Yasada Var, Hayatta Yok!!! Kadın Olmanın Yüzyıllık Sınavı…

Kamil Akyürek

Kamil Akyürek

Tüm Yazıları

Yasada Var, Hayatta Yok!!! Kadın Olmanın Yüzyıllık Sınavı…

Elimde saman kâğıda basılmış, kokusu tarihle karışmış bir kitap var. “Hükmeden Erkek Boyun Eğen Kadın”. Tim Marshall’ın 1998’de kaleme aldığı bu kitap, zaman tünelinde bize sadece bir rehber değil, aynı zamanda bir ayna tutuyor. Kadınların kimlikleri sayım tablolarında eksik, görünürlükleri istatistiklerde silik. Ve daha fenası: yasa metinlerinde var olan hakları, gerçeğin sokaklarında çoğu zaman bir hayal gibi. Yani anlayacağınız parlamentoda kadın var. Ama pencerede hâlâ demir parmaklık…Peki bu nasıl başladı?

1800’lerin Başında Kadın: “Doğuran, Susan, Bekleyen”

Osmanlı’da Tanzimat’a kadar kadının adı yoktu desek, pek de abartmış olmayız. Kadınlar nüfus defterlerinde “Ali’nin karısı, Mehmet’in kızı” olarak yer alıyor, bir birey değil; bir eklenti, bir isim eki gibiydi. Eşitlik bir hayaldi, çünkü hak talep edebilecek sosyal pozisyondan bile yoksundular.

1800’lerin Sonunda: “Gölge Haklar”

  1. Meşrutiyet döneminde ilk kadın dergileri çıkmaya başladı. Kadınlar “biz de varız” demeye çalıştı. Ancak sorun şu ki; bir kadının sesi duyulmadan önce, onun varlığına izin verilmesi gerekiyordu. Gazete köşelerinde konuşan kadınlar, toplumda “ayağını aşan” olarak damgalandı. Kadınlara eğitim hakkı verildi, ama bu eğitim ev içi rollerini pekiştirecek türdendi.

Cumhuriyet’in İlk Yılları: “Kâğıt Üstünde Devrim”

1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Avrupa’nın çoğuna göre erkendi. Ama bu bir vitrin midir, yoksa dönüşüm mü? Köydeki Hatice’nin eline oy pusulası verildi ama onun okuması hâlâ “kocası izin verirse” mümkündü. Kadınlar meclise girdi; ama sokakta, üniversitede, mahkemede erkek egemenliği hâlâ kocaman bir duvar gibiydi.

1950’ler: “Ev Kadını Kimliğiyle Kilitlenen Kapılar”

Batı dünyası ikinci dalga feminizmle çalkalanırken, Türkiye’de kadın hâlâ “iyi eş, iyi anne” üçgeninde sıkışıyordu. Yasa kitaplarında eşitlik vardı, ama iş ilanlarında “erkek adaylar” deniyor, kadın çalışanlara evlenince işten ayrılma taahhüdü imzalatılıyordu. Bu dönemde Meksika’dan gelen bir haber hâlâ unutulmaz: Genç kadın öğretmen Lupita, hamile kaldığı için görevden alındı. Ülke genelinde protestolar başladı. Lupita kazandı. Ama çoğu kadının hikâyesi o kadar şanslı bitmedi.

2000’lerin Başında: “Hakkı Var, Kullanana Kadar…”

Kadınlar artık üniversitelerde, STK’larda, siyasette daha görünür. Yasalar güçlendirildi, Aile İçi Şiddet Yasası, Kadın Sığınma Evleri gibi adımlar atıldı. Ama uygulamada hâlâ bir labirent var. Düşünün, Hindistan’da asit saldırısı mağduru bir kadın, yüzü yandığı için işe alınmadı. Oysa yasa “ayrımcılık yasaktır” diyor. Türkiye’de de benzer örnekler çok: sığınma evine giden kadının adresi “kocasıyla barışsın” diye polise verilebiliyor. Uygulama yoksa yasa bir süs eşyasıdır.

Bugün: “CEO da Olsa Kadın, Parkta Tek Başına Yürüyemez”

2020’lerde artık kadın başbakanlar, astronotlar, Nobel ödüllü bilim insanları var. Ama aynı kadınlar sokakta mini etek giyince linç edilebiliyor. Aynı kadınlar, Twitter’da fikir belirtince cinsiyetçi saldırılara uğruyor. Somali’de aktivist Ifrah Ahmed tecavüz sonrası susturulmak istendi. O susmadı. Bugün binlerce kadının sesine tercüman. Ama o kadar çok kadın, hâlâ sesini çıkarınca ilk kaybettiği şey “güvenliği” oluyor.

Yasalar yazılırken kadınlar konuşuyor. Ama uygulama safhasında yine erkekler karar veriyor. Bir hakkın sadece varlığı değil, kullanılabilirliği eşitliği sağlar. Bugün her köşe başında birileri kadın haklarından bahsediyor. Ama hâlâ toplu taşıma araçlarında kadınlar sessizce yer değiştiriyor, hâlâ iş yerlerinde “annelik yapamaz” diye yükseltilmiyorlar. Konuşan çok, uygulayan az. Ve biz, o ilk nüfus sayımında “eksik kişi” olarak sayılan kadınların torunlarıyız. Bu yüzden, sadece yasa değil; zihniyet değişmeden, haklar sadece sayfada kalır. Elimdeki okuduğum bu eski sararmış kitap gibi. Ama 1998’de yazılan o kitabın anlattıkları, bugün 2025 yılında hâlâ taptaze bir yara.

Onur Ayan

Onur Ayan Yasada Var Hayatta Yok!!! Kadın Olmanın Yüzyıllık Sınavı…