Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

İBADET AŞKIYLA KUTLU BELDEYE

Yüce Allah’a hamd, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya sonsuz salat ve selam olsun.

Allah’ın Misafirleri, Sevgili Kardeşlerim !

Umre, Allah (c.c.) ve Resulü’nün sevdasını yüreklerinde taşıyanlar için bir vuslattır.

Yazının Devamı

PEYGAMBER SEVGİSİ

Mü’minlerin gönüllerindeki peygamber sevgisi her dem tazeliğini, zindeliğini ve berraklığını muhafaza eder. Hele Medine-i Münevvere adı duyulunca bu özlem ve hasret zirveye çıkar. İlk fırsatta Hacca veya Umreye giderek özlemlerini gidermeye çalışırlar. Gitmeye imkan bulamayanlar bu hasretlerini gidenlerle selam göndererek hafifletmeye çalışırlar.

Umreye gidenler ise ayrı bir heyecanla, gönüller sultanı’na vuslat coşkusu ile onun ruhaniyeti karşısında hasret gidermeye, emanet edilen salat ve selamları teslim etmeye, gözyaşları içerisinde sevgiliyi ziyarete giderler. Çünkü ay yüzlümüz gül kokulumuz şöyle buyurmuştu:

“Kabrimi ziyaret edene şefaatim sabit bir hak olur.”

Yazının Devamı

Din işleri yüksek kurulunun 2012 tarihli “KÜÇÜKLERİN EVLENDİRİLMESİ KARARI”

Dine/Diyanete itibar suikastı düzenleyenler buna ne diyecek?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 9 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilebileceğine dair olumlu fetva verdiği yalanı üzerinden ciddi ciddi yorumlar ve haberler yapıldı! Diyanet yuhalandı, kapatılsın kampanyaları açıldı. İlimizde bir İlçe Müftülüğü önünde protesto gösterisi gerçekleştirildi. Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden İslam’ın tartışılır hale getirilmesi ve böylece de özellikle gençler nezdinde dine mesafeli bir duruş sergilenmesi hedeflendi. Bir Müftü olarak böyle bir olayı görmezden gelemezdim. Bu yazımda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın küçüklerin evlendirilmesi ile ilgili görüşünü arz ediyorum değerli okurlarıma.

2012 Yılında konumuzla ilgili Din İşleri Yüksek Kurulu Kararında bakınız ne diyor: “Evlenme akdinin en önemli unsurunu taraflar yani evlenecek kişiler oluşturmaktadır. Evlenme ehliyetine sahip ve evlenmelerinde her hangi bir engel bulunmayan herkes, nikâhta taraf olabilir. Evlenme ehliyeti, başkalarının izin ve onayına ihtiyaç olmadan evlenebilme ehliyeti demektir. Bunun için akıl ve ruh sağlığı yanında bâliğ olmak şartı aranır. Küçükler, bunaklar gibi bu iki şarta sahip olmayanlar, hukuk nazarında eda/fiil ehliyeti açısından eksik sayıldıklarından kendi başlarına evlenemezler, ancak velilerinin izni veya onayı ile böyle bir tasarrufta bulunabilirler.

Yazının Devamı

MERHABA

Atalarımız “Önce selam sonra kelâm” demişler. Müslümanlar birbirleriyle karşılaştıklarında, ellerini birbirlerine uzatmadan önce “selamün aleyküm” deyip selamlaşırlar. Selamdan sonra “Hoş geldin” yerin geniş olsun, oturun, rahat olun, başımızın üstünde yerin var, benden sana zarar gelmez… ” manasında “Merhaba” derler.

İnsanlar arasında dostluk, sevgi ve barışın yaygınlaştırılması, müslümanların kalplerinin birbirine ısındırılması açısından büyük önem taşıyan selâm’a dinimiz çok önem vermiştir. Karşılaşan iki müslümandan birinin diğerine “selâmün aleyküm” (es-selâmü aleyküm: Selâm sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve belâdan korusun) demesi, diğerinin de buna aynı mânada karşılık olmak üzere “aleyküm selâm” (ve aleykümü’s-selâm) diye hayır duada bulunması İslam’ın şiarıdır. Selâmda yaygın biçimde bu ifadeler kullanılmakla birlikte “es-selâmü aleyküm ve rahmetüllāhi ve berekâtüh” ifadesiyle verilip “ve aleykümü’s-selâm ve rahmetüllāhi ve berekâtüh” ifadesiyle alınabilmektedir. İslâm âlimleri selâm vermenin sünnet, almanın farz olduğunu ve selâm verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmiştir.

Selamdan sonra en çok kullanılan karşılama sözcüğü “merhaba” kelimesidir. Yolda, işte, geçekte, sanalda, telefonda karşımızdaki insanlara örf ve gelenek olarak merhaba deriz. Birçoğumuz söylediğimiz bu kelimenin anlamını bile bilmez. Sahi merhaba ne demekti? Bir topluluğa selam verip onların yanına oturduğumuzda bize ‘merhaba’ derler. “Hoş geldin” manasında “Merhaba” demek güzel bir iltifat sözüdür. “Merhabası olmak” yakınlığı ve dostluğu olmak demektir. “Merhabayı kesmek” de yakınlığı ve dostluğu kesmek manasına kullanılır. Merhaba kardeşim benden sana zarar gelmez demekti. Aslında Müslüman kişiden kimseye zarar gelmez, gelmemeli. Müslüman başkalarının elinden ve dilinden emniyette olduğu kimsedir.

Yazının Devamı

MUHASEBE

Bazı alimler muhasebe’yi iki aşamlı bir iş/eylem olarak kabul ederler. Biri geçmişe dönük sorgulama, diğeri geleceğe yönelik planlama. Bu ilke çerçevesinde muhasebe’yi şöyle tanımlayabiliriz; “İnsanın kendisini, yaratılış amacı ve sorumlulukları açısından hesaba çekmesi, iman ve amellerinin kontrolünü yapması, genel durum değerlendirmesi yaparak geleceğe yönelik borçlarını ödeme ve cezalarını affettirme eylem planlarını hazırlamasıdır.”

Muhasebe yapmak, insanın önünü görerek ve yere sağlam basarak güvenle yürümesini sağlar. Otokontrol mekanizmasını çalıştırır. İnsanın dil sürçmesi ve ayak kaymalarını önler. Eksik ve kusurlarını tamamlaması, hata ve günahları varsa onlardan tövbekâr olmasını sağlar. Planlı çalışma ve sistemli ilerlemeyi gerçekleştirir. Proje olmadan, finans bulunmadan imar ve inşa olamayacağı gibi, muhasebe olmadan yararlı işlerde daim olmak zor hatta imkânsızdır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor; “ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes , yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr, 59/18)

Yazının Devamı

MESCİD-İ HARÂM, MESCİD-İ NEBÎ VE MESCİD-İ AKSÂ

Ebû Hüreyre (r.a), Hz. Muhammed (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “(İbâdet için) sadece şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksâ…”

Bu mescitlerin üçü de peygamberler eliyle inşa edilmiştir. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ Müslümanların kıblesi olmuş, Mescid-i Nebî de, İslâm’ın kuruluş merkezi, ilk mescidi, medeniyetinin ilk müessesesidir. Bu üç mescidi ziyaret tevhit ehlinin büyüklerini ve onların hizmetlerini, mücadelelerini anmaya ve anlamaya vesiledir. Ziyaretçi buralarda kendini tam bir dinî atmosfer, saf, temiz ve yoğun bir kulluk şuuru içinde hisseder, yenilenir, geçmişini hatırlar.

Bu üç mescit, tevhit dininin şeâirlerindendir. (saygı ve tâzime konu olan davranış ve sembollerin bütününü) Bu mescitlerin ziyaretle imarı ve ümranı, tevhit inancının gereğidir. Mescid-i Aksâ, gerek Musevî gerekse, Hristiyanlarca hac merkezi olarak ziyaret edilegelmiştir. Mescid-i Haram da (Kâ’be ) aynı şekilde Müslümanlar tarafından Hz. İbrahim’den buyana ziyaret edilmektedir. Mescid-i Nebî ise, Hz. Peygamber’in hicretini müteakip, Müslümanlarca yolculuk yapılan aslî merkez olmuştur.

Yazının Devamı

KUDÜS’ÜN STATÜSÜ

Doğrusunu söylemek gerekirse statü falan kalmadı aslında. Kabadayı edasıyla ben yaptım oldu diyorlar, olmaz filan dense de dediklerini uyguluyorlar. Türkiye dışında gösterilen göstermelik cılız itirazlar çok geçmeden unutuluyor. Eğer Türkiye olmasaydı çoktan kabul ettireceklerdi Kudüs’ün İsrail’in başkenti oluşunu. Bugün ABD’nin çılgın ve şımarık başkanının desteği ile bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Eminiz ki hevesleri kursaklarında kalacaktır. Hele koskoca İslam dünyası bir uyansa… uyandıracak yiğitler var elbette. Mevlam sayılarını artırsın. İşte o zaman gör bakalım zalimlerin akibeti ne olacak. Kaçacak delik, arkasına saklancak bir ağaç veya taş arayacaklar ama nafile. Ağaçlar ve taşlar bile zalimlerin hak ettikleri zezaya çarptırılması için dile gelecek ve arkasına saklananları haber vereceklerdir.

Önce Filistinli kardeşlerimizin yirminci yüzyılın başında, ortasında ve sonunda sahip olduğu topraklara kısaca bir göz atalım.

Görğldüğü gibi yüzyılın başında ve ortasında Kudüs Filistin toprağı. 1948 Tarihinde Birleşmiş Milletler güya bir çözüm buluyor ve kurt-kuzu misali Filistin toprakları İsraile peşkeş çekiliyor. Bu arada Kudüs ikiye bölünerek batısı İsraile, doğusu Ürdün kontrolünde Filistinlilere bırakılıyor. 1967 de İsrail Kudüs’ün tamamını işgal ediyor ve Filistin topraklarına Yahudileri yerleştirerek zapt ediyor.

Yazının Devamı

ŞEFKAT PEYGAMBERİ

Hz. Ali, oğlu Hüseyin’in Resûlullah’ın dost ve arkadaşlarıyla olan münasebetlerini sorduğunda ona şunları anlattı: “Allah Resûlü (sav), her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve nazikti. Asla kötü huylu, katı kalpli, bağırıp çağıran, çirkin sözlü, kusur bulucu ve cimri değildi. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelir, kendisinden beklentisi olan kimseleri hayal kırıklığına uğratmaz ve onların isteklerini tamamen boşa çıkarmazdı. Üç şeyden titizlikle uzak dururdu: “Ağız kavgası, boşboğazlık ve mâlâyânî( anlamsız, boş, saçma, yararsız (şey, söz)” Şu üç husustan da titizlikle sakınırdı; hiç kimseyi kötülemez, kınamaz ve hiç kimsenin ayıbı ile gizli taraflarını öğrenmeye çalışmazdı. Sadece yararlı olacağını düşündüğü konularda konuşurdu. O konuşurken, meclisinde bulunan dinleyiciler, başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan kendisine kulak kesilirlerdi. Susunca da konuşma ihtiyacı duyanlar söz alırlardı. Ashâb, onun (s.a.v) huzurunda konuşurlarken birbirleriyle asla ağız dalaşında bulunmazlardı. İçlerinden birisi Resûlullah’ın huzurunda konuşurken, o sözünü bitirinceye kadar, hepsi de can kulağı ile konuşanı dinlerdi. Allah Resûlü’nün katında, onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın sözü gibi ilgi görürdü. Ashâbın güldüklerine kendisi de güler, onların hayret ettikleri şeylere kendisi de hayretlerini ifade ederdi. Huzuruna gelen yabancıların kaba saba konuşmaları ile yersiz sorularının yol açtığı tatsızlıklara sabrederdi. Hatta ashâbı o tür kimseleri yanından çekip uzaklaştırmak isteseler dahi (buna izin vermez yine sabrederdi). Hz. Peygamber (sav) şöyle derdi: “Bir ihtiyacının giderilmesini isteyen biriyle karşılaştığınız zaman ona yardımcı olunuz.” O (sav), ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa kaçmayan övgüleri kabul eder ve haddi aşmadığı müddetçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Şayet huzurunda haddi aşacak şekilde konuşulursa o zaman, ya konuşanı susturmak ya da o meclisten kalkıp gitmek suretiyle ona engel olurdu.”

Hz.Muhammed (s.a.v) ümmetine çok düşkündü. Ümmetine olan düşkünlüğü aslında risâletinin ayrılmaz bir vasfıdır, başkası düşünülemez zaten. “Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.” şeklindeki ilâhî buyruk, nübüvvet görevinin içine şefkati koyma iradesine işaret etmesinin yanı sıra Allah Resûlü’nün müminlere karşı himaye edici görevine de vurgu yapmaktadır. Himaye edici ama aynı zamanda mütevazı ve merhamet dolu bir ilişkidir bu. Bu şefkate hiçbir dünyevî menfaat ve kaygı da bulaşmamıştır.

İnananların küçük büyük bütün sıkıntılarını paylaşabilecekleri bir peygamber vardı aralarında. O, sosyal mevkisine, hür köle, zengin fakir oluşuna bakmaksızın herkesle ilgilenmiş ve davet edenin davetine icabet etmişti. Özellikle fakirlere, yetim ve kimsesizlere değer vermiş, hatta kimi zaman İslâm’ın ilk talebeleri olan fakir Suffe Ehli’nin ihtiyaçlarının kendi çocuklarınınkinden önde tutmuştu. Ashâbı arasında göremediklerini merak ederek sormuş, onların sorunlarını dinleyerek çözmeye çalışmıştı.

Yazının Devamı

MEVLİD KANDİLİ -1-

29 Kasım Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece, Yüce Rabbimizin bütün âlemlere gönderdiği en son rahmet elçisi Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v)’in hicri takvimle mevlid kandilini idrak edeceğiz.

Yüce Yaratıcının insanlığa gönderdiği en son rahmet elçisi, İlâhî vahyin son ve tamamlayıcı halkası Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiği mesajları anlamak, onun bu doğrultuda ortaya koyduğu örnek ahlâkı özümsemek, ona duyulan derin sevgiyi gönüllerden toplumsal idrake aktarmak amacıyla milletimiz, her yıl artan bir heyecanla onun dünyaya gelişini Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır. Kandiller manevî feyziyle daralan gönüllerimizi ferahlatan, zihinlerimizi berraklaştıran gecelerdir.

Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, kısaca bize, kendimizi bulma ve bilmenin, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerine dur diyebilme idrakini geliştiren kutlu zaman dilimleridir.

Yazının Devamı

BEN MUALLİM OLARAK GÖNDERİLDİM

“24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlu olsun. İnsanlığın atası Hz. Âdem ilk öğretmendir. Allah tealanın elçileri bütün peygamberler bu şerefli görevi yapmışlardır. Özellikle “Ben muallim olarak gönderildim” diyen kâinatın efendisi sevgili peygamberimiz cahiliye toplumu olarak anılan bir toplumu bir gül bahçesine, zamanını asrısaadete çevirerek dünya tarihinde emsaline erişilmez bir öğretmenlik örneği göstermiş, cahiliye toplumunu örnek medeni bir toplum haline getirmiştir.

Hz. Peygamberin öğretmenliği bütün öğretmenlerimizin ilham kaynağı olmalıdır. Tarih boyunca Peygamberlerin varisleri öğretmenlerimize yerine getirdikleri bu şerefli görevleri dolayısıyla hak ettikleri değer verildiği ölçüde medeniyet basamakları yükselmiş, hocasının atının ayağından sıçrayan çamuru mukaddes bilen bir anlayış, tarihte lâyık olduğu değeri görmüştür.

İlk emri “OKU” olan yüce kitabımıza iman etmiş, Hz.Muhammed ( sav )’in “İlim Çin’de de de olsa gidin alın” buyruğunu düstur edinmiş, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünü yol bellemiş bir inancın temsilcileri olan bizler bu değerli insanları bağrımıza basar, saygı ve sevgilerimizi esirgemeyiz. Öğretmenler öldükten sonra da iyi amelleri kesilmeyecek bahtiyar insanlardır. Sevgili peygamberimiz; “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlât. ” ( Müslim, Vasiyyet, 14) , “Bir ilim öğreten kimseye-onların sevabında bir eksilme olmaksızın- öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir.” ( İbn Mace, Sünnet, 20 ) buyurmuşlardır.

Yazının Devamı

GEÇİMSİZ KİMSEDE HAYIR YOKTUR

Evlilik; aile kurumunu oluşturan, karı-koca arasındaki hayat müşterekliğinin adıdır. Gerçekleştirilen her evlilik bir ömür boyu sürdürülmesi dileği ile başlasa da, ne yazık ki son yıllarda pek çok aile bunu başaramamaktadır. Toplumsal ve dini değerlerin zaafa uğrayarak bireysel değerlerin ön plana çıkması sonucu son yıllarda neredeyse evlenen her altı çiftten biri evliliklerinin ilk beş yılında ayrılır oldu.

“ Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması 2014” verilerine göre belirlenen boşanma nedenlerinin bazıları hakkında yüce dinimizin tavsiyelerine kısaca bir göz atalım:

1- Geçimsizlik:

Yazının Devamı

NEDEN GEÇİNEMİYORUZ? -2-

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan “Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması 2014” verilerine göre ülkemizde boşanma nedenleri şöyle sıralanmıştır:

“ Bireylerin boşanmasında en önemli faktör geçimsizlik gelmektedir. Bunu sırasıyla yakın çevre, ilgisizlik ve sorumsuzluk, aldatma, ekonomik sorunlar, şiddet, kötü alışkanlıklar, yaşam tarzı, değerler/hayat görüşü, çocukla ilgili sorunlar, çalışma hayatı, evlilik öncesi eşini yeteri kadar tanımama, hastalık, evlenme yaşı, çocuk sahibi olamamak/istememek, eğitim düzeyi, yaş farkı ve akraba evlilikleri”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2006-2015 dönemini kapsayan 10 yılda Türkiye’de toplam 6.090.212 çift evlendi, 1.151.591 çift de boşandı. Demek oluyor ki son on yılda evlenen her altı çiftten biri boşanmış. 2006 yılında binde 1,35 düzeyinde olan kaba boşanma hızı (belli bir yıl içinde her bin nüfus başına düşen boşanma sayısı) 2015 yılında binde 1,69’a yükseldi, kaba evlenme hızı (belli bir yıl içinde her bin nüfus başına düşen evlenme sayısı) da binde 9,17’den binde 7,71’e geriledi. Bu rakamlar bize gösteriyor ki evlenme hızı geriledi, boşanma hızı arttı. Geçen yıl 131 bin 830 boşanmanın yaklaşık yüzde 97’sinin sebebi “geçimsizlik” olarak kayıtlara girdi.

Yazının Devamı