Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Mevlid Kandili

Mevlid Kandili… Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşma imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.

Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Resul-i Ekrem (s.a.v.), bize yüce kitabımız Kur’an-ı kerimi, mizanı ve hikmeti öğretti. O, Rabbimize, kâinata ve insanlara karşı görevlerimizi, hakkı, hakikati, adaleti ve fazileti hatırlattı. Allah’ın kelamını, örnek hayatıyla beyan etti ve onu yaşanan bir hayata dönüştürdü. En güzel ahlak ilkelerini yaşayarak öğretti. Kalpleri ve gönülleri birleştirdi. İslam kardeşliğini, dostluğu ve arkadaşlığı tesis etti.

Resul-i Ekrem’in (s.a.v) rehberliğini tüm insanlığa tanıtacak olanlar bizleriz. Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki; bugün Müslümanlar genel olarak bu inanç, şuur, yaşayış ve ahlaktan uzak görünüyorlar. Bu Mevlid Kandilinin Müslümanların bu inanç, şuur, yaşayış ve ahlak ilkelerini kazanmamıza vesile olmasını diliyorum.

Yazının Devamı

Ayete’l-Kürsî

Ayete’l-Kürsî… Bakara suresinin 255. Ayet-i Ayete’l-Kürsî kerimesidir. Meâli:

“Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”

Ayete’l-Kürsî’nin fazileti hakkındaki bazı hadislerde, yatağına girerken onu okuyan kimseyi Allah’ın koruyacağı ve şeytanın ona yaklaşamayacağı, Ayete’l-Kürsî’yi okuyana Allah’ın hemen bir melek göndereceği, ertesi güne kadar bu meleğin onun iyiliklerini yazacağı ve kötülüklerini sileceği, farz namazların arkasından onu okuyanın da öldüğü zaman cennete gireceği ifade edilmiştir. Bu ve benzeri hadis-i şeriflerde işaret edilen faziletleri sebebiyledir ki Ayete’l-Kürsî namazların sonunda genellikle okunan bir ayettir. Aynı inançla namaz dışında da sık sık okunan ayetler arasında yer alır.

Yazının Devamı

Haşr Suresinin Son Üç Ayet-İ Kerimesi

Bu ayet-i kerimeler ile ilgili genel bir bilgilendirme ve değerlendirmeyi geçen hafta sizlere arz etmiştim. Bu yazımda merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirindeki değerlendirmeleri esas alarak daha kapsamlı izahlarda bulunmak istiyorum.

Ayet-i kerimelerin başında merhum hocamız günümüzde de spekülasyonu yapılan “ALLAH” ismi şerifi üzerinde orijinal değerlendirmeler sunuyor. O’na göre; “Allah” gerçek ilâhın özel ismidir. Daha doğrusu zat ismi ve özel ismidir. Yüce Allah varlığı zaruri olan öyle bir zattır ki, gerek nesnel ve gerek öznel varlığımızın bütün gidişatında varlığının zaruretini gösterir ve bizim ruhumuzun derinliklerinde her şeyden önce Hakk’ın zatına ait kesin bir tasdikin var olduğu inkâr kabul etmez bir gerçektir.”

“Allah” zat ismini, özel isim olarak düşünebilmek için, Allah’ın selbî ve subûtî bütün zat sıfatları ile fiilî sıfatlarını bir arada tasavvur etmek, sonra da hepsini bir bütün olarak topluca ele almak ve öyle ifade etmek gerekir. (Yüce Allah’ın zati ve subûti sıfatları konusuna bakınız)

Yazının Devamı

30 Ağustos

30 Ağustos… Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkomutanlığında, 26 Ağustos 1922’de Afyon-Kocatepe’de başladı. 30 Ağustos’ta 1922’de Dumlupınar’da emperyalist devletlere karşı savaşarak kazanılan “Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesini” anmak için kutlanan bayramımızdır.

Halide Edip Adıvar’ın ”Türk’ün Ateşle İmtihanı” kitabında anlattığı işgal günlerinde, itilaf donanması İstanbul’a. Fransızlar Adana’ya. İngilizler Urfa. Maraş, Samsun ve Merzifon’a. İtalyanlar, Antalya ve Anadolu’nun güneybatısına yerleşti.

30 Ağustos Zafer Bayramı’nı anlamak için “Büyük Zafer” nasıl kazanım oldu. Beraberinde, zafer öncesi neler yaşandı bunları bilmek gerekir. Bu toprakların, 1918-1922’de emperyalist işgale uğrayıp elimizden çıktığını. Dahası, 1921’de Sakarya Zaferi ve 1922’de Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile yeniden vatan yapıldığını bilmeyenler “30 Ağustos Zafer Bayramını” anlayamazlar.

Yazının Devamı

Memleket elden gidiyormuş !

Memleket elden gidiyormuş !.. -Bu memleket sahipsizmiş,

-Elden gidiyormuş, -Gericiler, yobazlar örümcek kafalılar her yeri sarmış, -Milli mücadele yıllarına dönmüşüz, -Yeniden bir kurtuluş mücadelesine katılmalıymışız. -Bu mücadeleye katılmak, hepimiz için kaçınılmaz bir vatan görevi imiş,

Ülkemizde çok çok azınlık bir grup ısrarla yukarıda zikrettiğim cümleleri papağan gibi sürekli tekrarlayıp durur. Daha da ileri giderek geri kalmışlığımızı yüce dinimiz İslam’a yüklerler. Bu grubun ataları da camilerimizi kiliselere benzetmeye, üzerine secde edilen kilim ve halıları kaldırıp sıra konulmasını önermişlerdi. Tam 18 yıl bu ülkede Ezan-ı Muhammedi’yi Türkçe okuttular. Bu yüce milletin ayarları ile oynadılar.

Yazının Devamı

Aman ya Rabbi Ne Günlere Kaldık

Aman ya Rabbi Ne Günlere Kaldık. “… Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınızda Allah’ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cum’a, 62/9-10) Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere kendilerine Cuma namazı farz olan kimselerin, ezan okunduktan sonra yaptıkları alışveriş ve elde ettikleri kazanç helal değildir. Evet, bugün en önemli vazifemiz, bütün işlerimizi bir tarafa bırakarak Cuma namazı için camilerde buluşmaktır…

Gençlerimizi, çocuklarımızı sevgiyle, muhabbetle, güzel bir üslupla camiye teşvik edelim. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Allah’ın evlerine koşalım. Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim. Unutmayalım ki ibadet özgürlüğü ve insan haklarına riayet bunu gerektirir. Bu hususta hassas davranmayanlar büyük bir vebal altına girmektedir.”

“ Cuma namazı; Kitap, Sünnet ve icma ile sabit olup, hutbeyi de içeren, cemaatle kılınan iki rekâtlı ve diğer namazlardan farklı özellikler taşıyan ve her mükellefin yerine getirmesi gereken farz-ı ayın bir namazdır. Allah Teala, cuma namazı vaktinde çalışma ve alışveriş yapma ile ilgili olarak, yukarıda meali verilen ayet-i kerimenin devamında “ …Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın, Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” buyurmaktadır.

Yazının Devamı

Arınma Vesilesi Olarak Tövbe

Arınma Vesilesi Olarak Tövbe.. Tövbe kelimesinden türeyen “tevvâb” ise; Allah’ın isimlerinden biri olup, kullarının tövbelerini kabul eden anlamına gelmektedir.

İslâm’da tövbe; birisi Allah, diğeri kul yönünden iki farklı anlam taşır. Allah yönünden tövbe, yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati affedip bağışlamaktır. Kul yönünden ise, Allah’a sığınarak O’ndan günahlarını bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O’na yalvarmak demektir.

Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. İnsan, günahtan tamamen uzak kalamaz. Bu yüzden tövbeden de uzak durmamalıdır. Günahını, hatasını anlayıp pişman olup samimiyetle tövbe etmesi insani özelliklerinden biridir.

Yazının Devamı

Muharrem Ayı ve Aşure

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed, Aylar bize hep Muharrem oldu!

Muharrem Ayı ve Aşure.. Muharrem ayı hicri takvimin birinci ayıdır. On Muharremin ( Aşure günü ) kültür ve medeniyetimizde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Her yıl on Muharremi büyük bir hürmet, hüzün ve ümitle yâd ederiz. Hürmetimiz, bu günde Hz. Adem ( a.s. )’dan itibaren pek çok peygamberin yaşamış oldukları aziz hatıralarına, hüznümüz, başta Hz. Hüseyin efendimiz olmak üzere çoğu Ehl-i beyt’ten yetmiş sahabenin Kerbela’da şehit edilişlerine, ümidimiz de bu elim olaydan dersler alınarak Müslümanların birlik, beraberlik ve kardeşlik idrakine kavuşabilmelerinedir.

Aşure… Muharrem ayının onuncu günü… ( bu sene 28 Temmuz 2023 Cuma )

Yazının Devamı

Şehitler Ölmez!

Şehitler Ölmez!… Kur’an-ı Kerim şehitlerin diri olduklarını bildirmekte, onların ölü olduğuna inanmaktan müminleri sakındırmaktadır. Anlaşılan o ki şehitler; berzahta mahiyetini idrak edemeyeceğimiz bir hayat yaşamaktadırlar. Her şehadet olayı ile bizler bu hakikati bir kez daha idrak ederiz. Cihat meydanında kahpe bir kurşunla vurulan cengâverin, yere düşünce hayatı sona erer. Bu sırada Kur’an’ın müjdesi kulaklarımızda çınlar. Gayb âlemine dair bu haberi âlemlerin Rabbinden başka kim verebilir? Yaşanılan tarifi imkânsız ıstırabın acısını başka hangi haber hafifletebilir?

“ Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.” (Al-i İmran 169 )

Bunlardan birincisine göre şehitler hem bedenen hem ruhen diridirler. Zira Allah Teâlâ mükâfatlarını kendilerine ulaştırmak için onları diriltir. Dirilişten önce daha kabir hayatında onları cennet yiyecekleriyle rızıklandırır. Onlara ruhen olduğu gibi bedenen de nimetler lütfeder. Diğer insanların cennete girdiklerinde istifade edecekleri nimetlerden, şehitler kabir ve berzah hayatında da istifade ederler. Allah dirilişten önce berzahta onlardan başka hiç kimseye bu nimetleri ikram etmemektedir. Bu, şehitlere has kıldığı bir özelliktir. Ancak bizler onların hayatını duyularımızla idrak edememekteyiz.

Yazının Devamı

Unutmadık, Unutturmayacağız

Unutmadık, Unutturmayacağız… Srebrenitsa’daki kıyımdan Tuzla’ya kaçmaya çalışan 12.000’i aşkın Boşnak, dağlık güzergâh üzerinde pusu kuran keskin nişancı Sırp askerleri tek tek vurdu. Dağlardaki bu zorlu kaçış yolundan yaklaşık 3.000 kişi sağ olarak Tuzla’ya ulaştı. Srebrenitsa’dan Tuzla’ya uzanan yolda 10 gün içerisinde 10.000’den fazla kişi katledildi. Srebrenitsa’da yaşanan bu katliam Avrupa’da hukuksal olarak belgelenen ilk soykırım olarak tarihe geçti.

Bosna’da üç buçuk yıl devam eden savaşta 312.000 kişi hayatını kaybetti. Dahası, 2 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı. Böylece, 27.734 kişi resmî kayıtlara kayıp olarak geçti. Toplu Mezarları Araştırma Enstitüsü’nün gerçekleştirildiği çalışmalarda 20.000 kaybın cesedine ulaşıldı. Bunlardan yaklaşık 18.000’inin kimliği belirlendi. Toplu mezarlarda bulunan cesetlerin çoğu parçalandığı ve yakıldığı için kimlik tespit çalışmalarında zorluklar yaşandı.

Bosna-Hersek Kayıpları Arama Enstitüsü verilerine göre, 1995 yılından bu yana ülke genelinde 500’den fazla toplu, 5.000’in üzerinde müstakil mezar bulundu. Kimlikleri tespit edilen kurbanlar, her yıl 11 Temmuz günü düzenlenen törenle Srebrenitsa’da toprağa veriliyor.

Yazının Devamı

Hacı Karşılama ve Ziyaret Etme Geleneğimiz

Hacı Karşılama ve Ziyaret Etme Geleneğimiz… Kültürümüzü yaşatmak, örf ve adetlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi unutmamak ve genç kuşaklara aktarmak gerekir. Gelenek ve göreneklerimiz toplumda birlik ve beraberliğin, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik duygularının sürdürülmesinde en önemli etkenlerdendir. Gelenek ve görenekler, insanın özüne bağlı kalmasını sağlar. Geçmiş ve gelecek arasında güçlü bir köprü konumundadırlar.

Doğumdan ölüme hayatın bütün alanları ile ilgili gelenek ve göreneklerimiz vardır. Bunlar arasında asker uğurlaması, hacı uğurlaması yanında bir de hacı karşılama ve ziyaret etme geleneğimiz vardır. Arapça; kutlama, tebrik etme anlamına gelen Tehniye kelimesi hacı karşılama törenlerine ad olarak verilerek “Hacı Tehniyesi” kavramı türetilmiştir. Günümüzde pek çok yöremizde hacı uğurlama töreni yaşatılırken, hacı karşılama törenleri hemen hemen terkedilmiştir. Çoğunlukla hacıların yakın akrabaları havalimanlarına giderek hacılarını karşılayıp evlerine getirirler. Bazı kafileler topluca havalimanından alınarak il veya ilçelerine getirilir, yakınları onları oradan alarak evlerine götürürler. Herhangi bir tören yapılmaz. Hacı ziyareti geleneği ise canlı bir şekilde sürdürülmektedir.

Hacdan gelen kimseleri karşılamak dini bir görev midir? Hacı karşılamanın bir sevabı var mıdır?

Yazının Devamı

Tevhid, Takva ve Teslimiyet Sınavımız

Sevdikleri için canı ve malını kurban etmeyi canına minnet sayan bir milletin ahfadıyız. İnancımıza göre kurban bir imtihandır. Yüce Rabbimize verdiğimiz söze sadık olup olmadığımızı belirleyen bir imtihan. Bütün ilahî dinlerde var olan kurban ibadeti insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. Allah’a yakın olma çabasını simgeleyen kurban, mükellefiyet bakımından bireysel bir ibadet olma görünümü arz etse de de tıpkı hac gibi, zekât gibi sosyal ve ekonomik yönleriyle toplumsal yönü ağır basan bir ibadettir. Kurban bir toplumun İslam toplumu olduğunu gösteren alametlerden (şeair) birisidir.

Tevhid, Takva ve Teslimiyet Sınavımız… Günümüzde küresel anlamda etkin olan modern ve post modern egzistansiyalist yaklaşımların etkileri ile kurban ibadetine karşı birtakım olumsuz bakış açılarının ortaya çıktığını görüyoruz. Bu bakış açılarının yerli ve milli olmadığını bilmemiz gerekir. Bunlar sağlıklı değerlendirmeler sonucu oluşturulmuş kanaatler de değildir. Tamamı kültür emperyalizmi sonucu beyinleri yıkanan, milli ve manevi değerlerinden tamamen koparılmış. Aykırı görüşleriyle çağdaş, modern, aydın fikir ve din adamı imajını sergileyerek şöhret olma sevdasına kapılmış, nefsinin, heva ve heveslerinin esiri olmuş tiplerdir.

Kurban gibi, yüce Yaratıcının rızasını ve yakınlığını amaçlamayan ibadetler sadece yaratan ile yaratılan arasındaki bir ilişkiden ibaret değildir. Bu ibadetler fert ve toplum olarak Müslümanları birbirlerine yaklaştırıp kaynaştırma, aralarındaki sevgi bağlarını güçlendirme özelliklerine sahiptirler. İbadetler bir kulluk şuuru içerisinde yapılırsa fonksiyonlarını icra eder, ibadet olmaktan çıkarılıp adet haline getirilirlerse anlamlarını ve hikmetlerini büyük ölçüde kaybederler.

Yazının Devamı

Kurbanla İlgili Sorulan Sorular-2

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular ( 2 )

Hayvan kesiminde, gerekli yeterlilik şartları taşıyan kişi kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.

Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların her birinin ibadet niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı ise adak, akika, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler.

Yazının Devamı

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular-1

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular-1

Kurban kesmek, akıllı, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para, mal veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Nisap; kurban, zekât, fitre gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Buna dinen asgari zenginlik ölçüsü de diyebiliriz. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı kadar para, mal veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi fitre vermek ve kurban kesmekle yükümlü olur. Zekâta tabi olan mallar, özellikleri ve her birinin nisap miktarları bellidir. Zekâtta, sahip olunan malların kişinin mülkiyetinde bir kameri yıl bulunması ( yani üzerinden bir yıl geçmesi) ve bu malların hakikaten veya hükmen artıcı özelliğe sahip olmaları şarttır. Kurbanda ise bu iki şart yoktur. Mesela sahip olunan arsa, ikinci bir ev, ikinci bir araba zekât nisabına dâhil değil iken, kurban nisabına dâhildir. Kadınların sahip oldukları altın ve gümüş olan ziynetleri zekât ve kurban nisabına katılır. İnci, mercan, pırlanta, zümrüt gibi ziynet eşyaları ise, sadece kurban nisabına katılır, zekât nisabına katılmaz.

Yazının Devamı

Kurban Sadakat ve Teslimiyet İfadesidir

Kurban sadakat ve teslimiyet ifadesidir. Kurban, yüce Allah’a, hakka, hakikate, iyiye, doğruya, güzele, yakın olma arayışıdır. Ayrıca, Kurban sevginin, vefanın, sadakatin, fedakârlığın, teslimiyetin simgesidir.

Hiç kuşkusuz kestiğimiz kurbanlar bizi Allah’a yaklaştırmakta, sıratı müstakim üzerinde sebat etmemize vesile olmaktadır. Böylelikle, Kurban, Müslümanın malını Allah rızası için harcama ve başkalarıyla paylaşma bilincini geliştirmektedir.

Akraba ve Dostları Yakınlaştırır

Yazının Devamı

Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!

Hacca gidiş günlerinin başlamasıyla seksen binin üzerinde hacı adayımız ile onların yakın/uzak akraba ve dostlarının heyecanları da en üst noktaya çıkmıştır. Hac farz olan ibadetlerdendir. Her ibadetin olduğu gibi hac ibadetinin de şart ve rükünleri, vacip ve sünnetleri vardır. ( Şart; bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla birlikte onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıf. Rükün ise, bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsurdur. Örneğin namaz için abdest almak şart, rükû ve secde ise rükün kabul edilir. ) Hanefî mezhebine göre hac bir şart ve iki rükünden ibarettir. İhrama girmek haccın şartı, Arafat’ta vakfe yapmak ve Kâbe’yi tavaf etmek ise haccın rükünleridir. Mikat sınırlarına gelmeden önce ihrama girmek, Sa’y yapmak, Müzdelife vakfesi, Arefe günü akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife’de, yatsı namazının vaktinde cem ederek (birleştirerek) kılmak, Şeytan taşlamak, saçları tıraş etmek veya kısaltmak, Veda tavafı olmak üzere yedi tane de vacipleri vardır. İhrama niyet edileceği zaman gusletmek, erkeklerin iki parça hâlinde olan özel ihram örtüleriyle vücudunu örtmeleri ( kadınlar normal elbiseleri ile ihrama girerler ), iki rekat ihram namazı kılmak, ihrama girdikten sonra telbiye getirmek, kudüm tavâfı yapmak, farz ve vacip tavaflar dışında çokça tavaf yapmak ta haccın sünnetleridir.

Haccın bir de hikmet boyutu vardır. Şekil şartları yerine getirilirken yapılan her bir davranışın Müslümana kazandırması gereken güzellikleri, onlardan alınması gereken ibretleri/dersleri de asla ihmal etmemek gerekir.

Hac, yüce Allah aşkı ve Resul’ünün sevdasını yüreklerinde taşıyanlar için bir vuslattır. Hacılar yüce Allah’ın misafirleridir. Bundan daha şerefli bir misafirlik olur mu? Ey hac yolcuları; sizler bu misafirliğe kabul edilmekle büyük bir nimete kavuşmuş bulunuyorsunuz. Bunun kadrini, kıymetini iyi bilmek gerekir.

Yazının Devamı

Anadolu İrfanı

Anadolu’nun hangi köşesine giderseniz gidin, sade ve seviyeli yaşam tarzlarıyla, güzel huylarıyla, kanaatkârlıklarıyla, hatır gönül dinlemeleriyle, vefalarıyla, vatana, devlete ve millete bağlılıklarıyla, milli ve manevi değerlerine saygılarıyla ve daha birçok faziletleri ile temeyyüz etmiş güzel insanlar görürsünüz. Anadolu insanın saflığı ( arılığı, duruluğu, temizliği ) üzerine çok şeyler söylenmiştir ve onların bu saflığı edebiyatımıza ilham kaynağı olmuştur. Anadolu insanlarının faziletlerini, erdemli tavırlarını, kadirşinas hâllerini, millî ve dinî hassasiyetlerini saymakla bitiremeyiz.

Vatanını koruma iradesi ve bu uğurda gerektiğinde can feda etme ülküsü Anadolu insanının genlerine işlemiştir. Anadolu, vatanına âşık yiğit insanların yurdudur. Hain ve bölücüleri asla sevmez, hoş görmez. Anadolu insanının dostluğu, şefkati, merhameti çok sıcaktır ama vatanına, devletine, milletine, birliğine, beraberliğine, kardeşliğine yan bakanlara karşı öfkesi de o kadar büyüktür. Vatanına ihanet eden insan, yemek yediği sofrayı tekmeleyen kimseye benzetilir. Madem bu ülkenin ekmeğini yiyoruz, bu ülkenin suyunu içiyoruz, bu ülkenin imkânlarından faydalanıyoruz, bu ülkenin asker ve polisi tarafından korunuyor ve hayatımızı sürdürecek eğitim, ticaret ve her türlü sosyal faaliyetimizi güven içinde gerçekleştirebiliyoruz, o hâlde bu ülkeye ihanet hiçbir şekilde affedilemez der bu insanlar. Devlet malına bile zarar gelmesini istemeyen yiğitler nasıl olur da vatanımızı bölüp parçalamak, devletimizi yıkmak isteyen bölücü, yıkıcı hainleri hoş görebilir? Nasıl olurda darbecilerle, teröristlerle ve onlarla işbirliği yapan hainlerle kol kola girip yol yürüyebilir?

Anadolu insanının sahip olduğu bu duygu, düşünce ve davranış biçimine bazıları “ Anadolu irfanı ” der. Siz buna bu insanların basireti, feraseti, öngörüsü, sağduyusu diyebilirsiniz. Ne derseniz deyin hepsi küçük farklarla aynı kapıya çıkar.

Yazının Devamı

Milli ve Manevi Değerlerimiz

Değer yargıları, uzun zaman sonucunda içinde oluştuğu toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş, fert ve toplumun huzur ve mutluluğu için oluşturulmuş temel unsurlardır. Toplumda büyük çoğunluk tarafından benimsenerek yaşanılan bu değerler genel bir tanımlama ile “millî ve manevi değerler” olarak adlandırılmışlardır.

Milli ve Manevi değerler düşünce, tutum ve davranışlarımızı etkileyen, onlara yön veren zihinsel olgulardır. Toplumda değerli olarak görülen, herkes tarafından ulviyeti kabul edilen vatan, devlet, millet, bayrak, sancak, hürriyet, bayramlar, din, ahlak, namus, vicdan, içtenlik, dürüstlük, dostluk, sevgi, saygı, hoşgörü vb. kavramlar milli ve manevi değerlerimizin önde gelenleridir. Zamana ve zemine göre bazı değerler ön plana çıkar yükselir, bazıları da bir adım geride dururlar.

Bazı insanlar değer kazanayım, değerimi herkes takdir etsin derken alçalır, bazıları da topumun değerleri ile bütünleşip, onları özümseyip yaşayarak gönüllerde taht kurarlar. Fertlerin değeri değer verdiği şeyler kadardır.

Yazının Devamı

Müminin Feraseti

Geçen hafta kültürümüzde basiret ve feraset kavramlarını özetle sizlere arz etmiştim. Bu yazımda sevgili peygamberimizin “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” Hadis-i Şerifinin nasıl anlaşılıp uygulanması gerektiğine dair âlimlerimizin yorumlarını arz etmeye çalışacağım.

Sevgili peygamberimiz ferasetli olmayı müminin şahsiyetin temel karakteri olarak ifade etmiş ve ferasetle yüce Allah’ın nuru arasında bir ilgi kurmuştur. Müminin “Allah’ın nuruyla bakması”, onda böyle bir melekenin var olduğunu gösterir.

Peygamber efendimizin “Müminin feraseti” dediği şey gerçekte nedir? Mümin nasıl bir bakış açısına sahip olmalı ve olayları algılayıp yorumlarken kıstasları ne olmalıdır?

Yazının Devamı

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Kültürümüzde önemli bir yeri olan basiret ve feraset kavramları unutturulmaya çalışılan temel değerlerimizdendir. Basiret, sözlüklerde görmek, bilmek, bakmak, görüş, sezmek manalarına gelir. Terim olarak basiret, kavrama kabiliyetidir. Olayları ve nesneleri anlayıp kavramayı, herhangi bir işin sonunu anlamayı ifade eder. Doğru görüş, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış anlamlarını ifade eder. Ayrıca bu kavram, gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, önsezi, geniş görüşlülük, uzak görüşlülük gibi anlamlarda da kullanılır. Basiretli kavramı ise, gerçeği görebilen, uzağı görebilen anlamlarına gelir. Basiret henüz olay gerçekleşmeden önden görüş ve seziş, ileriyi görme gücü anlamlarına gelir. Diğer taraftan, basiretin kalp gözüyle görme anlamı yanında, idrak etme, marifet, feraset, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma, akıl gibi anlamları da söz konusudur.

Derinlemesine tahlil edildiğinde, “basiret” kavramının kalp gözü, idrak etme, uzağı görüş, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma gibi zihinsel, sezgisel ve duyusal geniş bir anlam çerçevesine sahip olduğu görülür. Gündelik dilde; iyi düşünemez. Beraberinde, gerçeği göremez bir duruma düşmek anlamında “basireti bağlanmak” şeklinde bir kullanım da yaygındır.

Yazının Devamı

Bayram o Bayram Ola

Bayram o Bayram Ola

Mübarek Ramazan ayını geride bırakarak, bir Ramazan Bayramı’na daha erişmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan bayramlar, bizleri birleştiren, kardeşliği pekiştiren özel günlerdir.

Bir tespihin ipi nasıl tespih tanelerini bir araya getirir ise, bayramlar da ortak manevi değerler etrafında toplanması gereken insanları bayram ipiyle birbirine yakınlaştırır ve birbirleriyle kucaklaştırır.

Yazının Devamı

Kur’an-ı Kerim Hayatımızın Neresinde?

Kur’an-ı Kerim Hayatımızın Neresinde? Bugün Müslümanların en büyük problemi ilk emri oku olan hayat rehberini okumaması/ okuyamaması ve hayatına aksettirmemesi/ aksettirememesidir. Elbette ki bu durumun pek çok sebebi vardır.

Müslüman Türk toplumunda neredeyse evinde Kur’an bulunmayan kimse bulunmamasına rağmen, Kur’an’ı okuyan ve anlamaya çalışanların oranı oldukça düşük düzeydedir. Kur’an gereği gibi okunup anlaşılmış olsaydı, fert ve toplum olarak çektiğimiz sıkıntıların yüzde doksanının olmaması gerekirdi.

Bu soruyu Kur’an’ın kendisi cevaplıyor. “Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi.” ( Yunus, 57 ), “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd, 29).

Yazının Devamı

Umulur ki Korunursunuz

Umulur ki Korunursunuz

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur:

“ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”

Yazının Devamı

Allah Size Kolaylık Diler-2

Allah Size Kolaylık Diler-2 Lohusa olan veya âdet gören kadınlar bu hâllerinin devam ettiği günlerde oruç tutamaz, namaz kılamazlar. Bu sebeple Ramazan ayında tutamadıkları oruçları Ramazan’dan sonra uygun bir zamanda kaza ederler, yani gününe gün tutarlar. Kılamadıkları namazları ise kaza etmezler.

İslam âlimleri Bakara suresi 183 ve 184. ayet-i kerimelere ve ilgili hadislere dayanarak Ramazan orucunu ertelemeyi veya tutmamayı mubah kılan mazeretleri şöylece sıralamışlardır:

Fakihler oruç tutmama ruhsatını Kur’an ve Sünnette zikredilen sebeplerle sınırlı tutmayı tercih etmiş, bunların ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkatli durumda oruç tutulmayabileceğini söylemekte temkinli davranmışlardır.

Yazının Devamı