Fahri Sağlık

Fahri Sağlık

ŞEFKAT PEYGAMBERİ

Hz. Ali, oğlu Hüseyin’in Resûlullah’ın dost ve arkadaşlarıyla olan münasebetlerini sorduğunda ona şunları anlattı: “Allah Resûlü (sav), her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve nazikti. Asla kötü huylu, katı kalpli, bağırıp çağıran, çirkin sözlü, kusur bulucu ve cimri değildi. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelir, kendisinden beklentisi olan kimseleri hayal kırıklığına uğratmaz ve onların isteklerini tamamen boşa çıkarmazdı. Üç şeyden titizlikle uzak dururdu: “Ağız kavgası, boşboğazlık ve mâlâyânî( anlamsız, boş, saçma, yararsız (şey, söz)” Şu üç husustan da titizlikle sakınırdı; hiç kimseyi kötülemez, kınamaz ve hiç kimsenin ayıbı ile gizli taraflarını öğrenmeye çalışmazdı. Sadece yararlı olacağını düşündüğü konularda konuşurdu. O konuşurken, meclisinde bulunan dinleyiciler, başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan kendisine kulak kesilirlerdi. Susunca da konuşma ihtiyacı duyanlar söz alırlardı. Ashâb, onun (s.a.v) huzurunda konuşurlarken birbirleriyle asla ağız dalaşında bulunmazlardı. İçlerinden birisi Resûlullah’ın huzurunda konuşurken, o sözünü bitirinceye kadar, hepsi de can kulağı ile konuşanı dinlerdi. Allah Resûlü’nün katında, onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın sözü gibi ilgi görürdü. Ashâbın güldüklerine kendisi de güler, onların hayret ettikleri şeylere kendisi de hayretlerini ifade ederdi. Huzuruna gelen yabancıların kaba saba konuşmaları ile yersiz sorularının yol açtığı tatsızlıklara sabrederdi. Hatta ashâbı o tür kimseleri yanından çekip uzaklaştırmak isteseler dahi (buna izin vermez yine sabrederdi). Hz. Peygamber (sav) şöyle derdi: “Bir ihtiyacının giderilmesini isteyen biriyle karşılaştığınız zaman ona yardımcı olunuz.” O (sav), ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa kaçmayan övgüleri kabul eder ve haddi aşmadığı müddetçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Şayet huzurunda haddi aşacak şekilde konuşulursa o zaman, ya konuşanı susturmak ya da o meclisten kalkıp gitmek suretiyle ona engel olurdu.”

Hz.Muhammed (s.a.v) ümmetine çok düşkündü. Ümmetine olan düşkünlüğü aslında risâletinin ayrılmaz bir vasfıdır, başkası düşünülemez zaten. “Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.” şeklindeki ilâhî buyruk, nübüvvet görevinin içine şefkati koyma iradesine işaret etmesinin yanı sıra Allah Resûlü’nün müminlere karşı himaye edici görevine de vurgu yapmaktadır. Himaye edici ama aynı zamanda mütevazı ve merhamet dolu bir ilişkidir bu. Bu şefkate hiçbir dünyevî menfaat ve kaygı da bulaşmamıştır.

İnananların küçük büyük bütün sıkıntılarını paylaşabilecekleri bir peygamber vardı aralarında. O, sosyal mevkisine, hür köle, zengin fakir oluşuna bakmaksızın herkesle ilgilenmiş ve davet edenin davetine icabet etmişti. Özellikle fakirlere, yetim ve kimsesizlere değer vermiş, hatta kimi zaman İslâm’ın ilk talebeleri olan fakir Suffe Ehli’nin ihtiyaçlarının kendi çocuklarınınkinden önde tutmuştu. Ashâbı arasında göremediklerini merak ederek sormuş, onların sorunlarını dinleyerek çözmeye çalışmıştı.

Yazının Devamı

MEVLİD KANDİLİ -1-

29 Kasım Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece, Yüce Rabbimizin bütün âlemlere gönderdiği en son rahmet elçisi Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v)’in hicri takvimle mevlid kandilini idrak edeceğiz.

Yüce Yaratıcının insanlığa gönderdiği en son rahmet elçisi, İlâhî vahyin son ve tamamlayıcı halkası Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiği mesajları anlamak, onun bu doğrultuda ortaya koyduğu örnek ahlâkı özümsemek, ona duyulan derin sevgiyi gönüllerden toplumsal idrake aktarmak amacıyla milletimiz, her yıl artan bir heyecanla onun dünyaya gelişini Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır. Kandiller manevî feyziyle daralan gönüllerimizi ferahlatan, zihinlerimizi berraklaştıran gecelerdir.

Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, kısaca bize, kendimizi bulma ve bilmenin, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerine dur diyebilme idrakini geliştiren kutlu zaman dilimleridir.

Yazının Devamı

BEN MUALLİM OLARAK GÖNDERİLDİM

“24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlu olsun. İnsanlığın atası Hz. Âdem ilk öğretmendir. Allah tealanın elçileri bütün peygamberler bu şerefli görevi yapmışlardır. Özellikle “Ben muallim olarak gönderildim” diyen kâinatın efendisi sevgili peygamberimiz cahiliye toplumu olarak anılan bir toplumu bir gül bahçesine, zamanını asrısaadete çevirerek dünya tarihinde emsaline erişilmez bir öğretmenlik örneği göstermiş, cahiliye toplumunu örnek medeni bir toplum haline getirmiştir.

Hz. Peygamberin öğretmenliği bütün öğretmenlerimizin ilham kaynağı olmalıdır. Tarih boyunca Peygamberlerin varisleri öğretmenlerimize yerine getirdikleri bu şerefli görevleri dolayısıyla hak ettikleri değer verildiği ölçüde medeniyet basamakları yükselmiş, hocasının atının ayağından sıçrayan çamuru mukaddes bilen bir anlayış, tarihte lâyık olduğu değeri görmüştür.

İlk emri “OKU” olan yüce kitabımıza iman etmiş, Hz.Muhammed ( sav )’in “İlim Çin’de de de olsa gidin alın” buyruğunu düstur edinmiş, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünü yol bellemiş bir inancın temsilcileri olan bizler bu değerli insanları bağrımıza basar, saygı ve sevgilerimizi esirgemeyiz. Öğretmenler öldükten sonra da iyi amelleri kesilmeyecek bahtiyar insanlardır. Sevgili peygamberimiz; “İnsan ölünce üç şey dışında ameli kesilir: Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlât. ” ( Müslim, Vasiyyet, 14) , “Bir ilim öğreten kimseye-onların sevabında bir eksilme olmaksızın- öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevap kadar sevap verilir.” ( İbn Mace, Sünnet, 20 ) buyurmuşlardır.

Yazının Devamı

GEÇİMSİZ KİMSEDE HAYIR YOKTUR

Evlilik; aile kurumunu oluşturan, karı-koca arasındaki hayat müşterekliğinin adıdır. Gerçekleştirilen her evlilik bir ömür boyu sürdürülmesi dileği ile başlasa da, ne yazık ki son yıllarda pek çok aile bunu başaramamaktadır. Toplumsal ve dini değerlerin zaafa uğrayarak bireysel değerlerin ön plana çıkması sonucu son yıllarda neredeyse evlenen her altı çiftten biri evliliklerinin ilk beş yılında ayrılır oldu.

“ Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması 2014” verilerine göre belirlenen boşanma nedenlerinin bazıları hakkında yüce dinimizin tavsiyelerine kısaca bir göz atalım:

1- Geçimsizlik:

Yazının Devamı

NEDEN GEÇİNEMİYORUZ? -2-

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan “Türkiye Boşanma Nedenleri Araştırması 2014” verilerine göre ülkemizde boşanma nedenleri şöyle sıralanmıştır:

“ Bireylerin boşanmasında en önemli faktör geçimsizlik gelmektedir. Bunu sırasıyla yakın çevre, ilgisizlik ve sorumsuzluk, aldatma, ekonomik sorunlar, şiddet, kötü alışkanlıklar, yaşam tarzı, değerler/hayat görüşü, çocukla ilgili sorunlar, çalışma hayatı, evlilik öncesi eşini yeteri kadar tanımama, hastalık, evlenme yaşı, çocuk sahibi olamamak/istememek, eğitim düzeyi, yaş farkı ve akraba evlilikleri”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2006-2015 dönemini kapsayan 10 yılda Türkiye’de toplam 6.090.212 çift evlendi, 1.151.591 çift de boşandı. Demek oluyor ki son on yılda evlenen her altı çiftten biri boşanmış. 2006 yılında binde 1,35 düzeyinde olan kaba boşanma hızı (belli bir yıl içinde her bin nüfus başına düşen boşanma sayısı) 2015 yılında binde 1,69’a yükseldi, kaba evlenme hızı (belli bir yıl içinde her bin nüfus başına düşen evlenme sayısı) da binde 9,17’den binde 7,71’e geriledi. Bu rakamlar bize gösteriyor ki evlenme hızı geriledi, boşanma hızı arttı. Geçen yıl 131 bin 830 boşanmanın yaklaşık yüzde 97’sinin sebebi “geçimsizlik” olarak kayıtlara girdi.

Yazının Devamı