Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Kadrini Bil Ki Kadrin Bilinsin

27 Nisan Çarşamba gününü Perşembeye bağlayan gece yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı Kadir Gecesi’ni bir kez daha idrak edeceğiz. Bizleri böyle değerli bir geceye eriştirdiği için Rabbimize hamdü senalar olsun.

Kadir Gecesi, Müslümanların kadrini yüceltmek için onlara bahşedilmiş müstesna bir zaman dilimidir. Zira Rabbimiz bu gecede gönderdiği Kur’an-ı Kerim ile son ve en mükemmel din olan İslam’ın temel ilkelerini insanlığa tebliğ etmiştir. Kadir; izzet, şeref, değer ve itibar demektir. Yeryüzünün en değerli varlığı olarak yaratılan insanoğlu, bu lütfun kıymetini bildiği ve varoluş gayesini gerçekleştirdiği oranda kadrini yüceltecektir. İnsan olarak Rabbimiz katında değer kazanmamızın yolu, yüce Rabbimizin ve birbirimizin kadrini ve kıymetini bilmekten geçmektedir.

Mübarek Kadir Gecesi için Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sure tahsis edilmiş, bu surede gecenin en güzel biçimde tasviri yapılmıştır. Kadr suresi, bizlere üç temel mesaj ile verir:

Yazının Devamı

Kulluk Şuurunu Geliştirme Aracı Olarak İtikâf

Dini edebiyatımızda itikâf; beş vakit namaz kılınan cami içinde, kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde ibadet niyetiyle durmak, ikamet etmek anlamına gelir. İtikâf, hayatın yorgunluğundan ve günahların ruhumuza çektirdiği eziyetlerden kurtulmak için Rabbimizin kapısına iltica edip “Ben geldim Ya Rab! yine mahzun, yine kirlenmiş ve yorulmuş bir kalple…” demektir.

Hükmü;

Kur’an-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in (sav) tatbikatıyla sabit olan bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “… Siz mescitlerde itikâf halinde iken…” (Bakara: 187) buyurulur.

Yazının Devamı

İnsanlığın Mihenk Taşı Doğruluk

Bildiğimiz gibi Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl Ramazan ayında toplumda bir duyarlılık ve farkındalık oluşturmak amacıyla yüce dinimiz İslam’ın insanlığa hayat veren ilkeleri ışığında bir konuyu gündemine alarak o konu hakkında bir farkındalık oluşturmaya gayret ediyor. 2022 Ramazan Ayı teması “Ramazan ve Doğruluk” olarak belirlenmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de doğruluk, temel olarak “sıdk” kelimesi ile ifade edilir. Bunun yanında, “hakk”, “istikamet”, “birr”, “hidayet” vb. kelimeler de doğruluk anlamında kullanılmıştır. Gerçek anlamda sıdk ve doğruluk; hakikat anlamında doğru olanı tasdik etmek; tasdik ettiğimiz hakikate uygun doğru söz söylemek ve verdiğimiz sözde durmak; söylediğimiz doğru söze uygun davranışta bulunmaktır.

Tabiatı gereği toplumsal bir varlık olan insan, huzurlu bir yaşam sürdürebilmek için hukuki düzenlemelerin yanında birtakım ahlaki kurallara da ihtiyaç duyar. İslam’ın ortaya koyduğu ahlaki ilkeler içerisinde en önemlilerinden ikisi adalet ve doğruluktur. Toplumu bir arada tutan harç, adalet ve doğruluğun tesis ettiği güven duygusudur. Güvenin yokluğunda toplumun düzeni bozulur, insan insanın dostu olacağı yerde kurdu olmaya başlar.

Yazının Devamı

Oruç Tut Sıhhat Bul

1- Oruç tutmakla yükümlü olmanın şartları nedir?

İslam’a göre, bireyin sorumlu olmasının temel şartları Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış olmaktır. Dolayısıyla bu şartlar, oruç ibadeti ile sorumlu olmanın da şartlarıdır. Buna göre, bir kimsenin Ramazan ayında oruç tutmasının farz olması için öncelikle Müslüman ve âkil-bâliğ olması gerekir.

2- Oruç tutmamayı mubah kılan mazeretler nelerdir?

Yazının Devamı

Hoş Geldin

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan, Hoş geldin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem ateşinden kurtuluş ayı. Hoş geldin bereket ayı. Hoş geldin gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru. Hoş geldin beden ve ruhumuza şifa olan oruç ayı.

Müjde mü’minler size ihsân-ı rahmandır gelen Şânına ta’zim için bu mâh-ı gufrandır gelen Ondadır feyz-i hidâyet ondadır afv ü kerem Kadrini bil mevsîm-i inzâl-ı Kur’an’dır gelen

(Ahmet Hamdi Akyürek )

Yazının Devamı

Ramazan Medeniyeti

Özlemle beklediğimiz kutlu zaman dilimine az kaldı. Yüce Allah dualarımızı kabul ederek bizleri rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayına kavuşturmak üzere. Hamdolsun, şükürler olsun kavuşturana.

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan, Hoş geldin Kur’an ve oruç ayı. Mağfiret ve bereket ayı. Hoş geldin gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru. Mübarek ve faziletli bir ayın rahmet ve mağfiret gölgesi üzerimize düşmüş bulunuyor.

Bu ay, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran, onları en doğru yola ileten Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı aydır. Bu ay, orucu, sahuru, iftarı, teravihi, dolan camileri, dinlenen vaaz ve mukabeleleri ile bereket ayıdır. Ramazan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da geliştiği, “on bir ayın sultanı” olan bir aydır. Bu ayın adı Allah (c.c ) lisanı ile Ramazan Ayı’dır.

Yazının Devamı

Çanakkale Ruhunu Anlamak

18 Mart tarihi vatan topraklarını, din, namus, hürriyet ve istiklalimizi canları pahasına koruyarak şehitlik ve gazilik makamına ulaşan yüce insanları bir kere daha hatırladığımız, minnettarlığımızı, şükran duygularımız sunduğumuz kutlu bir gündür. Çanakkale zaferi sadece Türkiye değil, dünya tarihine de yön veren bir kahramanlığın yazıldığı şanlı bir destandır.

Merhum M. Akif Ersoy “ Çanakkale Şehitlerine ” adlı meşhur şiirinde Çanakkale kahramanlıklarını şöyle anlatıyor;

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi

Yazının Devamı

Dualarımız Tövbelerimiz Beratımız Olsun

Ramazanın mübarek iklimine adım adım yaklaştığımız şu günlerde, inşallah Rabbimizin bir lütfuna daha erişerek 17 Mart Perşembeyi 18 Mart Cumaya bağlayan gece “BERAT GECESİNİ” idrak edeceğiz. Bu sene “Berat Gecesi” ile “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü” aynı güne denk geldi. Yanlış okumadınız evet aynı gün. Kameri takvimde günler gece ile başlar. Yani Perşembe günü akşam Perşembe akşamı değil Cuma akşamıdır. Cuma günü Perşembe günü güneşin batışı ile başlar, Cuma günü güneşin batışı ile sona erer. Bu sene aynı günde iki kutlu olayı yâd edeceğiz.

Önce Berat Gecesinden başlayalım

Berat, temize çıkma, günahlardan arınma, ilahi af ve rahmete nail olma gibi anlamlara geliyor. Buna göre “ Berat Gecesi “ günahlardan kurtuluş gecesi” demektir. Bu gece, insanlığa yakışmayan her türlü günahtan kurtulmak, “berat etmek” için eşsiz bir fırsattır. Bu gece dua ve tövbe eden kullarını seven, dua ve tövbelerini kabul eden Rabbimize sığınacağımız özel bir gecedir. Dualarımız ve yapacağımız tövbelerimiz beratımız olsun.

Yazının Devamı

Şirk Ve Çeşitleri

Miraç hediyelerinden birinin “ümmet-i Muhammed’den Allah’a ortak ( şirk ) koşmayanların günahlarının bağışlanacağı ve sonunda cennete girecekleri” müjdesinin olduğunu hepimiz biliriz. Nübüvvet tarihine bakıldığında iman-küfür mücadelesinin yanında tevhit-şirk mücadelesi ağırlıklı olarak göze çarpar. Tevhit inancını bozan şirkin ortaya çıkmasına neden olan sebepler ve şirkin farklı görünümleri bu sebeple büyük önem arz etmektedir.

Kur’an-ı Kerimin sebeplerini ve çeşitlerini ana ilkeleri ile açıkladığı şirkin detaylarını, sevgili Peygamberimiz bizlere bildirmiş ve bu konuda çetin bir mücadele örneği vermiştir. Kendisiyle mücadelenin kıyamete kadar süreceği şirkin veya şirk çağrıştıran duygu, düşünce ve davranışların Müslümanlar tarafından çok iyi bilinerek gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Eğer tevhit bilinci zihinlere iyice yerleştirilemez ise fert ve toplumların her an şirk bataklığına sürüklenmeleri muhtemeldir.

Kuranı kerimde inanç gruplarını belirleyen kavramlara baktığımızda; İman, Küfür, Nifak ve Şirk terimlerini görürüz.

Yazının Devamı

Bizim Miracımız

27 Şubat 2022 Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece, Peygamberimizin (s.a.v.) mucizevi bir yolculukla Cenab-ı Hakkın yüksek huzuruna kabul edildiği “Miraç Gecesi”ni yeniden idrak edeceğiz.

Sevgili Peygamberimizin bir gece, Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülüşüne “İsra”, yüce Allah’ın kudret ve azametine şahit olmak, rahmet ve müjdelerine nail olmak için çıkarıldığı kutlu yükselişine de “Miraç” denir.

Yüce Rabbimiz İsrâ suresinin ilk ayetinde şöyle buyurur: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, görendir.”

Yazının Devamı

Başımıza Taş Yağacak!

Geçtiğimiz Cumartesi ( 12.02.2022 ) günü akşam haberleri izlerken spikerin İstanbul ilçelerinden birinin meclis gündemine eşcinseller konusu gelmesi üzerine söz alan bir meclis üyesinin “ Onlarınki sadece bir cinsel tercihtir. Bugün medeni ülkelerde aynı cinsiyetten kişilerin evliliğine dahi artık izin verilir hale geldi. Artık dünyaya Osmanlı’nın eski o kör bakışından bakmayıp daha modern bakmak gerekir.” dediğini aktardığını duyduğumda kulaklarıma inanamadım. Haberi araştırdığımda maalesef doğru olduğunu gördüm. Kendi medeniyet değerlerini elinin tersiyle bir kenara itip körü körüne batı hayranlığı bataklığına saplanan bu zihniyet sahiplerini Allah ıslah eylesin deyip geçelim.

İnsan bir kere rayından çıkarsa nerelere sürükleneceği belli olmaz.

Bana tercihlerini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim demiş bilge insanlar.

Yazının Devamı

Dünya Ve Ahiret Dengesi

Sevgili Peygamberimiz “Allah’ım, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!”[1] şeklinde dua etmemizi tavsiye etmiştir. Efendimiz (s.a.s), bu dua ile dünya ve ahiret arasında dengeli bir tutuma, ölçülü bir hayata dikkat çekmiştir. Bugün bizler, bu duayı her gün beş defa huşuyla eda ettiğimiz ve huzura erdiğimiz namazlarımızda “Rabbena Atina…duası” okuyoruz. Böylelikle, dünya ve ahiret dengesini gözettiğimizi her daim dile getiriyoruz. Dünyadaki sorumluluğumuzu, ahiretteki hesabı, mizanı, sıratı, mükâfat ve cezayı bir an olsun unutmadığımızı ikrar ediyoruz.

İslam Dini insanın her iki dünyasını da mamur etmesi ister. Yüce Allah Kuran-ı Kerimde “Allah’ın sana verdiğinden O’nun yolunda harcayarak ahiret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma…” (Kasas, 77), “ O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak onadır.” (Mülk, 67/15), “De ki: ‘Allah’ın kulları için yarattığı ziyneti/süsü ve temiz rızıkları kim haram kılabilir?” (A’râf, 7/32) buyurur.

Sevgili Peygamberimiz de; “Allah’a and olsun ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınızım ve sizden daha çok takva sahibiyim. Fakat ben bazen oruç tutar, bazen ara veririm. Geceleri namaz da kılarım, istirahat için uyurum da. Benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” buyurmuşlardır. İnsanın dindarlığı dünyası için çalışmasına mani değildir. Her iki dünyasını da cennet bahçelerinden bir bahçeye çevirebilmesi için çalışması gerekir. Mesela; tarlasında, bahçesinde, işyerimde çalışan bir insanın eli ile çalışırken dili ile Allah’ı zikretmesine mani bir şey yoktur. İslamda mabede girmeden de ibadet etme imkanı vardır. Allah melekleri ahiret yurdu için, hayvanları da dünya hayatı için yaratmıştır. Fakat insanı hem dünya hem de ahiret için yaratmıştır. İnsanın değeri buradadır. Yüce Rabbimiz “ Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”(Zariyat, 51/ 56) buyurarak insanları ahiret için ibadete çağırırken diğer taraftan da Necm süresinde: “İnsan ancak çalıştığına erişir. Ve elbette ki çalışmasını yakında görecektir.” buyurarak insanları çalışmaya teşvik etmektedir”. (Necm, 53/39 )

Yazının Devamı

Ölümden sonra diriliş

Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biri, ölümden sonra diriliştir. Birçok ayette Allah’a iman ile birlikte ölümden sonra dirilişe iman zikredilmektedir. Kur’an, yeniden diriliş konusunda insanlardan düşünüp aklını kullanmak suretiyle gerçeği bulmalarını ister. Bunun için insanlara somut deliller sunar. Bu deliller hemen herkese hitap etmektedir. Yeniden diriliş inancının, fert ve toplum açısından önemi büyüktür. Öldükten sonra hesaba çekileceğine inanan insan, kendisini kontrol eder, yanlış tutum ve davranışlardan sakınır.

Dinler tarihi araştırmacıları insanlığın nereden geldiğini, nereye gideceğini, evrenin gerçeklerini ve olayların sebep ve sonuçlarını irdelemeden yeryüzünde ortaya çıkmış ve yaşamış hiçbir insan toplumu olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir. Bu dünyaya gelmiş geçmiş bütün insanlarda, dünyada gerçekleşmeyen adaletin ahirette mutlaka gerçekleşeceği, iyilik yapanın ödül, kötülük yapanın ise ceza göreceği ve bu hayatın ardından başka bir hayatın geleceği konusunda yaratılıştan gelen bir şuur vardır.

Ahiret hayatı inancı -farklı olmakla beraber-birçok dinde yer almaktadır.

Yazının Devamı

İstiaze ve Besmele

“Eûzü” veya “istiâze” diye bilinen cümle, bizim bildiğimiz şekliyle bir ayet olmadığı için Mushaf’a yazılmamıştır. “Kur’an okuyacağın vakit o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl 16/98) buyurulduğu için Kur’an okumaya başlayanlar, besmeleden önce “eûzü…” ifadesini okumak suretiyle bu emri yerine getirmektedirler.

Şeytan, icra ettiği görevi gereği, Kur’an okuyan kişiyi, okuduğunu anlamaktan ve onunla amel etmekten vazgeçirmek için var gücüyle uğraşır, kişinin kalbine vesvese sokarak Kur’an üzerinde düşünmekten alıkoymaya çalışır. Şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak anlamına gelen istiâze, Kur’an kıraatine zemin hazırlatmak için bir başlangıç cümlesidir. Böylece okuyucu samimi bir kalp ve berrak bir zihinle Kur’an’ı okumaya başlar. Besmeleyle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’den pek çok rivayet gelmesi ve Tevbe Suresi hariç her sürenin başında zikredilmesi onun önemini vurgulamaktadır. Bundan dolayıdır ki o, bir anlamda Kur’an’ın özeti kabul edilmiştir. Besmele bir anlamda bütün peygamberleri ve kitapları birbirine bağlayan manevî bir bağ konumundadır.

“îstiâze” kelimesi lügatte “iltica”, “korunma” ve “sığınma” anlamlarına gelir. Günlük dilimizde “eûzü” olarak bilinir. Terim olarak ise; her türlü kötülükten korunabilmek için Allah’a sığınma ve Allah’ın yardım ve himayesini istemeyi ifade eder.

Yazının Devamı

Cumhuriyet Fazilettir

Türk Milletinin bağımsızlığının en büyük sembolü olan Cumhuriyet’in kuruluşunun 98. Yıldönümünü kutlamanın millet olarak büyük heyecan ve gururunu yaşamaktayız. Cumhuriyet’in ilanı şanlı tarihimizdeki en önemli dönüm noktalarındandır. Parçalanarak paylaşılmak istenen bir imparatorluktan genç bir cumhuriyet kurulacaktı. Tüm ulusları şaşırtan, benzer kaderi paylaşanlar tarafından örnek alınan muhteşem bir destan yazıldı. 29 Ekim 1923 yılında cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu bilemezsek nasıl korunacağını da bilemeyiz.

Cumhuriyet pek çok kişinin her şey bittiği dediği günlerdeki kahramanların hürriyet, bağımsızlık ve mukaddesatına sarsılmaz bir inancın ürünüdür. Çoğumuz “Cumhuriyet fazilettir” sözünü hatırlarız. Oysa bu sözün devamında “ … Cumhuriyet yönetimi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.” denilmektedir. Aslında bu Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetlerinden biridir. 25 Ağustos 1924, henüz Cumhuriyet kurulalı bir yıl bile olmamışken Atatürk yeni nesilleri yetiştirme görevini muallimler birliği kongresinde “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister” sözü ile öğretmenlere veriyor.

Arapça bir kelime olan “fazilet” sözcüğü dürüstlük, merhamet, alçak gönüllülük, yiğitlik, sadâkat, adâlet, kerem, ihsan, kıymet, değer ve üstünlük gibi ahlâkî meziyetlerin hepsine birden verilen isim, erdem, erdemlilik, olgunluk demektir. Faziletli ise; Fazilet sâhibi, erdemli insan anlamlarında kullanılır. Namus kavramı ise; toplum içinde onur ve ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlılık, doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, ahlaklılık demektir.

Yazının Devamı

Vefa Peygamberi Hz. Muhammed

17 Ekim 2021 Pazar günü akşamı Mevlid Kandili’dir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu yıl 17-25 Ekim tarihleri arasını “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak ilan etmiş ve haftanın ana temasını da “Peygamberimiz ve Vefa Toplumu” olarak belirlemiştir. Başkanlığımız hafta münasebetiyle her yıl önemli bir konuyu ana tema olarak ele alıp konu hakkında duyarlılık oluşturulmaya çalışmaktadır. Örneğin 2018 yılında “Peygamberimiz ve Gençlik”, 2019 yılında “Peygamberimiz ve Aile”, 2020 yılında “Peygamberimiz ve Çocuk“ temaları işlenmiştir. Bu yılda “Peygamberimiz ve Vefa Toplumu” teması işlenecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız bu bağlamda “Peygamberimiz ve Vefa Toplumu” konulu uluslararası Mevlidi Nebi Sempozyumu gerçekleştirilecektir. Sempozyumun amacı “İçinde yaşadığımız küresel çağda unutulmaya yüz tutan ve en üstün erdemlerden biri olan vefa konusunu insanımızın gündemine taşıyarak toplumsal bir farkındalık ve bilinç oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Kur’an, sünnet ve farklı ilmî disiplinler açısından vefa kavramını ele almak; özellikle vefa Peygamberinin (s.a.v) hayatından örneklere güçlü bir şekilde vurgu yapmak; vefa toplumunun temel dinamiklerini ortaya koymaktır. Vefa toplumunun inşa edilmesine yönelik tarihsel süreçte yaşanan güzel uygulamaları, tecrübeleri günümüz perspektifinden değerlendirmek ve vefa toplumunun yeniden inşasına zemin oluşturmaya çalışmaktır.” diye açıklanmıştır.

Mevlid Kandili akşamı sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yeryüzünü şereflendirmelerinin yıldönümüdür. O, Yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği son peygamber ve bütün insanlığın rehberidir. Peygamberimizin doğumu öncesi insanlık pek çok yönden korkunç bir buhrana sürüklenmişti. İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Bir gece isimli şiirinde Hz. Muhammet’in doğduğu geceyi kaleme alır. Şair dönemin sosyal yapısını da anlatarak toplumun içinde bulunduğu duruma yer verir. İşte Mehmet Akif Ersoy’un Bir gece isimli şiirinden bir bölüm:

Bir kere de, ma’mure-i dünyâ, o zamanlar,

Yazının Devamı

Kültürel Aidiyet ve Sorumluluk Bilinci

Tanımlanması en zor kavramlardan birisi kültürdür. Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken Medeniyet Tarihi hocamız rahmetli Dr. Hasan Özönder ( Kabri nur, mekânı cennet olsun ) esprili bir şekilde kültürü “ bilginin kafada kalan tortusudur” diye tanımlardı. Bu elbette eksik bir tanımdı. Çünkü kültürün temelleri sadece bilgiye değil, fert ve toplumun her türlü duygu, düşünüş ve yaşayış biçimine de dayanmaktaydı. Bu durumda kültürü “ bir toplumun duyuş, düşünüş ve yaşayış birliğini oluşturan her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının hepsi” veya “ tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde üretilen her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü” diye tanımlamamız mümkündür.

Emperyalizm, bir ülkenin başka bir ülkenin kaynaklarını sömürmesi demektir. Kültür emperyalizmi, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş diğer kültürleri özellikle kitle iletişim araçlarıyla etkilemesi ve kendine benzetmesidir. Kültür emperyalizmi, sömürgeciliği kolaylaştırır. Kültürel yabancılaşma ve kültürel yozlaşma tehdidiyle mücadele etmek, millet olarak yerine getirilmesi gereken en temel millî, manevî ve insanî bir görevdir. Bu görevin yerine getirilmesinde devlet-millet el ele verip bütün imkânlarını seferber etmelidir. Çocuk ve gençlerimiz öz kültürünü tanıma, benimseme, koruma ve geliştirme konusunda gerekli bilgi ve becerilere sahip bireyler olarak yetiştirilmelidir.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda “Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren yurttaşlar yetiştirmek.” Milli Eğitim’in genel amacı olarak ifade edilmektedir. Zikredilen kanunda yer alan eğitimin genel amaçları ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretim programı birlikte değerlendirildiğinde konu kültürün tanıtılması, benimsetilmesi, korunması ve geliştirilmesi olmak üzere dört ana başlık altında ele alınabilir. Bu başlıklardan ilk ikisi kültürel aidiyet, diğerleri kültürel sorumluluk başlıkları altında sınıflandırılabilir. Zira kültürel aidiyet, bireyin öz kültürünü tanıyarak içselleştirmesini, kültürel sorumluluksa bu kültürü koruması ve ileri seviyeye taşıması için çalışmasını ifade etmektedir.

Yazının Devamı

Ulusun Yeniden Dirilişi

30 Ağustos 1922 tarihi, Türk milletini esir etmek isteyen istilacı güçlere karşı ulusumuzun topyekûn verdiği savaşın kazanıldığı gündür. Zafer Bayramı, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni (Büyük Taarruz) ve sonunda kazanılan zaferi anmak için kutlanan bayramdır.

Büyük Taarruz Ağustos’un 26’sını 27’sine bağlayan gece Afyon’da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat komuta ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde imha edilmesi ile Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıştı. Türk tarihi zaferlerle doludur ama 30 Ağustos 1922’de kazanılan zafer Türk ulusunun yeniden dirilişidir.

Malazgirt Savaşı’yla ( 26 Ağustos 1071 ) Anadolu’nun kapılarını açan kahraman ordumuz; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle de Anadolu topraklarının “Türk Vatanı” olduğunu bütün dünyaya ispatlamıştır. 26 Ağustos sabah, saat 05.30’da Türk topçu birlikleri Afyon’un güneyinden düşman siperlerini vurmaya başlar. Ardından piyadeler hücuma geçerek planlandığı gibi Büyük Taarruz devam eder ve düşman gerilemeye başlar ve bozguna uğrayarak ikiye ayrılır. 30 Ağustos sabahı Komuta Karargâhından taarruz emrini verilir. Dumlupınar’da ordumuz düşmana son darbeyi vurur. Düşman askerleri kaçmaya başlar. Mustafa Kemal Paşa; kaçan düşman askerlerini kovalamak için, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” komutunu verir. Yunan Başkomutanı General Trikopis dâhil çok sayıda esir alınır.

Yazının Devamı

Haydi Bir İyilik Yapalım Hemen Şimdi

Bu yazımda “ tabiat ve aklın güzel gördüğü şey” diye tanımlanan “iyilik” kavramı üzerinde durmak istiyorum. İyilik; İslam edebiyatında her biri geniş ve derin anlamlara sahip olan farklı kavramlarla ifade edilir. Hayır, hasenat, maruf, birr, îsar, ihsan,lütuf, fazl, kerem…vb kavramlar iyiliği farklı yönleri ile ele alır. Müslümanların iyiliği tavsiye edip yaygınlaştırmaya çalışmak ve daima iyiden yana olmak, kötülüğe karşı çıkmak, kötülükle mücadele etmek ve onu ortadan kaldırmaya çalışmak gibi temel bir görevi vardır.

İyiliğe katkı sağlamak için öncelikle iyiliği istemek, iyilikten ve iyilerden yana olmak gerekir. İyi insan, aile ve sosyal hayattaki konumuna göre öncelikle iyi bir kul, iyi bir baba/anne, hayırlı bir evlat, iyi bir kardeş, amca dayı, hala teyze, iyi bir arkadaş, vatandaş olmanın gereklerini yerine getirir. Bakara Suresi’nin 201.ayetininde “ Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver…” bölümündeki dünyada iyilik; sağlık, afiyet, başarı, mutluluk, iman ve ilim gibi konuları, ahirette iyilik ise cennet ve nimetleri şeklinde yorumlanmıştır.

*İyilik, karşılıksız Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.

Yazının Devamı

Yasakların hikmetleri

Yüce Allah’ın emir ve yasaklarının pek çok hikmet ve sebepleri vardır. Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetlerinde ayrı ayrı tekrarlanan yasaklar özellikle bazı Surelerde topluca açıklanmıştır. Mesela; En’am Suresinin 151, 152, ve 153. Ayetleriyle, İsra Suresinin 31-39-. Ayetlerinde olduğu gibi. Bu yazımda En’am Suresi 151,152 ve 153. ayetlerde yer alan yasakları hikmetleri ile birlikte kısaca açıklamaya çalışacağım.

“ De ki: Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; biz, sizin de onların da rızkını veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın. İşte bunları Allah size emretti; umulur ki düşünüp anlarsınız. Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına, onun iyiliğine olmadıkça el sürmeyin. Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız hakkında bile olsa, adaletli olun. Allah’a verdiğiniz sözü eksiksiz yerine getirin. İşte düşünüp öğüt alasınız diye Allah size bunları emretti. Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun; (başka) yollara sapmayın; sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte günahtan korunmanız için Allah bunları size emretti.” (En’âm Suresi – 151-153)

Yukarıdaki Ayet-i kerimelerde biri tevhit inancına, diğerleri ahlâka dair olmak üzere İslâm’ın dokuz temel buyruğu sıralanmakta, son olarak da bunları kapsayıcı genel bir ödev olmak üzere, Allah’ın dosdoğru olan yolundan gidilmesi emredilmektedir. 151. âyetin başındaki “Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım” mealindeki ifade muhatapların ilgisini çekme gayesini gütmektedir. Bu ayetlerde sıralanan buyruklar şunlardır:

Yazının Devamı

Taassup

Sözlükte bağnazlık, tutuculuk, körü körüne bağlılık anlamlarına gelen taassup, hayatın her alanında görülebileceği gibi daha ziyade kavmiyet, din, mezhep, ideoloji ve siyaset alanlarında tezahür eder. Zaman zaman şahısları putlaştırma şeklinde de gözükür. Müslüman muhafazakâr olur fakat mutaassıp olmaz. Dini, ahlâkî ve insani değerleri korumak, geçmişe saygılı olmak asla taassup değil hatta erdemdir. Eskiye ait her şey kötü değil, yeni olan her şey de iyi değildir. Asıl olan doğrunun, iyinin ve güzelin yanında olmaktır. Kur’an-ı Kerimde Müslümanlar şöyle tavsif edilir. “Onlar sözü dinlerler ve en güzeline tabi olurlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir. İşte onlar aklı başında olanlardır.” (Zümer, 18)

Kur’an’ın en önemli hedeflerinden biri, insanı taklit ve taassuptan kurtarıp akıl, kalp ve duyu organlarını kullanmaya yönlendirmektir. Çünkü Allah insanı akletme, hissetme, düşünme ve doğruyu bulma kabiliyetinde yaratmıştır. Bu kabiliyeti bozmak, yani aklı kullanmamak, başkasının düşüncesiyle düşünmek, onun gözüyle görmek, toplum ve bireyler için tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır.

Toplum içinde kamplaşmaların bir sebebi de taassuptur. Taassupla gözleri, kalpleri ve akılları perdelenenler sadece görmek istediklerini görürler, duymak istediklerine kulak verirler, başkalarıyla aralarına adeta demir perde çekerler. Taassubun belli bir dini, mezhebi, ırkı ve ideolojisi yoktur. Gerçeklere karşı gözlerini kapayan, kulaklarını tıkayan herkes mutaassıptır.

Yazının Devamı

Hevâ Ve Heveslerin Esiri Olma

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti” (En’am, 6/153) buyurarak insanlığı Kur’an yoluna davet eder. Bu yol akılla nakli birleştirerek insanlığı bütün çeldiricilerden ( özellikle hevâ ve heveslere kapılmaktan ) koruyarak selim aklın kabul edeceği ve insanları her iki dünyalarında da huzur ve mutluluğa ulaştıracak yoldur. Sevgili Peygamberimiz, “Sakın hevâ ve hevesinize ( nefsin, akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara karşı olan eğilim ) kapılmayın! Çünkü bu tutku, kulağı sağır, gözü de kör eder” diyerek bizleri uyarmıştır.

Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de: “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkân, 25/43) buyurarak, kendi hevâ ve heveslerimizi ilahlaştırmamamızı yani onların esiri olmamamızı istiyor.

Hak ve hayır yolunun engelleri çoktur. Aşırılığa sapmış nefsani arzular, hevâ ve hevesler bu engellerin başında gelir. Bir hadis-i şerifte: “En azılı düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir” buyurulmuştur. İnsan, eğer bu uyarıyı dikkate alır, nefsani arzularını, meşru ölçüler içerisinde tutarsa kendisini pek çok tehlikeden korumuş olur.

Yazının Devamı

Kurban Kesmek Kurban Olmak

Kurban sözlükte yaklaşmak, yakınlaşmak, yakın olmak anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak da, Kurban Bayramı günlerinde ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.

Kurban kesmek; alınan hayvanın kilosuyla övünmek, kurban sohbetleri içerisinde et tartışmaları yapmak değildir elbette. Kurban kesmek; sadece kan akıtmak ta değildir. Kanla birlikte beynimizdeki, gönlümüzdeki İslam’a aykırı bütün duygu, düşünce ve yaşam biçimlerini kurban için açılan çukura gömmek, ben kavramını biz kavramına dönüştürmek, din kardeşlerimize karşı beslediğimiz nefret duygularını içimizden söküp atmak, iman ve İslam basamaklarını aşıp ihsan mertebesine yükselebilmektir. Esas üzerinde durulması gereken kurban edilen hayvan değil, bu hayvanın niçin kurban edildiğidir.

Kurban yakınlaşarak yükselebilmektir.

Yazının Devamı

Sen Sahip Olursan

Vatan; milli ve dini değerlerin özgürce yaşandığı, bir karış toprağına, havasına, suyuna yan gözle bakıldığı zaman canla, başla müdafaa edildiği bir coğrafyadır. Vatanla ilgili, şairlerimizden Mithat Cemal Kuntay; “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” , Orhan Şaik Gökyay “Her taşı bir yakut olan bu vatan, Can verme sırrına erenlerindir.” der. Mehmet Akif Ersoy ise “Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda, Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” diyerek uğrunda can verilen mukaddes bir değeri hatırlatır.

Vatanı savunmak için gerektiğinde can feda etmeye şehadet diyoruz. Dinimizde en yüce makamlardan biri “Şehitlik Makamıdır.” Bu yüce değer tarihimizde zaferlerin kazanılmasında en büyük etkenlerden biri olmuştur. Şehitler ve gaziler sayesinde bugün biz bu vatana sahip ve üzerinde hür olarak yaşamaktayız.

Bu cennet vatanı ve bu günlerimizi bizlere armağan eden şehit ve gazilerimizin kıymetini bilelim ve onların torunları olduğumuzu hiç unutmayalım. Birlik ve dirlik ruhumuzu her zaman canlı tutarak vatanımıza sahip çıkalım.

Yazının Devamı