Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

NÂS SURESİ

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “insanlar” anlamına gelen “nâs” kelimesinden almıştır. Ayrıca Nâs ve Felak sûresiyle birlikte “Muavvizeteyn/ Mukaşkışeteyn-iki koruyucu/şirkten uzaklaştıran, tedavi eden iki sure ” adlarıyla da anılmaktadır. Resûlullah, Felak ve Nâs sûrelerinin en güzel sığınma duaları olduğunu açıklamış ve çok okunmasını tavsiye etmiştir. Psikolojik ve ruhsal sıkıntılar yaşayan fertlerin tıbbi tedavileri yanında bu iki sureyi okuyarak yüce Allah’a sığınmaları tavsiye edilir.

Meali:

“De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.” ﴾Nas Suresi/1-6﴿

Yazının Devamı

CUMA NAMAZI

Cuma namazının hükmü nedir?

Cuma namazı farz-ı ayındır. Yüce Allah “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma; 9) buyurmaktadır. Hz. Peygamber de, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman erkeğe farzdır” buyurmuştur. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar kılına gelmiş ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir farklı görüş ortaya çıkmamıştır.

Cuma namazı kılmakla kimler yükümlüdür? Kadınların cuma namazı kılmaları zorunlu mudur?

Yazının Devamı

İSRA VE MİRAÇ

02 Nisan 2019 Salı gününü Çarşamba gününe bağlayan gece, ömrümüzün bir Miraç kandilini daha idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşayacağız. Miraç, bir yükseliştir. Fiziğin metafiziğe, bedenin ruha, kulun Allah’a yükselişidir.

İsrâ gece “yolculuğu yapmak” demektir. Terim olarak, Yüce Allah’ın takdiriyle Hz. Peygamber’in (a.s.), bir gece Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan -çevresi mübarek kılınan- Mescid-i Aksâ’ya götürülmesini ifade eder. Miraç ise, “yukarı çıkmak, yükselmek, yukarı çık­ma, yükselme vasıtası” demektir. Terim olarak ise, niteliği Kur’ân ve sahîh Sünnet tarafından bildirilen, Hz. Peygamber’in (a.s.) İlahî Huzur’a kabulünü ifade eder.

İsrâ ve miracın gerçekleştiği hususunda, Ehl-i Sünnet âlimleri arasında görüş birliği vardır. Rivâyetlerin bütünü göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, isrâ ve mi’racın aynı gecede gerçekleştiği ve Hz. Peygamber’in (a.s.) ilk önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldüğü anlaşılır.

Yazının Devamı

MEHMET AKİF’İN BALIKESİR VAAZI ( 2 )

“Sahâbe-i kirâm efendilerimizin giydikleri libâslar (elbiseler) neresinden eskirdi, bilir misiniz? Omuzlarından. Çünkü daima cemâatle kıldıkları namazda saflar adeta sabun kalıpları gibi. O ayrı ayrı vücutlar yekpare birer duvar kesilirdi.

Görüyorsunuz ya, Peygamber Efendimizin safları düzeltmeye atıf buyurdukları ehemmiyet, neden dolayı imiş. Hep Müslümanlar arasındaki birliği temîn etmek imiş.

Fakat Müslümanların bu hali o zaman Medine’de bulunan Yahudilerin hiç hoşuna gitmiyordu. Hatta günün birinde şöyle bir vâkıa oldu: İhtiyar Yahudinin biri baktı ki Ensardan birkaç genç bir arada oturmuşlar, tasvir edilemeyecek bir samimiyetle konuşuyorlar, sohbet ediyorlar. Herif bunu görünce İslâm’ın ateşinden kendi hesabına ürktü. İçi gıcıklandı. Ne olacak bu?” Dedi. “İş biraz daha giderse bize ekmek kalmayacak…”

Yazının Devamı

MEHMET AKİF’İN BALIKESİR VAAZI ( 1 )

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, Milli Mücadele yıllarında, gönül dostu ve kader arkadaşı, Büyük Millet Meclisinin I. Döneminde milletin vekili olarak 3 yıl Tacettin Dergâhında aynı odayı paylaştığı Balıkesirli Hasan Basri Çantay’ın daveti üzerine Zağnos Paşa Camiinde verdiği, – kayıtlara “Balıkesir Vaazı” (23 Ocak 1920) olarak geçen- hitabesi; hızlı yazanlar tarafından kayda geçirilerek, önce “İzmir’e Doğru” gazetesinin 1 Şubat 1920 tarihli nüshasında, sonra da “Sebil’ür Reşâd” mecmuasının 24 Şubat 1920 tarihli nüshasında “Balıkesir Mektubu” adı altında yayınlandı.

Zağnos Paşa Camisinde toplanan Balıkesir halkına Cuma namazında Milli Mücadeleyi destekleyen bu vaazıyla seslenen Büyük Şair M. Akif Ersoy, sözlerine 30 Ekim 1918 tarihinde yazdığı “Alınlar Terlemeli” adlı manzumesiyle başlayarak, fırkacılığın ve hizipçiliğin artık terk edilmesini, el birliğiyle vatanı savunmanın zamanının geldiğini, dolayısıyla ümitsizliğe düşülmemesi gerektiğini ve mutlaka zafere ulaşılacağını haykırmıştı.

” Ey Müslümanlar!

Yazının Devamı

AKİF’İ ANMAK YETMEZ ANLAMAK VE ANLATMAK GEREK

İstiklal Marşımızın kabulünün 98. yıldönümünü idrak etmenin onur ve heyecanını yaşıyoruz. Şüphesiz İstiklal Marşımız sarsılmaz bir inancın, azmin, fedakârlığın, umudun ve yeniden dirilişin sembolüdür. Hem İstiklal Marşımızın metninin anlamını hem de yazarının fikri dünyasını dünya ve ahirete bakış açısını çok iyi anlamak ve neslimize anlatmak milli ve dini görevimizdir.

Akifi anlamak için Safahatını iyice tetkik etmek gerekir. “Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, Günler şu heyulayı da, er geç silecektir. Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma, Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir…” diyerek tevazu abidesi olan Akif; dünya döndükçe Ay Yıldızlı Bayrağımız O’nun şiiriyle dalgalanacaktır.

Milli mücadele ruhunun oluşmasında Akif’in yazılarının, sözlerinin, vaazlarının ve nasihatlerinin önemi büyüktür. Akif, milli mücadelenin mihenk taşlarından biridir. Cephede amansız mücadele veren kahraman askerlerimiz, yüreğindeki iman ve Akif’in “Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz” sözlerinden aldığı güçle zafere ulaşmıştır.

Yazının Devamı

ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ

Yüce Rabbimiz, rahmetinin eseri olarak insanlar içerisinde (peygamberler gibi) özel insanlar, mekanlar içerisinde (Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebi gibi) özel mekanlar yarattığı gibi zamanlar içerisinde de özel zamanlar yaratmıştır. Bu özel zamanlardan biri de, dini geleneğimizde üç aylar diye isimlendirilen Recep, Şaban ve Ramazan aylarını içinde bulunduran maneviyat mevsimidir.

08 Mart 2019 Cuma günü üç ayların ilki olan Recep ayına girmiş olacağız. 07 Mart Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece de Regaib Kandilini idrak edeceğiz. Kandiller zincirinin ilk halkası olan Regaib Kandilindeki “Regâib” kelimesi, elde edilmesi arzu edilen değerler, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. Regaib’in diğer kandillerden farklı oluşu hem Recep ayında bulunması hem de Cuma gecesi oluşudur. (*) Ayrıca Recep ayının özelliklerinden birisi de Regaib Kandili ile Mirac Kandili olarak bilinen iki kandilin bu ayda bulunmasıdır.

Sevgili peygamberimiz; “Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geriye çevrilmez. Recebin ilk (Cuma) gecesi, Şabanın ortasında bulunan gece, Cuma geceleri, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir. Bu sebeple Müslümanlar bu geceleri fırsat bilip ihya etmeye çalışmışlardır. Bu tür mübarek gün ve geceler maneviyatımızın kuvvetlenmesine, aile içi iletişimin, cemaatle yakınlaşmanın artmasına, çocuklarımıza örf adet ve geleneklerimizin kazandırılmasına vesile olur.

Yazının Devamı

İSLAM – İMAN – İHSAN

Geçen hafta “ Cibril Hadisi” diye bilinen bir hadis-i şerifi dikkatlerinize sunmuştum. Şimdi de hadis-i şerifimizi kısaca yorumlayacağım. Yüce dinimiz üç boyutlu bir dindir: 1- İnanç boyutu, 2- İbadet ve ahlak boyutu, 3-Maneviyat boyutu. Bu üç boyutu sırasıyla, ” en, boy ve derinlik” kavramlarıyla ifade edebiliriz. “Cibril Hadisi” olarak bilinen hadiste bu üç boyut özetle ifade edilmiştir. ” İslam nedir?” sorusuna verilen cevap İslâm dininin ” ibadet ve ahlak boyutunu”, “İman nedir?” sorusuna verilen cevap, ” inanç boyutunu”, “ihsan nedir” sorusuna verilen cevap ta “maneviyat boyutunu” ifade etmektedir. Bu üç boyut kuvvetli bağlarla birbirine bağlıdır ve birbirlerini tamamlayan unsurlardır.

Hadisimizden anlaşılan birinci hikmet, vahiy meleği Cebrail’in rehberliğinin Kur’an’la sınırlı olmayıp hadisleri de içine aldığı gerçeğidir. Bu hadiste, Cebrail aleyhisselam’ın Sevgili Peygamberimize sorular sorup tasdik ederek ayrılıp gitmesinden sonra Peygamberimizin “O Cebrail’di, size dininizi öğretmeye geldi.” buyurması, Cibril hadisinde geçen bilgilerin vahiy kaynaklı ve vahyin kontrolünden geçen bilgiler olduğunu gösterir. Kur’an-ı Kerim’de sevgili peygamberimizin dini konularla ilgili olarak; “O (Peygamber) kendi hava ve hevesinden konuşmaz. Onun konuştukları ancak bildirilen vahiydir.” ( Necm Suresi,3-4 ) buyurulmakla bu gerçeğe işaret edilmiştir.

Eğitimde soru-cevap metodu, etkili bir yöntemdir. Çünkü soru soran öğrenmeye hazır durumdadır. Cibril hadisinde, insan suretinde gelen Cebrail’in, ilgi uyandıran kişiliğiyle sorular sorup cevapları tasdik etmesi, oradaki müminlerde büyük bir merak ve konuşulanları dikkatle takip edip öğrenme isteği uyandırmıştır. Rasulullah Efendimiz (s.a.v), sahabelerini eğitirken soru-cevap metodunu sıklıkla kullanmıştır. Kimi zaman kendisi onlara sorular sormuş, çoğunlukla da arkadaşlarının sorularına muhatap olmuştur.

Yazının Devamı

CİBRİL HADİSİ

Hadis kaynaklarının tamamında yer alan ve kültürümüzde yaygın olarak “ Cibril Hadisi” diye bilinen bir hadis-i şerifi dikkatlerinize sunmak istiyorum. İnşallah gelecek hafta da hadis-i şerifimizi kısaca yorumlayacağım.

Ömer İbnü’l-Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi:

“ Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, üzerinde yolculuk eseri bulunmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:

Yazının Devamı

KARDEŞLİK MEDENİYETİ

Hz. Muhammed (s.a.v), insanlık tarihinin akışını değiştiren en önemli kişidir. Dünyanın kültür ve medeniyet ufkunu genişleten Hz. Muhammed (s.a.v) ve ilk Müslümanlardır. Bir medeniyet kurucusu olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v) kurup geliştirdiği medeniyete “Kardeşlik Medeniyeti” diyebiliriz.

Mekkelilerin Hz. Muhammed’in kurduğu bu kardeşlik medeniyetine muhalefet sebeplerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

a) Dini Sebep: Yeni medeniyet değerleri, putperestlik ve şirk anlayışına karşı tevhit inancını ortaya koyuyor, Allah’tan başka ilah olmadığını duyuruyordu.

Yazının Devamı

BİRLİKTE DİRLİK VARDIR

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” (Al-i İmran, 3/103) buyurur.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise: “ Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.” uyarısı ile birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır.

İnsanlığın mutluluğunu hedefleyen yüce dinimiz İslâm, birlik ve beraberliğe çok değer verir. Birlik ve beraberliğin olduğu yerde kardeşlik, huzur, bolluk, bereket ve rahmet vardır. İslâm dini, ayet ve hadislerle temellendirdiği kardeşlik bağıyla, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiştir. Tek bir Allah’a, aynı Peygambere ve aynı Kitaba inanmış olan Müslümanların Kur’an’ın etrafında birleşmeleri, “birlikte dirlik vardır.” ilkesine sarılmaları, asla bölünüp parçalanmamaları öğütlenmiştir. Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişler, bölünüp parçalanan milletler ise tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

Yazının Devamı

BİRLİKTE DİRLİK VARDIR

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz” (Al-i İmran, 3/103) buyurur.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise: “ Sizden biriniz kendisi için sevip istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamaz.” uyarısı ile birlik ve beraberliğin önemini vurgulamıştır.

İnsanlığın mutluluğunu hedefleyen yüce dinimiz İslâm, birlik ve beraberliğe çok değer verir. Birlik ve beraberliğin olduğu yerde kardeşlik, huzur, bolluk, bereket ve rahmet vardır. İslâm dini, ayet ve hadislerle temellendirdiği kardeşlik bağıyla, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve düzgün olmasını hedeflemiştir. Tek bir Allah’a, aynı Peygambere ve aynı Kitaba inanmış olan Müslümanların Kur’an’ın etrafında birleşmeleri, “birlikte dirlik vardır.” ilkesine sarılmaları, asla bölünüp parçalanmamaları öğütlenmiştir. Tarihe baktığımız zaman görürüz ki, birlik ve beraberliğini devam ettiren milletler, yücelmiş ve yükselmişler, bölünüp parçalanan milletler ise tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.

Yazının Devamı

DEĞERLER EĞİTİMİNDE HZ. MUHAMMED ÖRNEKLİĞİ

Müslümanlar için Hz. Muhammed üsve-i hasene (örnek alınması gereken en önemli şahsiyettir.) (Ahzab Suresi,21) Günümüzde önemi oldukça artan değerler eğitimi alanında da Hz. Muhammed’in örnek alınması gerekir. Değerler, toplumların iskeletidir ve onların sürekliliğini sağlayan en önemli ölçülerdir.

Şüphesiz tarih boyunca Müslümanlar, herhangi bir şeyin doğru-yanlış, güzel-çirkin, iyi-kötü olduğunu ifade eden değer ölçülerini Kur’an-ı Kerim ve Sahi Sünnet ölçülerine göre şekillendirmişlerdir. Bu açıdan Kur’an ve sünnet, Müslümanların dinî, ahlaki, sosyal, sanatsal vb. değer ölçülerinin kaynağını oluşturur. Müslüman toplumların çağlar boyu nesilden nesile taşıdıkları değer ölçüleri, hala eskimeden tazeliğini korumalarının ana nedeni Kur’an ve sünnet kaynaklı olmalarıdır.

Değerler Açısından Hz. Peygamber’in Peygamberlik Öncesi Durumu:

Yazının Devamı

ALDATAN VE ALDANAN OLMAMAK

Bir Müslüman’ın en önemli ahlaki vasfı güvenilir olmasıdır. Müslüman güven veren insandır. “Mü’min” kelimesi, iman/tasdik anlamının yanında ‘güven veren’ anlamına da gelmektedir. Bu hususta en güzel örnek, içinde yaşadığı toplumda ‘Muhammed el-Emin’ olarak anılan ve en azılı düşmanlarının bile emin oluşunda şüphe etmedikleri Hz.Muhammed’dir.

Bugün dünyada maalesef sözüne ve eylemlerine güvenilmez bir Müslüman imajı oluşturulmuştur. Kuşkusuz bu imaj Müslüman kimliğine büyük hasarlar vermektedir. Mümin olmasına rağmen kendisine güvenilemeyen bir insan görüntüsü ortaya koyan kişinin, temsil ettiği yüce dine verebileceği zararları saymaya kalksak gazetemizin sayfaları yetmez.

“Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimse” olması gereken bizler muhataplarımıza bu emniyet ve güveni neden veremiyoruz? Aldanmamaya karşı gösterdiğimiz titizliği aldatmamaya da neden göstermiyoruz?

Yazının Devamı

KARDEŞLİK HUKUKU

Kardeşlik; aynı anne-babadan veya birinden dünyaya gelenler arasındaki kan bağını belirtmesi yanında, aynı sülâleye veya millete mensup olma, aynı inanç ve değerleri, dünya görüşünü paylaşma gibi ortaklık ve benzerlikleri bulunan kişi ya da gruplar arasındaki birlik ve dayanışma ruhunu ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır.

Kelime Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerle diğer İslâmî kaynaklarda, Câhiliye telakkisinde soy birliğine ve kan bağına dayanan “asabiyet” kavramının karşıtı olarak tevhid inancını esas alan manevî birliği, dayanışma ve paylaşma sorumluluğunu anlatmak üzere yaygın biçimde geçmektedir.

Kardeşlik kavramı dini literatürde “uhuvvet” kelimesi ile ifade edilir. Dilbilimciler uhuvvet (kardeşlik ) kelimesinin iki farklı çoğulundan bahsederler. Bunlardan birincisi olan “ihve” nin daha çok kan kardeşliğini, “ihvan”ın ise kan bağı olsun veya olmasın aynı inanç ve idealleri paylaşmaktan dolayı aralarında manevî yakınlık bulunan kişileri ifade eder.

Yazının Devamı

NAMAZ UYKUDAN HAYIRLIDIR

Rabbimiz namaz vakitleri hakkında şöyle buyurur: “Güneşin zevalinden (öğle vaktinde batıya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazlarını dosdoğru kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” ( İsra Suresi :78 )

Sabah namazı, günün ilk imtihanı, ilk ibadetidir. Dolayısıyla güne iyi başlayıp ilk imtihanı başarmak gerekir ki, diğer imtihanlara karşı daha güçlü ve donanımlı olunsun. Nitekim Peygamberimiz (sav); “Kim sabah namazını kılarsa, Allah’ın garantisi altındadır” buyurmuştur. Ayet-i kerimede açıkça görüldüğü gibi dört vakti bir cümlede zikreden Rabbimiz, önemine binaen sabah namazını ayrıca emretmiştir. Çünkü onun şahitleri, gece ve gündüz melekleridir.

Ayet-i kerimedeki “dülûk” kavramı “güneşin bir günde izlediği farazî çemberi dönerken gündüz vakti en yüksek noktayı geçerek batmaya yönelmesi” anlamına gelir. Gün ortasından başlayarak çemberin dörtte üçlük kısmını tamamlaması diye de açıklanmıştır ki bu da ikindi vaktidir. “dülûkü’ş-şems” deyimi, öğle ve ikindi vakitlerini içermektedir.

Yazının Devamı

ALLAH İSRAF EDENLERİ SEVMEZ

Sözlükte “haddi aşma, hata, cehalet, gaflet” gibi anlamlara gelen israf dini literatürde ” inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder.

Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf; 31) buyurur.

İsrafçı kişiye müsrif denir. Gazzâlî’nin açıklamalarına gore ” dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.” (İḥyâʾ, III, 259-260).

Yazının Devamı

ALDATAN VE ALDANAN OLMAMAK

Bir Müslüman’ın en önemli ahlaki vasfı güvenilir olmasıdır. Müslüman güven veren insandır. “Mü’min” kelimesi, iman/tasdik anlamının yanında ‘güven veren’ anlamına da gelmektedir. Bu hususta en güzel örnek, içinde yaşadığı toplumda ‘Muhammed el-Emin’ olarak anılan ve en azılı düşmanlarının bile emin oluşunda şüphe etmedikleri Hz.Muhammed’dir.

Bugün dünyada maalesef sözüne ve eylemlerine güvenilmez bir Müslüman imajı oluşturulmuştur. Kuşkusuz bu imaj Müslüman kimliğine büyük hasarlar vermektedir. Mümin olmasına rağmen kendisine güvenilemeyen bir insan görüntüsü ortaya koyan kişinin, temsil ettiği yüce dine verebileceği zararları saymaya kalksak gazetemizin sayfaları yetmez.

“Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimse” olması gereken bizler muhataplarımıza bu emniyet ve güveni neden veremiyoruz? Aldanmamaya karşı gösterdiğimiz titizliği aldatmamaya da neden göstermiyoruz?

Yazının Devamı

İMANDIR O CEVHER Kİ İLAHİ NE BÜYÜKTÜR

“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr; 1-3)

Önce İman:

İman, Hz. Peygamberin Allah’tan getirdiklerini tasdik etmek, haber verdiklerini tereddütsüz kabul ederek, bunların gerçek ve doğru olduklarına gönülden inanmaktır. İslam alimleri İslam’ın üç ana bölümden meydana geldiğini söylerler. Bunların ilki imandır. Diğeri ise imanın hayata yansıyan şekli dediğimiz ibadetler, üçüncüsü de daha ziyade insani ilişkilerde kendisini gösteren ahlaktır İnsanın ilk görevi, Allah’ın varlığını ve birliğini bilip tasdik etmesidir. Şüphesiz bu tasdikin makamı kalptir. Dil ile ikrar edilmesi ayrı bir önem taşımaktadır. İman olmadan İslam olmaz. İman çok büyük bir nimettir, bölünme kabul etmeyen bir bütündür, ebedî bir saadettir ve kurtuluş vesilesidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor “Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. O hâlde kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” ( Nisa, 4/170 )Sevgili Peygamberimiz de “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız.” Buyurmuştur. Bu bölümü Mehmet Akif ERSOY’un dizeleri ile bitirelim.

Yazının Devamı

NE ZULMEDİNİZ NEDE ZULME UĞRAYINIZ

Kur’an-ı Kerimde insanın bazı zaaflarının yanı sıra önemli imkân ve kabiliyetlerle de donatıldığı, saygı değer varlık olarak yaratıldığı, diğer yaratılanların üstlenemediği bir sorumluluk (emanet) yüklendiği anlatılır ve onun yeryüzünde iyilik ve güzelliği hâkim kılmak üzere görevlendirildiği belirtilir. Yine Kur’an’ın özel anlatım üslûbu içerisinde insanın yaşama, bir dini benimseme ve gereklerine göre hareket etme, sonuçlarına katlanarak dilediği davranışta bulunma, mülk edinme, seyahat etme, beden ve ruh sağlığını koruma gibi temel haklarına değinilir ve bunların korunmasına yönelik olarak farklı seviyelerde yaptırımlardan söz edilir. İslâmî telakkiye göre din fıtrîdir ve insanın yaratılıştan taşıya geldiği güzellikleri korumasına yardımcı olur, aklıselimi takviye eder.

Ferdin yüce Allah’ın mutlak güç ve iradesine boyun eğmesi de onun irade özgürlüğünü yitirmesi değil, aksine yaratılış ve var oluş çizgisinde bilinçlenip alt ve dünyevî otoriteler karşısında özgürleşmesi anlamını taşır.

Öte yandan insan haklarının tanınmasının ve yazılı metinlerle tespit edilmesinin tek başına yeterli olmadığı, bunun uygun bir sosyal yapılanma çerçevesinde toplumun bütün fertleri, özellikle de hâkim güçleri tarafından özümsenmiş, âdeta bir yaşam biçimi haline getirilmiş olmasının hayatî bir önem taşıdığı da açıktır. Diğer birçok insanî ve hukukî değer gibi insan hakları da ancak insan unsurunun yetkinliğiyle sağlam bir inanç ve ahlâk zemininde, hukukun üstünlüğünün ve adaletin bulunduğu toplumlarda gerçekleşip gelişebilir. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetinde adalete ve hakkın üstünlüğüne devamlı vurgu yapılıp keyfîliğin, kişinin kendi hakkını bizzat kendi kuvvetiyle elde etmeye çalışmasının yasaklanması, meşruiyetin ve hukuk düzeninin korunmasının emredilmesi, bu sağlam zemini kurmaya yönelik tedbirler olarak ayrı bir anlam taşır.

Yazının Devamı

ÖNCE İNSAN: ENGELLİ VEYA ENGELSİZ

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen özel günlerden biri de 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’dür. 1992 yılında alınan bu karar insanlığını unutma noktasına gelen dünyamız için önemlidir. Genel tanımlama olarak engelli; ‘normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel ve ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar’ şeklinde ifade edilmektedir.

Demografik çalışmalarda toplumların ortalama %8’i engelli olarak görülmekle birlikte, ülkemizde bu oran %12.3’tür. Ülkemizde, engel gruplarına göre alt başlıklara baktığımızda, kronik hastalıklar nedeni ile 808.335, zihinsel 482.361, ortopedik 321.895, görme 216.077, ruhsal ve duygusal 176.475 ve dil ve konuşma olarak da 37.494 vatandaşımız engelli olarak tanımlanmıştır. Bu sayılar her yıl için %4-9 oranında artmaktadır. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada 500.000.000’un üzerinde engelli mevcuttur.

Son yıllarda yasal anlamda yapılan değişikliklerin topluma yansıması olumlu olmuş ancak zorunlu istihdam oranlarının uygulama pratiği arzu edilen seviyelere ulaşamamıştır. Engellilik hali insanî yönden bir kusur değildir. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın “Harâbât ehline hor bakma şâkir / Defineye mâlik virâneler var” şiirinde ifade ettiği gibi, dış görünüşü itibariyle önemsenmeyen veya engelli olan pek çok kimse, zengin ve diri bir gönül yapısıyla Allah katında çok değerli olabilir.

Yazının Devamı

GENÇLERLE EL ELE GÖNÜL GÖNÜLE

Gençlik çağının öne çıkan özellikleri olan, heyecan, arayış, sorgulama, itiraz, kendini ispat etme gibi duygu ve yaklaşımlar, esasında doğru tanımlanarak iyi değerlendirildiğinde, hem gencin bizzat kendisi hem de toplum ve insanlık için çok kıymetli birer değere dönüşebilir. Nitekim gençlik çağının en önemli vasfı olan heyecan ve aksiyon, eğer iyilik, adalet, hak-hakikat mecrasına yönlendirilirse coşkun bir rahmete dönüşebilir. Adeta gençlik çağı ile özdeş olarak algılanan itiraz duygusu, esasında kötülüğe, haksızlığa ve günaha karşı konumlandırılırsa gençler, insanlığın aydınlık geleceğinin öncü kadrosu olabilirler.

Günümüzde toplumsal hayatı tüm yönleriyle etkisi altına alan bireysellik, dünyevileşme, sanal yaşam ve popüler kültürün gençliği her taraftan kuşattığını hepimiz biliyor, çocuklarımız üzerinden yaşıyoruz. Son bir asır boyunca, bir yanda tüketim ve eğlence sektörü, diğer tarafta tefrika ve anarşi üreten terör örgütleri, gençliğin saf duygularını istismar etmektedirler.

Gençlerimizi nasıl koruyacağız? Onlara sevgili peygamberimizin güzel ahlak örneklerini, davranış modellerini nasıl tanıtacağız? Geçmişini tanıyan, yüce bir idealle geleceğe bakan, imanını hayatının bütün katmanlarında görünür ve yaşanır kılan, dünyanın gidişatı karşısında sorumluluk bilinci kuşanan bir gençliği nasıl inşa edeceğiz? Heyecanlarını kötüye kullanarak geleceklerini karartmak ve onları aciz, hedefsiz ve bağımlı gruplar haline getirmek için uğraşan şer odaklarından nasıl koruyacağız? Sorunlar ve sorular her ne kadar yaman olsa da bu seneki Mevlid-i Nebi Haftası’nın ana teması olan ” Peygamberimiz ve Gençlik” konusunda yapılan ve yapılacak çalışmalarla bu ve benzeri soruların cevaplarının elbette bulunacağını ve bu cevaplar ışığında çizilen yol haritalarının gerek bireysel, gerekse toplumsal ilerleyişimize katkı sunacağına inancımız tamdır. Diyanet İşleri Başkanlığınca “Mevlid-i Nebi Haftası” etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Uluslararası Mevlid-i Nebi Sempozyumu” bu yolda atılmış önemli bir adımdır. Devamı da gelecektir.

Yazının Devamı

Âmine hatun Muhammed anesi Ol sadefden doğdu ol dür danesi

Saf, pâk ve sedef gibi temiz bir kadın olan, Âmine hatundan, inci tanesi gibi çok değerli bir bebek “Muhammed” doğdu.

Çünki Abdullahdan oldu hamile

Vakt erişti hefte vü eyyam ile

Yazının Devamı

BİRAZDA KENDİMİZİ SORGULAYALIM

Çocuklar ve gençler bir toplumun geleceğidir. Er toplum kendi geleceğini garanti altına alacak, kndi değerlerini yükseltip geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedefler. Yeni yetişen nesiller ruh ve bedenen ne kadar sağlıklı ve güçlü olurlarsa mensubu bulundukları toplum da o kadar sağlıklı ve güçlü olur.

Gençliğin girift ve gizem dolu yönlerini iyi kavrayamayan bazı yetişkinler gençler hakkında yerli yersiz değerlendirmelerde bulunarak onları suçlarlar. Benim gözlemlerime göre gençlerimiz sanılanın aksine milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. Dinleri ( İslam ) ile yakından ilgilidirler. İlgileri oranında bilgili oldukları söylenemez. Bu da onların değil bizim kusurumuzdur.

Son zamanlarda gençlerin deizme kaydığı, hatta İmam-Hatip Liseleri öğrencilerinin bile büyük çoğunlukla deist oldukları iddiaları mesnetsizdir, yeni bir gündem oluşturma çabalarıdır. Nedir Deizm?

Yazının Devamı