Yarın Anneler Günü
Dünyanın çeşitli ülkelerinde Anneler Günü’nün farklı tarihlerde kutlanmasına karşın, Danimarka, Finlandiya, İtalya, Türkiye, Avustralya ve Belçika’da Anneler Günü mayıs ayının ikinci pazarında kutlanan bu gün hepimiz için önemli.
Doğada üretken olarak yaratılan ve var olan bu kutsal varlıkların; kadınların, günümüzde iş gücüne katılım oranlarının erkeklere oranlara yarısı bile olmayışına sitem ederek başlamak istiyorum yazıma. Kadının yaradılışında var olan fakat yine de üretemeyeceğine inanan, sadece eviyle ve çocuğuyla ilgilenmesi “gerektiğini” düşünen zihniyeti de kınayarak devam ediyorum.
Kiminin kapanmayan gönül yarası, kiminin en yakın arkadaşı, sırdaşı, kiminin belalısı, kiminin de olmazsa olmazı; annelerimiz…
Kabul edelim, herkesin annesi ya da babasıyla ilişkisi mükemmel değil. Yarın sosyal medyada “Canım annem” peki ya gerçekte? Hayat bu! Size seçenek sunmuyor. Aileni seçemiyorsun. Bırakıp gidemiyorsun da, neticede et tırnaktan ayrılmıyor.
Anneler ve kızları, anneler ve oğulları… Hepsi ayrı ayrı uzun birer hikaye…
Dünyaya gözlerimizi açmadan oluşumumuz annelerimizin karnında oluyor. Doğdumuzda ise ilk onların kucaklarında buluyoruz kendimizi. Sonra başlıyor bizleri hayata hazırlama maratonu. Uykusuz geçen geceler zor olsa da ağzımızdan ilk çıkan kelime bekleyişleri, ilk adım heyecanlarıyla karşılığını alıyorlar. Ergenliklerimiz kavga ve çekişmeleri, işlerin arap saçına dönme dönemi… Şimdilerde anlayabiliyoruz yaşadıkları endişeleri.
Benim annemin iki kızı var, ben ilk göz ağrısıyım. Herkes gibi ben de birçok kez anlayamadım onu ama büyükçe onun büyük parçası olduğumu ve giderek anneme benzediğimi daha çok anladım. Bu giderek benzeme işini henüz durduramadım. Şöyle bir bakıyorum da o her şeye öyle güzel yetişiyor ki… Ona hala çok aşık kocası, iki tane özenle yetiştirdiği onu çok seven evladı var. İşine de koşarak gider, evine de koşarak gelir. Kitabını da okur, sporunu da yapar. Bir bakarsın mutfakta; sevdiği yemekleri sevdiği şarkıları söylerek yapar(çok da güzel yapar hani anne eli değmiş gibinin ta kendisi)… Bir bakarsın en sevdiği diziyi izlerken bir yandan da ailesini düşünüp meyve soyar. Sanırım benzeme olayını durdurmaya da hiç niyetim yok, zaten engelleyemiyorum da. Öyleymiş, anne olunca anlarmışız… Belki henüz anne olamadım ama onu anlamaya başladığımda baktım ki dünyanın en güzel ilişkisine sahibim. Eğer dünyaya bir daha gelsem ve bu kez seçme şansım olsa yine annemi seçerdim… Beni benim için düşünen, canımın yandığında onun da canının acıdığını hissettiğim, mutlu olduğumda benden daha mutlu olan bir anneye sahibim. Hastalığımda sağlığımda, iyi günümde kötü günümde karşılıksız yanımda olan, şefkatiyle saran, benim canımdan daha büyük bir can. Daha ne isterim?
Fakat öyle bir anne daha var ki hepimizin annesi… Onu unutmak, bu değerli günde anmamak imkânsız… Babası Sofuzade Feyzullah Ağa, annesi Molla Hanım olarak anılan Ayşe Molla’nın kızı Zübeyde Hanım. Siyah saçlı ve derin mavi gözlü bu kadınla ona sevdalanan Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza Selanik’te 1871 yılında evlendi. Gözleri kendi gibi, yürekli mi yürekli Mustafa adında bir çocuk dünyaya getirdi. Ve o çocuk dünyayı değiştirdi. Oğlunun başarılarını gördükten sonra 14 Ocak 1923’te 66 yaşında hayatını kaybeden Zübeyde Hanım İzmir Karşıyaka’daki anıt mezarda yatmaktadır.
Önce kendi melek annem olmak üzere tüm annelerin anneler gününü şimdiden kutluyor, bu dünyadan göçüp giden annelere de Allah’tan rahmet diliyorum, umarım arkalarından dua edecek ve onları hep anacak kadar hayırlı evlatlar yetiştirmişlerdir.
Herkese mutlu hafta sonları, haftaya görüşmek üzere…