Bunların içinde orucun, şüphesiz ayrı bir yeri vardır. Kul ile Yüce Yaratan arasında duygu yüklü bir ibadettir oruç. Kul, oruçta Rabbi ile adeta baş başadır. “İnsanoğlunun yaptığı her şey kendisi içindir. Oruç müstesna. O benim içindir ve onun mükâfatını ben vereceğim…” kudsî hadisi ile orucun manevî karşılığına dikkat çekilmiştir.
Yine, “Kim imân ederek ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa önceki günahları affedilir.” sözüyle Efendimiz (s.a.s.), riyadan uzak bir şekilde sadece Allah rızası için tutulan orucun manevî mükâfatına işaret etmiştir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde; “Ey iman edenler! Kötülüklerden sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” âyetiyle, hem orucun farz kılınmış bir ibadet olduğuna hem de onunla gerçekleştirilmek istenen hedefe işaret etmektedir. Bu hedef kötülük ve günahlardan uzak durmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, “Oruç bir kalkandır. Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Ona birisi sataşır veya küfrederse, ‘ben oruçluyum’ desin.” buyurmaktadır. Gerçekten şuurlu ve şartlarına riayet edilerek tutulan oruç, kişiyi kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır. Oruçlu kimse kavgalara, çirkinliklere, kötü sözlere, günah ve isyanlara karşı iç alemini kapatmıştır.