Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

30 Ağustos Zafer Bayramı

Şanlı tarihimizin dönüm noktalarından birini oluşturan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100. yıldönümünü milletçe kutlayacağız inşallah. Tarihimizde Ağustos ayı zaferler ayı olarak ayrı bir yere sahiptir. 1071 Malazgirt, 1473 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1516 Mercidabık, 1521 Belgrad, 1526 Mohaç, 1571 Kıbrıs ve daha nice zaferleri hep Ağustos ayında kazandık. Kurtuluş Savaşımızda da 1921 Sakarya ve 1922 Dumlupınar zaferleri yine Ağustos ayında kazanılmıştır.

30 Ağustos Zafer Bayramımızın anlamını ve milli tarihimizdeki önemini kavramamız bakımından 1918 Türkiyesini ve milletimizin içinde bulunduğu ağır şartları ana hatları ile hatırlamak gerekir.

Yıl 1918; Düşmanlar tarafından “Hasta Adam” diye adlandırılıp hakkında ölüm fermanları hazırlanan milletimizin aziz yurdu Anadolu taksim edilmiş, yer yer işgaller başlamıştır. Milletimiz adeta kendi öz vatanında bir kaşık suda boğulmak isteniyor. Ordu elinden silahları alınarak terhis edilmiş, yurdun geçit noktaları tutulmuş, liderler tesirsiz hale getirilmiştir. Milli istihbarata el konulmuş, PTT hizmetleri ve demiryolları düşmanların eline geçmiş, devlet güvenliği elden gitmiş, millet açlığa, yokluğa, sefalete ve çaresizliğe itilmişti.

Yazının Devamı

Ortaçağ Karanlığı

Tarihçiler insanlığın yaşadığı uzun zaman dilimini ilkçağ, ortaçağ, yeniçağ ve yakınçağ diye dörde ayırarak incelemeye çalışmışlardır. Yazının bulunması ile başlayan ilk çağ, MS. 350 yılına kadar sürer. Kavimler göçü ile başlayan Orta Çağ ise yaklaşık 1100 yıl sürmüştür. Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u fethetmesi ile başlayan Yeni Çağ’ın bitiş tarihi ise 1789’dur. Her çağın kendisine has ayırıcı temel özellikleri vardır. Orta çağ nedir ve özellikleri nelerdir?

Yaklaşık 11 asır süren bu uzun zaman dilimi, 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile birlikte kapanmıştır. İstanbul’un fethinden sonra II. Mehmet, Fatih unvanını almış ve ”çağ açıp çağ kapatan padişah” olarak tarihe geçmiştir. Bu çağda Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşarak dönemin en güçlü devleti haline gelmiştir.

“Ortaçağ karanlığı” tarihçilerin Avrupa tarihi ve medeniyeti hakkında yaptıkları bir değerlendirme olup dünyanın başka bölge ve medeniyetleri için geçerli değildir. İslam dünyasının Karanlık Ortaçağ ile ilgisi yoktur. Avrupa’da Karanlık Çağın yaşandığı dönem İslam dünyası için tam tersine en aydınlık çağdır.

Yazının Devamı

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Örnekliğini Anlamak

Peygamberlerin gönderiliş amacı, rayından çıkmış, fıtratından uzaklaşmış, inanç ve ahlaki değerler konularında buhranlara düşmüş insanlığı tekrar rayına oturtmak, fıtrata davet etmektir. Peygamberler yüce Allah’tan aldıkları vahiyleri insanlığa tebliğ etmiş, bu çerçevede bir hayat inşa ederek insanlığa örnek olmuşlardır.

Hz. Muhammed’e (s.a.v.) itaat etmenin, inananlar için bağlayıcılığı Kuran-ı Kerimde şöyle zikredilmektedir: “ Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisa 4/80).

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son peygamber olduğuna ve O’ndan sonra herhangi bir peygamberin gelmeyeceğine inandığımıza göre, bizlere miras olarak bıraktığı Kuran’ı Kerim ve O’nun örnek hayat tarzını yansıtan sünnetini iyi anlamalıyız. Hz. Muhammed’in örnekliğini Kuran bizlere bildirmektedir: “ Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 33/21). Örnek gösteren yüce Allah’tır. Yüce Allah’ın rızasına nail olmak, Hz. Peygambere (s.a.v.) tabi olmaktan geçiyor: Kur’an-ı Kerimde Hz. Muhammed’in ümmetine şöyle demesi emrediliyor; “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir” (Ali İmran 3/31).

Yazının Devamı

Kur’an Ve Sünnet Bütünlüğü Üzerine

Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberler, Allah’tan aldıkları vahiyle insanlara varoluşun anlamını, hayatın gayesini ve huzurun yolunu göstermişlerdir. Tarihi süreç içinde hakikatin izleri kaybolduğunda yüce Allah, yeni peygamberler ve kitaplar göndererek insanlara nimetini devam ettirmiştir. Bildiğimiz gibi Hz. Davut (a.s)’a Zebur, Hz. Musa (a.s)’a Tevrat, Hz. İsa (a.s)’a İncil, son Peygamber Hz. Muhammed (a.s)’a Kur’an-ı Kerim indirilmiş ve insanlığa tebliğ ile görevlendirilmiştir.

Yüce Rabbimiz Peygamber Efendimizi bize; “Hakkımızda şahitlik edecek” (Müzzemmil, 73/15), “doğruluk rehberi”, (Tevbe, 9/33), “müjdeleyici, uyarıcı, Allah’a çağıran ve aydınlatan bir ışık”, (Ahzâb, 33/45-46), “doğru yol üzere gönderilmiş bir elçi” (Yâsîn, 36/2-4) gibi vasıflarla tanıtmaktadır.

Peygamber Efendimizin insanlığa en büyük ve eşsiz mirası hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim ve onu yaşanan bir hayata dönüştüren söz ve davranışları, yani sünnetidir. Bu yönüyle sünnet, İslam’ın pratiği ve temel hüküm kaynaklarından biridir. Müslümanlar için bilgi, hikmet ve hakikatin yoludur. Sünnet, Kur’an’ın evrensel ilkelerinin çağlar boyunca hayatiyet bulmasına, değişik zaman ve mekânlarda yaşayan Müslümanların ortak inanç, düşünce ve ahlak ekseninde buluşup büyük İslam medeniyetini kurmalarına vesile olmuştur.

Yazının Devamı

Çoklukla Övünmek

Çoklukla övünme veya çoğaltma yarışı diye tercüme edilen tekâsür kelimesi Kur’an-ı Kerimin 102. Suresinin adıdır. Sure adını birinci ayette geçen ve “çokluk yarışı, çoklukla övünme” anlamlarına gelen tekâsür kelimesinden almıştır. Tekâsür suresini oluşturan ayetlerde, çokluk kuruntusu ve aç gözlülük saplantısı içinde olan insanlara adeta “uyanın, kendinize gelin” çağrısı yapılır. Bu uyarış çağrısına kulak tıkayan ve durumlarını düzeltmek istemeyen kişi ve toplumların kötü akıbetine dikkat çekilir. İnsanın gide gide, sonunda varıp Allah’ın huzurunda karar kılacağı, hayatın nimetlerine karşı yaptıklarından hesaba çekileceği haber verilir.

“ Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.(1-2) Hayır; ileride bileceksiniz. (3) Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! (4) Hayır, kesin olarak bir bilseniz. (5) Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. (6) Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. (7) Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz.” (8) ᅠ

Bu sure bağlamında tekâsür kelimesi özellikle “yüksek bir amaç gütmeden, neden niçin demeden mal, mülk, evlât, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin anlayışına göre çokluğuyla övünülen şeyleri büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, manevi ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak” anlamına gelmektedir. Bu tutku bireysel olabileceği gibi toplumsal da olabilir. Ayette tekâsür kavramı Cahiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla birlikte evrensel bir mesaj da içermekte, genel bir tespit ve dolayısıyla uyarı anlamı da taşımaktadır. Birkaç asırdır özellikle “gelişmiş” denilen ülke ve toplumlarda hâkim zihniyet olan kapitalizmin esası da durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmaktır. İşte bu dünya görüşü ve onun doğurduğu uygulamalar da bu “çoğaltma yarışının çağdaş örneğidir. Ancak insanlığın manevi ve ahlâkî değerlerini, birikimlerini tahrip eden bu yarış, sonuçta ekonomik ve siyasî gücü, iletişim imkânlarını da kullanarak bireysel ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar uzanan bir zulüm, haksızlık ve adaletsizlik düzeni doğurmakta ve nihayet dünyayı “küresel” bir mutsuzluk alanı haline getirmektedir.

Yazının Devamı

Din Ve Ahlak

Tarihin bütün devirlerinde ve bütün toplumlarda daima evrensel bir olgu olarak var olan din, insanı hem içten hem dıştan kuşatarak, onun düşünce ve davranışlarında kendini açıkça gösterir. Bunun yansıması olarak dünyamızın hemen her yerleşim biriminde dinlere özgü mabetler görülür. Din; insanların Allah ( c.c ), diğer insanlar ve varlıklarla ilişkilerini düzenleyebilmek için kurallar koyar. İnsanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması onun gücüne güç katar. Dua, niyaz, iltica insanı yüceltir. Samimi bir Allah sevgisi ve korkusu insana kuvvetli bir irade ve sağlam bir karakter ile inanılan dinin temel kurallarına uygun ahlaki değerler ve bu değerlere uygun bir yaşam biçimi kazandırır.

Ahlâken değerlendirilmeye tabi tutulan sadece insandır. İnsan dışındaki canlılar ahlâklı veya ahlâksız şeklinde bir değerlendirmeye tabi tutulmazlar. İnsan; iyiliğe yönelir ve yeteneklerini o yönde geliştirirse güzel ahlâklı, kötülüğe meylederse kötü ahlâklı olarak nitelendirilir. Şüphesiz İslam dininin gayesi, insanı kendi değerlerine uygun güzel ahlâk sahibi kılmaktır. Güzel ahlâklı Müslümanların ayırt edici vasıflarından birisi, kötülüklerden kaçınıp iyilikleri istemesidir.

İslam âlimleri genel olarak dini; “ akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren İlahi kanunlar manzumesi” diye tarif ederler. Ahlâk ise; “ insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevî nitelikler, huylar ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlar bütünü” olarak tanımlanır.

Yazının Devamı

Kurban ve Kurban Bayramı

Kurban ibadetinin özü Hakk’a yakın olmaktır. Gücü yeten müminler, ilahi rızayı kazanmak gayesiyle kurbanlarını keserek hem Cenab-ı Hakk’a yakınlaşmakta, hem de kurban kesemeyenlere yardımda bulunmaktadırlar.

Kurban; İslam’ın şiarı, Allah yolunda her türlü fedakârlığın sembolüdür.

Kurban; Allah’ın emrine teslim, Resulünün uygulamasına tabi olmaktır.

Yazının Devamı

Ortak Olarak Kesilen Kurbanlarla İlgili Bilinmesi Gerekenler

Günümüzde vatandaşlarımızın önemli bir kısmı büyükbaş bir hayvana ortak olarak girip kurban kesmektedirler. Durum böyle olunca bu konudaki dini bilgilerin iyi bilinmesi önem arz etmektedir. Bildiğimiz gibi küçükbaş hayvanlar tek hisse, büyükbaşlar ise yedi hisseye kadar ortak olunarak kurban kesilebilir. Halkımız arasında bu konuda doğru bilinen yanlışlar oldukça fazladır. Örneğin namaz kılmayan kişilerle ortaklaşa kurban kesilmez. Ortakların tekli sayılarda olması şarttır… vb.

*Kurbana ortak olacaklarda aranan şartlar nelerdir?

Her ortağın Müslüman olması, kurban ve ibadete niyet etmesi ve her birinin hissesinin yedide birden az olmaması şarttır. Ortakların bir kısmı ölmüş veya bunak olsa zararı olmaz.

Yazının Devamı

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular ( 2 )

Kurbanlık hayvan tartı ile alınabilir mi?

Kurbanlık hayvan, kilo birim fiyatı belirlenmek suretiyle canlı olarak tartıyla alınıp-satılabilir. Ayrıca, toplumda herhangi bir aldatma, kargaşa ve ihtilafa yol açmayan yaygın bir uygulama varsa, kurban edilmek üzere satın alınmak istenen hayvanın karkas halindeki kilo birim fiyatı önceden belirlenmek şartıyla, kesildikten sonra tartılarak parasının ödenmesi yoluyla da satılabilir. Ancak bu şekildeki satışın geçerli olması için kesimden önce taraflar arasında akdin tamamlanması gerekir. Ayrıca kurbanın kelle, paça ve sakatat gibi bazı yerlerinin satıcıda kalması şart koşulmamalıdır.

Banka kredisiyle kurban kesilebilir mi?

Yazının Devamı

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular (1)

Kimler kurban kesmelidir?

Kurban kesmek, akıllı, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para, mal veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Aile fertlerinden zengin olan her bireyin ayrı ayrı kurban kesmeleri gerekir mi?

Yazının Devamı

Kökü İnsanlık Tarihine Uzanan İbadet; Kurban

Sözlükte yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban, dinî bir terim olarak, Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmak için ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Akıl sağlığı yerinde, hür, mukim ve dinî ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını kesmekle hem yüce Allah’a manen yaklaşmakta, hem de toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya katkıda bulunmaktadır. Bu ibadetin özünde Hakk’a yakınlık anlayışı vardır. Kurban, bir Müslümanın bütün varlığını, gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.

Kurban kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde geçmektedir. Bunlardan birinde İsrâiloğulları’nın herhangi bir peygamberden mucize olarak istedikleri ve (gökten inen) ateşin yakacağı bir kurbandan (Âl-i İmrân 3/183), ikincisinde, Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a takdim ettikleri kurbandan söz edilir. ( Maide, 27 ) Üçüncüsünde ise kelime, müşriklerin Allah’a ortak koştukları tanrıları “yakınlık vasıtası” kılmaları anlamında kullanılmıştır (Ahkâf, 46/28). Tarih boyunca takdim edilecek kurbanlıklar, kurban sunma şekilleri ve amaçları bakımından farklılıklar bulunsa da bütün dinlerde Tanrı’ya kurban sunma uygulamalarının bulunduğu tespit edilmiştir. Hac Suresinin ilgili ayetlerinden (34-37) ilâhî dinlerin hepsinde “ibadet amacıyla hayvan kesme” anlamında kurban ibadetinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Hanefî mezhebinde tercih edilen görüş, kurbanın vacip olduğudur. Kurban, Müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dinî hayatında önemli bir yer tutmaktadır.

Yazının Devamı

Dindar Olmak Şereftir

Din Allah’a teslim oluştur. Bunun içindir ki dinin adı Kur’an-ı Kerimde açıkça “İslam” olarak zikredilmiştir. İslam teslim oluş, Müslüman yüce Allah’a teslim olan demektir. Allah’a teslim olmak demek, Allah’ın koyduğu değişmez yasalara teslim olmak demektir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur:

“Doğrusu Allah katında din İslam’dır…” ( Al-i İmran Suresi, 19. Ayet)

“… Bugün, dininizi olgunlaştırdım; size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim…” ( Maide Suresi, 3. Ayet)

Yazının Devamı

Her Şeyin BaşıNiyet Ve İhlastır

Niyet ve ihlâs kavramları kişinin hayatına yön veren, dinî değerlerine ayrı bir mana katan, duygu ve düşünce yapısını şekillendiren önemli olgulardandır. İnancımıza göre gönderilen en son ve en kâmil din olan İslam Dini, iman, ibadet ve ahlak ilkeleriyle bir bütün halinde kendisine uyulduğu zaman kişiye dünya ve ahiret mutluluğunu vaat eder. Bu vaadin gerçekleşmesi için en temel kıstas ise niyettir. Yapılan herhangi bir işte ödül veya ceza niyete göre şekillenir. Niyette de işin özü ihlastır. Niyetler ihlâs ve samimiyetlerine göre itibar görürler. İbadetlerin ruhu niyet ise, ihlâs da niyetlerin özüdür.

Niyet; kastetmek, karar vermek, kalbin bir şeye yönelmesi anlamlarına gelir. Niyette kişinin kalpteki bir tercihi söz konusudur. Bu nedenle niyet, ancak sahibinin açıklaması veya onu davranış haline dönüştürülmesiyle belli olur. Niyet her şeyin başıdır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde niyetin önemini bizlere şöyle bildirmektedir. “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır…”

İslâm âlimleri “ameller niyete göredir” hadisini yazdıkları hadis kitaplarının başına yazarak konunun önemini vurgulamışlardır. Samimi bir niyete dayanmayan hiçbir şeyin Allah katında değeri yoktur. Bu sebeple yapmaya gayret ettiğimiz bütün işlerimizin dünya ve ahirette karşılığını alabilmemizin en temel yolu niyetimizi halis hale getirmektir. İhlas sözlüklerde; saf ve hâlis olmak, karışık ve şaibeli olmamak ve kurtulmak, anlamlarına gelir. Din ıstılahında ise iman, ibadet, itaat, ahlâk, amel, dua… vb, her türlü dinî görevleri, halkın övme ve yermesini düşünmeksizin sırf Allah rızası için iyi ve halis bir niyetle yapmak, şirk, nifak, riya (gösteriş) vb, şâibelerden uzak durmak, söz, fiil ve davranışlarında samimi ve dosdoğru olmak demektir. Bu şekilde hareket edenlere muhlis denir.

Yazının Devamı

Dünyevileşme

Düşüncelerimizi, bakış açılarımızı ve anlayışlarımızı belirleyen büyük ölçüde kavramlar ve tanımlardır. Bir din veya medeniyet kendi kavramları üzerinde inşa edilerek değer bulur. Bununla birlikte kavramlar da canlı organizmalar gibi, zaman içerisinde çeşitli sebeplerle bazen anlam genişlemesi, bazen anlam daralması, bazen de anlam kayması gibi değişim ve dönüşüm geçirirler. Bu yazımda dünyevileşme kavramı üzerinde durmak istiyorum.

Genelde bütün insanlığın, özelde ise Müslümanların en büyük sorunlarından biri belki de en başta geleni ebedi olan ahiret hayatını unutarak fani olan dünya hayatına aşırı meyletme ve her şeyin sadece bu dünyadan ibaret olduğunu sanma anlayışıdır. İşte biz buna dünyevileşme diyoruz.

Dünyevileşme kavramının Batı’da sahip olduğu derin bir arka planı, felsefi ve ideolojik boyutları vardır. Fakat bizler günlük dilde bu kelimeyi insanların ( özellikle Müslümanların ) kulluk bilincinden uzaklaşarak ahireti unutup dünyaya dört elle sarılmaları anlamında kullanırız.

Yazının Devamı

Ramazanda Kendimizi Bilebildik Mi?

Yunus Emre; “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin. Ya nice okumaktır” diyor. Hacı Bayrâm-ı Velî de; “Bayram özünü bildi. Bileni anda buldu. Bulan ol kendi oldu. Sen seni bil sen seni” diyerek insanın kendisini bilmesinin önemine işaret ediyor.

İnsan, yaratılış itibarıyla bilmeye, kendisine gizli görünenleri öğrenmeye meraklı bir yapıya sahiptir. Hz. Muhammet “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.” Buyurmuş. Bu yüzden okumanın/öğrenmenin yaşı yoktur denmiştir. Bilmenin, öğrenmenin bir kuralı, bir hedefi olmalı. İnsanlığa faydası olmayan bilgiden yani faydasız ilimden sakınmak gerek. Hz. Muhammet’in bu minvalde bir duası vardır: “ Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.”

Edebiyatımızın önde gelen şairlerinden Nâbî, kendi çocuğunun şahsında bütün gençlere, insanlara bilginin önemi ile ilgili şöyle bir mesaj veriyor:

Yazının Devamı

Sadaka-İ Fıtır ( Fitre )

Sadaka-i fıtır ne demektir, hükmü nedir?

Halk arasında fitre denilen sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramına yetişen ve aslî ihtiyaçlarından başka, artıcı olma ve üzerinden bir yıl geçme şartı aranmaksızın nisap miktarı para veya mala ( 80.18 gram altın değeri ) sahip bulunan her Müslüman’ın vermesi vacip olan mali bir ibadettir. Sadaka-i fıtır, insan fıtratındaki yardımlaşma ve dayanışmanın bir gereği olarak insan bedeninin zekâtı kabul edilmiştir. Bu nedenle sadaka-i fıtr’a, “can sadakası” veya “beden sadakası” da denilmektedir. Diğer taraftan fitre, yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesinde, bayram gününün neşesinden onların da istifade etmelerinde önemli bir rol oynar.

Kimler sadaka-i fıtır vermekle yükümlüdür?

Yazının Devamı

Kadrini Bil Ki Kadrin Bilinsin

27 Nisan Çarşamba gününü Perşembeye bağlayan gece yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı Kadir Gecesi’ni bir kez daha idrak edeceğiz. Bizleri böyle değerli bir geceye eriştirdiği için Rabbimize hamdü senalar olsun.

Kadir Gecesi, Müslümanların kadrini yüceltmek için onlara bahşedilmiş müstesna bir zaman dilimidir. Zira Rabbimiz bu gecede gönderdiği Kur’an-ı Kerim ile son ve en mükemmel din olan İslam’ın temel ilkelerini insanlığa tebliğ etmiştir. Kadir; izzet, şeref, değer ve itibar demektir. Yeryüzünün en değerli varlığı olarak yaratılan insanoğlu, bu lütfun kıymetini bildiği ve varoluş gayesini gerçekleştirdiği oranda kadrini yüceltecektir. İnsan olarak Rabbimiz katında değer kazanmamızın yolu, yüce Rabbimizin ve birbirimizin kadrini ve kıymetini bilmekten geçmektedir.

Mübarek Kadir Gecesi için Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sure tahsis edilmiş, bu surede gecenin en güzel biçimde tasviri yapılmıştır. Kadr suresi, bizlere üç temel mesaj ile verir:

Yazının Devamı

Kulluk Şuurunu Geliştirme Aracı Olarak İtikâf

Dini edebiyatımızda itikâf; beş vakit namaz kılınan cami içinde, kadın için ise, evinin namaz için tahsis ettiği bir odasında veya odasının bir köşesinde ibadet niyetiyle durmak, ikamet etmek anlamına gelir. İtikâf, hayatın yorgunluğundan ve günahların ruhumuza çektirdiği eziyetlerden kurtulmak için Rabbimizin kapısına iltica edip “Ben geldim Ya Rab! yine mahzun, yine kirlenmiş ve yorulmuş bir kalple…” demektir.

Hükmü;

Kur’an-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in (sav) tatbikatıyla sabit olan bir ibadettir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “… Siz mescitlerde itikâf halinde iken…” (Bakara: 187) buyurulur.

Yazının Devamı

İnsanlığın Mihenk Taşı Doğruluk

Bildiğimiz gibi Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl Ramazan ayında toplumda bir duyarlılık ve farkındalık oluşturmak amacıyla yüce dinimiz İslam’ın insanlığa hayat veren ilkeleri ışığında bir konuyu gündemine alarak o konu hakkında bir farkındalık oluşturmaya gayret ediyor. 2022 Ramazan Ayı teması “Ramazan ve Doğruluk” olarak belirlenmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de doğruluk, temel olarak “sıdk” kelimesi ile ifade edilir. Bunun yanında, “hakk”, “istikamet”, “birr”, “hidayet” vb. kelimeler de doğruluk anlamında kullanılmıştır. Gerçek anlamda sıdk ve doğruluk; hakikat anlamında doğru olanı tasdik etmek; tasdik ettiğimiz hakikate uygun doğru söz söylemek ve verdiğimiz sözde durmak; söylediğimiz doğru söze uygun davranışta bulunmaktır.

Tabiatı gereği toplumsal bir varlık olan insan, huzurlu bir yaşam sürdürebilmek için hukuki düzenlemelerin yanında birtakım ahlaki kurallara da ihtiyaç duyar. İslam’ın ortaya koyduğu ahlaki ilkeler içerisinde en önemlilerinden ikisi adalet ve doğruluktur. Toplumu bir arada tutan harç, adalet ve doğruluğun tesis ettiği güven duygusudur. Güvenin yokluğunda toplumun düzeni bozulur, insan insanın dostu olacağı yerde kurdu olmaya başlar.

Yazının Devamı

Oruç Tut Sıhhat Bul

1- Oruç tutmakla yükümlü olmanın şartları nedir?

İslam’a göre, bireyin sorumlu olmasının temel şartları Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış olmaktır. Dolayısıyla bu şartlar, oruç ibadeti ile sorumlu olmanın da şartlarıdır. Buna göre, bir kimsenin Ramazan ayında oruç tutmasının farz olması için öncelikle Müslüman ve âkil-bâliğ olması gerekir.

2- Oruç tutmamayı mubah kılan mazeretler nelerdir?

Yazının Devamı

Hoş Geldin

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan, Hoş geldin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem ateşinden kurtuluş ayı. Hoş geldin bereket ayı. Hoş geldin gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru. Hoş geldin beden ve ruhumuza şifa olan oruç ayı.

Müjde mü’minler size ihsân-ı rahmandır gelen Şânına ta’zim için bu mâh-ı gufrandır gelen Ondadır feyz-i hidâyet ondadır afv ü kerem Kadrini bil mevsîm-i inzâl-ı Kur’an’dır gelen

(Ahmet Hamdi Akyürek )

Yazının Devamı

Ramazan Medeniyeti

Özlemle beklediğimiz kutlu zaman dilimine az kaldı. Yüce Allah dualarımızı kabul ederek bizleri rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayına kavuşturmak üzere. Hamdolsun, şükürler olsun kavuşturana.

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan, Hoş geldin Kur’an ve oruç ayı. Mağfiret ve bereket ayı. Hoş geldin gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru. Mübarek ve faziletli bir ayın rahmet ve mağfiret gölgesi üzerimize düşmüş bulunuyor.

Bu ay, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkaran, onları en doğru yola ileten Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı aydır. Bu ay, orucu, sahuru, iftarı, teravihi, dolan camileri, dinlenen vaaz ve mukabeleleri ile bereket ayıdır. Ramazan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da geliştiği, “on bir ayın sultanı” olan bir aydır. Bu ayın adı Allah (c.c ) lisanı ile Ramazan Ayı’dır.

Yazının Devamı

Çanakkale Ruhunu Anlamak

18 Mart tarihi vatan topraklarını, din, namus, hürriyet ve istiklalimizi canları pahasına koruyarak şehitlik ve gazilik makamına ulaşan yüce insanları bir kere daha hatırladığımız, minnettarlığımızı, şükran duygularımız sunduğumuz kutlu bir gündür. Çanakkale zaferi sadece Türkiye değil, dünya tarihine de yön veren bir kahramanlığın yazıldığı şanlı bir destandır.

Merhum M. Akif Ersoy “ Çanakkale Şehitlerine ” adlı meşhur şiirinde Çanakkale kahramanlıklarını şöyle anlatıyor;

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi

Yazının Devamı

Dualarımız Tövbelerimiz Beratımız Olsun

Ramazanın mübarek iklimine adım adım yaklaştığımız şu günlerde, inşallah Rabbimizin bir lütfuna daha erişerek 17 Mart Perşembeyi 18 Mart Cumaya bağlayan gece “BERAT GECESİNİ” idrak edeceğiz. Bu sene “Berat Gecesi” ile “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü” aynı güne denk geldi. Yanlış okumadınız evet aynı gün. Kameri takvimde günler gece ile başlar. Yani Perşembe günü akşam Perşembe akşamı değil Cuma akşamıdır. Cuma günü Perşembe günü güneşin batışı ile başlar, Cuma günü güneşin batışı ile sona erer. Bu sene aynı günde iki kutlu olayı yâd edeceğiz.

Önce Berat Gecesinden başlayalım

Berat, temize çıkma, günahlardan arınma, ilahi af ve rahmete nail olma gibi anlamlara geliyor. Buna göre “ Berat Gecesi “ günahlardan kurtuluş gecesi” demektir. Bu gece, insanlığa yakışmayan her türlü günahtan kurtulmak, “berat etmek” için eşsiz bir fırsattır. Bu gece dua ve tövbe eden kullarını seven, dua ve tövbelerini kabul eden Rabbimize sığınacağımız özel bir gecedir. Dualarımız ve yapacağımız tövbelerimiz beratımız olsun.

Yazının Devamı