Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

Kur’an-ı Kerimde Yahudiler nasıl anlatılıyor

Şu anda orta doğuda (başta Filistin ve Lübnan’da) büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Maalesef Müslümanların bunu engellemeye gücü yetmiyor.

Batılı ülkeler, topyekûn İsrail’e sahip çıkıyor. Zayıf bazı ülkelerin cılız tepkileri ise, fazla bir anlam ifade etmiyor.

Dünyanın başına bela olan bu milletin hayat hikâyesi ibret alınması için Kur’an-ı Kerimde ayrıntıları ile anlatılır.

Yazının Devamı

İslam’ı ihsan şuurunda yaşamak

Temel hadis kaynaklarımızın hepsinde “Cibril Hadisi” diye yer alan bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: Hazreti Ömer (r.a.) naklediyor.

“Bir gün Peygamber efendimizle birlikte Mescid-i Nebevî’de oturuyorduk. Elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, üzerinde yolculuk eseri bulunmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:

– Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat! Dedi.

Yazının Devamı

Ahirette “Âh keşke” dememek için

Sevgili Peygamberimiz ashabıyla sohbet ederken: “Ölen hiç kimse yoktur ki pişmanlık duymasın.” buyuruyor.

Etrafındaki sahabeler: “Ey Allah’ın Resulü! Nedir insanın pişmanlığı?” diye soruyorlar. Peygamberimiz (s.a.v.) pişmanlığın sebebini açıklıyor: “ Eğer dünyada kendisine belirlenen süreyi tamamlayıp da Rabbinin huzuruna giden kimse, iman etmiş, ibadetlerini elinden geldiğince yapmaya gayret etmiş, haramlardan uzak durmaya çaba göstermiş, helal dairesinin içerisinde yaşamışsa da pişman olur. Neden pişman olur? Niye daha güzel bir hayat yaşamadım?

Keşke daha güzel bir hayatım olsaydı, daha çok ibadetim olsaydı, keşke bu malı, mülkü yığacağım yerde daha çok fakiri sevindirseydim, daha çok garibin yüzünü güldürseydim. Keşke daha çok muhtacın sofrasında aş olsaydım. Çocuklarımı iyi yetiştirdim ama keşke daha çok gayret etseydim de onları daha güzel yetiştirseydim. Keşke daha iyi bir komşu, daha iyi bir evlat, daha iyi akraba olsaydım.

Yazının Devamı

Kur’an-ı Kerimde Hz. Muhammed (s.a.v.)

Dini bilgilerimizin ilk ve en güvenilir kaynağı hiç şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim’dir. Bizler sevgili Peygamberimizi öncelikle yüce kitabımızdan, sonra da bizzat kendisinin anlatımlarından öğrenmeye çalışırız.

Bu yazımda bazı ayet-i kerimelerde sevgili Peygamberimizin bizlere nasıl tanıtıldığını arz etmeye çalışacağım.

“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh’ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf; 110)

Yazının Devamı

Camilerin imarı konusu

Camiler, Allah’a kulluk amacıyla her kesim ve her yaştan insanların bir araya geldiği, yüce Allah’a boyun eğip secde ettiği, kulluk şuurunu geliştirerek görevlerini ifa ettiği özel mekânlardır.

İslam’ın sembolü ve mührü olan camilerimiz Kâbe’nin birer şubeleridir.

Camiler millî ve dinî kimliğimizin oluşup gelişiminde, nesilden nesle aktarılarak korunmasında çok önemli bir yere sahiptir. Camilerin bu önemli fonksiyonu göz ardı edilmemelidir.

Yazının Devamı

Camiler ve din görevlileri hayatınızın neresinde

Bildiğimiz gibi her yıl Ekim ayının ilk haftası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır.

Hafta münasebetiyle cami ve din görevlileri hakkında oluşturulan yanlış algılar düzeltilmeye çalışılmakta ve bu iki kavramın önemi ile ilgili bir bilinç oluşturmak amaçlanmaktadır.

Geçmişten günümüze din hizmetlerinin en yoğun icra edile edildiği mekânlar hiç şüphesiz camilerdir. Camiler dini, ilmi ve sosyal hayatın merkezi olmuş mukaddes mekânlardır. Camiler, tevhit inancının simgeleridir. Hem Allah’a ibadet edilen hem de başta Kur’an-ı Kerim ve ilmihal bilgileri olmak üzere ilim ve hikmet öğrenilen şerefli mekânlardır. Minareleri tevhidin sembolü, ezanları şahadetin temeli, mihrap, kürsü ve minberleri hak ve hakikatin gür sesi, safları huzur, güven ve mutluluğun teminatıdır.

Yazının Devamı

Şahsiyetin korunması bağlamında beş alanın korunması

Müslüman bir kişinin Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in örnek ve önderliğinde tevhit ilkesi ile uyumlu sahih bir iman, imanın gereği ibadetler, güzel ahlak (Kur’an ahlakı), adalet, merhamet, güven, doğruluk…Vb değerlerle şahsiyetini inşa etmesi istenmiş, bunun yolu da ona gösterilmiştir.

Bu yol; kişinin Kur’an-ı Kerim ile kimliğini inşa etmesi, Allah Resulü (s.a.v.)’in sünneti ile karakterini şekillendirmesidir. Şahsiyetin Türkçedeki karşılığı kişilik/belirgin özelliktir. Kişilik, bir kimsenin kendisine özgü belirgin özelliklerin bütünü demektir.

Yazının Devamı

Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası

14 Eylül 2024 Cumartesi’yi Pazara bağlayan gece Yüce Rabbimizin âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) mevlidi şerifini inşallah idrak edeceğiz.

Hz. Muhammed Yüce Allah’ın insanlığa gönderdiği son peygamber ve bütün insanlığın ilahi rehberidir. Onun gelişiyle insanlık başta inanç, ibadet ve ahlaki yozlaşmalar konularında bireysel ve toplumsal düzeyde pek çok değişim ve gelişime şahit olmuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığımız 2024 yılı “Mevlid-i Nebi Haftası” ana temasını “Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası” olarak belirlemiştir. Hafta boyunca yurt içi ve yurt dışında gerçekleştirilecek çeşitli etkinliklerle Hz. Peygamber’in örnekliği çerçevesinde ana tema konusuna dikkat çekilecek, konu hakkında toplumsal bir duyarlılık ve bilinç oluşmasına katkı sağlanacaktır.

Yazının Devamı

Koğuculuk

İnsanlar arasında söz taşımaktır. Bu, İslamın yasak ettiği ve büyük günahlardan biri olarak saydığı ahlak dışı kötü davranışlardan biridir.

Koğuculuk yapan kimseler, Peygamber efendimizin hadislerinde cezalarını çekmeden cennete giremeyecekleri bildirilmiştir.

Yazının Devamı

Ölürsem Şehit Kalırsam Gazi

Aziz milletimizin vatanımızı işgal eden güçlere karşı 19 Mayıs 1919’da başlattığı destansı mücadelenin, 30 Ağustos 1922’de şan ve şeref dolu bir zaferle nihayete erdiği kutlu günün 102. yıl dönümünü milletçe büyük bir gururla kutluyoruz.

İstiklal mücadelemizi zaferle taçlandıran ve şanlı tarihimizin önemli bir dönüm noktası olan 30 Ağustos Zafer’inin 102. Yıldönümü kutlu olsun!

30 Ağustos zulme, işgale, esarete, teslimiyete karşı Türk milletinin topyekûn haykırışı, birlik ve beraberliğimizin önünde hiçbir gücün duramayacağının ispatı, özgürlük ve bağımsızlık yolundaki inanç, irade ve kararlılığın göstergesi ve Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden yolun mihenk taşıdır.

Yazının Devamı

Gıybet ve İftira

İslam dini sosyal ilişkilere, ahlâkî davranışlara, kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edecek davranışlardan kaçınılmasına büyük önem vermiştir.

Bu sebeple sosyal ilişkileri zedeleyen, temel hakları ihlal eden ve ahlaki zafiyete sebebiyete veren gıybet ve iftirayı şiddetle yasaklamıştır.

Gıybet; bir insanı gıyabında eleştirmek, çekiştirmek ve hoşlanmayacağı sözler söylemektir. Halk arasında buna “dedi-kodu” da denir. Kişinin maddi ve manevi varlığının bütün yönleri gıybet ve iftira konusu olabilir.

Yazının Devamı

Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı

Aile, insanların içinde doğup büyüdükleri, kimlik ve kişiliklerini kazandıkları ve sosyal ilişkilere girdikleri toplumsal bir kurumdur.

İslâm dini aile fertleri ve akrabalar arasındaki sosyal statü ve roller ile onların yetki ve sorumluluklarını ayrıntılı bir şekilde orta koymuş ve aile büyüklerine karşı saygı, sevgi ve hürmeti, akrabaya karşı ilgi ve alakayı Yüce Allah’a yapılan kulluk ve ibadetle eşdeğer tutmuştur. Böylece akrabalarla ilişkiler konusu hem din ve ahlâkın hem de hukukun temel konuları arasında yer almıştır.

İslâm dini akrabalık bağlarıyla bağlı olan kişileri birbirlerine karşı derin bir sevgi, saygı, merhamet, yardımseverlik ve fedakârlık içerisinde birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşacak vefalı hısımlar olarak kabul etmiştir. İslâm dini akrabalığın kan, kayın/sıhrî ve süt emzirme olmak üzere üç yolla meydana geleceğini kabul etmiş, evlat edinme yolunu ise meşru bir akrabalık yolu olarak benimsememiştir.

Yazının Devamı

Akrabalık hukuku

Yüce Allah Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki;

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl; 90)

Kendisine ilk vahiy geldiğinde, gördüğü manzara karşısında endişelenip korkuya kapılan Hz. Peygambere vefakâr ve fedakâr eşi Hz. Hatice şöyle demişti: “Sen rahat ol, üzülme. Allah ‘a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmayacak, ele güne rezil etmeyecektir. Çünkü sen;

Yazının Devamı

Ev alma komşu al

Kur’an-ı Kerim’de bizzat “komşu” kavramı kullanılarak komşuluğun önemini ortaya konulmuştur..

Türkçemizdeki komşu kelimesinin karşılığı olarak Arapça’da kullanılan “câr” kelimesi genellikle birbirine yakın evlerde yaşayan aileleri ifade eder. Kur’an-ı Kerim’in Nisa Suresi 36. ayetinde “câr” sözcüğü “yakın ve uzak komşu” anlamlarında kullanılmıştır:

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”

Yazının Devamı

Komşulukta güven duygusu

İslam’da iman ile güven arasında çok güçlü bir ilişki vardır.

Yüce Rabbimizin güzel isimlerinden biri olan “el-Mümin”, emniyet ve esenlik veren, huzur veren, korkuları gideren anlamlarına gelir.

Müslüman; Yüce Allah’ın kudretine teslim olan, zihnini ve yüreğini en sağlam, bâki ve değişmez mesnede yaslayan, böylelikle huzura kavuşan ve huzur veren kimse demektir. Onun için Allah’ın varlığına ve birliğine inanan mümin hem güven içinde olur hem de başkalarına güven verir.

Yazının Devamı

İstismarcıları tanıyalım

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde buyuruyor ki;

Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. (Lokmân Sûresi, 31/33)

Hz. Peygamber (s.a.s.), İslam dinini tebliğ ettiği süreçte üç tür insan tipiyle karşılaşmıştır. Bunlardan birincisi, onun getirdiği vahye inanan ve samimi bir şekilde onun çizdiği yolda yürümeye çalışan müminler.

Yazının Devamı

Mâh-ı Muharrem

Muharrem ayındayız. Matemimiz var bizim. Her yanımız Kerbela her ferdimiz varis-i Hüseyin’dir. Zalimlere inat mazlumların yanındayız.

Ne olursu olsun 14 asırdır Hak uğruna haklıdan yanayız. Hani demiş ya şair “Bizler Muharrem ayının geldiğini kana kana su içerken annemizden yediğimiz zılgıttan anlardık” diye, bu ay matem ayıdır. Bu ay hüzün ayıdır. Bu ayın mateminin mezhebi, meşrebi olmaz. Bu aydaki matemin tek dayanağı Hazret-i Muhammet ve evladına olan muhabbettir. Kerbela hüznü bir mezhep yahut bir meşrep hüznü değildir. Kerbela hüznü bir vicdan hüznüdür. Vicdanımız kurumadı, kalplerimiz taşlaşmadı ise hüzünden payımızı almalıyız.

Yazının Devamı

Hacı kalabilmek Haccı Anlamak

Hac, Müslümanlar açısından, hayatının en önemli değişim, gelişim ve belki de dönüşüm duraklarından biridir.

Bir Hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.” Hac, müminin hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. Hacca gidebilmek ve bu ibadeti yerine getirip hacı olabilmek bir nasip işiyken hacı kalabilmek büyük bir sorumluluk ve gayret gerektirir.

Hacı olmak, bir bakıma Müslüman olmanın sorumluluklarını hakkıyla yerine getirme taahhüdüdür. Hacı kalmak ise bu taahhüde bağlı kalmaktır.

Yazının Devamı

Cuma namazı (2)

Son öğle namazı anlamına gelen Zuhr-i âhir namazı, bir kısım İslâm bilginleri tarafından, Cuma namazının sahih olmaması ihtimaline karşı ihtiyaten kılınması öngörülen o günkü öğle namazı yerine kaim olması umulan namazdır. Öncelikle şunu ifade edeyim ki; bu ve bundan sonra iki rekât olarak kılınan vakit sünnetinin Cuma namazı ile direk bir ilgisi yoktur. Cuma namazının sıhhat şartlarındaki ihtilaf sebebiyle Cuma namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle zuhr-i ahir namazının kılınması gerektiğini ileri sürenler olduğu gibi, buna karşı çıkanlar alimlerimiz de olmuştur.

Zuhr-i ahir namazının gerekliliğini ileri sürenlerin hareket noktası, bir yerleşim biriminde birden fazla camide Cuma namazının sahih olmaması ihtimalidir. Bunlara göre, bir zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki olmaz. Kimin önce başladığını tespit etmek te mümkün olmadığından ihtiyaten hepsinin öğle namazını kılmaları gerekir.

Zuhr-i ahir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı ilkesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, “belki Cuma namazı sahih olmamıştır” diye zuhr-i ahir kılmak doğru olmaz. Bir kısım alimler ise, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle, zuhr-i ahir kılmayı bidat kabul etmişlerdir.

Yazının Devamı

Cuma namazı (1)

Cuma namazı, farz oluşu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olan ve hutbeyi de ihtiva eden iki rekatlı, cemaatle kılınan bir namazdır. Yüce Allah, “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” Buyurmaktadır. (Cuma Suresi; 62/9-10) Hz. Peygamber, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.”, “Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler ya bundan vazgeçerler ya da Allah kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”, “Allah önemsemeyerek üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler” buyurmaktadır. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca kılınmış ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir. Hz. Peygamber ilk Cuma namazını hicret esnasında Medine yakınındaki Rânûna denilen bir vadide kıldırmıştır.

Cuma namazı, akıllı, buluğ çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim Müslüman erkeklere farz kılınmıştır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaate gelemeyecek kadar mazereti olanlar Cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Zira Hz. Peygamber, köle, kadın, çocuk, hasta ve yolcu dışında Cuma namazının her Müslüman’a farz olduğunu belirtmiştir. Ancak Cuma namazını kılmaları halinde bu kimselerin namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.

Cuma namazı kılmak kadınlara farz değildir. Konuyla ilgili hadisleri ve uygulamaları göz ardı ederek, sadece Cuma namazını farz kılan ayetteki “ey iman edenler” ifadesinden hareketle kadınların Cuma ile mükellef olduklarını söylemek doğru değildir. Aksi halde, hükümlü, hasta ve diğer mazeret sahiplerinin de Cuma ile mükellef olmaları gerekir. Zira Hz. Peygamber, kadın, hasta, yolcu ve hürriyeti kısıtlı olanların Cuma namazı ile yükümlü olmadıklarını belirtmek suretiyle ayetin hükmünü tahsis etmiştir.

Yazının Devamı

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular (3)

Kurban kesmek, akıl sağlığı yerinde, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslümanın yerine getireceği malî bir ibadettir. İster vacip isterse nafile olarak kurban kesecek kimse, kurbanını peşin satın alabileceği gibi, borçlanarak da satın alabilir. Bu, kurbanın sıhhatine engel teşkil etmez. Ancak alınan kredi faizli ise o zaman faiz verme yasağını işleyeceği için günaha girmiş olur. Kendi imkânlarıyla kurban kesemeyecek olanların böyle yöntemlere başvurmaları dinen uygun değildir.

Kurban namazı diye bir namaz yoktur. Bu namazın dinî bir gereklilik olduğu inancı veya kanaati yanlıştır. Kurban kesen kişi böyle bir ibadeti yapma imkânına kavuştuğu için Allah’ın verdiği nimete şükür olarak iki rekât nafile namaz kılabilir.

Kesilen kurbanın kanının alına sürülmesi uygun değildir. Halkımız arasında yaygın olan bu uygulamanın başka kültürlerden girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla terk edilmesi gerekir.

Yazının Devamı

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular (2)

Kişi, ister peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvanı kurban olarak kesebilir.

Kurbanlık hayvan, kilo birim fiyatı belirlenmek suretiyle canlı olarak tartıyla alınıp-satılabilir. Ayrıca, toplumda herhangi bir aldatma, kargaşa ve ihtilafa yol açmayan yaygın bir uygulama varsa, kurban edilmek üzere satın alınmak istenen hayvanın karkas halindeki kilo birim fiyatı önceden belirlenmek şartıyla, kesildikten sonra tartılarak parasının ödenmesi yoluyla da satılıp alınabilir. Ancak bu şekildeki satışın geçerli olması için kesimden önce taraflar arasında akdin tamamlanması yani kilo birim fiyatının belirlenmiş olması gerekir. Ayrıca kurbanın kelle, paça ve sakatat gibi bazı yerlerinin satıcıda kalması şart koşulmamalıdır.

Eğer zengin birinin satın aldığı kurbanda sonradan kurban olmasına engel olan kusurlardan biri ortaya çıkarsa, bu hayvanı kesmesi caiz değildir. Onun yerine kusursuz başka bir hayvanı alıp kesmesi gerekir. Kişi eğer fakir ise satın aldığı kurbanda sonradan bir kusur ortaya çıksa bile, bu kusurlu hayvanı kesmesi caizdir, yenisini alması gerekmez.

Yazının Devamı

Kurbanla ilgili en fazla sorulan sorular (1)

Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen kurban, dini literatürde Kurban Bayramı günlerinde ibadet niyetiyle belli hayvanlardan birini keserek yapılan bir ibadettir. Kurban ibadeti, içerik itibari ile farklı olsa da Hz. Adem’e kadar uzanmaktadır. Günümüzdeki anlamıyla, İslam’da Kurban’ın tarihçesi, Hz. İbrahim Peygamber ile başlar. Kurban, İslâm’ın mali ibadetlerinden biridir.

Kurban kesmenin fıkhi açıdan hükmü Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre müekked sünnettir.

Kurban kesmek, akıllı, ergen, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan her Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka nisap miktarı (80.18 gr. altın veya bunun değerinde para, mal veya eşya)’ya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Yazının Devamı

1Haccı anlamak, hacı olmak, hacı kalmak

Haccı anlamak, hacı olmak, hacı kalmak Hac, Müslümanlar açısından, hayatının en önemli değişim, gelişim ve belki de dönüşüm duraklarından biridir.

Hacda arzu edilen ruhî yenilenmeyi sağlayabilmek için kişi, içindeki her türlü manevî kir ve pası, ruhuna yük teşkil eden bütün ağırlıkları söküp atmalıdır. Tüm dünyalık kaygıları bir tarafa bırakıp tam anlamıyla ruhunu arındırmaya yoğunlaşmalıdır. (1Haccı anlamak, hacı olmak, hacı kalmak?

Hacı için hayat, hacdan önce ve hacdan sonra olmak üzere ikiye ayrılır. Hacda beyaz bir sayfa açılır. Kutsal yerlerde hem geçmişe hem de geleceğe doğru bir yolculuk yapan hacı, hacda gördüğü ve yaşadığı hakikatlerden sonra, kazanımlarını korumaya gayret etmelidir.

Yazının Devamı