Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

RAMAZAN VE İNFAK ( 2 )

Başkanlığımız, her yıl Ramazan ayında bireysel ve toplumsal hayatımıza ışık tutan önemli bir değeri kamuoyunun gündemine taşımaktadır. Konu, Ramazan ayı boyunca etraflı bir şekilde ele alınarak toplumumuzda bir duyarlılık ve farkındalık oluşması hedeflenmektedir.

Bu bağlamda 2019 yılının Ramazan teması “Ramazan ve İnfak” olarak belirlenmiştir. İnsanın, Yüce Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla ortaya koyduğu her türlü iyilik, fedakârlık ve harcamalar infak olarak isimlendirilir. Bu açıdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her türlü hayrı içeren geniş bir kavramdır.

Pek çok ayet ve hadiste ihsan ve cömertlikle beraber infak ilahi bir sıfat ve peygamberlerin sahip oldukları erdemlerden biri olarak gösterilmiş, cimrilik ve mal hırsı kötülenmiştir. Sahip olduğumuz her şeyin, bütün nimet ve servetin asıl maliki yalnızca Allah’tır. Bizlere düşen, emanetçi olarak kullandığımız bu nimetleri ve serveti O’nun rızası doğrultusunda değerlendirmek, dini ve ahlaki ölçülere göre gereken yerlere, gerektiği ölçüde harcamaktır.

Yazının Devamı

RAMAZAN VE İNFAK ( 1 )

Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl Ramazan ayında bireysel ve toplumsal hayatımıza ışık tutan önemli bir değeri kamuoyunun gündemine taşımaktadır. Konu, Ramazan ayı boyunca etraflı bir şekilde ele alınarak toplumumuzda bir duyarlılık ve farkındalık oluşması hedeflenmektedir.

Bu bağlamda 2019 yılının Ramazan teması “Ramazan ve İnfak” olarak belirlenmiştir. İnsanın, Yüce Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla ortaya koyduğu her türlü iyilik, fedakârlık ve harcamalar infak olarak isimlendirilir. Bu açıdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her türlü hayrı içeren geniş bir kavramdır.

Dinî-ahlâkî bir terim olarak infak genellikle “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de infak kavramı yetmişe yakın âyette “harcama yapma” anlamında geçmektedir.

Yazının Devamı

BEN ORUÇLUYUM DİYEBİLMEK...

Ramazan ayı iftarıyla, sahuruyla, teravihi ve daha nice güzellikleriyle bir sabah güneşi gibi üzerimize doğdu. Kerim Kitabımızda Yüce Kudret; “ Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” buyurmaktadır. Rahmet elçisi Peygamberimiz de; “ Kim iman ederek ve sevabını Allah’tan umarak ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” müjdesiyle bizleri orucumuzu tutmaya teşvik etmiştir. “Sabır ayı” olan Ramazan nedendir bilinmez bazıları için “sinir ayı” oluyor. Halbuki sevgili Peygamberimiz (s.a.s): “oruç sabrın yarısıdır” buyurur. Ancak Ramazan ayında birçoğumuz sabırlı değil maalesef. Birçok olaya yerli yersiz tepki gösteriyoruz. Hele hele iftar saati yaklaştıkça bu açıdan Müslüman’a hiç yakışmayan tutum ve davranışlar sergileniyor. Sevgili peygamberimiz; “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu bir günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. O’na birisi sataşır veya kötü söz söylerse, “Ben oruçluyum” desin .” öğüdü ile oruç tutanın ağzına giren kadar çıkana da dikkat etmesi gereğini hatırlatıyor. “Ben Oruçluyum…” diyebilmek her kişinin değil er kişinin davranışı olsa gerek. Oruç sadece midemizin değil aynı zamanda dilimizin, elimizin, gözümüzün, gönlümüzün çirkinliklere karşı korunduğu bir ibadetidir. Dilimizin orucu onu bütün kötü sözlerden uzak tutmak, elimizin orucu onu kötülüklerden çekmek, gönlümüzün orucu içimizdeki kin, nefret ve buğz duygularını söküp atmak, gözümüzün orucu onu haramlardan koruyarak evrene ve içindekilere ibret nazarı ile bakıp yüce Rabbimizin kudretini kavramaya çalışmaktır.

Şuurlu bir şekilde tutulan oruç toplumsal barışın ve birlikteliğin sağlanmasında önemli rolü vardır. Çünkü oruçlu kavgalara, kötü söz ve fiillere açık değildir. Birbirleriyle iyi geçinme yerine birbirini yeme yarışı inde olan insanlığın içerisine düştüğü bunalımlardan kurtulabilmesi için orucun sağlayacağı manevi atmosfere ihtiyacımız var. Bir oruç kavramı olan “İmsak” kendini tutmak demektir. İmsak hayatı durdurmak değil, hayat içinde yaşanabilecek olumsuzluklara karşı kendimizi tutmak, korumaktır. Ramazan bir kişilik hassasiyeti istiyor Müslüman’dan. Her gün tutulan orucun suyun damla damla göl oluşu gibi, kalbimizi güzel duygularla doldurması beklenir. Belli ki yüce Allah’ın oruçtan muradı, bizlerin sadece aç-susuz kalması değil. İmsak emrine uymak ile bir üst kulluk seviyesine çıkmamızdır. Kişi tuttuğu oruçla kötülükleri terk etmeyi hedeflemelidir. O, karşılaştığı bütün kötülüklere karşı, “ Ben oruçluyum, bana cennet kapıları açıldı…” diyebilmelidir.

Namaz, oruç ve zekât…

Yazının Devamı

KARESİ MÜFTÜLÜĞÜ RAMAZANA HAZIR

Rahmet, bereket ve mağfiret iklimi olan Ramazan ayına erişmenin huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız. 5 Mayıs Pazar günü kılacağımız ilk teravih namazının ardından 6 Mayıa Pazartesi günü tutacağımız ilk oruç ile bu mübarek aya girmiş olacağız.

Diyanet İşleri Başkalığımız her yıl Ramazan ayında bireysel ve toplumsal hayatımıza ışık tutan önemli bir değeri kamuoyunun gündemine taşımaktadır. Bu bağlamda bu yılın ramazan teması ” Ramazan ve İnfak” olarak belirlenmiştir. “Ramazan ve İnfak” birbiriyle bütünleşen iki yüce değer olarak bu yıl oruç ayında gerçekleştireceğimiz faaliyetlerimize mihver olacak. “İnfak Kalpleri Birleştirir” sloganıyla müminleri maddi ve manevi anlamda infakta bulunmaya, yarım hurmayla da olsa korunmaya, arınmaya ve gönüllerimizi buluşturmaya davet ediyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, 2019 yılı sadaka-i fıtır miktarını asgari 23,00 lira olarak tespit etmiştir. Bu vesilesiyle maddi durumu iyi olan vatandaşlarımız ile ihtiyaç sahibi kimseler buluşturulacak, imkânlar ölçüsünde ihtiyaçlarının giderilmesine yardımcı olunacaktır.

Yazının Devamı

OKUMAK AMA NASIL

6 Mayıs Pazartesi Ramazanın başlangıcıdır. 5 Mayıs Pazar günü akşam ilk teravih namazı kılınacak ve o akşam ilk sahura kalkılacaktır. Hepimize hayırlı olsun. Hayırların fethine şerlerin def’ine vesile olsun. Hoş geldin ey rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı.

“İşte Ramazan ayı; hem kendi iç dünyamızı hem de etrafımızı temizlemeyi, arıtmayı, kendine gelmeyi, hayatı anlamlandırmayı sağlayan bir zaman dilimidir. Ramazan, her yıl insanın katıldığı bir ruh şölenidir. Ramazan, yaşama alanımıza şuuraltında yatan ve hep yarınlara bırakılan niyetleri gün ışığına çıkarır.” (Sezai Karakoç, Yazılar I, İstanbul 1967, s.42, 51.)

Ramazan; kavurucu, şiddetli, kızgın sıcak anlamına geldiği gibi, yeryüzünü tozdan temizleyen, güz mevsiminin önünde, yaz mevsiminin sonunda yağan yağmur anlamına da gelir. Peygamber Efendimize ilk gelen ayet, “İkra” yani “Oku” diye başlar. Bu okuyup geçmek değil, oku ve anla, oku ve öğren, oku ve uygula… vb anlamlarda anlaşılması gereken dinimizin temel kavramlarından biridir. Tilavet kelimesi de bu manadadır. Tilavette, okuduğunu güzelce, tane tane okumak, anlaya anlaya yürekten okumak vardır; bir de anladığını uygulamak, yaşamak vardır.

Yazının Devamı

TAZİYE ÂDÂBI

Taziye; başsağlığı dileme, yakını/sevdikleri ölmüş kişilere sabır telkin etmek, gereken maddi ve manevi desteği vermektir. Acılı yürekleri teskin etmektir. Müslüman’ın görevlerinden olan bu manevi desteğin elbette bir adabı vardır. Taziyede kullanılacak sözler hassasiyetle seçilmelidir. Bazen konuşmak yerine susmak gerekir. Giyilen kıyafetler bile özenle seçilmelidir. Bütün bunlar, cenaze yakınının hâliyle hemhâl olmaktır. Ölenle ölünmese de geride kalanların acısına ortak olmaktır. Hüzünler paylaşıldıkça azalır. Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak, sabır ve metanet dilemek İslam kardeşliğinin bir gereğidir.

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155.) ayet-i kerimesini hatırlatmak, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” [Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz (Bakara 2/156.)] diyerek acıya tahammül göstermek, mükâfatını Allah’tan bekleyerek sabretmeyi telkin etmektir. Taziyede sözü uzatmamak, abartmamak gerekir. Belki bazen içten bir sarılış her şeyi anlatır. İhtiyaçları olması durumunda bütün samimiyetimizle yanında olduğumuzu hissettirmektir taziyenin amacı. Taziye mümkün mertebe uzatılmamalı, üç gün ile sınırlandırılmalı, cenaze yakınlarını yoracak, masrafa sokacak, kalbini kıracak her türlü davranışlardan uzak durulmalıdır. Taziyelerde hassas davranıldığı hâlde bazen bilmeyerek de olsa yanlış ve kırıcı durumlar sergilenmektedir. Örneğin taziye evinde karşılaştığı arkadaşıyla sohbet ederken çocukluk anılarına kadar inmek ve gafilce yükselen kahkaha sesleri…

Dinimiz ve kültürümüz, cenaze yakınlarına karşı sorumluluklarımızı belirlemiştir. “Allah, merhum/merhumeye rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Sizlere de Rabbim sabr-ı cemil ihsan etsin. Geride kalanlara hayırlı, uzun ömür versin. Başınız sağ olsun.” şeklindeki dua ve temennilerle cenaze yakınına taziyede bulunmak uygun görülmüştür. Hz. Muhammed’in (s.a.s.), “Ölülerinizin iyiliklerini anın, onların kötülüklerini zikretmekten kaçının.” sözü, ölünün arkasından iyiliklerini konuşmayı, cenaze yakınlarını üzecek her türlü söz ve davranıştan kaçınmayı özetler niteliktedir.

Yazının Devamı

BERATINI ALANLARDAN EYLE YA RAB!

19 Nisan 2019 Cuma gününü Cumartesi’ye bağlayan gece Berat gecesidir. Sevgili peygamberimiz; “Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek kıl, bizi Ramazan ayına kavuştur” diye dua etmiştir. “Berat” kelimesi sözlükte; günah, suç, borç ve cezadan kurtulma anlamına gelir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav); “Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü yüce Allah, bu gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve “tövbe eden yok mu? Onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim, hastalığından şifa isteyen yok mu ona şifa vereyim. Yok mu şunu isteyen yok mu bunu isteyen” der. Bu durum sabaha kadar devam eder.” buyurmuştur.

Bu gece tövbe ve dua ile beratımızı alacağımız gecedir. Yüce Allah; “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara suresi, 2/186) buyurmaktadır. Kişi kin, düşmanlık, kibir, gurur, içki, kumar, yalan, iftira ve benzeri günahları bu gece terk etmeye azmetmelidir. Çünkü bu günahları işlemeye ısrar edenler bu gecenin feyzinden mahrum kalırlar.

Bu gece kırılan ümitlerimizi onarıp yarınlarımıza ümitle bakma gecesidir. Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki; “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” Müjdesini hatırlayarak insan kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir.

Yazının Devamı

NÂS SURESİ

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen “nâs” kelimesinden almıştır. Ayrıca Nâs ve Felak sûresiyle birlikte “Muavvizeteyn/ Mukaşkışeteyn-iki koruyucu/şirkten uzaklaştıran, tedavi eden iki sure ” adlarıyla da anılmaktadır. Resûlullah, Felak ve Nâs sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını tavsiye etmiştir. Psikolojik ve ruhsal sıkıntılar yaşayan fertlerin tıbbi tedavileri yanında bu iki sureyi okuyarak yüce Allah’a sığınmaları tavsiye edilir.

Meali:

“De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.” ﴾Nas Suresi/1-6﴿

Yazının Devamı

CUMA NAMAZI

Cuma namazının hükmü nedir?

Cuma namazı farz-ı ayındır. Yüce Allah “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma; 9) buyurmaktadır. Hz. Peygamber de, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman erkeğe farzdır” buyurmuştur. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar kılına gelmiş ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir farklı görüş ortaya çıkmamıştır.

Cuma namazı kılmakla kimler yükümlüdür? Kadınların cuma namazı kılmaları zorunlu mudur?

Yazının Devamı

İSRA VE MİRAÇ

02 Nisan 2019 Salı gününü Çarşamba gününe bağlayan gece, ömrümüzün bir Miraç kandilini daha idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşayacağız. Miraç, bir yükseliştir. Fiziğin metafiziğe, bedenin ruha, kulun Allah’a yükselişidir.

İsrâ gece “yolculuğu yapmak” demektir. Terim olarak, Yüce Allah’ın takdiriyle Hz. Peygamber’in (a.s.), bir gece Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan -çevresi mübarek kılınan- Mescid-i Aksâ’ya götürülmesini ifade eder. Miraç ise, “yukarı çıkmak, yükselmek, yukarı çık­ma, yükselme vasıtası” demektir. Terim olarak ise, niteliği Kur’ân ve sahîh Sünnet tarafından bildirilen, Hz. Peygamber’in (a.s.) İlahî Huzur’a kabulünü ifade eder.

İsrâ ve miracın gerçekleştiği hususunda, Ehl-i Sünnet âlimleri arasında görüş birliği vardır. Rivâyetlerin bütünü göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, isrâ ve mi’racın aynı gecede gerçekleştiği ve Hz. Peygamber’in (a.s.) ilk önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldüğü anlaşılır.

Yazının Devamı

MEHMET AKİF’İN BALIKESİR VAAZI ( 2 )

“Sahâbe-i kirâm efendilerimizin giydikleri libâslar (elbiseler) neresinden eskirdi, bilir misiniz? Omuzlarından. Çünkü daima cemâatle kıldıkları namazda saflar adeta sabun kalıpları gibi. O ayrı ayrı vücutlar yekpare birer duvar kesilirdi.

Görüyorsunuz ya, Peygamber Efendimizin safları düzeltmeye atıf buyurdukları ehemmiyet, neden dolayı imiş. Hep Müslümanlar arasındaki birliği temîn etmek imiş.

Fakat Müslümanların bu hali o zaman Medine’de bulunan Yahudilerin hiç hoşuna gitmiyordu. Hatta günün birinde şöyle bir vâkıa oldu: İhtiyar Yahudinin biri baktı ki Ensardan birkaç genç bir arada oturmuşlar, tasvir edilemeyecek bir samimiyetle konuşuyorlar, sohbet ediyorlar. Herif bunu görünce İslâm’ın ateşinden kendi hesabına ürktü. İçi gıcıklandı. Ne olacak bu?” Dedi. “İş biraz daha giderse bize ekmek kalmayacak…”

Yazının Devamı

MEHMET AKİF’İN BALIKESİR VAAZI ( 1 )

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, Milli Mücadele yıllarında, gönül dostu ve kader arkadaşı, Büyük Millet Meclisinin I. Döneminde milletin vekili olarak 3 yıl Tacettin Dergâhında aynı odayı paylaştığı Balıkesirli Hasan Basri Çantay’ın daveti üzerine Zağnos Paşa Camiinde verdiği, – kayıtlara “Balıkesir Vaazı” (23 Ocak 1920) olarak geçen- hitabesi; hızlı yazanlar tarafından kayda geçirilerek, önce “İzmir’e Doğru” gazetesinin 1 Şubat 1920 tarihli nüshasında, sonra da “Sebil’ür Reşâd” mecmuasının 24 Şubat 1920 tarihli nüshasında “Balıkesir Mektubu” adı altında yayınlandı.

Zağnos Paşa Camisinde toplanan Balıkesir halkına Cuma namazında Milli Mücadeleyi destekleyen bu vaazıyla seslenen Büyük Şair M. Akif Ersoy, sözlerine 30 Ekim 1918 tarihinde yazdığı “Alınlar Terlemeli” adlı manzumesiyle başlayarak, fırkacılığın ve hizipçiliğin artık terk edilmesini, el birliğiyle vatanı savunmanın zamanının geldiğini, dolayısıyla ümitsizliğe düşülmemesi gerektiğini ve mutlaka zafere ulaşılacağını haykırmıştı.

” Ey Müslümanlar!

Yazının Devamı

AKİF’İ ANMAK YETMEZ ANLAMAK VE ANLATMAK GEREK

İstiklal Marşımızın kabulünün 98. yıldönümünü idrak etmenin onur ve heyecanını yaşıyoruz. Şüphesiz İstiklal Marşımız sarsılmaz bir inancın, azmin, fedakârlığın, umudun ve yeniden dirilişin sembolüdür. Hem İstiklal Marşımızın metninin anlamını hem de yazarının fikri dünyasını dünya ve ahirete bakış açısını çok iyi anlamak ve neslimize anlatmak milli ve dini görevimizdir.

Akifi anlamak için Safahatını iyice tetkik etmek gerekir. “Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, Günler şu heyulayı da, er geç silecektir. Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma, Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir…” diyerek tevazu abidesi olan Akif; dünya döndükçe Ay Yıldızlı Bayrağımız O’nun şiiriyle dalgalanacaktır.

Milli mücadele ruhunun oluşmasında Akif’in yazılarının, sözlerinin, vaazlarının ve nasihatlerinin önemi büyüktür. Akif, milli mücadelenin mihenk taşlarından biridir. Cephede amansız mücadele veren kahraman askerlerimiz, yüreğindeki iman ve Akif’in “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz” sözlerinden aldığı güçle zafere ulaşmıştır.

Yazının Devamı

ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ

Yüce Rabbimiz, rahmetinin eseri olarak insanlar içerisinde (peygamberler gibi) özel insanlar, mekanlar içerisinde (Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebi gibi) özel mekanlar yarattığı gibi zamanlar içerisinde de özel zamanlar yaratmıştır. Bu özel zamanlardan biri de, dini geleneğimizde üç aylar diye isimlendirilen Recep, Şaban ve Ramazan aylarını içinde bulunduran maneviyat mevsimidir.

08 Mart 2019 Cuma günü üç ayların ilki olan Recep ayına girmiş olacağız. 07 Mart Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece de Regaib Kandilini idrak edeceğiz. Kandiller zincirinin ilk halkası olan Regaib Kandilindeki “Regâib” kelimesi, elde edilmesi arzu edilen değerler, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. Regaib’in diğer kandillerden farklı oluşu hem Recep ayında bulunması hem de Cuma gecesi oluşudur. (*) Ayrıca Recep ayının özelliklerinden birisi de Regaib Kandili ile Mirac Kandili olarak bilinen iki kandilin bu ayda bulunmasıdır.

Sevgili peygamberimiz; “Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geriye çevrilmez. Recebin ilk (Cuma) gecesi, Şabanın ortasında bulunan gece, Cuma geceleri, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir. Bu sebeple Müslümanlar bu geceleri fırsat bilip ihya etmeye çalışmışlardır. Bu tür mübarek gün ve geceler maneviyatımızın kuvvetlenmesine, aile içi iletişimin, cemaatle yakınlaşmanın artmasına, çocuklarımıza örf adet ve geleneklerimizin kazandırılmasına vesile olur.

Yazının Devamı

İSLAM – İMAN – İHSAN

Geçen hafta “ Cibril Hadisi” diye bilinen bir hadis-i şerifi dikkatlerinize sunmuştum. Şimdi de hadis-i şerifimizi kısaca yorumlayacağım. Yüce dinimiz üç boyutlu bir dindir: 1- İnanç boyutu, 2- İbadet ve ahlak boyutu, 3-Maneviyat boyutu. Bu üç boyutu sırasıyla, ” en, boy ve derinlik” kavramlarıyla ifade edebiliriz. “Cibril Hadisi” olarak bilinen hadiste bu üç boyut özetle ifade edilmiştir. ” İslam nedir?” sorusuna verilen cevap İslâm dininin ” ibadet ve ahlak boyutunu”, “İman nedir?” sorusuna verilen cevap, ” inanç boyutunu”, “ihsan nedir” sorusuna verilen cevap ta “maneviyat boyutunu” ifade etmektedir. Bu üç boyut kuvvetli bağlarla birbirine bağlıdır ve birbirlerini tamamlayan unsurlardır.

Hadisimizden anlaşılan birinci hikmet, vahiy meleği Cebrail’in rehberliğinin Kur’an’la sınırlı olmayıp hadisleri de içine aldığı gerçeğidir. Bu hadiste, Cebrail aleyhisselam’ın Sevgili Peygamberimize sorular sorup tasdik ederek ayrılıp gitmesinden sonra Peygamberimizin “O Cebrail’di, size dininizi öğretmeye geldi.” buyurması, Cibril hadisinde geçen bilgilerin vahiy kaynaklı ve vahyin kontrolünden geçen bilgiler olduğunu gösterir. Kur’an-ı Kerim’de sevgili peygamberimizin dini konularla ilgili olarak; “O (Peygamber) kendi hava ve hevesinden konuşmaz. Onun konuştukları ancak bildirilen vahiydir.” ( Necm Suresi,3-4 ) buyurulmakla bu gerçeğe işaret edilmiştir.

Eğitimde soru-cevap metodu, etkili bir yöntemdir. Çünkü soru soran öğrenmeye hazır durumdadır. Cibril hadisinde, insan suretinde gelen Cebrail’in, ilgi uyandıran kişiliğiyle sorular sorup cevapları tasdik etmesi, oradaki müminlerde büyük bir merak ve konuşulanları dikkatle takip edip öğrenme isteği uyandırmıştır. Rasulullah Efendimiz (s.a.v), sahabelerini eğitirken soru-cevap metodunu sıklıkla kullanmıştır. Kimi zaman kendisi onlara sorular sormuş, çoğunlukla da arkadaşlarının sorularına muhatap olmuştur.

Yazının Devamı

CİBRİL HADİSİ

Hadis kaynaklarının tamamında yer alan ve kültürümüzde yaygın olarak “ Cibril Hadisi” diye bilinen bir hadis-i şerifi dikkatlerinize sunmak istiyorum. İnşallah gelecek hafta da hadis-i şerifimizi kısaca yorumlayacağım.

Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:

“ Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, üzerinde yolculuk eseri bulunmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:

Yazının Devamı

KARDEŞLİK MEDENİYETİ

Hz. Muhammed (s.a.v), insanlık tarihinin akışını değiştiren en önemli kişidir. Dünyanın kültür ve medeniyet ufkunu genişleten Hz. Muhammed (s.a.v) ve ilk Müslümanlardır. Bir medeniyet kurucusu olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v) kurup geliştirdiği medeniyete “Kardeşlik Medeniyeti” diyebiliriz.

Mekkelilerin Hz. Muhammed’in kurduğu bu kardeşlik medeniyetine muhalefet sebeplerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

a) Dini Sebep: Yeni medeniyet değerleri, putperestlik ve şirk anlayışına karşı tevhit inancını ortaya koyuyor, Allah’tan başka ilah olmadığını duyuruyordu.

Yazının Devamı

BİRLİKTE DİRLİK VARDIR

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” (Al-i İmran, 3/103) buyurur.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise: “ Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.” uyarısı ile birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır.

İnsanlığın mutluluğunu hedefleyen yüce dinimiz İslâm, birlik ve beraberliğe çok değer verir. Birlik ve beraberliğin olduğu yerde kardeşlik, huzur, bolluk, bereket ve rahmet vardır. İslâm dini, ayet ve hadislerle temellendirdiği kardeşlik bağıyla, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiştir. Tek bir Allah’a, aynı Peygambere ve aynı Kitaba inanmış olan Müslümanların Kur’an’ın etrafında birleşmeleri, “birlikte dirlik vardır.” ilkesine sarılmaları, asla bölünüp parçalanmamaları öğütlenmiştir. Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişler, bölünüp parçalanan milletler ise tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

Yazının Devamı

BİRLİKTE DİRLİK VARDIR

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” (Al-i İmran, 3/103) buyurur.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise: “ Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.” uyarısı ile birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır.

İnsanlığın mutluluğunu hedefleyen yüce dinimiz İslâm, birlik ve beraberliğe çok değer verir. Birlik ve beraberliğin olduğu yerde kardeşlik, huzur, bolluk, bereket ve rahmet vardır. İslâm dini, ayet ve hadislerle temellendirdiği kardeşlik bağıyla, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiştir. Tek bir Allah’a, aynı Peygambere ve aynı Kitaba inanmış olan Müslümanların Kur’an’ın etrafında birleşmeleri, “birlikte dirlik vardır.” ilkesine sarılmaları, asla bölünüp parçalanmamaları öğütlenmiştir. Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişler, bölünüp parçalanan milletler ise tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

Yazının Devamı

DEĞERLER EĞİTİMİNDE HZ. MUHAMMED ÖRNEKLİĞİ

Müslümanlar için Hz. Muhammed üsve-i hasene (örnek alınması gereken en önemli şahsiyettir.) (Ahzab Suresi,21) Günümüzde önemi oldukça artan değerler eğitimi alanında da Hz. Muhammed’in örnek alınması gerekir. Değerler, toplumların iskeletidir ve onların sürekliliğini sağlayan en önemli ölçülerdir.

Şüphesiz tarih boyunca Müslümanlar, herhangi bir şeyin doğru-yanlış, güzel-çirkin, iyi-kötü olduğunu ifade eden değer ölçülerini Kur’an-ı Kerim ve Sahi Sünnet ölçülerine göre şekillendirmişlerdir. Bu açıdan Kur’an ve sünnet, Müslümanların dinî, ahlaki, sosyal, sanatsal vb. değer ölçülerinin kaynağını oluşturur. Müslüman toplumların çağlar boyu nesilden nesile taşıdıkları değer ölçüleri, hala eskimeden tazeliğini korumalarının ana nedeni Kur’an ve sünnet kaynaklı olmalarıdır.

Değerler Açısından Hz. Peygamber’in Peygamberlik Öncesi Durumu:

Yazının Devamı

ALDATAN VE ALDANAN OLMAMAK

Bir Müslüman’ın en önemli ahlaki vasfı güvenilir olmasıdır. Müslüman güven veren insandır. “Mü’min” kelimesi, iman/tasdik anlamının yanında ‘güven veren’ anlamına da gelmektedir. Bu hususta en güzel örnek, içinde yaşadığı toplumda ‘Muhammed el-Emin’ olarak anılan ve en azılı düşmanlarının bile emin oluşunda şüphe etmedikleri Hz.Muhammed’dir.

Bugün dünyada maalesef sözüne ve eylemlerine güvenilmez bir Müslüman imajı oluşturulmuştur. Kuşkusuz bu imaj Müslüman kimliğine büyük hasarlar vermektedir. Mümin olmasına rağmen kendisine güvenilemeyen bir insan görüntüsü ortaya koyan kişinin, temsil ettiği yüce dine verebileceği zararları saymaya kalksak gazetemizin sayfaları yetmez.

“Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimse” olması gereken bizler muhataplarımıza bu emniyet ve güveni neden veremiyoruz? Aldanmamaya karşı gösterdiğimiz titizliği aldatmamaya da neden göstermiyoruz?

Yazının Devamı

KARDEŞLİK HUKUKU

Kardeşlik; aynı anne-babadan veya birinden dünyaya gelenler arasındaki kan bağını belirtmesi yanında, aynı sülâleye veya millete mensup olma, aynı inanç ve değerleri, dünya görüşünü paylaşma gibi ortaklık ve benzerlikleri bulunan kişi ya da gruplar arasındaki birlik ve dayanışma ruhunu ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır.

Kelime Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerle diğer İslâmî kaynaklarda, Câhiliye telakkisinde soy birliğine ve kan bağına dayanan “asabiyet” kavramının karşıtı olarak tevhid inancını esas alan manevî birliği, dayanışma ve paylaşma sorumluluğunu anlatmak üzere yaygın biçimde geçmektedir.

Kardeşlik kavramı dini literatürde “uhuvvet” kelimesi ile ifade edilir. Dilbilimciler uhuvvet (kardeşlik ) kelimesinin iki farklı çoğulundan bahsederler. Bunlardan birincisi olan “ihve” nin daha çok kan kardeşliğini, “ihvan”ın ise kan bağı olsun veya olmasın aynı inanç ve idealleri paylaşmaktan dolayı aralarında manevî yakınlık bulunan kişileri ifade eder.

Yazının Devamı

NAMAZ UYKUDAN HAYIRLIDIR

Rabbimiz namaz vakitleri hakkında şöyle buyurur: “Güneşin zevalinden (öğle vaktinde batıya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazlarını dosdoğru kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” ( İsra Suresi :78 )

Sabah namazı, günün ilk imtihanı, ilk ibadetidir. Dolayısıyla güne iyi başlayıp ilk imtihanı başarmak gerekir ki, diğer imtihanlara karşı daha güçlü ve donanımlı olunsun. Nitekim Peygamberimiz (sav); “Kim sabah namazını kılarsa, Allah’ın garantisi altındadır” buyurmuştur. Ayet-i kerimede açıkça görüldüğü gibi dört vakti bir cümlede zikreden Rabbimiz, önemine binaen sabah namazını ayrıca emretmiştir. Çünkü onun şahitleri, gece ve gündüz melekleridir.

Ayet-i kerimedeki “dülûk” kavramı “güneşin bir günde izlediği farazî çemberi dönerken gündüz vakti en yüksek noktayı geçerek batmaya yönelmesi” anlamına gelir. Gün ortasından başlayarak çemberin dörtte üçlük kısmını tamamlaması diye de açıklanmıştır ki bu da ikindi vaktidir. “dülûkü’ş-şems” deyimi, öğle ve ikindi vakitlerini içermektedir.

Yazının Devamı

ALLAH İSRAF EDENLERİ SEVMEZ

Sözlükte “haddi aşma, hata, cehalet, gaflet” gibi anlamlara gelen israf dini literatürde ” inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf; 31) buyurur.

İsrafçı kişiye müsrif denir. Gazzâlî’nin açıklamalarına gore ” dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.” (İḥyâʾ, III, 259-260).

Yazının Devamı