Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular-1

Kurbanla İlgili En Fazla Sorulan Sorular-1

Kurban kesmek, akıllı, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para, mal veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Nisap; kurban, zekât, fitre gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Buna dinen asgari zenginlik ölçüsü de diyebiliriz. Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı kadar para, mal veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Böyle bir kişi, zekât veya sadaka alamayacağı gibi fitre vermek ve kurban kesmekle yükümlü olur. Zekâta tabi olan mallar, özellikleri ve her birinin nisap miktarları bellidir. Zekâtta, sahip olunan malların kişinin mülkiyetinde bir kameri yıl bulunması ( yani üzerinden bir yıl geçmesi) ve bu malların hakikaten veya hükmen artıcı özelliğe sahip olmaları şarttır. Kurbanda ise bu iki şart yoktur. Mesela sahip olunan arsa, ikinci bir ev, ikinci bir araba zekât nisabına dâhil değil iken, kurban nisabına dâhildir. Kadınların sahip oldukları altın ve gümüş olan ziynetleri zekât ve kurban nisabına katılır. İnci, mercan, pırlanta, zümrüt gibi ziynet eşyaları ise, sadece kurban nisabına katılır, zekât nisabına katılmaz.

Yazının Devamı

Kurban Sadakat ve Teslimiyet İfadesidir

Kurban sadakat ve teslimiyet ifadesidir. Kurban, yüce Allah’a, hakka, hakikate, iyiye, doğruya, güzele, yakın olma arayışıdır. Ayrıca, Kurban sevginin, vefanın, sadakatin, fedakârlığın, teslimiyetin simgesidir.

Hiç kuşkusuz kestiğimiz kurbanlar bizi Allah’a yaklaştırmakta, sıratı müstakim üzerinde sebat etmemize vesile olmaktadır. Böylelikle, Kurban, Müslümanın malını Allah rızası için harcama ve başkalarıyla paylaşma bilincini geliştirmektedir.

Akraba ve Dostları Yakınlaştırır

Yazının Devamı

Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!

Hacca gidiş günlerinin başlamasıyla seksen binin üzerinde hacı adayımız ile onların yakın/uzak akraba ve dostlarının heyecanları da en üst noktaya çıkmıştır. Hac farz olan ibadetlerdendir. Her ibadetin olduğu gibi hac ibadetinin de şart ve rükünleri, vacip ve sünnetleri vardır. ( Şart; bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla birlikte onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıf. Rükün ise, bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsurdur. Örneğin namaz için abdest almak şart, rükû ve secde ise rükün kabul edilir. ) Hanefî mezhebine göre hac bir şart ve iki rükünden ibarettir. İhrama girmek haccın şartı, Arafat’ta vakfe yapmak ve Kâbe’yi tavaf etmek ise haccın rükünleridir. Mikat sınırlarına gelmeden önce ihrama girmek, Sa’y yapmak, Müzdelife vakfesi, Arefe günü akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife’de, yatsı namazının vaktinde cem ederek (birleştirerek) kılmak, Şeytan taşlamak, saçları tıraş etmek veya kısaltmak, Veda tavafı olmak üzere yedi tane de vacipleri vardır. İhrama niyet edileceği zaman gusletmek, erkeklerin iki parça hâlinde olan özel ihram örtüleriyle vücudunu örtmeleri ( kadınlar normal elbiseleri ile ihrama girerler ), iki rekat ihram namazı kılmak, ihrama girdikten sonra telbiye getirmek, kudüm tavâfı yapmak, farz ve vacip tavaflar dışında çokça tavaf yapmak ta haccın sünnetleridir.

Haccın bir de hikmet boyutu vardır. Şekil şartları yerine getirilirken yapılan her bir davranışın Müslümana kazandırması gereken güzellikleri, onlardan alınması gereken ibretleri/dersleri de asla ihmal etmemek gerekir.

Hac, yüce Allah aşkı ve Resul’ünün sevdasını yüreklerinde taşıyanlar için bir vuslattır. Hacılar yüce Allah’ın misafirleridir. Bundan daha şerefli bir misafirlik olur mu? Ey hac yolcuları; sizler bu misafirliğe kabul edilmekle büyük bir nimete kavuşmuş bulunuyorsunuz. Bunun kadrini, kıymetini iyi bilmek gerekir.

Yazının Devamı

Anadolu İrfanı

Anadolu’nun hangi köşesine giderseniz gidin, sade ve seviyeli yaşam tarzlarıyla, güzel huylarıyla, kanaatkârlıklarıyla, hatır gönül dinlemeleriyle, vefalarıyla, vatana, devlete ve millete bağlılıklarıyla, milli ve manevi değerlerine saygılarıyla ve daha birçok faziletleri ile temeyyüz etmiş güzel insanlar görürsünüz. Anadolu insanın saflığı ( arılığı, duruluğu, temizliği ) üzerine çok şeyler söylenmiştir ve onların bu saflığı edebiyatımıza ilham kaynağı olmuştur. Anadolu insanlarının faziletlerini, erdemli tavırlarını, kadirşinas hâllerini, millî ve dinî hassasiyetlerini saymakla bitiremeyiz.

Vatanını koruma iradesi ve bu uğurda gerektiğinde can feda etme ülküsü Anadolu insanının genlerine işlemiştir. Anadolu, vatanına âşık yiğit insanların yurdudur. Hain ve bölücüleri asla sevmez, hoş görmez. Anadolu insanının dostluğu, şefkati, merhameti çok sıcaktır ama vatanına, devletine, milletine, birliğine, beraberliğine, kardeşliğine yan bakanlara karşı öfkesi de o kadar büyüktür. Vatanına ihanet eden insan, yemek yediği sofrayı tekmeleyen kimseye benzetilir. Madem bu ülkenin ekmeğini yiyoruz, bu ülkenin suyunu içiyoruz, bu ülkenin imkânlarından faydalanıyoruz, bu ülkenin asker ve polisi tarafından korunuyor ve hayatımızı sürdürecek eğitim, ticaret ve her türlü sosyal faaliyetimizi güven içinde gerçekleştirebiliyoruz, o hâlde bu ülkeye ihanet hiçbir şekilde affedilemez der bu insanlar. Devlet malına bile zarar gelmesini istemeyen yiğitler nasıl olur da vatanımızı bölüp parçalamak, devletimizi yıkmak isteyen bölücü, yıkıcı hainleri hoş görebilir? Nasıl olurda darbecilerle, teröristlerle ve onlarla işbirliği yapan hainlerle kol kola girip yol yürüyebilir?

Anadolu insanının sahip olduğu bu duygu, düşünce ve davranış biçimine bazıları “ Anadolu irfanı ” der. Siz buna bu insanların basireti, feraseti, öngörüsü, sağduyusu diyebilirsiniz. Ne derseniz deyin hepsi küçük farklarla aynı kapıya çıkar.

Yazının Devamı

Milli ve Manevi Değerlerimiz

Değer yargıları, uzun zaman sonucunda içinde oluştuğu toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş, fert ve toplumun huzur ve mutluluğu için oluşturulmuş temel unsurlardır. Toplumda büyük çoğunluk tarafından benimsenerek yaşanılan bu değerler genel bir tanımlama ile “millî ve manevi değerler” olarak adlandırılmışlardır.

Milli ve Manevi değerler düşünce, tutum ve davranışlarımızı etkileyen, onlara yön veren zihinsel olgulardır. Toplumda değerli olarak görülen, herkes tarafından ulviyeti kabul edilen vatan, devlet, millet, bayrak, sancak, hürriyet, bayramlar, din, ahlak, namus, vicdan, içtenlik, dürüstlük, dostluk, sevgi, saygı, hoşgörü vb. kavramlar milli ve manevi değerlerimizin önde gelenleridir. Zamana ve zemine göre bazı değerler ön plana çıkar yükselir, bazıları da bir adım geride dururlar.

Bazı insanlar değer kazanayım, değerimi herkes takdir etsin derken alçalır, bazıları da topumun değerleri ile bütünleşip, onları özümseyip yaşayarak gönüllerde taht kurarlar. Fertlerin değeri değer verdiği şeyler kadardır.

Yazının Devamı

Müminin Feraseti

Geçen hafta kültürümüzde basiret ve feraset kavramlarını özetle sizlere arz etmiştim. Bu yazımda sevgili peygamberimizin “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” Hadis-i Şerifinin nasıl anlaşılıp uygulanması gerektiğine dair âlimlerimizin yorumlarını arz etmeye çalışacağım.

Sevgili peygamberimiz ferasetli olmayı müminin şahsiyetin temel karakteri olarak ifade etmiş ve ferasetle yüce Allah’ın nuru arasında bir ilgi kurmuştur. Müminin “Allah’ın nuruyla bakması”, onda böyle bir melekenin var olduğunu gösterir.

Peygamber efendimizin “Müminin feraseti” dediği şey gerçekte nedir? Mümin nasıl bir bakış açısına sahip olmalı ve olayları algılayıp yorumlarken kıstasları ne olmalıdır?

Yazının Devamı

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Basiret ve Feraset Kavramları Üzerine

Kültürümüzde önemli bir yeri olan basiret ve feraset kavramları unutturulmaya çalışılan temel değerlerimizdendir. Basiret, sözlüklerde görmek, bilmek, bakmak, görüş, sezmek manalarına gelir. Terim olarak basiret, kavrama kabiliyetidir. Olayları ve nesneleri anlayıp kavramayı, herhangi bir işin sonunu anlamayı ifade eder. Doğru görüş, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış anlamlarını ifade eder. Ayrıca bu kavram, gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, önsezi, geniş görüşlülük, uzak görüşlülük gibi anlamlarda da kullanılır. Basiretli kavramı ise, gerçeği görebilen, uzağı görebilen anlamlarına gelir. Basiret henüz olay gerçekleşmeden önden görüş ve seziş, ileriyi görme gücü anlamlarına gelir. Diğer taraftan, basiretin kalp gözüyle görme anlamı yanında, idrak etme, marifet, feraset, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma, akıl gibi anlamları da söz konusudur.

Derinlemesine tahlil edildiğinde, “basiret” kavramının kalp gözü, idrak etme, uzağı görüş, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma gibi zihinsel, sezgisel ve duyusal geniş bir anlam çerçevesine sahip olduğu görülür. Gündelik dilde; iyi düşünemez. Beraberinde, gerçeği göremez bir duruma düşmek anlamında “basireti bağlanmak” şeklinde bir kullanım da yaygındır.

Yazının Devamı

Bayram o Bayram Ola

Bayram o Bayram Ola

Mübarek Ramazan ayını geride bırakarak, bir Ramazan Bayramı’na daha erişmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan bayramlar, bizleri birleştiren, kardeşliği pekiştiren özel günlerdir.

Bir tespihin ipi nasıl tespih tanelerini bir araya getirir ise, bayramlar da ortak manevi değerler etrafında toplanması gereken insanları bayram ipiyle birbirine yakınlaştırır ve birbirleriyle kucaklaştırır.

Yazının Devamı

Kur’an-ı Kerim Hayatımızın Neresinde?

Kur’an-ı Kerim Hayatımızın Neresinde? Bugün Müslümanların en büyük problemi ilk emri oku olan hayat rehberini okumaması/ okuyamaması ve hayatına aksettirmemesi/ aksettirememesidir. Elbette ki bu durumun pek çok sebebi vardır.

Müslüman Türk toplumunda neredeyse evinde Kur’an bulunmayan kimse bulunmamasına rağmen, Kur’an’ı okuyan ve anlamaya çalışanların oranı oldukça düşük düzeydedir. Kur’an gereği gibi okunup anlaşılmış olsaydı, fert ve toplum olarak çektiğimiz sıkıntıların yüzde doksanının olmaması gerekirdi.

Bu soruyu Kur’an’ın kendisi cevaplıyor. “Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi.” ( Yunus, 57 ), “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sâd, 29).

Yazının Devamı

Umulur ki Korunursunuz

Umulur ki Korunursunuz

Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur:

“ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”

Yazının Devamı

Allah Size Kolaylık Diler-2

Allah Size Kolaylık Diler-2 Lohusa olan veya âdet gören kadınlar bu hâllerinin devam ettiği günlerde oruç tutamaz, namaz kılamazlar. Bu sebeple Ramazan ayında tutamadıkları oruçları Ramazan’dan sonra uygun bir zamanda kaza ederler, yani gününe gün tutarlar. Kılamadıkları namazları ise kaza etmezler.

İslam âlimleri Bakara suresi 183 ve 184. ayet-i kerimelere ve ilgili hadislere dayanarak Ramazan orucunu ertelemeyi veya tutmamayı mubah kılan mazeretleri şöylece sıralamışlardır:

Fakihler oruç tutmama ruhsatını Kur’an ve Sünnette zikredilen sebeplerle sınırlı tutmayı tercih etmiş, bunların ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkatli durumda oruç tutulmayabileceğini söylemekte temkinli davranmışlardır.

Yazının Devamı

Allah Size Kolaylık Diler

Kur’an-ı Kerîm’de adı açıkça zikredilen Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Orucun farz kılındığını bildiren ayetlerin hemen ardından Ramazanın insanlara doğru yolu gösteren ve hakkı bâtıldan ayıran Kur’an’ın indirildiği ay olduğu belirtilir ve bu aya ulaşanların oruç tutması emredilir.

“Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun.

Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” ( el-Bakara 2/183-186 )

Yazının Devamı

Arınmaya Direnmek

Arınmaya Direnmek

Özlemle beklediğimiz kutlu zaman dilimine az kaldı. 23 Mart Perşembe günü Ramazanın başlangıcıdır. 22 Mart Çarşamba günü akşam ilk teravih namazı kılınacak ve o akşam ilk sahura kalkılacaktır. Hepimize hayırlı olsun. Hayırların fethine şerlerin def’ine, çektiğimiz sıkıntı ve üzüntülerin bir an önce son bulmasına vesile olsun. Hoş geldin ey rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir Şaban ayının son gününde ashabına şöyle hitap ettiği nakledilmiştir: “ Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir Ay’ın gölgesi üzerinize bastı. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (teravih) kılmayı nafile kıldı. O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur. O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işleyen gibidir. O, sabır Ayı’dır, sabrın karşılığı ise Cennettir. O, yardımlaşma Ay’ıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır. O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez. ” Ashap; “Ya Rasûlüllah! Hepimiz oruçluyu iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz” deyince Rasûlüllah (s.a.v): Allah bu sevabı oruçluyu kuru bir hurma ile veya bir yudum su ile ya da bir yudum süt karışığı ile iftar ettirene de verir. O öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da Cehennem ateşinden kurtuluştur. O ayda köle ve hizmetçilerinin yükünü hafifleten kimseyi Allah bağışlar ve Cehennem ateşinden kurtarır”

Yazının Devamı

Ellhamdulillah-2

Ellhamdulillah-2

İsra Suresi 79. Ayet-i kerimesinde Peygamberimize verileceği vaad edilen makamın “Makâm-ı Mahmûd (Övgüye lâyık makam)” olduğu, bazı hadislerde geçen Resûl-i Ekrem’in kıyamet gününde taşıyacağı sancağın da “Livâü’l-hamd (Hamd Sancağı)” olduğu bildirilmiştir.

Hayatının her ânını hamdederek geçiren sevgili peygamberimiz, hem kulluğunu yerine getiriyor, hem de bizlere örnek olacak bir idrak inşa ediyordu. Dahası, onun hamdi sadece nimet ve sevinç zamanında değil, bela ve musibet anlarını da kapsayacak derinlik ve genişlikteydi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hutbelerine başlarken, uykudan uyandığında ve yemekten sonra Allah’a hamd ederdi. Müminleri de güzel bir rüya görünce ve aksırınca hamd etmeye teşvik ederdi.

Yazının Devamı

Elhamdülillah

Elhamdülillah

Hamd, bütün övgü türlerini içeren bir kavramdır. Sözlükte iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme manalarına gelir. Hamd, yeni bir nimete kavuşma, güzel bir iş yapma veya bir musibetten kurtulma durumunda, kendisine o nimeti veren, o iyi işi yapmayı nasip eden veya o musibetten kurtaran Allah Teâlâ’yı hatırlama ve yüceliğinin idrakinde olmaktır.

Hamd, şükür ve medh kelimeleri birbirlerine yakın anlamları olan kelimelerdir. Esas itibarıyla övme ve yüceltme anlamlarını ifade ederler. Ancak aralarında bazı anlam farklılıkları vardır. Hamd, Allah’ı mutlak olarak övmek ve yüceltmektir. Dolayısıyla hamdetmek için bir nimetin, hamd eden kişiye ulaşmış olması şart değildir. Şükür ise, Allah’ın kullarına verdiği nimetlerin etkisinin onların dilinde övgü, kalbinde sevgi, organlarında da itaat etme/boyun eğme olarak ortaya çıkmasıdır.

Yazının Devamı

Allahım Azabından Affına Sığınıyoruz

Allahım Azabından Affına Sığınıyoruz

Berat’ın yegâne sahibi yüce rabbimizdir. Bununla birlikte her insanın beratı kendi elindedir. Zira bu dünyada ektiklerimizi öbür dünyada biçeceğiz. Unutmayalım ki bizler yüce Allah’a bir adım yaklaşırsak, O bizlere bin adım yaklaşır. Allah’ın rızası sadece yaptığımız ibadetlerle sınırlı olmayıp, tüm beşeri ilişkilerimizde, ahlaki tutum ve davranışlarımızda saklı olduğunu bilelim.

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin…” buyuran Yüce Allah, şu günahlarda ısrar eden kişilerin yapacakları tövbeyi kabul etmeyeceğini belirtmiştir.

Yazının Devamı

Allah’ım Azabından Affına Sığınıyoruz

Allah’ım Azabından Affına Sığınıyoruz

06 Mart 2023 Pazartesi gününü 07 Mart Salı gününe bağlayan gece Berat Kandilidir. Bu kandil aynı zamanda Ramazan ayına on beş kaldığının habercisidir. Berat gecesi, milletçe büyük bir coşku ve sevinç içinde kutladığımız mübarek kandil gecelerimizden birisidir. Bu gecede alacağımız berat belgesi ile inşallah Ramazan ayına manevi duygularımızı üst seviyelere yükselterek gireceğiz.

Berat; temize çıkmak, affa uğramak, berî olmak demektir. Şaban’ın on beşinci gecesinde Müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yüklerinden kurtulacağı umularak bu geceye Berat gecesi denmiştir. Sevgili Peygamberimiz “Şu beş gecede yapılan dualar geri çevrilmez: Regaip gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı gecesi.” Buyurmuştur.

Yazının Devamı

Kardelen Çiçeği ve Hazin Hikayeleri

Kardelen, ilkbaharda açan ilk çiçeklerden biridir. Genelde yüksek rakımlı yerlerde ve çoğunlukla dağ eteklerinde yaşayan bir bitkidir. Soğuğa dayanıklı olan bu narin bitki yerde hala kar varken, Şubat-Mart ayları arasında çiçek açarlar.

Kış aylarında açan Kardelen çiçekleri genellikle bir bahar çiçeği olarak yeniden doğuşun ve hayattaki zorlukların üstesinden gelme yeteneğinin sembolü olarak görülür.

Ayrıca duru görünümü ile saf ve temizliğin sembolü haline gelen kardelen zamansız açmış. Beraberinde, boyunu bükük bir çiçek olarak bilinir. Dahası, bu görünüşünde dolayı da birçok hikâye de konu olmuştur. Gelin bu hikayelerden birkaçını dinleyelim:

Yazının Devamı

Kulluk Şuuru

Unutulmaya yüz tutmuş temel kavramlarımızdan birisi de “ kulluk şuuru” dur. Aslında bu şuur (veya bilinç) yaratılış gayemizdir. Öyle ise biraz daha yakından bakalım nedir “kul” ve “kulluk”.

İnsanoğlunun yüce Allah’ın varlığı, esma ve sıfatları üzerinde genel bir kültüre sahip olma yükümlülüğü vardır. İnsanın Rabbini tanıdıktan sonra kendini tanıması elzemdir. Çünkü insanın kendisini tanıması Rabbini tanımasını kolaylaştırır. İnsanın hem Rabbini hem de kendisini tanıması kulluğunun niteliği açısından önemlidir.

Kul, eski Türkçe bir kelimedir ve Orhun Yazıtlarındaki Kül Tigin bölümünde birkaç kez esir, köle anlamında geçer. Ancak bu kelime kültürümüzde zaman içerisinde farklı anlamlarda kullanılarak kökenindeki köle ve esir anlamından uzaklaşarak çok daha geniş anlamlar kazanmıştır. Bugün Türkçede “ kul” deyince daha çok; söz dinleyen, itaat eden ve ibadet eden canlı varlık anlaşılmaktadır.

Yazının Devamı

Sabrı Akif Gibi Yorumlayabilmek

Sabrı Akif Gibi Yorumlayabilmek

Toplum içinde yaşamak zorunda olan insanın, yaratılışından getirdiği ve eğitimle sonradan kazandığı birtakım ahlâkî değerleri vardır. Bunlar içinde son derece kıymetli olan “sabır”, insan ve toplum hayatında aktif tutulması gereken bir değerdir. Bir Müslüman için de imandan sonra sabır, en önemli değerler arasında yer almaktadır. Özellikle günümüz sosyal hayatında belki de en fazla ihtiyaç duyulan ahlâkî değerlerin başında gelmektedir. Dinimizde oldukça önemsenen ve müminin kuşanması istenen bu ahlâkî değeri inşallah yazımda işlemeye çalışacağım.

Zorlu bir dünya hayatı geçirmekteyiz. Yaşamak zor. İmanı muhafaza edebilmek zor. Zenginin zenginliğini koruyabilmesi, fakirin fakirliğin vermiş olduğu sıkıntılara katlanması germesi zor. Hayatın zorluklarına karşı çaresiz miyiz? Hayır. Çare sabırdan geçmektedir. Bir zorluk varsa o zorluğa göğüs gerildiği, sabır gösterildiği zaman kolaylık elbette vardır. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulmuştur: “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul.

Yazının Devamı

Gün Birlik Dirlik ve Yükseliş Günüdür

Gün Birlik Dirlik ve Yükseliş Günüdür

17 Şubat 2023 Cuma gününü Cumartesi gününe bağlayan gece ( bu gece ) ömrümüzde bir Miraç Kandilini daha idrak etmenin buruk mutluluğunu yaşayacağız. Bu geceye kavuşmayı uman pek çok vatandaşımız asrın felaketinde maalesef hayatlarını kaybederek kavuşamadılar. Hepsine yüce Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, başta yakınları olmak üzere aziz milletimize sabır ve metanetler diliyorum.

Yazıma önceki Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ ’in günün anlam ve önemi ile ilgili “Afetten Rahmete” başlıklı video konuşmasının bir bölümünü sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Sayın Görmez diyor ki; “Betonların üzerimize çöktüğü bugün kardeşliğimizi ayağa kaldırma günü. Şehirlerin yıkıldığı bugün yeni şehirler kurma günü. Yolların kesildiği bu gün gönüllerden gönüllere yol bulabilme günü. Bugün mademki Miraç Kandili, o hâlde bugün yükseliş günü. Yüreklerdeki umutları yeşertme günü. Yaraları şefkatle sarma günü. Toplumsal birlik ve dirliği dosta düşmana gösterme günü. On ilimizi kapsayan büyük bir bölgemiz şiddetle sarsıldı ama insanlığımız, inancımız sarsılmadı.

Yazının Devamı

Beton yığınları arasında acı ve umut

Ülkemizin bir deprem bölgesi olduğu gerçeğini ne yazık ki depremlerle yüz yüze gelince hatırlıyor, iki-üç ay sonra da unutup gidiyoruz. Bence bu konuda her kes dönüp kendisine bakmalı deprem ve benzeri afetlere karşı ne kadar duyarlı ve hazırlıklı olduğunu kontrol etmelidir. Hepimiz ömrümüzde üç-beş kez depremi yaşadık. Ben daha çocukken 1967 yılında Adapazarı depremi yaşadım. Oyun oynadığımız alanın deniz dalgalarını andıran bir kompozisyonla beşik gibi sallandığını, kırk-elli metre uzaklıkta çayırın yarılıp otuz-kırk metre yüksekliğinde su püskürttüğünü, karşımızdaki briketten yapılmış bahçe duvarlarının domino taşları gibi büyük bir gürültü ile yıkıldıklarını hiç unutmadım unutamam.

Altmışlı, yetmişli yıllarını yaşayan sizler gibi ben de yakın geçmişimizde yaşanan pek çok depremi hatırlarım. Örneğin 1966 Varto, 1967 Adapazarı, 1970 Gediz, 1975 Lice, 1976 Çaldıran, 1999 Marmara, 1999 Düzce, 2011 Van, 2020 Elazığ, 2020 İzmir ve nihayet 2023 Kahramanmaraş depremleri.

1999 Marmara depremini İzmit’te yaşadım.

Yazının Devamı

Aldanma günü

Hayatta bazen aldandığımız ya da aldatıldığımızı hissettiğimiz durumlar olur. Örneğin pazardan aldığımız domates poşetinin içine sağlamlarıyla birlikte çürüklerinin de katılmış olması bizde aldatılmışlık hissi uyandırır. Bu durum aldanan açısından üzücü olduğu gibi aldatan açısından da ahlâkî bir hastalıktır. Nitekim Allah resulü (s.a.v); “bizi aldatan bizden değildir” hadisini tam da böylesi bir bağlamda, pazar yerinde söylemişlerdir. Bu, birinin bir başkasını aldatmasıdır ve yerilmiştir. Ama bundan daha kötüsü kişinin bizzat kendi kendini aldatmasıdır. Başka biri bizi aldattığında ya hakkımızı arar ya da Allah’a havale ederiz. Peki, kendi kendimizi aldattığımızda kiminle hesaplaşacağız ya da kimi Allah’a havale edeceğiz. Kur’an-ı Kerim’de “aldanma, aldatma, kâr-zarar” anlamlarına gelen “Teğabün” adında bir sure vardır. Bu surede aldanış günü, aldananların açığa çıkacağı, kayıp ve kazancın ortaya çıkacağı bir günden bahsedilir. İşte bu günde aldanmış olmak hüsranların en büyüğüdür. Çünkü aldanışların çoğunun geri dönüşü ve telafisi mümkündür ama bu gündeki aldanışın telafi imkânı yoktur.

Kişinin kendi kendini aldatmasının pek çok sebebi ve yolu vardır. İşte hayatın içinden bazı örnekler;

–Benim kalbim temizdir demek

Yazının Devamı

Mübarek olsun demek yetmez

Bizleri yeniden “üç aylar” mevsimine kavuşturan Rabbimize hamdolsun, şükürler olsun. Ümmetine bu ayların kadrini öğreten sevgili Peygamberimize salât ve selam olsun. Üç aylarınız mübarek olsun.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, insanların çoğunun dini hassasiyetleri azalmış, dünyevileşme hırsı dinî değerlerin önüne geçmiş. İşte böyle bir hengâmede üç aylar Müslümanlara kapsamlı bir nefis muhasebesi, derin bir tefekkür ve murakabe yapma imkân ve fırsatı sunan önemli bir zaman dilimidir.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) üç ayların başlangıcı olan Recep ayı girdiğinde yaptığı: “Allah’ım Recep ve Şaban’ı bize mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” anlamındaki duası bizler için konunun ehemmiyetini kavrama açısından önemli bir uyarıdır. Mübarek kelimesi sözlükte “ kutsal, kutlu, uğurlu, bolluk getiren, bereketli ve verimli” gibi anlamlara gelir. “Mübarek olsun”, “Allah (c.c.) mübarek etsin” demek; kutlu olsun, hayırlı uğurlu olsun, bereketli ve verimli olsun anlamlarında kullanılan bir iyi dilek sözüdür, duadır. Bu zaman dilimini mübarek kılan yüce Allah’tır. Bu aylar zaten mübarek oldukları için Peygamberimiz “ …bize mübarek eyle ” buyuruyor. Bu cümle iki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi; bu mübarek aylardan nasıl daha fazla istifade edebileceğimizi, ikincisi de; bu aylar vesilesi ile biz kendimizi nasıl mübarek bir insan konumuna yükseltebileceğimizi idrak etme konularında bize yardımcı ol ya Rabbi! Demektir. Üç aylar ve kandil geceleri münasebetiyle “ …kandiliniz mübarek olsun” deriz. Güzel duadır, ama mübarek olsun demek yetmez. Mübarek kılmayı sağlayacak duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin de teşvik edilmesi, yaşanıp yaşatılması gerekir.

Yazının Devamı