizdir, belki biri size güvenmiştir ya da içinizde kıvılcım gibi bir cesaret doğmuştur. İşte o an, sadece sizin için değil, etrafınızdakiler için de bir dönüm noktasıdır. Çünkü gerçek güç, sadece bedenle değil, yürekle taşınır. Güç dediğimiz şey, bir sihir değil; sorumluluğun ta kendisidir.
Kendimize sıkça sorduğumuz sorular var: "Ben kimim?", "Nereye aitim?", "Gücüm olsa ne yapardım?" Ama çoğumuz bu soruların cevabını dışarıda arıyoruz. Oysa cevap hep içeride, kendimizde saklı. Güç, insana verilmiş bir hediye değil, çoğu zaman bir sınavdır. Kimi bu sınavı başarıyla geçer, kimi kaybolur. Ve en tehlikelisi de gücü sadece kendi çıkarı için kullananlardır. Çünkü içi sevgiyle dolmayan bir güç, eninde sonunda öfkeye dönüşür. İşte burada devreye bir başka büyük kavram giriyor: Aile. Hepimizin hayatında yara izleri var. Kimi çocuklukta terk edildi, kimi gençliğinde yalnız bırakıldı. Kimi kendi evinde bile kendini yabancı hissetti. Ama işin güzel yanı şu ki, aile bazen kan bağından değil, kalp bağından kurulur. Aynı evde yaşamak değil, birbirini gözetmek, anlamak, omuz omuza vermek bir aile yaratır.
Sizinle kan bağı olmayan ama bir tebessümünüzü fark eden, sessizliğinizi duyan, düştüğünüzde elini uzatan biri olmadı mı hiç hayatınızda? Belki bir öğretmen, belki bir arkadaş, belki sokakta selam veren bir yabancı. İşte o anlar, bize aile dediğimiz şeyin aslında sevgiyle kurulduğunu hatırlatır. Ve o sevgi, insanı dönüştürür. Sadece birey olarak değil, bir ekip, bir toplum olarak da bizi ayağa kaldıran şey bu bağlılıktır. Ama bir de mizah var. Ah o mizah! İnsan bazen en karanlık anlarında bile gülümseyebilmeli. Bu bir kaçış değil, aksine bir direnme biçimidir. Mizah, hayata karşı geliştirilen en asil savunma refleksidir. Ne kadar yorgun olursak olalım, içten bir kahkaha, içimize yeniden umut eker. Bizi insan yapan şey; savaşmamız, mücadele etmemiz kadar gülebilmemiz, şakalaşabilmemiz, çocuk kalabilmemizdir. Çünkü içimizdeki çocuğu yaşatamayan bir yetişkin, asla tam bir insan olamaz.
Toplum bize sürekli "büyü", "güçlü ol", "hissetme" diyor. Ama biz biliyoruz ki bazen en büyük kahramanlık, birini sarılarak susturmakta, onunla ağlamaktan utanmamaktadır. Büyümek, duygularını bastırmak değil; onları anlamak ve onlarla barışmak demektir. Ve en büyük süper güç, başka birinin kalbini anlamayı seçmektir. Belki pelerinimiz yok. Belki göğsümüzde parlayan bir yıldız ya da ışıklı bir amblem de yok. Ama bizim başka türden güçlerimiz var: Affetmek, anlamak, sahiplenmek, gülmek, sevmek, sabretmek… Ve bu güçler, bu dünyayı gerçekten değiştirebilecek olan tek şey. O yüzden eğer bir gün biri size "Kimsin sen?" diye sorarsa, başınızı dik tutun ve gülümseyerek şöyle deyin: "Ben, kendi içindeki çocuğu büyütmeyi seçmiş bir kahramanım."