Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı

Aile, insanların içinde doğup büyüdükleri, kimlik ve kişiliklerini kazandıkları ve sosyal ilişkilere girdikleri toplumsal bir kurumdur.

İslâm dini aile fertleri ve akrabalar arasındaki sosyal statü ve roller ile onların yetki ve sorumluluklarını ayrıntılı bir şekilde orta koymuş ve aile büyüklerine karşı saygı, sevgi ve hürmeti, akrabaya karşı ilgi ve alakayı Yüce Allah’a yapılan kulluk ve ibadetle eşdeğer tutmuştur. Böylece akrabalarla ilişkiler konusu hem din ve ahlâkın hem de hukukun temel konuları arasında yer almıştır.

İslâm dini akrabalık bağlarıyla bağlı olan kişileri birbirlerine karşı derin bir sevgi, saygı, merhamet, yardımseverlik ve fedakârlık içerisinde birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşacak vefalı hısımlar olarak kabul etmiştir. İslâm dini akrabalığın kan, kayın/sıhrî ve süt emzirme olmak üzere üç yolla meydana geleceğini kabul etmiş, evlat edinme yolunu ise meşru bir akrabalık yolu olarak benimsememiştir.

Yazının Devamı

Akrabalık hukuku

Yüce Allah Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki;

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl; 90)

Kendisine ilk vahiy geldiğinde, gördüğü manzara karşısında endişelenip korkuya kapılan Hz. Peygambere vefakâr ve fedakâr eşi Hz. Hatice şöyle demişti: “Sen rahat ol, üzülme. Allah ‘a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmayacak, ele güne rezil etmeyecektir. Çünkü sen;

Yazının Devamı

Ev alma komşu al

Kur’an-ı Kerim’de bizzat “komşu” kavramı kullanılarak komşuluğun önemini ortaya konulmuştur..

Türkçemizdeki komşu kelimesinin karşılığı olarak Arapça’da kullanılan “câr” kelimesi genellikle birbirine yakın evlerde yaşayan aileleri ifade eder. Kur’an-ı Kerim’in Nisa Suresi 36. ayetinde “câr” sözcüğü “yakın ve uzak komşu” anlamlarında kullanılmıştır:

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”

Yazının Devamı

Komşulukta güven duygusu

İslam’da iman ile güven arasında çok güçlü bir ilişki vardır.

Yüce Rabbimizin güzel isimlerinden biri olan “el-Mümin”, emniyet ve esenlik veren, huzur veren, korkuları gideren anlamlarına gelir.

Müslüman; Yüce Allah’ın kudretine teslim olan, zihnini ve yüreğini en sağlam, bâki ve değişmez mesnede yaslayan, böylelikle huzura kavuşan ve huzur veren kimse demektir. Onun için Allah’ın varlığına ve birliğine inanan mümin hem güven içinde olur hem de başkalarına güven verir.

Yazının Devamı

İstismarcıları tanıyalım

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde buyuruyor ki;

Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. (Lokmân Sûresi, 31/33)

Hz. Peygamber (s.a.s.), İslam dinini tebliğ ettiği süreçte üç tür insan tipiyle karşılaşmıştır. Bunlardan birincisi, onun getirdiği vahye inanan ve samimi bir şekilde onun çizdiği yolda yürümeye çalışan müminler.

Yazının Devamı

Mâh-ı Muharrem

Muharrem ayındayız. Matemimiz var bizim. Her yanımız Kerbela her ferdimiz varis-i Hüseyin’dir. Zalimlere inat mazlumların yanındayız.

Ne olursu olsun 14 asırdır Hak uğruna haklıdan yanayız. Hani demiş ya şair “Bizler Muharrem ayının geldiğini kana kana su içerken annemizden yediğimiz zılgıttan anlardık” diye, bu ay matem ayıdır. Bu ay hüzün ayıdır. Bu ayın mateminin mezhebi, meşrebi olmaz. Bu aydaki matemin tek dayanağı Hazret-i Muhammet ve evladına olan muhabbettir. Kerbela hüznü bir mezhep yahut bir meşrep hüznü değildir. Kerbela hüznü bir vicdan hüznüdür. Vicdanımız kurumadı, kalplerimiz taşlaşmadı ise hüzünden payımızı almalıyız.

Yazının Devamı

Hacı kalabilmek Haccı Anlamak

Hac, Müslümanlar açısından, hayatının en önemli değişim, gelişim ve belki de dönüşüm duraklarından biridir.

Bir Hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.” Hac, müminin hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. Hacca gidebilmek ve bu ibadeti yerine getirip hacı olabilmek bir nasip işiyken hacı kalabilmek büyük bir sorumluluk ve gayret gerektirir.

Hacı olmak, bir bakıma Müslüman olmanın sorumluluklarını hakkıyla yerine getirme taahhüdüdür. Hacı kalmak ise bu taahhüde bağlı kalmaktır.

Yazının Devamı

Cuma namazı (2)

Son öğle namazı anlamına gelen Zuhr-i âhir namazı, bir kısım İslâm bilginleri tarafından, Cuma namazının sahih olmaması ihtimaline karşı ihtiyaten kılınması öngörülen o günkü öğle namazı yerine kaim olması umulan namazdır. Öncelikle şunu ifade edeyim ki; bu ve bundan sonra iki rekât olarak kılınan vakit sünnetinin Cuma namazı ile direk bir ilgisi yoktur. Cuma namazının sıhhat şartlarındaki ihtilaf sebebiyle Cuma namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle zuhr-i ahir namazının kılınması gerektiğini ileri sürenler olduğu gibi, buna karşı çıkanlar alimlerimiz de olmuştur.

Zuhr-i ahir namazının gerekliliğini ileri sürenlerin hareket noktası, bir yerleşim biriminde birden fazla camide Cuma namazının sahih olmaması ihtimalidir. Bunlara göre, bir zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki olmaz. Kimin önce başladığını tespit etmek te mümkün olmadığından ihtiyaten hepsinin öğle namazını kılmaları gerekir.

Zuhr-i ahir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı ilkesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, “belki Cuma namazı sahih olmamıştır” diye zuhr-i ahir kılmak doğru olmaz. Bir kısım alimler ise, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle, zuhr-i ahir kılmayı bidat kabul etmişlerdir.

Yazının Devamı

Cuma namazı (1)

Cuma namazı, farz oluşu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olan ve hutbeyi de ihtiva eden iki rekatlı, cemaatle kılınan bir namazdır. Yüce Allah, “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” Buyurmaktadır. (Cuma Suresi; 62/9-10) Hz. Peygamber, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.”, “Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler ya bundan vazgeçerler ya da Allah kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”, “Allah önemsemeyerek üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler” buyurmaktadır. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca kılınmış ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir. Hz. Peygamber ilk Cuma namazını hicret esnasında Medine yakınındaki Rânûna denilen bir vadide kıldırmıştır.

Cuma namazı, akıllı, buluğ çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim Müslüman erkeklere farz kılınmıştır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaate gelemeyecek kadar mazereti olanlar Cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Zira Hz. Peygamber, köle, kadın, çocuk, hasta ve yolcu dışında Cuma namazının her Müslüman’a farz olduğunu belirtmiştir. Ancak Cuma namazını kılmaları halinde bu kimselerin namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.

Cuma namazı kılmak kadınlara farz değildir. Konuyla ilgili hadisleri ve uygulamaları göz ardı ederek, sadece Cuma namazını farz kılan ayetteki “ey iman edenler” ifadesinden hareketle kadınların Cuma ile mükellef olduklarını söylemek doğru değildir. Aksi halde, hükümlü, hasta ve diğer mazeret sahiplerinin de Cuma ile mükellef olmaları gerekir. Zira Hz. Peygamber, kadın, hasta, yolcu ve hürriyeti kısıtlı olanların Cuma namazı ile yükümlü olmadıklarını belirtmek suretiyle ayetin hükmünü tahsis etmiştir.

Yazının Devamı

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular (3)

Kurban kesmek, akıl sağlığı yerinde, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslümanın yerine getireceği malî bir ibadettir. İster vacip isterse nafile olarak kurban kesecek kimse, kurbanını peşin satın alabileceği gibi, borçlanarak da satın alabilir. Bu, kurbanın sıhhatine engel teşkil etmez. Ancak alınan kredi faizli ise o zaman faiz verme yasağını işleyeceği için günaha girmiş olur. Kendi imkânlarıyla kurban kesemeyecek olanların böyle yöntemlere başvurmaları dinen uygun değildir.

Kurban namazı diye bir namaz yoktur. Bu namazın dinî bir gereklilik olduğu inancı veya kanaati yanlıştır. Kurban kesen kişi böyle bir ibadeti yapma imkânına kavuştuğu için Allah’ın verdiği nimete şükür olarak iki rekât nafile namaz kılabilir.

Kesilen kurbanın kanının alına sürülmesi uygun değildir. Halkımız arasında yaygın olan bu uygulamanın başka kültürlerden girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla terk edilmesi gerekir.

Yazının Devamı

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular (2)

Kişi, ister peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvanı kurban olarak kesebilir.

Kurbanlık hayvan, kilo birim fiyatı belirlenmek suretiyle canlı olarak tartıyla alınıp-satılabilir. Ayrıca, toplumda herhangi bir aldatma, kargaşa ve ihtilafa yol açmayan yaygın bir uygulama varsa, kurban edilmek üzere satın alınmak istenen hayvanın karkas halindeki kilo birim fiyatı önceden belirlenmek şartıyla, kesildikten sonra tartılarak parasının ödenmesi yoluyla da satılıp alınabilir. Ancak bu şekildeki satışın geçerli olması için kesimden önce taraflar arasında akdin tamamlanması yani kilo birim fiyatının belirlenmiş olması gerekir. Ayrıca kurbanın kelle, paça ve sakatat gibi bazı yerlerinin satıcıda kalması şart koşulmamalıdır.

Eğer zengin birinin satın aldığı kurbanda sonradan kurban olmasına engel olan kusurlardan biri ortaya çıkarsa, bu hayvanı kesmesi caiz değildir. Onun yerine kusursuz başka bir hayvanı alıp kesmesi gerekir. Kişi eğer fakir ise satın aldığı kurbanda sonradan bir kusur ortaya çıksa bile, bu kusurlu hayvanı kesmesi caizdir, yenisini alması gerekmez.

Yazının Devamı

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular (1)

Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen kurban, dini literatürde Kurban Bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini keserek yapılan bir ibadettir. Kurban ibadeti, içerik itibari ile farklı olsa da Hz. Adem’e kadar uzanmaktadır. Günümüzdeki anlamıyla, İslam’da Kurban’ın tarihçesi, Hz. İbrahim Peygamber ile başlar. Kurban, İslâm’ın mali ibadetlerinden biridir.

Kurban kesmenin fıkhi açıdan hükmü Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre müekked sünnettir.

Kurban kesmek, akıllı, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisap miktarı (80.18 gr. altın veya bunun değerinde para, mal veya eşya)’ya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Yazının Devamı

1Haccı anlamak, hacı olmak, hacı kalmak

Haccı anlamak, hacı olmak, hacı kalmak Hac, Müslümanlar açısından, hayatının en önemli değişim, gelişim ve belki de dönüşüm duraklarından biridir.

Hacda arzu edilen ruhî yenilenmeyi sağlayabilmek için kişi, içindeki her türlü manevî kir ve pası, ruhuna yük teşkil eden bütün ağırlıkları söküp atmalıdır. Tüm dünyalık kaygıları bir tarafa bırakıp tam anlamıyla ruhunu arındırmaya yoğunlaşmalıdır. (1Haccı anlamak, hacı olmak, hacı kalmak?

Hacı için hayat, hacdan önce ve hacdan sonra olmak üzere ikiye ayrılır. Hacda beyaz bir sayfa açılır. Kutsal yerlerde hem geçmişe hem de geleceğe doğru bir yolculuk yapan hacı, hacda gördüğü ve yaşadığı hakikatlerden sonra, kazanımlarını korumaya gayret etmelidir.

Yazının Devamı

Ahiret ve halleri (2)

Şefaat

Özür dilemenin ve kurtuluş fidyelerinin bir değer taşımadığı, dillerin tutulup konuşamayacağı kıyamet gününde ancak kendilerine, insanlar için şefaat etme izni verilenler konuşabilir. Peygamberler, melekler, Allah’ın sevgili kulları şefaatte bulunacaklardır.

Hz. Muhammed’in yüce Allah’ın izniyle iki yerde şefaati olacaktır. Birincisi, mahşerde toplanan insanların hesaplarının bir an evvel görülmesi ve o dehşet halinin bitmesi için edeceği şefaat. Buna “şefaat-i uzmâ” (büyük şefaat) denir.

Yazının Devamı

Ahiret ve halleri (1)

Ahiret ve halleri (1) Ölüm denen gerçek her gün yaklaşıyor. Her geçen gün ömrümüzden bir yaprak daha düşürüyor ve herkes kaçınılmaz biçimde hayatının sonuna doğru yol alıyor. Her canlının hayatı son bulacak. Ancak ömrü sınırlı olan yalnız insan değil, insanı omuzlarında taşıyan dünya; onun, içinde yer aldığı kâinatın da tıpkı canlılar gibi belli bir ömrü var. Bir gün gelecek kâinatın da ömrü tükenecek ve her şey yerle bir olacak ve düzen bozulacaktır. Bu yer yüzünün ve bütün kâinatın “ömrünün” sonu olacaktır. Kâinatın, bu müthiş olayı yaşayacağı güne “kıyamet günü” diyoruz.

Ancak kıyametin kopması her şeyin sonu değildir. Aksine, kıyametin ardından, bozulan düzen yeniden kurulacak, ölen herkes tekrar diriltilecek, ikinci ve sonsuz bir hayat başlayacaktır. Yüce Allah’ın kudreti ile gerçekleşecek olan bu ikinci hayata da “Ahiret hayatı” diyoruz.

Bütün semavi dinlerin inanç esasları içinde ahiret hayatına iman esası vardır. En son semavi din olan İslam, Ahiret hayatının varlığı üzerinde önemle durur. Tıpkı geçmiş semavi dinlerde olduğu gibi, bizim dinimizde de her şeyin son bulmasından sonra ikinci ve sonsuz bir hayatın varlığına inanmak iman esasları arasında yer almaktadır.

Yazının Devamı

Yaratılışın gayesi olarak ibadet

İbadet olgusu insanlık tarihinin başlangıcına kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. İbadetler, dinin özünü teşkil eden iman esaslarından sonra dinde ikinci önemli halkayı oluşturur. Diğer bir ifadeyle din, en yalın biçimiyle Allah’a inanma ve O’na ibadet etme olduğundan inanç ve ibadet sistemleri dinin aslî unsurlarını meydana getirirler. Buna üçüncü boyut olarak ahlâk eklenmelidir.

Kur’an-ı Kerimde ana çatısı oluşturulan ibadetlerin nasıl yerine getirileceği, uygulama şartları ve hükümleri Hz. Peygamber’in uygulama ve açıklamalarıyla netleşmiştir. Hz. Muhammet’in yaklaşık yirmi üç yıl gibi geniş bir zaman dilimine yayılmış olan İslâm’ı tebliğ görevinin özellikle Medine döneminde ibadetlere ve insan ilişkilerine ait açıklama ve uygulamalar ağırlık kazanmış, sahabe bu dönemde âdeta ibadet eğitiminden geçirilmiştir. Meselâ Hz. Peygamber, “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öylece kılınız”, “Hacla ilgili hükümleri benden öğreniniz” diyerek ümmetine namazın kılınış ve haccın eda ediliş biçimlerini ayrıntılarıyla göstermiş, uygulama ve öğretmeye dayalı dinî hayat, sonraki nesillere aynı şekilde intikal ettirilmiştir. Bundan dolayı ibadetler konusunda sözlü ve fiili sünnetle sahabe tatbikatı vazgeçilmez bir kaynak değeri taşır.

Allah’ın yarattığı varlıkların en şereflisi ve kıymetlisi ise insandır. İnsan amaçsız, hedefsiz, beyhude yaratılmamıştır. Kur’an-ı Kerimde buyurulur ki; “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.” (Kıyame suresi,36), “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” ( Mü’minun suresi, 115 ), “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat suresi, 56), “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (Hicr suresi, 99), “De ki: Bana, dini Allah’a hâlis kılarak O’na kulluk etmem emrolundu.” (Zümer suresi, 11)

Yazının Devamı

Dua, değerimize değer katan ibadet

Sözlükte; çağırmak, seslenmek, davet etmek, istemek ve yardım talep etmek anlamlarına gelen “dua”, din ıstılahında; Allah’ın yüceliği karşısında insanın aczini ve zafiyetini itiraf etmesi, sevgi ve saygı ile O’nun lütuf ve yardımını, dünya ve ahirette nimetler ve iyilikler ihsan etmesini dilemesidir. Kişinin üzerindeki sıkıntı, dert ve belayı gidermesi, günah, hata ve kusurlarını bağışlaması için Yüce Allah’a yalvarıp yakarması ve O’na hâlini arz edip niyazda bulunmasıdır.

Dua; sınırlı, sonlu ve aciz olan insanın, bu halinin bilinci ile ve bütün benliğiyle sınırsız, sonsuz ve kudret sahibi olan Yüce Allah’a yönelip Onunla arasında bir köprü ve diyalog kurmasıdır. Bu bilinçle yapılan dua, insanın Yaratanına olan inancının, güveninin ve O’na teslim oluşunun bir göstergesidir.

Dua, insanda doğuştan var olan bir duygudur. İnsan, üstesinden gelemeyeceği birçok olay, üzüntü ve sıkıntı ile karşılaşır. Böyle anlarda, Allah’a sığınma ve O’ndan yardım isteme ihtiyacı hissiyle dua eder. Bu sebeple bütün dinlerde dua mevcuttur.

Yazının Devamı

Dua İbadetin Özüdür

Dua İbadetin Özüdür

Dua sözlükte, “çağırmak, istemek, yardım talep etmek” anlamına gelir. Din literatüründe ise, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle “Dua ibadetin özüdür.” Başka bir hadiste “Dua ibadettir.” buyrulmak suretiyle duada bulunan kişinin ayrıca ibadet sevabı da alacağına işaret edilmektedir. Bu sebeple dua insanı Rabbi ile buluşturan, Rabbine yönelten çok etkili bir ibadettir.

İnsan bütün işlerde Yüce Allah’ın yardım ve inayetine muhtaçtır. Dua bir ibadet olarak yalnıza yüce Allah’a yapılır. Kur’an-ı Kerimde; “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun!” ( Şu’ara, 26/213 ) buyurulmuştur.

Yazının Devamı

Ramazan’daki kazanımlarımızı korumak

Ramazan’daki kazanımlarımızı korumak

Tutulan oruçlar, kılınan namazlar, okunan veya dinlenen Kur’anlar, verilen zekatlar, sadakalar, edilen dualar ve her türlü hayırlarla bir Ramazan’ı daha geride bıraktık. Şüphesiz ki, bu Ramazan bizde birtakım değişim ve dönüşümlere sebep olmuştur. Birtakım kazanımlarımız olmuştur. Eğer olmadıysa dönüp namazlarımızda, oruçlarımızda nerelerde hata yaptık diye bakmamız gerekir.

Ramazan; Kur’an-ı Kerimin indirilmeye başlandığı aydır.

Yazının Devamı

Kadir Gecesi’ni anlayabilmek

Kadir Gecesi’ni anlayabilmek

Sözlükte kadir (kadr) kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” gibi anlamlara gelir. Dinî literatürde ise “leyletü’l-Kadr” şeklinde Kur’an-ı Kerîm’in indirildiği gecenin adı olarak kullanılır. Aynı adı taşıyan 97. sûre bu gecenin fazileti hakkında nazil olmuştur. Surede Kur’an’ın Kadir gecesinde indirildiği ve sözü edilen gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilir. Müfessirler hayırlı olanın bu gecede yapılan ameller olduğunu, bin ayın ise içinde Kadir gecesinin bulunmadığı bir süreyi ifade ettiğini belirtirler.

Demek ki bu gece; içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı. Yüce Allah’ın insanlara Hz. Muhammet (s.a.v.) vasıtasıyla son hitabı ve nihaî mesajı olan Kur’an’ı indirmesi insanlığın hidayetinde bir dönüm noktası teşkil ettiği için bu olayın gerçekleştiği geceye özel bir anlam yüklenmiştir.

Yazının Devamı

Ramazan ve ahiret bilinci

Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl Ramazan ayında toplumsal duyarlılığı ve farkındalığı artırmak amacıyla önemli bir konuyu kamuoyunun gündemine taşıdığını ve bu çerçevede hizmet, faaliyetler yürütmektedir Başkanlığımız bu yılın Ramazan temasını “Ramazan ve Ahiret Bilinci” olarak belirlemiştir. Bu yazımda ben de bu konu üzerindeki duygu ve düşüncelerimi aktaracağım.

Ramazan, Kur’an-ı Kerîm’de adı anılan tek aydır. Ramazan, oruç ayıdır, Kur’an ayıdır. Ramazan, takva ayıdır, şükür ayıdır, tövbe ayıdır, itikâf ayıdır. Ramazan, günahlardan uzak kalma, bir daha aynı günahlara dönmemeye karar verme ayıdır. Ramazan, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini içinde barındıran bir aydır.

Ramazan, kardeşliğimizi pekiştirme, birlik ve beraberliğimizi daha da güçlü kılma ayıdır. Ramazan, infak ayıdır. Zekât fitre ve sadakalarımızla aramızda gönül köprüleri kurma ayıdır. Ramazan, zulüm altında inleyen kardeşlerimize daha güçlü bir şekilde destek verme ayıdır.

Yazının Devamı

Ramazan Bir Medeniyet Okuludur

Ramazan okulu otuz günlük bir program ve müfredata sahiptir. Günlük program, sahurla başlar. Mümin, sahura kalkarak programa başlamış olur. Sahur, bizzat Hz. Peygamber tarafından programa dahil edilmiştir. Gecenin belli bir vaktinde bütün müminlerin sahura kalkıp, Allah rızası için oruca niyet etmeleri gerçekten müthiş bir hadisedir.

Sahur pek çok açıdan önemlidir

En önemlisi bir ibadete uyanık başlamaktır. İnsanların derin uykuya daldığı bir sırada, uykuyu bölüp kalkmak, rahmet mevsiminde rahmete talip olmak, aile efradını sofranın etrafında bir araya getirip seher vaktinde mahmur gözlere neşe katmak, gerçekten çok önemlidir. Seher vaktinin, ayrıca Allah katında ayrı bir değeri vardır. Bundan dolayı Hz. Peygamber sahuru, bereket kavramıyla birlikte zikrederek, “Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır” buyurmuştur ve ona manevi bir anlam yüklemiştir.

Yazının Devamı

Lealleküm Tettegun

Lealleküm Tettegun

Özlemle beklediğimiz kutlu zaman dilimine kavuşmanın mutluluğu içerisindeyiz. Yüce Allah dualarımızı kabul ederek bizleri rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayına kavuşturdu. Hamdolsun, şükürler olsun kavuşturana.

Rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayının hayırların fethine şerlerin def’ine, çektiğimiz sıkıntı ve üzüntülerin bir an önce son bulmasına özellikle mağdur ve mazlum Filistinli kardeşlerimizin acılarının dinmesine vesile olsun.

Yazının Devamı

İhsanın Mertebeleri

İhsanın Mertebeleri

İhsan bilinci, kulun Rabbiyle ve diğer varlıklarla ilişkisi bağlamında Müslümana dünya ve ahiret mutluluğunun yolunu göstermekle birlikte, günümüz dünyasının gerek bireysel ve gerekse toplumsal birçok sorununa da çözüm sunmaktadır.

Bugün, İslam âlemi de dâhil olmak üzere, yeryüzünde yaşanan ahlaki erozyon, kaybedilen huzur ve güven ihsan şuurundan uzaklaşmanın tabii sonucudur.

Yazının Devamı