Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

İHYA ETMEK İHYA OLMAK

Bizleri Ramazan ayına kavuşturup bu ayın rahmet, mağfiret ve keremiyle kendimizi ihya etme imkân ve fırsatı veren yüce Allah’a sonsuz hamd ve şükürler olsun. “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” ( Fâtır Suresi,34 )

Ramazanı ihya etmek, geceyi ihya etmek, hakkıyla ihya etmek kavramlarını sıklıkla kullanırız da ihya olmak kavramını her nedense görmezden geliriz. Arapça kökenli ihya kelimesi diriltmek, yeniden can vermek anlamında kullanılır. Bu anlamıyla ihya etmek yüce Allah’a mahsustur. Dilimizde bu kelime mecaz olarak, yeşertmek, canlandırmak, sevindirmek, saadete kavuşturmak, terkedilmiş dini değerleri yaşamak ve yaşatmak anlamlarında kullanılır. İhya etmek önemli ama ihya olmak daha da önemlidir. İhya olmak; daha iyi bir duruma gelmek, canlanmak, dirilmek, tazelenmek, şenlenmek, mutluluğa kavuşmak, günümüz tabiriyle şarj olmak demektir.

Ramazan Kur’an’la ihya olma ayı idi. Kur’an kişilerin gönüllerine hitap edip duygularını harekete geçirir ve gönülleri inşa ve ihya eder. Bunun için öncelikle kişinin gönlünü Kur’an’a açması gerekir. Açtık mı gönüllerimizi Kur’an’a. Kur’an, beyinlere hitap eder, düşünceleri inşa ve ihya eder. İnsanın en önemli özelliklerinden biri de düşünen ve aklını kullanan bir varlık olmasıdır. Kur’an-ı Kerim ayetleri, ikna edici üslûbu, apaçık delilleri ve etkileyici anlatım gücüyle beyinleri ihya eder. Bunun için de Kur’an-ı tefekkür ederek okumak gerekir. Bu Ramazanda ayetleri derin derin düşünüp onlardan dersler, ibretler çıkarmaya çalıştık mı? Kur’an, insanın söz ve davranış dünyalarını ihya eder. Ağzımız ve beynimizi ihya edebildik mi?

Yazının Devamı

ŞÜKÜRLER OLSUN CAMİLERİMİZE YENİDEN KAVUŞTUK

İki buçuk aydır mihraplarımız minberlerimiz bizden, biz de onlardan ayrı kaldık. 29 Mayıs 2020 Cuma günü hasret sona erdi. Seccademizi alıp camilerimiz ile kucaklaşmaya koştuk. Ellerimizi ve gönüllerimizi Rabbimize açarak dedik ki: Ya Rab! Bizleri bir daha camilerimizden mahrum eyleme. Kıymetini bilemedik camilerimizin. Yeterince devam edemedik cemaatle namazlara. Şimdi söz veriyoruz Zatına. Çocuklarımızla, gençlerimizle daha çok şenlendireceğiz camilerimizi ve daha çok neşe ve huzur bulacağız camilerimizle. Sana hamd ve şükürler olsun ya Rabbi.

Şükretmek sadece dille “Elhamdülillah, Ya Rabbi şükür” demekten ibaret değildir. Asıl şükür, her nimeti, Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Camiler sahip olmanın şükrü onları garip bırakmamaktır. Sevgili Peygamberimiz “ içinde namaz kılınmayan cami” gariptir buyurmuş. On haftadır garip olan camilerimiz bugün şenlendi. Bu büyük nimetin şükrü olarak ülke genelinde bütün Müftülüklerimizin yaptığı gibi Karesi Müftülüğü olarak biz de Cuma namazı öncesi Kudüs Camii bahçesinde “ Şükür Kurbanı” kesip dua ettik.

Fahri SAĞLIK Karesi Müftüsü

Yazının Devamı

YAŞIYORSAN GEL ŞÜKRET

Bayramlar, ister dini, ister milli olsun hepsi bizim bayramlarımız. Coşku, huzur, umut ve mutluğun sembolü bayramlarımız. Milli ve manevi kültürümüzün temel taşları bayramlarımız. Heyecandan uyuyamadığımız bayram geceleri. Sabah erkenden büyüklerimizle birlikte bayram namazına gittiğimiz günler. Namazdan sonra büyüklerimizle birlikte mezarlıkta atalarımızın kabirleri başında okuduğumuz Fatihalar. Evde sıra ile büyüklerimizin ellerini öpüp sarılışımalar. Bu bayramı geçmişte yaşadığımız bayramlar gibi geçirmek isterdik ama kendisi küçük, tahribatı büyük salgın hastalıktan kurtulmak için alınan tedbirler çerçevesinde bu mümkün olmayacak.

Milletçe iki-üç aydır zor günler geçirdik. Camiler cemaatle ibadet etmeye kapatıldığından Cuma namazları ile camilerde teravih namazları kılamadık. Böyle bir zamanda bayram yazısı yazmak ne kadar zormuş. Sevinci yazayım diyorum olmuyor, hüznü yazayım diyorum bayramla bağdaşmıyor. En iyisi şükrü, umudu, Ramazandaki kazanımlarımızı yazmayı deneyeyim dedim.

İlk aklıma gelen, sözlerini Ali Tekintüre’nin yazdığı, bestesini Amir Ateş’in yaptığı ( şahsen benim çok sevdiğim, zaman zaman dinlediğim ) “ Yaşıyorsan Gel Şükret ” ilahisinin sözlerini hatırlatmak oldu.

Yazının Devamı

Tarım ürünleri zekata tabi midir?

Tarım ürünleri zekâta tabidir. Sözlükte onda bir anlamına gelen öşür, dinî bir kavram olarak, tarım ürünlerinden verilen zekât demektir. Bu hüküm Kur’an ve Sünnet ile sabittir.

Yüce Allah, “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infak edin.” (Bakara, 2/267); “Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Enâm, 6/141) buyurmaktadır. Bu ürünlerin zekâtlarının oranı bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından belirlenmiştir. Bir hadis- i şerifte, “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir öşür gerekir.” (Buhârî, Zekât, 55) buyrulmuştur.

Ürün elde etmek için yapılan masraflar, öşür verilirken dikkate alınır mı?

Yazının Devamı

Zekât kimlere verilir?

Zekâtın verileceği kimseler Kur’an-ı Kerim’de Tevbe Suresi 60. Ayet-i Kerimede belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, miskinler, zekât toplamakla görevlendirilen memurlar, müellefe-i kulûb adı verilen kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler, esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihat edenler ve yolda kalmış olanlardır.

Fakir ve miskin, temel ihtiyaçları dışında herhangi bir maldan nisap miktarına sahip olmayan kimsedir. Temel ihtiyaçları dışında, ister artıcı (nâmî) vasıfta olsun ister olmasın, herhangi bir maldan nisap miktarına sahip olan kimse fakir veya miskin kapsamında olmadığından ona zekât verilmez.

Borçlu, kul hakkı olarak borcu olan ve borcunu ödeyeceği maldan başka nisap miktarı malı bulunmayan kimsedir

Yazının Devamı

KADİR GECESİ

19 Mayıs Salı gününü 20 Mayıs Çarşamba’ya bağlayan gece, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı “Kadir Gecesine” kavuşmanın sevinç ve mutluluğunu yaşayacağız.

Kur’an-ı Kerim, bu geceye müstakil bir sure tahsis ederek, gecenin en güzel biçimde tasvirini yapmıştır: “Biz onu (Kur’ân-ı) Kadir gecesinde indirdik. Bilir misin nedir Kadir gecesi? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. O gece melekler ve ruh (Cebrail), Rablerinin izniyle her bir iş için iner dururlar. O gece tan yeri ağarıncaya kadar esenlik doludur.” (Kadir Suresi, 1-5) “Kuran’ın övdüğü gecedir Kadir Gecesi.

Çünkü Kuran’ın indiği gecedir Kadir Gecesi. Kadir suresi, bizlere üç temel mesaj vermektedir:

Yazının Devamı

Şirket ortakları nasıl zekât verirler?

Şirketler, hükmî şahıs niteliğinde olduklarından, şirketlerin kendisi değil de, ortaklardan her birinin hissesi, tek başına veya varsa diğer mallarıyla birlikte nisap miktarına ulaşırsa zekâta tâbi olur. Buna göre, aslî ihtiyaçlarından fazla, nisap miktarı (80.18 gr. altın veya değeri) mala sahip olan kimsenin, bu malın üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde zekâtını vermesi gerekir.

Sanayi sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin; duran varlıkları (üretim aletleri, makine vb.)

zekâttan muaftır. Bir yıllık borçlar, malzeme, işçilik, üretim, pazarlama, yönetim, finansman vb. giderlerin maliyet hesapları yapılıp çıkarıldıktan sonra dönen varlıklar (yarı mamul ve üretilmiş mallar, hammaddeler, nakit para, çek vs.) net kâr ile birlikte kırkta bir (% 2,5) oranında zekâta tâbidir. Dolayısıyla böyle bir şirketin ortağı olan kişinin, şirketin büro, alet vb. duran varlıkları dışındaki dönen varlığından kendi hissesine düşen miktarın nisaba ulaşması ve üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde zekâtını vermesi gerekir. Ticaret alanında çalışan şirketlerde de durum aynıdır. Hisse sahiplerinin, zekâtın verilmesini şirket yönetimine bırakması hâlinde, yönetim, hisse sahiplerine vekâleten onların payının zekâtını verebilir. Bu durumda, gerçek şahıslar mallarının zekâtını nasıl hesaplayıp veriyorlarsa, şirket yönetimi de o şekilde verir. Şirket, hisselerin zekâtını vermemişse, hissedarların kendi hisselerinin zekâtını vermeleri gerekir. Kameri yıl esasına göre senede bir envanter/bilanço çıkarılır. Dönen varlıklar, nakitler, çekler ve alacaklar değer olarak toplanır. Varsa borçlar çıkarıldıktan sonra geride kalan tüm meblağın % 2,5’u zekât olarak verilir.

Yazının Devamı

ZEKAT ( 1 )

Bütün semavî dinlerde muhtaç insanların korunmasına yönelik bazı tedbirlerin alındığı ve zekâtın emredildiği görülmektedir. Tevrat’ta yabancılara, öksüzlere ve dul kadınlara zekât verilmesinin gerekliliği vurgulanırken, İncil’de zekât vermenin ahlâkî görevler gibi gerekli olduğu anlatılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de de Yahudilerin zekât vermekle yükümlü tutuldukları, Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup ve Hz. İsa gibi çeşitli peygamberlere de zekât ibadetinin emredildiği bildirilmektedir.

Kur ‘an-ı Kerimde Müslümanlara hitaben yüce Allah şöyle buyuruyor: “ Namazı dosdoğru kılın,zekatı verin. Resule itaat edin ki size merhamet edilsin.” ( Nur Suresi, 56 ) “ Sizin dostunuz ancak Allah, Onun elçisi, namazını dosdoğru kılan, zekatını veren mümin kimselerdir...” buyrulmaktadır. ( Mâide Suresi,55 ) Zekat, Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde çok defa namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da, zekâtın dinimizdeki yerini ve namaz ile zekat arasındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kişinin Müslümanlığı ancak bu iki farzı yerine getirmekle olgunluğa erişir.

Sevgili Peygamberimiz de zekâtı İslâm’ın beş temel esasından biri olarak değerlendirmiş ve şöyle buyurmuştur: “İslam beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”

Yazının Devamı

MÜSLÜMANLARA DİNLERİNİ GAYRİMÜSLİMLERE MEDENİYETİ HATIRLATAN İLLET

Kendisi küçük, tahribatı büyük illet son bir aydır insanlığın gündeminin neredeyse tamamını işgal etti. Başlangıçta insanlar salgının etkisini doğrudan yaşamadıkça tehdidi ciddiye almadılar. Ölümler başlayınca ancak o zaman meselenin ciddiyeti anlaşılarak ve gerekli önlemler alınmaya başlandı. İnsanlık tarihinde pek çok kez bu tür salgınlar olmuş ve milletler zaman zaman böyle krizler yaşamışlardır.

Bu tür krizlerin her zaman insanlığa öğrettiği dersler de var. Bu korona virüsü şimdiden insanlığa bazı şeyleri öğrettiğini söyleyebiliriz. Tabii ki, bu virüsün insanlık için faydalı bir şey olduğunu söylemiyorum ama, insanlığın aynaya bakıp nerelerde hata yaptığını, bu illetle neden başa çıkamadığını sorgulaması, gerekli dersleri çıkarması gerektiğini ifade ediyorum.

Bence salgının genel olarak insanlığa öğrettiği birinci ders, virüsün sınır, ırk, din, dil, renk, gelişmişlik ve refah seviyesine bakmadan adil davranıp herkesi en zayıf noktasından yakalamasıdır.

Yazının Devamı

TERAVİH NAMAZI

Dinimizde nafile namazlardan biri olan teravih namazı Ramazan ayının ayırıcı özelliklerinden biridir. Teravih namazı, yatsı namazı kılındıktan sonra fecir doğuncaya kadar (imsak vakti) uzanan bir zaman dilimi içinde kılınabilir. Teravih namazı, yatsı namazına tabidir. Yatsı namazından sonra kılınır. Önce kılınırsa sahih olmaz. Genellikle teravih namazı vitir namazından önce kılınır. Bununla birlikte vitir namazından sonra kılınması da caizdir. Ramazan dışındaki zamanlarda vitir namazı münferit ( ferdi/ tek başına ) olarak kılınır, cemaatle kılınmaz. Ramazan ayında ise cemaatle de kılınabilir.

Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v), teravih namazını bir-kaç gece mescitte ashabına kıldırmış daha sonra farz olur endişesi ile cemaatle kılmayıp kendi evinde yalnız eda etmişti. Peygamber Efendimizin teravih namazını evinde nasıl ve kaç rekat kıldığını kesin olarak bilemiyoruz ama, sahabe-i kiramın teravih namazını gerek cemaat halinde gerekse münferit olarak kılmaya özen gösterdiklerini kaynaklarda görüyoruz.

Dinimizin temel kaynakları olan Kur’an ve sünnet bize onlar tarafından nakledilmiştir. Biz bu gün onların Peygamber Efendimiz’ (s.a.v) den görüp yaşadığı ve bize naklettiği şekliyle namaz kılıyoruz. Zira Allah Resulü onlara “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız siz de o şekilde kılın” buyurmuş, sahabe de Allah Resulü’nden görüp öğrendiği şekliyle namaz kılmış, daha sonra gelen Müslümanlar da onlardan öğrenmişlerdir. İşte Allah Resulü’nü yakından bilen ve gören sahabe, teravih namazını kılmaya özen göstermiştir. Önceleri sahabe, tek başına veya bir-kaç kişi bir araya gelerek teravih namazlarını kılıyorlardı. Daha sonra Hz. Ömer döneminde mescitte cemaat halinde teravih namazı kılınmıştır. İslam dini her yer ve şartta yaşanabilecek bir enginlik ve esnekliğe sahip olduğundan teravih namazı ferdi, cemaatle, camide veya evlerde kılınabilir.

Yazının Devamı

TERAVİH NAMAZI

Dinimizde nafile namazlardan biri olan teravih namazı Ramazan ayının ayırıcı özelliklerinden biridir. Teravih namazı, yatsı namazı kılındıktan sonra fecir doğuncaya kadar (imsak vakti) uzanan bir zaman dilimi içinde kılınabilir. Teravih namazı, yatsı namazına tabidir. Yatsı namazından sonra kılınır. Önce kılınırsa sahih olmaz. Genellikle teravih namazı vitir namazından önce kılınır. Bununla birlikte vitir namazından sonra kılınması da caizdir. Ramazan dışındaki zamanlarda vitir namazı münferit ( ferdi/ tek başına ) olarak kılınır, cemaatle kılınmaz. Ramazan ayında ise cemaatle de kılınabilir.

Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v), teravih namazını bir-kaç gece mescitte ashabına kıldırmış daha sonra farz olur endişesi ile cemaatle kılmayıp kendi evinde yalnız eda etmişti. Peygamber Efendimizin teravih namazını evinde nasıl ve kaç rekat kıldığını kesin olarak bilemiyoruz ama, sahabe-i kiramın teravih namazını gerek cemaat halinde gerekse münferit olarak kılmaya özen gösterdiklerini kaynaklarda görüyoruz.

Dinimizin temel kaynakları olan Kur’an ve sünnet bize onlar tarafından nakledilmiştir. Biz bu gün onların Peygamber Efendimiz’ (s.a.v) den görüp yaşadığı ve bize naklettiği şekliyle namaz kılıyoruz. Zira Allah Resulü onlara “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız siz de o şekilde kılın” buyurmuş, sahabe de Allah Resulü’nden görüp öğrendiği şekliyle namaz kılmış, daha sonra gelen Müslümanlar da onlardan öğrenmişlerdir. İşte Allah Resulü’nü yakından bilen ve gören sahabe, teravih namazını kılmaya özen göstermiştir. Önceleri sahabe, tek başına veya bir-kaç kişi bir araya gelerek teravih namazlarını kılıyorlardı. Daha sonra Hz. Ömer döneminde mescitte cemaat halinde teravih namazı kılınmıştır. İslam dini her yer ve şartta yaşanabilecek bir enginlik ve esnekliğe sahip olduğundan teravih namazı ferdi, cemaatle, camide veya evlerde kılınabilir.

Yazının Devamı

NE GÜZEL TEVAFUK ETMİŞTİ AMA

Ramazan ayının dini hayatımızda çok önemli yeri vardır. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda insanlığa indirilmeye başlanmış, yine İslam’ın beş temel esasından biri olan oruç ibadeti bu ayda eda edilmekte ve bin aydan daha kıymetli olan Kadir Gecesi bu ayda bulunmaktadır. Dolayısıyla Ramazan bizim dini hayatımızda önemli bir zaman dilimidir. İbadetlerin nasıl yapılacağı, hangi zamanda yapılacağı da Cenabı Hakk tarafından vahiyle bildirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 183 ve devam eden ayetlerde Cenabı Hakk; “Kim Ramazan ayına ulaşırsa o ayda oruç tutsun ama kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa Ramazanın dışında Ramazan ayında tutamadığı günlerin oruçlarını kaza etsin.” buyurmaktadır. İslam’ın bütün emirleri kişilerin güçleri nispetindedir. Yüce Allah kullarına gücünün üzerindeki yükleri yüklemez.

Bu sene nede güzel tevafuk etmişti. 23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir. Bu sene ilk teravih namazı 23 Nisan Perşembe günü akşamı kılınacaktır. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmıştır ve bugün İtilaf Devletleri’nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün kabul edilir. Atatürk bu bayramı Türk gençliğine armağan etmiştir. Bu sene 19 Mayıs Salı günü akşam Kadir Gecesidir. Bu sene Ramazana girerken ve Kadir Gecesi biraz buruk olsa da çifte mutluluk yaşayacağız. Bu burukluğumuz da en kısa zamanda geçecek inşallah.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, Kovid-19 salgını nedeniyle Ramazan ayı ve oruç ibadetiyle ilgili vatandaşlardan gelen sorular üzerine, kimlerin oruç tutup kimlerin tutamayacağına dair bir açıklama yaptı. Önemine binaen bu açıklamayı siz değerli okullarıma aynen akyarıyorum.

Yazının Devamı

ÖNCE TEDBİR SONRA TEVEKKÜL

Rabbimize ilticaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bu ilticanı temel üç direği tedbir, tevekkül ve dua’dır. Tedbir akıl ve bilimin ışığında, tevekkül ve dua da iman ve irfan şuuru ile fiiliyata geçirilir. Ne yapalım Allah’ın takdiri böyleymiş yaklaşımı doğru değildir. Unutmayalım ki, tedbir bizden; takdir yüce Allah’tandır. Sevgili Peygamberimiz “Allah, indirdiği her hastalığın muhakkak şifasını da vermiştir.” Diyerek bu şifayı sağlayacak materyal ve tedbirlerin araştırılıp bulunarak uygulanması gereğini ifade etmiştir.

Tevekküle gelince;

Aslında tevekkül fiili bir duadır.

Yazının Devamı

BERATINI SAĞ ELİNDEN ALANLARDAN EYLE YA RABBİ!

07 Nisan 2020 Salı gününü Çarşamba’ya bağlayan gece inşallah Berat Kandilini idrak edeceğiz. Bir taraftan seviniyoruz. Çünkü Rabbimizin rahmet ve mağfiret kapılarını ardına kadar açarak “yok mu… isteyen, istediğini vereyim” dediği bir zaman dilimi fırsatını yakalayacağız. Bu sıkıntılı günlerde Rabbimizden isteyeceğimiz çok şey var elbette. En başta üzerimize kâbus gibi çöken salgın hastalıktan bir an önce kurtulmamıza vesile olacak işler yapmayı nasip eyle ya Rabbi! Can taşıyan her varlığa sonsuz rahmeti ile muamele eden yüce Rabbimiz, bizlere bu gece hürmetine merhametin ile muamele ederek umduklarımıza nail, korktuklarımızdan emin eyle ya Rabbi! Hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva nasip eyle ya Rabbi! Dünya imtihanımızı kolaylaştır, salgın hastalık karşısında bilincimizi ve direncimizi artır, bizlere sabır ve metanet ihsan eyle ya Rabbi!

Öbür taraftan üzülüyoruz, Ramazan’a iki hafta kaldı ama camilerimiz hala kapalı, sokaklarımız boş. Berat gecesine kavuşacak olan bizlere “De ki, ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir” (Zümer Suresi, 39/53) müjdesinin ruhunu anlamayı, sevgili Peygamberimizin (s.a.s.); “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyorum…” şeklindeki yönelişi ile sana yönelmeyi, ümitlerimizi her zaman canlı tutarak bağışlama ve bağışlanma duygularımızı güçlendirme şuuru kazanmamızı nasip eyle ya Rabbi!

Beratın özünde, günahlardan arınma ve Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretine kavuşma amacı vardır. Bu gecede Allah’ın affı ve bağışlamasının çok olacağı müjdelendiğinden, bu geceye “Berat Gecesi” denilmiştir.

Yazının Devamı

KEŞKE ROL MODELİMİZ HZ. MUHAMMED OLSAYDI

İnsanlara belli inanç, değerler, tutum ve davranışların benimsetilmesinde soyut anlatımdan çok somut örneklerin etkili olduğu bilinmektedir. Yüce Allah peygamberleri doğru yolun rehberleri kılmış, insanlara onları örnek alıp izlemeyi emretmiştir. Esasen önceki peygamberler de sonrakiler için birer örnektir. Hz. İbrahim ve onun yolundan gidenler Hz. Muhammed’e model olarak gösterilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v) tüm insanlık için üsve-i hasene (en güzel örnek – rol model) olarak gönderilmiştir. Bu gerçek “Hiç şüphe yok ki sizin için, aranızdan Allah’ın lütfuna ve ahiret gününe inananlar ve Allah’ı çokça ananlar için Resulullah’ta güzel bir örneklik vardır” mealindeki ayette (Ahzâb Suresi 33/21) dile getirilmiştir.

İslam alimleri Hz. Muhammed’in insanlığa rol model olarak gönderildiği er geç anlaşılacak ve insanoğlu O’nun tavsiyelerine kulak verecek diyorlardı. İşte o günler geldi sanırım.

Türk Basınına yansıyan haberlerde ABD’li haftalık haber dergisi Nesweek, koronavirüs salgını ile mücadelede Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’i örnek gösterdi. Koronavirüs salgınından en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen ABD’de yayınlanan dergi Hz. Muhammed’in salgın hastalıklarla ilgili önerilerine yer verdi. Haberde, bazı uzmanların salgına karşı temizlik uyarıları aktarılırken, “Bir salgın sırasında başka kimin hijyen ve karantina önerdiğini biliyor musunuz? 1300 yıl önce İslam Peygamberi Hz. Muhammed.” ifadeleri kullanıldı.

Yazının Devamı

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD’nin ”daha iyi yaşam endeksi” verilerinde ülkelerin en çok neye değer verdiği belirlendi. Buna göre Türkiye, “her şeyin başı sağlık” diyor.

Kanuni Sultan Süleyman şu meşhur beytini hepimiz biliriz.

“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi

Yazının Devamı

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD’nin ”daha iyi yaşam endeksi” verilerinde ülkelerin en çok neye değer verdiği belirlendi. Buna göre Türkiye, “her şeyin başı sağlık” diyor.

Kanuni Sultan Süleyman şu meşhur beytini hepimiz biliriz.

“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi

Yazının Devamı

İSRA VE MİRAÇ

21 Mart Cumartesi gününü Pazar gününe bağlayan gece Miraç Kandilidir. Miraç, fiziğin metafiziğe, bedenin ruha, kulun Allah’a yükselişidir. İsrâ gece “yolculuğu” demektir. Terim olarak, Yüce Allah’ın takdiriyle Hz.Muhammed’in (s.a.v.), bir gece Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan (çevresi mübarek kılınan) Mescid-i Aksâ’ya götürülmesini ifade eder. Miraç terim olarak Hz. Muhammed’in Mescid-i Aksâ’dan niteliği hadislerle bildirilen ilahî huzur’a kabulüdür. İsrâ ve miraç ile ilgili rivâyetler bir bütün olarak değerlendirildiklerinde bu iki olayın aynı gecede gerçekleştiği ve Hz. Peygamber’in (a.s.) ilk önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya, oradan da İlahi huzura çıkarıldığı anlaşılır.

Kur’ân’ın ifadesiyle miraçta “ Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.” (Necm Suresi-10) Mirac gecesi Hz. Muhammet’e vahyedilen ayetler “ Âmenerrasûlü” olarak bildiğimiz Bakara Sûresi’nin son iki ayetidir. Bu ayet-i kerimeler bizlere iman esaslarını, kulluk şuurunu ve sorumluluk bilincini hatırlatır. Dünyada yapıp ettiğimiz her şeyin bir hesabı olduğunu bildirir. Rabbimize içtenlikle nasıl dua ve yakarışta bulunacağımızı öğretir. Ayrıca Kur’an-ı Kerimin 17. Suresi olan İsrâ Suresi 22. Âyetten 40. Âyete kadar Hz. Muhammet’in şahsında bütün insanlığa hitap edilerek ilâhî dinlerde ortak olan başlıca dinî ve ahlâkî ödevler vahyedilmiştir.

Asırlarca Miraç Kandilini ihya etmeye çalışan Müslümanlar üzülerek ifade etmeliyim ki bu vahiylerle ilgili duygu, düşünce ve eylemlerini değerlendirmek yerine bu mucizenin lâhûtî yönüne odaklandılar. Bence Miraç Kandilinde bütün Müslümanların bu vahiyleri ne derece özümseyip hayatlarına aksettirebildiklerini sorgulayarak bir nefis muhasebesi yapmaları ve varsa noksanlıklarını giderme azimlerini ortaya koymaları gerekir. İşte o vahiyler:

Yazının Devamı

DÜNYAYI İYİLİK DEĞİŞTİRECEK

İslam medeniyeti iyilik medeniyetidir. Hayatı güzelleştirecek, insanlara mutluluk verecek, gönül huzuru sağlayacak tutum ve davranışlardan biri de iyilik yapmaktır. İyiliği güçlendirmek, iyilikleri birleştirmek, iyilik kervanını yeryüzünün her yerine ulaştırmak ve kötülüğe yer bırakmamak her birimizin asli görevidir. Yeryüzüne emanet bilinciyle sahip çıkmanın, bütün insanlığın saadet ve huzuru için çalışmanın adıdır iyilik.

Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı, iyiliği yeryüzüne hâkim kılmak, iyilikleri gündem yapmak, zihinlerde ve gönüllerde iyilik adına farkındalık oluşturmak, iyilik bilinci ile hayatı ve yeryüzünü güzelleştirmek düşüncesiyle her yıl iyilik ödülleri vermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu yılda başta ülkemiz olmak üzere yeryüzünün tamamında iyiliğin egemen olması, kötülüklerin ortam bulamaması için 09-14 Mart 2020 tarihleri arasını “İyilik Haftası” olarak bir dizi etkinliklerle kutlayacaktır.

İnsanı yaratan, nimetlerle buluşturan, koruyan, bağışlayan ve rahmetiyle kuşatan Rabbimiz, hangimizin daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. Yaşadığımız hayat bir iyilik yolculuğu olmalıdır. İnsan, bu dünyaya iyi işler yapmak için gelen bir yolcudur. Kötü, yanlış, çirkin ve zararlı işlerden kaçınmak ve bunlara engel olmak insanın en temel görevidir.

Yazının Devamı

YILANIN BAŞINI KÜÇÜKKEN EZMEK

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de,“ … Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” ( Maide, 5/3 ), ve “ Her kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecektir. Ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”(Âl-iİmran,3/85) buyuruyor. İslam’la müşerref olan herkesin bu yüce dini canından aziz bilip onu kesinlikle istismar etmemesi gerekir.

Din istismarı, din sömürüsü yapmak, dine dair kavramlar ve değerler yoluyla insanları aldatarak maddi veya manevi çıkar elde etmek, yani kendi menfaatleri için dini kullanmak demektir. Din istismarı maalesef tarihin çok eski dönemlerinden beri var olan bir olgudur. İslam tarihinde dini istismar edenlerin ilk örnekleri Abdullah bin Sebe önderliğindeki münafıklardır. Hariciler, Hasan Sabbah ve fedaileri önde gelen din istismarcısı gruplar olarak bilinir.

Günümüzde EL-KAİDE, IŞİD, HİZBULLAH, DEAŞ, DAEŞ, DAİŞ, BOKO HARAM, EŞ-ŞEBAB, EL NUSRA CEPHESİ. TEVHİD SELAM, HTŞ ve FETÖ/PDY dini istismar eden en meşhur gruplar olarak bilinmektedir. Bunların hepsi aslında Din referanslı birer terör örgütüdür. Birde sınırlarımız etrafında kümelenen PKK ( PYD/YPG ) gibi bölücü terör örgütleri vardır. Bu terör örgütlerinin çoğunun kendi içerisinde dalları, budakları da bulunmaktadır.

Yazının Devamı

GECENİN SORUSU ŞU: “NELERE RAĞBET EDİYORSUN?”

25 Şubat 2020 Salı günü üç ayların başlangıcı, 27 Şubat Perşembe günü akşam ( Recebin ilk Cuma gecesi )’ da Regaib Kandili’dir.

Üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan aylarının dini ve milli kültürümüzde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu aylar, içerisinde dört mübarek geceyi barındırır. Regaip Kandili, Berat Kandili, Miraç Kandili ve Kadir Gecesi. Bu kutlu zamanlar bizlere ihsan edilen en değerli fırsatlardır.

Sevgili Peygamberimiz Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve bereketinden azami istifadeyi sağlamak için Recep ve Şaban aylarını ruhen, kalben, aklen, fikren ve bedenen bir hazırlık dönemi olarak değerlendirmiştir.

Yazının Devamı

KURALLAR VE YASAKLAR

Kurallar; insan davranışlarına yön veren, uyulması gereken ilkeler diye tanımlanır. Başka bir ifade ile uyulması gereken, fert ve toplum yararına konulmuş prensiplerdir. Kurallar genel olarak, yazılı ve yazılı olmayan veya ilâhi ve beşeri diye iki temel gruba ayrılır. Yazılı kurallarda kişiler yaptıkları hataların sonucunda nasıl bir ceza ile karşılaşacaklarını bilirler. Bunlara hukuk kuralları denir. Yazılıdır ve kişilerin toleransına bırakılmamıştır. Yazısız kurallarda kişilerin hatalarının sonuçları ayıplama, toplumdan dışlama, alay etme ve küçük düşürme gibi yaptırımlardır. Burada uygulamalar kişilere ve topluluğun algılayışına göre değişim göstermektedir.

Yüce Yaratıcı tarafından evren ve içindeki tüm varlıklar için konulmuş kurallara ilâhi kurallar denir. Beşeri kurallar ise; Toplumların hayatın akışı ve düzeni için aklın, bilimin ve tecrübenin ışığında koyduğu kurallardır.

Kuralları yasaklar zinciri olarak algılamamak gerekir.

Yazının Devamı

KADER VE KAZA

Ülkemizin dört bir yanında meydana gelen depremler nedeniyle dinimizin en girift konularından biri olan kader ve kaza konularında yerli yersiz konuşmalara şahit oluyoruz. Deprem konusunda almadığımız tedbirleri eleştirmek amacıyla söylenen sözler çoğu zaman maksadını aşarak maalesef kaderi inkâr noktasına kadar sürüp gidiyor. Üç beş gün önce bir haber spikerinin “ Kadermiş bu! Ne kaderi! Kadermiş efendim! Ne kaderi…” diyerek üç beş kez tekrarladığı bu sözler ne kadar yanlış bir kader anlayışına sahip olduğumuzun delili gibiydi.

Sözlerimin başında hemen ifade edeyim ki; bizim de içerisinde bulunduğumuz İslam âlemi yanlış kader, kaza ve tevekkül anlayışından çok çekti. Bu çarpık anlayış sonucu ya kabahatlerimizi yüce Allah’a yüklemeye çalıştık, ya da yüce Allah’ı dışlamaya kalkıştık.

Dini literatürümüzde terim olarak kader; “ Yüce Allah’ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle bilip belirlemesi”, kaza ise; “Yüce Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin planını gerçekleştirmesi” şeklinde tanımlanır.

Yazının Devamı

ZİLZÂL SURESİ

Sûrenin konusu kıyametin kopması ve insanların dünyada işledikleri ameller için hesaba çekilmesi hakkındadır. Sûre kıyamet sırasındaki büyük yer sarsıntısından bahsettiği için “deprem” anlamına gelen “zilzâl” ismini almıştır. “Zelzele” adıyla da anılmaktadır. Mushaf’taki sıralamada doksan dokuzuncu suredir. Kıyamet kopacağı gün sûrun birinci defa üflenmesiyle yer küresinde şiddetli sarsıntılar meydana gelir ve dağlar yerlerinden kopup savrulur, yeryüzünde yıkılmayan hiçbir şey kalmaz ( Kehf 18/47; Tâhâ 20/101-107). Çünkü “kıyamet sarsıntısı gerçekten çok büyük bir olaydır” (Hac 22/1). Yaşadığımız depremler kıyamet sarsıntısı ile karşılaştırılamayacak kadar küçüktürler. Kendileri küçük ama etkileri büyük bu sarsıntılardan almamız gereken dersler olmalıdır. Bunun için Zilzal Suresi’ne iyi bakmamız gerekir.

Önce Zilzâl suresinin mealine bir göz atalım.

Yer o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığında; ﴾1﴿ Ve yer ağırlıklarını dışarı attığında; ﴾2﴿ Ve insan, “Ne oluyor buna!” dediğinde; ﴾3﴿ O gün yer, bütün haberlerini rabbinin ona vahyettiği şekilde anlatır. ﴾4-5 ﴿İşte o gün insanlar yaptıkları kendilerine gösterilsin diye (bulundukları yerden) farklı gruplar halinde çıkarlar. ﴾6﴿ Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. ﴾7﴿ Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür. ﴾8﴿

Yazının Devamı